Türk halkı bu iki tuhaf kelimeyi 75 yıl sonra nasıl tersine çevirdi

25 Aralık 2024

1993 yılından kafamda kalan bir şarkı var.

“Foule Sentimental.”

Alain Souchon’un söylediği harika bir şarkıdır ve geçen yıl bu şarkının 30’ncu yılı kutlanmış, hakkında birçok yazı yayınlanmıştı.

“Duygusal kalabalık” anlamına gelen şarkı beni sadece müziğiyle değil, sosyolojik anlamıyla da çok etkilemişti.

Çünkü “kalabalık” ve “kitle” kelimeleri sosyoloji eğitimim boyunca beni hep yakından ilgilendirdi.

İşte o nedenle önceki gün Türk Dil Kurumu’nun internet sitesinde “kalabalık yalnızlık” kavramını görünce şaşırdım.

Hatta çok şaşırdım.

Nedenini anlatayım.

Bir milyon Türk vatandaşı bu kavramı nasıl bulmuş

Haberi Dil Kurumu’nun sitesinden aktarıyorum:

“Türk Dil Kurumu bir milyon kişinin katıldığı anket sonrası yılın kelimesinin ‘kalabalık yalnızlık’ olarak seçildiğini açıkladı.”

Ankara Üniversitesi İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi (İLAUM) işbirliğiyle alanında uzman isimlerden oluşan bir kurul yedi kelime ve kavram belirlemiş.

Bunlar TDK’nın internet sitesinde halk oylamasına sunulmuş.

Oylamaya değer bulunan diğer altı kelime şunlarmış:

‘Merhamet’, ‘yabancılaşma’, ‘algoritma’, ‘yozlaşma’, ‘yapay zekâ’ ve ‘dijital yorgunluk..’

Bu altı kelimeden bu kavram nasıl çıkmış, anlamadım

Hepsi de sofistike kelimeler.

Ancak bundan sonraki metodolojiyi tam anlamadım.

Değerlendirme kurulunun açıklaması pek net değil.

Kurul 2024 yılında insanların kalabalıklar içinde bile kendilerini yalnız hissettiğini gösteren araştırmaların sayısında artış olduğunu belirtiyor.

“Kurul birbirlerinin zıddı gibi duran, teklik ifade eden ‘yalnızlık’ ile çokluk ifade eden ‘kalabalık’ kelimesinin dijital teknolojilerin kullanımının artmasıyla artık daha fazla aynı anda var olduğunu yorumunu yaptı” deniyor.

Kalabalık ailemizle bir masa etrafında otursak da yalnızız

Açıklamaya göre ”Bireyin çevresinde insan sayısının fazla olması, kendisinin yalnızlık hissetmediği anlamına gelmemektedir. Aynı ev içinde aile bireylerinin olması, aynı yemek masasında yalnız hissetmeyi engellememektedir.”

Anlamadığım şuydu:

Kurul bu araştırmalardan sonra “kalabalık yalnızlar” kavramını kendisi mi bulmuştu?

Yoksa oy kullanan bir milyon kişiden gelen bir kavram mıydı?

Oxford Sözlüğü 170 yıllık bir kavramı seçmiş

Her yıl dünyanın dört bir yanında yapılan anketlerle yılın ruhunu yansıtan kelimeler belirleniyor.

Bu kelimelerin seçimi kültürel ve sosyal trendlerin bir aynası olarak görülüyor.

Mesela ünlü Oxford Sözlüğü bu yılın kavramı olarak “beyin çürümesi”ni seçmiş.

“Brain rot” 170 yıllık bir kavram ve galiba ilk defa tam yerine 21’inci yüzyılda oturdu.

Anlamı da şu:

“Özellikle önemsiz veya zorlayıcı olmadığı düşünülen materyalin aşırı tüketiminin bir sonucu olarak görülen, bir kişinin zihinsel ya da entelektüel durumunun bozulması.”

Cambridge Sözlüğü’nün seçtiği kelime ise ‘manifest’ olmuş.

Cambridge Sözlüğü Yayın Müdürü Wendalyn Nichols’un açıklamasına göre ‘manifest’ kelimesinin 2024 yılında sözlükte 130 binden fazla kez arandığını ve tüm sosyal medya platformlarında kullanımının önemli ölçüde artmış.

Açıklamada belirtilmemiş ama manifest sözcüğünün neden arandığının tahmin edebiliyorum.

Çünkü Netflix’te çok konuşulan bir dizinin adıydı.

Kalabalık yalnızlık 75 yıl önce ilk defa nerede kullanıldı

Ancak “kalabalık yalnızlık” bu üçü arasında beni en çok şaşırtan kavram oldu.

Çünkü bu üç kavram arasında en sofistike olanı “kalabalık yalnızlık…”

Aslında bu kavram da çok eski.

Altı gün sonra yıl 75’inci yılını kutlayacak.

Dünya bu kavramla ilk defa 1950 yılında tanıştı.

Amerikalı bir bilim insanının kitabının adıydı.

Ancak kavram bugün Türk halkının bulduğunun tersindeydi.

Yani “kalabalık yalnızlık” değil “Yalnız kalabalık”tı…

Aslında kitabın adını yazar değil yayıncı koymuştu

David Riesman adlı bir akademisyenin iki arkadaşı ile birlikte Yale Üniversitesi fonlarıyla yaptığı büyük bir araştırmanın sonuçlarını anlatan kitabın adıydı.

İngilizce adı şöyleydi:

“The Lonely Crowd…“

Kitabın adını ilk defa 1965’te SBF Basın Yayın Yüksek Okulu’nda okurken duymuştum.

1970’te ise Paris’te doktora eğitimime başladığımda en temel kitaplardan biri olarak karşıma çıktı.

Bu kavramı Türkiye’de ilk defa ben 1985’te çıkan “Kitlelerin Çözülüşü” adlı kitabımda kullandım.

Kavramın hikayesi de çok ilginç.

Aslında David Riesman ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada kendi buldukları bir kavram değil bu.

Zaten araştırmada da geçmiyor.

Kavramı bu araştırmanın kitabını yayınlayan yayınevi buldu.

David Riesman kavramın kitabına ad olmasını da istememişti.

Yayınevi ısrar etti ve kitabın adı bu oldu.

Bu başlığın araştırmanın kazandığı çok yaygın popülaritede büyük payı vardı.

Kitle iletişim araçları karşısında yalnız insan

Riesman çeşitli çağlarda çeşitli topluluklara ait insanın deneyimleri sonucu karakterinin nasıl geliştiğini inceliyordu.

İnsanoğlunu ilk aşamada davranış kalıplarını gelenekler sayesinde öğrenir.

Daha sonra Reform ve Rönesans döneminde ise artık gelenekler bireyin öğrenme ihtiyacına cevap vermez.

Onun yerini aile, din ve eğitim alır.

Son aşamada artık kitle iletişim araçları insanın karakterinin belirlenmesinde önemli rol oynamaya başlar.

Dıştan yönlendirmeli bir insandır bu artık.

Birey kitle iletişim araçları karşısında yalnızdır.

Riesman sosyal paylaşım devrimi görmeden öldü

Riesman 2002 yılında öldü.

Dijital devrimin başladığına tanık oldu ama göremediği bir şey vardı.

Sosyal medya…

Onun ölümünden sonra yaşadığımız 20 yılda ortaya sosyal medya gibi bir kavram ve olgu çıktı.

Bu dönemin yalnızlığı kitle iletişim çağının yalnızlığından çok farklı.

Artık yalnız kalabalık değil kalabalık yalnızlar var

Yayınevinin sorumluları haklıydı.

Kendisi farkında olmasa da Riesman‘ın anlattığı şey tam anlamıyla bir “yalnız kalabalıktı…”

Kitle iletişim araçlarının yaydığı aynı mesaj karşısında tek başına kalmış bireylerin oluşturduğu bir kalabalıktı bu.

Oysa bugünün kalabalığı ve yalnızlığı bambaşka bir şey.

Artık milyonlarca farklı ve kişiselleştirilmiş mesajın hedefi olan insanlar vardır.

Algoritmaların çizdiği bir hayat alanında yaşamaktadır artık bu birey.

Türk dil kurumunun beni şaşırtacak şekilde bulduğu kavram bu bakımdan çok yerinde.

Artık karşımızda bir yalnız kalabalık değil, kalabalık yalnızlar var.

O şarkı yazılırken dijital devrim başlıyordu

Alain Souchon “Foule Sentimental” şarkısını yazarken dijital devrim henüz hayatın içine çok fazla girmemişti.

Ortada akıllı telefon yoktu.

Ama müzisyenin sinir uçları o an “yeni bir kalabalığın” ortaya çıktığını ve bu kalabalığın artık duygusal bir insan gibi davrandığını anlatıyordu şarkısında.

Kalabalık yalnızlar, yalnız kalabalıklardan daha duygusaldır.

Ama bunu iyi bir şey gibi görmek mümkün mü…

Duygusallıkla tepkili kitlesellik arasındaki sınır çok ince ve belirsizdir.

21’nci Yüzyılın belki de bizi şoke eden trajedisi de işte tam bu noktada başlıyor.

Popülist liderlerin çok sevdiği küçük adamlar bu kalabalığın içinde

Bugün popülizm dediğimiz ve demokrasilerin köküne kibrit suyu eken gelişmeler gücünü işte bu kalabalık yalnızların duygusallığından alıyor.

Çünkü o yalnızlık “küçük ve sıradan adam”ın içindeki ezikliği hayali bir elite karşı düşmanlığa dönüştüren simyacıya dönüşüyor.

Kendini “yalnız kalabalığın” hüzünlü küçük insanından çok daha güçlü hisseden “büyük insan” vardır artık.

Yirminci Yüzyılda o simyacı “Dinle küçük adam” diye yalnız kalabalığın ezik insanlarına konuşan diktatörlerdi.

Bugünün simyacısı ise “Dinle büyük adam” diye konuşan ve başarısızlığı, ezilmişliği, tutunamamışlığı büyük bir vasatlar isyanına çeviren popülist lider oluyor.

Kalabalık yalnızlar bu duygusallıklarıyla 21’inci Yüzyılda demokrasileri ezip geçen daha istilacı bir güce dönüşüyor.

Cehennemin yolunu iyi niyet taşlarıyla döşeyen kalabalık yalnızlar

Önceki gün Türk Dil Kurumu’nun bu yıl için bulduğu kavramı okurken işte bu nedenle çok şaşırdım.

Sanki görünmez bir akıl David Riesman’ın kitabının kapağına tesadüfen girmiş olan bu kavramı mükemmel bir simyacılıkla bugünün realitesine tercüme etmişti.

Biraz sofistike, sıkıcı ve teorik gibi görünüyorsa da, Foule Sentimentale şarkısını dinlerken okuduğunuzda çok ilgi çekici bir konu haline dönüşüyor.

Kalabalık yalnızlar…

Kalabalık yalnız acınacak biri değil, elinde Thor balyozu olan bir Marvel kahramanıdır

İlk bakışta insana acıma duygusu veren hüzünlü bir insanlık halini anlatıyor gibi geliyor.

Ama o insan yalnız kalabalığın insanından çok daha güçlü, egosu çok daya büyümüş bir varlık artık.

Elindeki X’i Thor’un devasa çekicine dönüştürebilen bir gücü olduğuna inanıyor.

Sosyal medya gücü onu bir Marvel kahramanı haline getirmiştir.

O yüzden 20’nci Yüzyılın yalnız kalabalığında kaybolmuş insan ne kadar zavallı ve acınacak durumda ise, 21’nci yüzyılın kalabalık yalnızı kendini bir süper güç kahramanı olarak hisseder.

O nedenle daha tehlikelidir.

Yine o nedenle kalabalık yalnızlar giderek zayıflayan demokrasilerin iyi niyetli mezar kazıcılarıdır.

Ne yazık ki toplumlarda cehennemin yolunu iyi niyet taşlarıyla ören bu yalnızlar yaptıkları şeyin zerre kadar farkında değillerdir…

David Riesman’ın trajik kehaneti

David Riesman insanoğlunun işte bu metamorfozunu daha 1950’li yıllardaki trajik kehanetiyle şöyle anlatıyordu:

“insanlar eşit yaratılır. Ancak birbirlerine benzemeye çalıştıkça sosyal özgürlüklerini ve bireysel özerkliklerini kaybeder…”

Kalabalık içindeki yalnız insanın trajedisi işte budur.

Birbirine benzemek…

Popülist liderlerin en sevdiği insan….

Tek adamlık kudretini yaratan duvarın birbirinin aynı tuğlalarından biri…

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.