Motor kazası hayatlarını değiştirdi: İşini bıraktı, 7 yıldır eşiyle birlikte yatalak oğluna bakıyor
İnme bazen uyarı sinyalleri vererek bazen de aniden geliyor. Ciddi bir sağlık sorunu olmayan 38 yaşında bir hastanın çarpıcı öyküsü ve uzman görüşüyle inmenin belirtilerini tanıyın, erken müdahalenin hayat kurtarıcı etkisini keşfedin.
İstanbul Tuzla’da yaşayan 38 yaşındaki cep telefonu teknisyeni Kadri Güneş 3 Kasım 2024 Pazar akşamını evinde sakin bir şekilde geçiriyordu. O gün teslim edilen yeni arabalarını eşi Esra’ya göstermek için heyecanlıydı. Mali müşavir olan Esra ise arkadaşlarıyla buluşmak üzere erkenden dışarı çıkmıştı. Kadri, Esra’nın dönüşünü sabırsızlıkla bekliyordu ve telefonla yaptıkları görüşmede planlarını netleştirmişti: “Geldiğinde çaldırırsın, ben de aşağı inerim. Arabaya bakarız.” Fakat bu mutlu plan sadece birkaç dakika içinde tamamen altüst olacaktı.
Telefon görüşmesinden kısa bir süre sonra Kadri aniden kanepeden yere düştü. “Kalkmaya çalıştım ama gücüm yoktu. Öylece yerde yatıyordum. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Sonra bir ara telefonumun çaldığını duydum. Telefon sehpanın üzerindeydi ama ona uzanacak halim yoktu. Evde yalnızdım ve yapabileceğim tek şey çaresizce beklemekti” diye anlatıyor o anları.
Esra, eşiyle sözleştikleri gibi yaklaşık 10 dakika sonra evlerinin önündeydi. Ancak kocasının, telefonuna cevap vermemesi onu tedirgin etti. Telaşla eve girdi ve salona adım attığında eşini yerde hareketsiz yatarken buldu. İlk anda ne olduğunu anlamadı. Yüzüne baktığında ağzında bir eğrilik, konuşmasında zorluk ve sol tarafında tamamen hareketsizlik fark etti. İlk şoku atlattıktan sonra hızla harekete geçti. 112’yi aradı ve sağlık ekiplerinin verdiği talimatlarla eşini düz bir pozisyonda yatırarak nefes almasını kolaylaştırmaya çalıştı. Neyse ki ambulans hızla geldi; ekipler sekiz dakika sonra evdeydi. Kadri o anları bulanık bir şekilde hatırlıyor: “Eşim sesleniyordu, onu duyuyor ama tam olarak göremiyordum. Bir sis perdesinin arkasından bakıyormuş gibi hissediyordum.”
Ambulansla hızla Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürülen Kadri Güneş bilinci açık olmasına rağmen olan biteni kavramakta zorlanıyordu. Hastaneye ulaştığında ise doktorlardan duyduğu cümleler her şeyi bir anda netleştirdi: “Felç geçiriyor. Tıkalı damarı açmak için ilaç vereceğiz, anjiyo yapacağız.” O güne dair zihninde kalan son anı bu sözlerdi; sonrası tamamen silik.
Sağlıklı sandığı hayat bir anda değişti
Kadri Güneş’in ne ailesinde inme öyküsü vardı ne de kendisinin bilinen bir hastalığı. Tansiyon, diyabet veya fazla kilo sorunu yaşamamıştı ve kendini sağlıklı hissediyordu. Ancak 10 yıldır sigara içiyordu. İnme geçirdikten sonra hastanede yapılan testler sonrasında ise kolesterolünün çok yüksek olduğu tespit edildi. Peki ya egzersiz? “Aslında günlük yürüyüşlerini aksatmıyordum” diyor ve gülerek ekliyor: “Ama yürümekten sıkıldığım için kısa bir süre önce elektrikli scooter almıştım.”
Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 10 gün tedavi gördükten sonra taburcu edilen Kadri Güneş hızlı müdahale sayesinde hayatının kurtulduğunu düşünüyor. Kol ve bacağında hâlâ hafif hareket kısıtlılıkları olduğunu, ancak fizik tedaviye başlayacağını söylüyor. Yaşadığı bu korkutucu deneyimden sonra önemli bir mesajı var: “İnmede dakikalar bile önemli. Eğer biraz daha gecikseydim belki bugün hayatta olmayabilir ya da yatağa bağımlı bir yaşam sürüyor olabilirdim. Erken müdahale bana ikinci bir şans verdi.”
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İpek Midi de Kadri Güneş’in söylediklerini doğruluyor: “İlk müdahale ne kadar erken yapılırsa hastanın hayatta kalma ve kalıcı hasar olmadan bir yaşam sürdürme ihtimali o kadar artar.” İnmenin genellikle Kadri Güneş’in yaşadığı gibi aniden başladığını, ancak bazı durumlarda günler öncesinden belirtilerle kendini gösterebileceğini belirten Prof. Dr. İpek Midi ile inme hakkında merak edilenleri konuştuk.
İnme nedir ve kaç türü var?
Girizgâh olarak şöyle başlamak isterim: İnme, dünya genelinde ölüm nedenleri arasında üçüncü, kalıcı özürlülüğe yol açan hastalıklar arasında ise birinci sırada yer alan ciddi bir sağlık sorunu. Ülkemizde her yıl ortalama 125 bin kişinin inme geçirdiği tahmin ediliyor.
Türlerine gelince… İnme, beyni besleyen damarlardan birinin tıkanması ya da beyne giden kan akımının azalması sonucu meydana gelebilir. Biz buna “tıkayıcı inme” diyoruz. Bir de “kanamalı inme” var; beyindeki damarlardan birinin yırtılması sonucu ortaya çıkıyor.
Hangisi daha sık görülüyor?
Tıkayıcı inme tüm inmelerin yüzde 80-85’ini oluşturuyor. Kanamalı inme yani beyin kanamasına bağlı inmenin oranı ise yüzde 15-20.
Sebepleri açısından baktığımızda kanamalı inme ve tıkayıcı inme arasında belirgin farklar var mı?
Kanamalı inme özellikle kontrolsüz hipertansiyonu olan ve alkol kullanan hastalarda gördüğümüz bir durum. Tıkayıcı inmenin ise birçok nedeni var; hipertansiyon, diyabet, kolesterol yüksekliği, kalpteki ritim problemleri, obezite ve fiziksel aktivitenin yetersizliği sonucu ortaya çıkabiliyor. Yine sigara ve alkolü de tıkayıcı inme sebepleri arasında sayabiliriz.
İnme hangi yaş aralığında daha yaygın?
65 yaşın üzerindeki kişilerde daha sık. Her dekatla (her 10 yıllık yaş artışıyla) sıklığı giderek artıyor. Ama inme sadece ileri yaşlarda değil, her yaşta karşımıza çıkabilen bir durum. Özellikle gençlerde de inme vakalarına rastladığımızı belirtmek isterim.
Çarpıntıların inme sebebi olabileceğini söylediniz. Her çarpıntı inme nedeni mi?
Hayır değil. İnmeden sorumlu olanlar genellikle atrial fibrilasyon dediğimiz düzensiz ritim bozukluklarıdır. Kalp kaynaklı inmelerin yaklaşık yüzde 50’si bu durumdan kaynaklanır. O nedenle çarpıntı sorunu olan kişilerin çarpıntı hissettiğinde en yakın sağlık merkezine başvurması ve EKG çektirmesi önemli.
Tabii çarpıntı bazen sadece belirli aralıklarla ortaya çıkabilir. Bu durumda EKG çekimi sırasında çarpıntı tespit edilemeyebilir. Böyle bir tabloda daha ileri bir tetkik yöntemi olarak hastaya 24 saat boyunca kalp ritmini kaydeden bir cihaz, yani ritim holteri takılır.
Ailesinde inme öyküsü olanlarda risk daha mı fazla?
Kesinkes daha fazla. Tabii bu tüm kardiyovasküler hastalıklar için geçerli. Mesela kişinin ailesinde kalp krizi öyküsü varsa o kişide yine kalp krizi açısından risk daha yüksek.
Yüksek tansiyon, diyabet, sigara, kolesterol, atrial fibrilasyon gibi faktörlerin tıkayıcı inmeye yol açabildiğini belirttiniz. Bu faktörler hangi mekanizmalarla inme riskini artırıyor?
Birçok farklı mekanizmadan söz edebiliriz. Örneğin bu faktörler beyne kan taşıyan damarların içinde ‘yağ plakları’ dediğimiz birikimlere yol açabiliyor. Zamanla bu plaklar büyüyüp damarı daraltıyor. Hatta yerinden koparak kanla birlikte ilerleyip daha ince beyin damarlarını tıkayabiliyor. Buna ‘arterden artere emboli’ (damardan damara pıhtı atması) diyoruz. Sonuç olarak bu durum beyin damarlarında ani bir tıkanıklığa yol açarak inmeyle sonuçlanabiliyor.
Bir diğer mekanizma da kalpten kaynaklanan pıhtılar. Özellikle atriyal fibrilasyon gibi kalp ritim bozukluklarında kalpte kan tam boşalamadığı için pıhtılar oluşuyor. Bu pıhtılar kan dolaşımıyla beyne gidip damarları tıkayabiliyor. Buna da ‘kardiyoembolik inme’ diyoruz.
Bunun dışında gençlerde karşılaştığımız diseksiyon (damar yırtılması) dediğimiz durum ve vaskülit (damar iltihabı) gibi nadir görülen problemler de inmeye neden olabiliyor.
Son olarak şunu da belirtmek isterim: Bazen ne kadar araştırma yaparsak yapalım inmenin altta yatan nedenini ortaya çıkaramadığımız vakalar da olabiliyor.
Peki inmenin belirtileri aniden mi ortaya çıkıyor yoksa günler öncesinden bazı işaretler verebiliyor mu?
Bazı inmeler ani olarak ortaya çıkıyor. Mesela “Tam kahvaltı sırasındaydık. Bir tarafımda güçsüzlük oldu ve birdenbire yere yığıldım” diyen hastalarla sık karşılaşıyoruz. Özellikle kalp kaynaklı inmelerde bu ani tabloyu görüyoruz.
Ama inme bazen birkaç gün önceden yavaş yavaş başlayan belirtilerle kendini gösterebiliyor. Buna ‘geçici iskemik atak’ diyoruz. Belirtiler ortaya çıkıyor, bir süre sonra düzeliyor, sonra tekrar benzer bir durum yaşanıyor. Sonunda da kalıcı inme gelişiyor. Onun için ön belirtiler görüldüğünde hastanın muhakkak acil servise gelmesi şart.
Ön belirtiler neler, biraz detay verir misiniz?
⚠️ Ani olarak gelişen tek taraflı güç-his kaybı, yani kolunu bacağına tutamama, kaldıramama
⚠️ Ağızda kayma
⚠️ Konuşmanın bozulması, kelime çıkaramama, hiç konuşamama
⚠️ Çift görme
⚠️ Bilinç durumunda değişim
⚠️ Yürümede güçlük, bir tarafa doğru yalpalama
⚠️ Baş dönmesi, bulantı, kusma
Bu öncü belirtiler bazen “Dinleneyim, geçer”, “Uyursam düzelirim” gibi düşüncelerle önemsenmiyor sanırım, değil mi?
Kesinlikle. Söylediklerinizin dışında hastanın yakınları da “Biraz soğuk su dökelim de kendine gelsin” ya da “Biraz bekleyelim, düzelir” gibi yanlış yaklaşımlarda bulunabiliyor. Oysa oyalanmadan hastanın bir an önce en yakın inme merkezine götürülmesi lazım. Bunun içinde hemen 112 aranmalı.
İnmede “altın saatler” ne anlama geliyor? Hastanın ne kadar sürede hastaneye ulaşması tedavinin başarısı açısından kritik? Gidilen sağlık kuruluşunun inme merkezi olması gerekiyor mu?
Eğer 112 aranmış ve gelen ekipler hastayı inme olarak değerlendirmişse kişi zaten en yakın inme merkezine sevk ediliyor. 112 sisteminde bu merkezlerin listesi mevcut. Bu merkezler yalnızca inme ünitesine sahip olanlar ve kapsamlı inme merkezleri olarak ikiye ayrılıyor.
Altın saatlere gelince… İnme merkezlerinde ilk 4,5 saat içinde hastaya damardan pıhtıyı eritecek tedavi veriyoruz. Fakat bazı hastalarda bu tedaviye ek olarak damar içinde gözüken pıhtının anjiyo yoluyla da alınması gerekiyor. Anjiyonun ilk 6 saat içinde yapılmasının faydası çok büyük. Ancak son çalışmalar, uygun hastalarda anjiyoyla pıhtı çekme işleminin ilk 24 saate kadar uzatılabileceğini gösteriyor.
Özetle bizim için altın saatler ilk 4,5 saat. Yani hastanın hiç zaman kaybetmeden en yakın merkeze ulaştırılması ve tedavi edilmesi gerekiyor.
Diyelim hasta makul bir sürede hastaneye ulaştırıldı ve tedavi hızlı bir şekilde başlatıldı. Bu durumda vücudunda kalıcı bir hasar olmadan iyileşme şansı nedir?
Her hastanın damar yapısı farklı olduğu için sonuçlar hastadan hastaya değişiyor. Örneğin bazen pıhtı çok sert oluyor. Bu durumda pıhtıyı ilaçlarla eritmek ya da anjiyo işlemiyle damarı tamamen açmak mümkün olmayabiliyor. Ayrıca tedavi sırasında kullanılan ilaçlar ya da anjiyo işlemlerinin nadiren de olsa kanama gibi komplikasyonları var. Neyse ki bu tür riskler geçmiş yıllara göre oldukça azaldı.
Genel olarak şunu söyleyebilirim: İnmeye vakit kaybetmeden müdahale edildiğinde çoğu zaman olumlu sonuçlar alıyoruz. Bazı hastalar tamamen iyileşirken bazıları hayatına bir miktar sekelle (hasarla) devam edebiliyor. Ancak tedavide geç kalınırsa maalesef hastalar ya tamamen yatağa mahkûm bir şekilde yaşamını sürdürmek zorunda kalıyor ya da hayatlarını kaybediyor. Bu yüzden hızlı müdahale hayati.
Bu arada ilk 1,5 saat içinde hastaneye getirilen bir hasta ile 4,5 saate yakın bir sürede gelen hasta arasında da iyileşme şansı açısından fark oluyor. Ne kadar erken müdahale edilirse hastanın yaşamını daha iyi bir şekilde sürdürebilme olasılığı o kadar artıyor.
Bir de kişinin “kollateral dolaşımı” dediğimiz, beynin daha küçük damarlarının geliştirdiği alternatif kan akış yolları önemli bir faktör. Bazı hastalarda bu dolaşım daha iyi gelişmiş oluyor. Bu da gecikmelere rağmen beyin dokusunun zarar görmesini önleyebiliyor. İşte bu hastalarda genellikle daha iyi sonuçlar elde ediyoruz.
Son olarak hastanın risk faktörleri ve yaşam tarzı da iyileşme sürecini etkiliyor. Eğer hastada diyabet, hipertansiyon, kolesterol yüksekliği ve sigara gibi faktörler bir aradaysa gidişat daha kötü oluyor.
Peki fizik tedavi ve rehabilitasyon inmeye bağlı sakatlıkların giderilmesinde ne kadar etkili? Tam iyileşme şansı hangi faktörlere bağlı?
Ne kadar erken evrede fizik tedavi ve rehabilitasyona başlanırsa o kadar iyi sonuç alınıyor. Evet, belki ilk aşamada bu hastalara ilk 4,5 saat içinde müdahale ediyoruz ama çok ufak bazı sekeller kalabiliyor. İyi bir rehabilitasyonla birlikte bu hastalar günlük yaşam aktivitelerini devam ettirebilecek hale gelebiliyor.
Fizik tedavi ve rehabilitasyon gerçekten çok önemli. Fizik tedavinin pasif ve aktif diye iki kısmı oluyor. İlk başta hasta kolunu bacağını kaldıramıyor. Yakınları ya da bir fizyoterapist egzersizlerini yaptırıyor. Hasta oturmaya, ayağa kalmaya başladığında da artık aktif fizik tedaviye geçiyor.
Ama tabii bu hastalar depresif bir ruh haline girebiliyor. Felç geçirmiş olmanın ağırlığıyla baş etmekte zorlanan hastalar egzersizlere, hatta yeme-içme gibi temel ihtiyaçlara bile direnç gösterebiliyor. Bu tür durumlarda antidepresan tedavisi başlamak, bir psikiyatri uzmanından destek almak gerekebiliyor.
İnme geçirenlerde inmenin tekrarlama olasılığı yüksek mi?
Evet, özellikle de ilk beş yıl içinde. Bu riski azaltmak için hastalara sıklıkla Aspirin türevi ilaçlar öneriyoruz. Kalpte ritim problemi olanlarda kullandığımız ilaçlar ise biraz daha farklı. Ek olarak tansiyon, şeker, kolesterolü varsa bu sorunlara yönelik de ilaçların düzenli kullanılması gerekiyor. Çünkü bu risk faktörleri kontrolsüzse hasta yeni bir inmeye açık demektir.
Risk faktörlerini kontrol altına alarak veya yaşam tarzında yapılan değişikliklerle inme riskini ne ölçüde azaltabiliriz?
Yüzde 90 oranda inme riskinizi düşürebilirsiniz, diyebilirim. İnmeden korunmada dikkat etmeniz gereken kurallar ise şunlar:
1) Kan basıncınızı düzenli olarak ölçün
Yüksek tansiyon hem tıkayıcı inmeye hem de beyin kanamasına yol açabilir. Tansiyonunuz ne kadar yüksekse inme geçirme riskiniz o kadar artar. İdeal tansiyon değerleri 12/8’dir. Eğer tansiyonunuz 14/9’un üzerindeyse doktora başvurun ve diyetinizde tuzu kısıtlayın. Fiziksel aktivite ve beslenme alışkanlıklarınızı düzelttiğinizde tansiyonunuzun daha iyi kontrol altında olduğunu göreceksiniz.
2) Kan şekerinizi kontrol edin
Tip 2 diyabetiniz varsa tıkayıcı inme riskinizin bir ile iki kat yüksek olduğunu unutmayın. Önlem için şeker seviyenizi düzenli olarak ölçün, sağlıklı beslenmeyi ve egzersizi yaşam tarzınızın bir parçası haline getirin. Özellikle şekerli ve unlu gıdalardan uzak durun. Doktorunuz ilaç önerdiyse tedavinizi ve kontrollerinizi aksatmayın.
3) Ritim bozukluklarını önemseyin
Atrial fibrilasyon adı verilen ritim bozukluğu önemli inme nedenlerindendir. Bu hastalık kontrol altına alınırsa damar sertleşmesi ve pıhtılaşma riski de önlenebilir. Çarpıntı hissediyorsanız veya nabzınız düzensiz atıyorsa en yakın sağlık kuruluşuna başvurun.
4) Kolesterol tahlillerinizi düzenli yaptırın
Yüksek kolesterol damarlarda plak birikmesine yol açarak tıkanıklıklara neden olabilir. LDL kolesterolünüz (kötü kolesterol) yüksekse yağlı ve işlenmiş gıdalardan uzak durmalı, düzenli egzersiz yapmalı ve doktorunuzun önerdiği ilaçları kullanmalısınız. Trans yağları da tamamen hayatınızdan çıkarmalısınız.
5) Sağlıklı kiloda kalın
Yağlarınız karın bölgesinde toplanıyorsa dikkatli olun. Bel çevrenizi ölçün. Bel çevreniz kadınsanız 88 cm, erkekseniz 102 cm’nin üzerindeyse risk taşıyorsunuz demektir. Sağlıklı diyetle ve düzenli egzersizle kilo verin.
6) Sigaradan ve yoğun alkolden uzak durun
Sigara, kanın akışkanlığını azaltır ve damar sertliğinin oluşmasını hızlandırır. Sigara içenlerin içmeyenlere göre inme geçirme riskinin en az iki-üç kat arttığı biliniyor. Sigara tiryakiyseniz ALO 171 sigarayı bırakma hattını arayın, sigarayı bırakma polikliniklerine başvurun. Ayrıca yoğun alkol tüketiminin damar sağlığı üzerinde olumsuz etkiler bıraktığını unutmayın.
7) Düzenli egzersiz yapın
Her gün 45 dakika ya da beş gün orta düzeyde 30 dakikalık yürüyüşler yapın. Veya günde 10 bin adım atın. Hareketli yaşam hem fazla kilolarınızı vermenizi sağlar hem de şekerinizin, kolesterolünüzün ve tansiyonunuzun düşmesine yardımcı olur.
8) Dengeli ve düzenli beslenin
Akdeniz diyeti, inme riskini düşürmek için önerilen en etkili beslenme biçimlerinden biridir. Meyve, sebze, tam tahıllar, zeytinyağı, balık ve kuruyemiş gibi sağlıklı gıdalardan oluşan Akdeniz diyeti damar sağlığını korur, yüksek tansiyon ve kolesterol gibi risk faktörlerini azaltır.