İş Bankası Genel Müdürü’ne göre kredi kartı ve krediye müdahalenin sınırı olmalı
Ekonomi yönetimi ne kadar tersini savunmaya çalışırsa çalışsın; enflasyonla mücadelede başarıdan söz etmek mümkün değil. Dün gelen Ekim ayı enflasyon rakamları bunu açıkça gösterdi. Gelecek yıl enflasyonun yüzde 20'ye inmesi çok zor.
Ekim ayı tüketici enflasyonunu yüzde 2.88 olarak açıklayan TÜİK yıllık rakamı ise yüzde 48.58 hesapladı. Piyasaların beklentisi yüzde 2.5 civarındaydı ama İTO’nun (İstanbul Ticaret Odası) rakamından sonra 3’e yakın bir enflasyon rakamı bekler olmuşlardı. O nedenle beklentisi yükselen piyasalara bu rakamın sürpriz olduğu söylenemez. Ancak gerçekleşen yüzde 2.88 oranının da, piyasaların daha önce beklentisi olan yüzde 2.5 oranının da, enflasyonla mücadele programının bu aşamasında istenmeyen ve planlanmayan rakamlar olduğunu da unutmayalım. Merkez Bankası iddialı biçimde yılın son çeyreğinde aylık enflasyon rakamlarının yüzde 1.5’a, olmadı yüzde 2’nin altına inmesini bekliyordu ama bunu yapamadı.
Daha önce tahmin ettiğimiz gibi; Ekim enflasyon rakamının yüksek çıkmasında gıda fiyatlarındaki artış, kiralarda devam eden yükseklik ve genel olarak hizmetler sektöründeki katılığın etkisi görüldü. Bunun dışında mallar üzerinde etkili olan, TL’deki değerlenme ve yüksek faizin, düşen toptan eşya fiyatlarıyla sonuç verdiğini gördük. Yani para politikasının enflasyon üzerinde etkisi olmadığını söylemek doğru değil. Bunun yanında hizmetler sektöründeki katılığın da yumuşaması, önümüzdeki dönem düştüğünü görmemiz de kaçınılmaz.
Ancak bu kadarının yeterli olmadığı ve bundan sonra olamayacağı da çok açık. Düşük kurları, yani TL’nin aşırı değer kazancını bir süredir götürüyorsunuz. Bunun bir yıl daha böyle götürüp götürülemeyeceği ise tartışmalı. Götürseniz bile hükümetin hedeflediği 2025 yıl sonundaki yüzde 17.5’lik hedefe ulaşmanız, hatta yaklaşmanız mümkün gözükmüyor. Bakan Şimşek “Asıl zorlu iş yüzde 20’nin altına inerken başlıyor” demişti. Bu gidişle 20’li rakamlara, hele hele 20’ye inmek bile çok zor gözüküyor.
Bunun en önemli nedeni güvenin hala sağlanamaması. Güvensizlik konusunda en büyük faktör Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ekonomiye bakışı, tekrar mevcut politikalarda eskiye dönme riskinin devam ettiği algısı. İkincisi genel seçimler sonrası patlatılan kurlar, aşırı kamu zamları ve son olarak da Ağustos-Eylül aylarında gereksiz kur artışlarına izin verilmesi. Kısacası; para politikası sonuç veriyor ama bu hatalar yapılmasa daha güçlü sonuç çıkabilirdi. Ancak bu da yetmezdi çünkü hükümet mali tedbirlere yanaşmadı ve hâlâ yanaşmıyor.
Bakan Şimşek bu ihtiyacı gördü; o nedenle varlıklı kesimlerden ek gelir sağlayacak tedbirlere, konut başta olmak üzere rant gelirlerini vergilendirmeye, karapara ve kayıtdışı ile mücadele için nereden buldun yasasını çıkarmaya, kamuda halka güven verecek tasarruf tedbirlerini çıkarmaya çalıştı, denedi ama başaramadı. AB çıpasının yeniden oluşması için çabaladı ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, tabii ki gücü yetmedi. Siyasi olarak Erdoğan’ın attığı son adımlar bırakın AB hedefini yeniden çıpa yapmayı, aksine iyice uzaklaştıracak adımlar.
Enflasyonla mücadelede Merkez Bankası’na mali olarak gereken destek verilmediği gibi, enflasyonun düşen ama hala yüksek kalan bu trendinde başını yeniden yukarı çevirmesine neden olacak yeniden değerleme oranı, kamu zamları ve savunma sanayi harcamalarını artırma niyetiyle karşı karşıyayız.
Asgari ücrete yüzde 25 denmesine rağmen belli ki yüzde 30 civarında bir zam yapmaya mecbur kalınacak. Yüzde 30 çalışanın maaşına zam yapıp yüzde 44 oranında tüm kamu mallarına ve hizmetlerine zam gelince halkın enflasyon beklentisini düzeltmeniz mümkün olabilir mi? Enerji fiyatlarına gizli zam yapmak için tarife çalışılıyor da, bunun TÜİK enflasyon rakamlarına girmesi sağlanacak mı, yoksa yine kalem oyunları mı yapılacak? Sürekli kalem oyunlarıyla güven sağlamanız mümkün olabilir mi?
Mali açıdan enflasyonla mücadeleye katkı verilmesi lazım ama böyle bir ihtimal pek gözükmüyor. Bunlar yaşanırken başta küçük KOBİ’ler olmak üzere işler sıkışmaya başladı, durgunluk daha da büyüyecek. Gereken yapılmadığı için yüksek kalan enflasyon yüzünden faiz indirimlerinin başlaması da öteleniyor. Kasım’da Merkez Bankası’nın faiz indirimine başlayacağını söyleyenler bile son rakamlardan sonra yeni yıldan önce başlamayacağını söylemeye başladılar.
Faiz yüksek kaldıkça ekonomide durgunluğun iyice hissedilip iflasların artacağı aşikar. İhracatçılar için Merkez Bankası’nı zorlayıp kurların aşağı inmesini engellediniz ama ihracatçılar asıl şimdi zor durumda kaldı. Dün ihracatçıların başındaki kişi “Ekonomi batıyor” diye demeç verdi. Belli ki fazla baskı gördü; “Yanlış anlaşıldım, şirketler batıyor diyecektim” diye düzeltme yapmak zorunda kaldı. Bu demeci düzelttirebilirsiniz ama gerçek durumu değiştiremezsiniz. Hükümetin enflasyonla mücadeleye desteği ilk başta Merkez Bankası’nı gereken yapılsın diye bağımsız kılmasıyla olur.
Müdahale edilip destek verilmeyince enflasyon da yeterince düşmüyor, faizler de zamanında indirilemiyor. Bu enflasyonla faizi indirseniz bela, indirmezseniz durgunluk başta olmak üzere daha fazla bela kapımızda. Bu da yetmezmiş gibi; dün Citibank’ın uyarısında olduğu gibi; yeterince destek vermediğiniz için yaşanacak gecikme başımıza daha büyük belalar da açabilir. Örneğin durgunluğun büyüyüp, enflasyonun düşmediğini görüp “Yarın Cumhurbaşkanı Erdoğan nas politikalarına geri dönüyorum demez” diyeniniz var mı?
23 Kasım 2024 - Para politikasında gevşeme dönemine girdik
22 Kasım 2024 - Merkez, Aralıkta faizi indirir, oranı Kasım enflasyonuna bağlı
20 Kasım 2024 - İktidarın enflasyonla mücadelede asıl niyeti ne?
19 Kasım 2024 - Fazla likidite 860 milyar TL ile yeni rekorunu kırdı
16 Kasım 2024 - ‘Faize dayalı rezerv’in Trump şoklarına dayanması zor