Safranbolu’nun en iyisi ‘Bir Gün 365 Saat’ belgeseli
‘Zamanın Kıyısında Sınav’la En İyi Belgesel ve Jüri Özel ödüllerini aldı. Ekoloji - ekonomi ilişkisini anlattığı ‘Eko Eko Eko’ belgesel dizisinin ikinci sezonu Blutv’de geçen ay başladı. Nişancı’nın filmleri çok sert ama asla umutsuz değil.
İlkay Nişancı’yla filmlerini konuşmak güzel de, yazmak zor. Kendisi zaten bir hikaye anlatıcısı, derdini en çarpıcı şekilde söylemeyi biliyor. O zaman benim derdim de ‘Zamanın Kıyısında Sınav’ ve ‘Eko Eko Eko’ belgesellerini daha çok kişiye duyurmak olsun.
Çünkü uzun zamandır bu kadar etkileyici bir görsel dille karşılaşmamıştım. Her iki film de alabildiğine sert, yine de ezmiyor. Derdimizin ne kadar büyük olduğunu anlatırken açık sözlü ama izleyeni panik duygusuna sevk etmiyor. En önemlisi de bireysel duyarlılığın nasıl bir çıkmaz sokak olduğunu gösterirken kitlesel örgütlenmenin gücünü örnekleriyle hatırlatıyor.
Adana Film Festivali’nde En İyi Belgesel, Ankara Film Festivali’nden Jüri Özel ödüllerini alan ‘Zamanın Kıyısında Sınav’ 6 Şubat depremlerinden en çok etkilenen Hatay Samandağ’da, deprem sonrası hayatta kalan ve büyük yıkıma rağmen ertelenmeyip önceden planlandığı gibi 17 -18 Haziran 2023 tarihlerinde yapılan üniversite sınavına giren öğrencilerin ve bu öğrencilerin hayata tekrar tutunmalarını sağlamak için kendilerinden fedakarlıklar yapan öğretmenlerin hikayesi.
Filmin hemen başlarında aşağıdaki yakın plan durağan sahneyi izliyoruz. Filmin yıllar öncesine dayanan bu esin kaynağının ne olduğunu daha sonra anlayacağız.
Hemen sonrasında bir derslikte öğrencileri görüyoruz. Kitapçıkları dağıtan açıklamaları yapan gözetmenler, soru çözen cevap kağıdını işaretleren çocuklar, ilerleyen zaman… Deprem bölgesi gençleri üniversite sınavında.
Yönetmen öyle gerçekçi bir sınav sahnesi çekmiş ki “Vay canına bu izinleri nasıl aldı, bu gençler film için sınavlarını mı yaktı” diye düşünmeden edemiyorsunuz. Meğer gerçek sınav iki gün önceymiş. Aynı zamanda filmin kahramanları olan deprem bölgesi öğrencileri ertesi gün gelip bu kez kamera karşısında yeniden sınava girmiş.
Filmin kahraman dedim ama bu Zamanın Kıyısında Sınav’da kahraman yok, kimsenin adını öğrenmiyoruz. Hikayeler de görüntüler de anonim. Bu yönetmenin tercihi çünkü asıl hikaye herkesten ve her şeyden daha büyük.
Samandağ’dayız. Dört bölümden (filmde bunlara ‘Hatıra’ denmiş) oluşan belgeselin bu ilk 20 dakikalık kısmında deprem ve sonrasında çocukların ve öğretmenlerin yaşadıkları var. Yıkılmış şehrin fonunda felaketin tanıkları depremi ve sonrasındaki hayatı anlatıyorlar.
Mavi bir vespanın üstünde iki genç kız görüyoruz mesela. Deprem olmasa o sabah kalkıp dersaneye gideceklerdi. Ama şimdi yıkılmış sokakların arasından saçları uçuşa uçuşa geçerken bambaşka şeyler anlatıyorlar.
“… Bizim gülmemize de laf ediyorlar giyimimize de laf ediyorlar. Bu mu depremzede marka giymiş. Bunun mu acısı var, bu kahkaha mı atar. Biz de insanız evet acılarımız var, köşede oturup ağlayacağımıza paylaşarak mutlu olmayı tercih ediyoruz…”
Bir başka yetişkin erkek sesi “Yardım edenin zihniyeti bu zaten” diyor: “Depremden zarar görenler yokluk, açlık, sefalet içinde olurlarsa insanların zihnindeki kodlarla uyum sağlıyor. Burada iyi bir hayat vardı bir kere. Neşeli bir yaşam kültürü vardı. Bu tip şeyleri iyileşme belirtisi ya da arzusu olarak görmek lazım aslında…”
İkinci bölümde, depremden hemen sonra kurulan Kolektif Koordinasyon Derneği bölgedeki öğretmenlerle birlikte ortak bir alanı işgal edip eğitim kampüsüne çevirmelerini izliyoruz. Depremin etkisi derinleşirken bir de üniversite sınavı telaşına düşen öğrenciler burada hayata tutunmaya çalışıyor. Öğretmenler de bu mücadele ve dayanışma sayesinde kendi acılarını bir parça daha kolay yaşıyor. Öğrenciler üniversite sınavına da hazırlanıyor ama buradaki baskın duygu sınava değil hayata asılmak.
Üçünü bölümde Hatay’ın başka bir bölgesinde üç öğretmenin gönüllü olarak bölgedeki öğrencileri sınava hazırlamalarını izliyoruz. Belediyenin yok kenarında tahsis ettiği bir çadırda ders çalışıyorlar. Onlara göre bir üniversiteye girip afet bölgesinden kurtulmak onlar için tek kurtuluş. Hayat bir sınava bağlı ve onlar için başarısızlığın maliyeti ülkenin geri kalanına göre çok daha ağır.
Dördüncü bölüm ise izleyiciye medeniyet, devlet, dayanışma, yaşam, mutluluk, başarı olgularını sorgulatan sahnelerle geçiyor.
İlkay Nişancı kahramanı olmayan bir hikayeyi anlatırken izleyicinin ilgisini 100 dakika boyunca canlı tutabilmek için bazı “oyunlar” icat etmiş. Mesela gerçek üniversite sorularından dört örnek bulup her birini bir bölümün başına yerleştirmiş.
Çok yakın plan çekildiği için ne olduğu anlaşılmayan filmin başındaki görüntü işte o sorulardan birinden, bir matematik denklemindeki = (eşittir) işareti.
Neden eşittir? Nedeni 28 yıl önceki bir Leman dergisi sayısında. Nişancı 1996’da, şimdi hocası olduğu İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Bölümü’nde öğrenciyken Ender Özkahraman’ın yazıp çizdiği bir sınav hikayesi okur. Çizer fırsat eşitsizliğini üniversite sınavı üzerinden anlatmıştır.
Nişancı TED Kdz. Ereğli mezunu bir “burjuva çocuğu”dur, fırsatlara ulaşmada hiçbir zorluğu yoktur ama bu eşitlik meselesini küçük yaşlardan beri dert edinmiştir. Deprem yıkımını ertelenmeyen sınav üzerinden anlatması işte bu yüzden.
Zamanın Kıyısında Yaşam şimdilik festivalleri dolaştıyor, önümüzdeki
İlkay Nişancı’nın bugünlerde gündemde olan ikinci filmi, 2015-2022 yılları arasında çektiği ekoloji – ekonomi ilişkisini anlatan Eko Eko Eko belgesel dizisi.
Dizi modern kentli insanın gezegenin yaşadığı ekolojik çöküşe nasıl tepki verdiğini sorguluyor, İklim krizi bağlamında “neyle karşı karşıya” olduğumuzu anlayıp anlatmaya çağırıyor. Bir tür uyandırma
Nişancı’nın ekolojiye ilgisi 2015’te Hopa’da bir selde kalmasıyla başlamış. Bu sarsıcı deneyimden sonra doğayı tahrip etmenin bedelinin ne kadar ağır olduğuna uyanmış, büyük resmi anlamaya karar vermiş. O sırada Blutv de onunla çalışmak isteyince ortaya Eko Eko Eko çıkmış.
Geçen sene yayınlanan altı bölümlük oluşan ilk sezon, 29 akademisyenin anlatımlarıyla Türkiye’deki ekoloji – ekonomi ilişkisinin genel bir fotoğrafını çekiyor. Böylece her bölümde online bir seminere katılmış gibi şu konularda etraflıca bilgi sahibi oluyoruz.
* Küresel ekolojik yıkımın kökenleri ve sonuçları
* Soluduğumuz havanın kalitesi
* Toprak kirliliği
* İçme suyu kaynaklarının durumu
*Enerji tüketimi ve yenilenebilir enerji kaynaklarının önemi
* Atık yönetimi ve geri dönüşüm süreçleri…
Türkiye’nin dört bir yanında, 10 bini aşkın kilometre yol kat edilerek tamamlanan çekimlerde 6 termik santral, 4 rüzgar enerjisi santrali, 5 baraj gölü, 4 dere tipi hidroelektrik santrali, 3 güneş enerjisi santrali, 1 jeotermal elektrik santrali ve 1 nükleer enerji santrali ziyaret edilmiş. Ayrıca, Türkiye’nin en büyük altın ve kömür madenleri de belgelenmiş.
Belgeselin bir de yarı kurgu bir karakteri var: Oyuncu Ceren Moray hem kendini hem de onun doğa endişesini küçümseyen Eren Moray’ı canlandırıyor. Onlar aslında biraz da biziz. Kafalarında dönüp duran sorular bizim sorularımız… İşte bugünlerde onu Anadolu’nun dört bir yanında madelerle Türkiye’yi geziyor ve çevre aktivistleriyle konuşuyor, örgütlenip hakkını arayan Artvin’deki Cerattepe Yeşil Artvin Derneği gibi iyi örnekleri gösteriyor.
Eko Eko Eko’nun tamamını izlediğinizde Türkiye’deki mevcut ekolojik manzaraya kabaca hakim oluyorsunuz. Neoliberal sistemde hele hukuk da zayıfsa tahribatın ne kadar hızlı olabileceğine üzülerek şahitlik ediyorsunuz.
Her iki filmden çıkan bir başka sonuş daha var ki belki de her şeyden önemli: İster depremin yarattığı travma olsun ister ekolojik yıkımın getirdiği kaygı bozukluğu, panzehir dayanışmada.
8 Aralık 2024 - 2024 onun yılı oldu: İlkay Nişancı’dan iki film birden
1 Aralık 2024 - Gri boşanma: Bu ikinci bahardır ey ömrüm, neşe ve huzur içinde geç
18 Kasım 2024 - Muazzez İlmiye Çığ’dan dört hayat dersi
7 Kasım 2024 - Brandweek’te ilk gün: Ekrem İmamoğlu çerçeveyi çizdi, Daron Acemoğlu içini doldurdu