Antik Roma kenti Pompeii milattan sonra 79 yılında Vezüv yanardağının patlamasıyla lavlar altında kalmıştı. Şimdi arkeologlar orada birçok zengin kişinin evini ve onun özel banyosunu ortaya çıkardı. Ev ve banyo sanki dün kullanılmış gibi.
Pompeii Güney İtalya’da bir antik Roma kenti. Milattan sonra 79. yılında, buradaki Vezüv yanardağı ansızın patladı ve bütün kent içindeki insanlarla birlikte lavlar altında kaldı.
Arkeologlar uzun süredir bu kenti kazıyorlar ve lavların altından sapa sağlam binalar, sanki düne kadar orada hayat devam ediyormuşcasına ortaya çıkıyor.
İngiliz yayın kuruluşu BBC’den Rebecca Morelle ve Alison Francis Pompeii’de bulunan ve çok zengin bir Roma vatandaşına ait olduğu anlaşılan dev bir ev ve bu evin yine kocaman banyosunu haberleştirmiş. Haberi aynen sunuyoruz:
Antik Roma kenti Pompeii’de iki bin yıldan uzun süredir volkanik kül tabakasının altında kalmış bir lüks bir ev gün yüzüne çıkarıldı. Arkeologlar bu keşif için ‘yüzyılda bir görülür” ifadesini kullanıyor.
Gün yüzüne çıkarılan lüks banyonun, antik kentte keşfedilen en büyük banyo olabileceği düşünülüyor.
Pompeii Arkeoloji Parkı yöneticisi Dr. Gabriel Zuchtriegel zengin bir kişiye ait olan evdeki banyo kompleksinin “hamam gibi” olduğunu söyledi.
Komplekste sıcak, ılık ve soğuk odalar, özel sanat eserleri ve büyük bir havuz bulunuyor.
Adeta bir kaplıca tesisine benzeyen banyo iki yıl süren kapsamlı bir kazı ile ortaya çıkarılan büyük bir evin tam ortasında yer alıyor.
Yeni bulguları BBC’ye açıklayan Dr. Zuchtriegel “Bu tarz mekanlar gerçek anlamda ‘Pompeii Etkisi’ni gösteriyor. İnsanlar sanki bir dakika önce burayı terk etmiş gibi” diyor.
Evde bulunan iki iskeletin analizi de M.S. 79 yılında Vezüv Yanardağı patladığında Pompeii sakinlerinin yaşadığı dehşeti gösteriyor.
Vücutlardan biri 35 ila 50 yaşında, elinde sıkı sıkı mücevher ve metal paralar tutan bir kadına ait. Diğeri ise 20’li yaşlarının başında ya da ergenlik çağının sonunda bir erkeğe.
Kadınla erkek kendilerini küçük bir odada korumaya alsalar da aşırı yüksek sıcaklıkta volkanik gaz ve külden oluşan piroklastik akıntı tsunamisi şehri kapladığında hayatlarını kaybetmişler.
Pompeii’de çalışan ekipten Dr. Ludovica Alesse “Burası çok dramatik bir yer ve burada bulacağınız her şey size bu dramı anlatıyor” diyor.
Antik kentin üçte biri halen iki bin yıl önceki volkanik felaketin getirdiği çöküntünün altında bulunuyor.
Bir nesil sonra yapılan en kapsamlı kazı çalışması BBC ve Lion TV yapımı, “Pompeii: Yeni Kazı (Pompeii: The New Dig)” isimli bir belgeselde kayıt altına alındı.
Bulgular antik Roma’da hayata dair yeni bir anlayış kazanmamızı sağlıyor.
Pompeii kentinin tamamen gün yüzüne çıkarılan bir bölümünde çamaşırhane, fırın ve banyonun bulunduğu büyük ev bulunuyor.
Bu yapıların çok varlıklı bir kişiye ait olabileceği düşünülüyor. Bu kişi nüfuzlu Pompeiili siyasetçi Aulus Rustius Verus olabilir.
Dr. Zuchtriegel’a göre keşfedilen banyo Verus’un yaşadığı toplumdaki statüsünü de bir kez daha teyit etmiş oldu.
Zuchtriegel “Özel banyo tesisi bulunan az sayıda ev var, yani bu gerçekten zenginlerin de en zenginlerine ayrılan bir özellikti” diyerek keşfin önemine işaret ediyor:
“Ve bu banyo gerçekten çok büyük. Muhtemelen Pompeii’deki evlerin arasındaki en büyük banyo.”
Verus’un banyosunu kullanma şansı elde eden kişiler üstlerini özel bir alanda değiştiriyordu. Bu oda parlak kırmızı duvarlara ve Roma İmparatorluğu’nun dört bir köşesinden geometrik mermerlerle kaplı mozaik bir zemine sahipti.
Misafirler üstlerini değiştirdikten sonra sıcak odaya geçerek küvete giriyorlardı. Bu odanın saunaya yakın sıcaklığı ise asma zeminin altında ve duvarlardaki boşluklarda dolaşan sıcak hava sayesinde elde ediliyordu.
Misafirlerin bir sonraki durağıysa yine parlak renkte duvarlara sahip ılık odaydı. Burada misafirlerin ciltlerine sürülen yağlar ardından strigils ismi verilen kıvrımlı bir nesneyle temizleniyordu.
Son olarak da misafirler en büyük ve en görkemli odaya, frigidarium yani soğuk odaya geçiyorlardı. Kırmızı sütunlar ve sporcuların freskleriyle çevrelendikleri bu odada misafirler 20 ila 30 kişinin kullanabileceği küçük havuzda serinliyordu.
Dr. Zuchtriegel “Yaz aylarında ayaklarınızı suya sokarak oturabilir, arkadaşlarınızla sohbet edebilir ve hatta bir kadeh şarabın tadını çıkarabilirdiniz” diyor.
Banyo tesisi bu olağanüstü evde keşfedilen son bulgu.
Simsiyah duvarlara sahip, klasik edebiyattan sahnelerin resmedildiği sanat eserlerinin sergilendiği devasa bir ziyafet salonu da geçen sene keşfedilmişti. Keşfedilen açık mavi renge boyanmış, daha küçük bir başka odada da ev sakinlerinin tanrılara dua ettiği düşünülüyor.
Evin felaket sırasında renovasyon sürecinde olduğu düşünülüyor, evin birçok yerinde alet edevat ve inşaat malzemeleri bulunmuş. Örneğin mavi odada yerde bulunan bir yığın midye kabuğu, hafif bir parıltı vermesi için öğütülerek duvarlara sürülmeyi bekliyordu.
Bu güzel mekanın hemen yanındaki küçük, dekorasyondan yoksun bir diğer odada ise nadir bir keşif yapıldı: Patlamadan kaçmayı başaramayan iki Pompeii sakininin kalıntıları.
Bir kadın iskeleti cenin pozisyonunda yatağın üzerinde, küçük odanın köşesinde de bir erkeğin vücudu bulundu.
Pompeii arkeologlarından Dr. Sophie Hay “Vezüv’ün piroklastik akıntısı bu odanın hemen dışındaki sokakta akıyordu ve bir duvarın yıkılmasına sebep oldu. Bu erkek de kısaca duvarın altında ezilerek öldü” diye anlatıyor:
“Erkek ölürken kadın hala hayattaymış, travmayı düşünün… Piroklastik akıntı bu odanın geri kalanını doldurdukça da kadın ölmüş.”
Erkek iskeletinin analizi bu kişinin kemiklerinde hasar olduğunu, yani bu kişinin düşük sosyal statü sahibi, hatta köle olabileceğini gösterdi.
Daha ileri yaşta olmasına rağmen kadının kemikleri ve dişleri iyi durumdaydı.
Dr. Hay “Kadın muhtemelen toplumun daha üst katmanlarından birine mensuptu” diyor:
“Evin sahibinin eşi olabilir, ya da belki de ev sahibesi ile ilgilenen yardımcı olabilir, bilemiyoruz.”
Odadaki mermer bir sehpanın üzerinde değişik nesneler bulundu: Bardaklar, bronz kadehler ve seramikler. Belki de bu eşyaları patlamanın etkilerinin geçmesini beklemek üzere saklandıkları odaya bu ikili getirmişlerdi.
Ancak kurbanların ellerinde sıkı sıkı tuttukları cisimler, en dikkat çekici olanları. Genç erkek elinde bazı anahtarlar tutarken yaşı daha büyük olan kadının elinde de altın ve gümüş paralar ile mücevherler bulunuyordu.
Bunlar Pompeii’nin kasasında, antik şehirde bulunan diğer paha biçilmez isimlerle beraber saklanıyor. Biz de arkeolog Dr. Alessandro Russo ile beraber cisimleri inceleme fırsatı elde ettik.
Altın paralar adeta yeni gibi parıldarken, takıların arasında da narin altın ve doğal inci küpeler, kolye uçları ve ince işlenmiş yarı değerli taşlar bulunuyor. Russo bunların kişisel eşyalar olduğunu söylüyor.
Russo “Böyle cisimler bulduğumuzda antik ve modern zamanların arasındaki mesafe kapanıyor” diyor ve devam ediyor:
“Biz de bu patlamada ölen insanların hayatlarının küçük bir kısmına dokunabiliyoruz.”
Dr. Sophie Hay de banyo tesisini yüzyılda bir gerçekleşecek bir keşif olarak niteliyor ve Romalıların hayatının daha karanlık bir yüzüne ışık tuttuğunu söylüyor.
Sıcak odanın hemen arkasında kazan dairesi bulunuyor.
Sokaktan uzanan bir boru suyu evin içine taşırken bu suyun bir kısmı soğuk havuza, bir kısmı da sıcak odada kullanılmak üzere kaynatıldığı kurşun bir kazana akıtılıyordu. Bu akışı düzenleyen vanalar adeta bugün bile açılıp kapatılabilecek kadar modern görünüyor.
Kazan dairesinin altında fırın yandığı düşünülürse, burada bütün sistemi çalıştıran köleler dayanılmaz sıcaklıklara maruz kalmış olmalı.
Dr. Sophie Hay anlatıyor:
“Bütün bu kazılardaki en çarpıcı bulgu köleler ile çok zengin sakinlerin hayatlarının arasındaki keskin zıtlık. Burada da bunu görüyoruz, banyo tesisindeki şatafatlı hayat ile kölelerin bütün gün ateşi körüklemekle uğraştığı kazan dairesi arasındaki fark.
İki dünya arasında sizi ayıran tek şey bir duvar.”
Kazı son haftalarına girse de küllerin arasından yeni keşifler doğmaya devam ediyor. Kazı süresince kısıtlı sayıda ziyaretçinin alana girmesine izin veriliyor, ancak kazının sonunda antik kentin tamamı ziyarete açılacak.
“Burada her gün bir sürpriz oluyor” diyor kazı yöneticisi Dr Anna Onesti ve devam ediyor:
“Bazen sabah işe geldiğimde normal bir çalışma günü olacağını düşünüyorum. Sonra istisnai bir keşif yaptığımızı öğreniyorum. Pompeii’nin hayatında sihirli bir an ve bu kazı çalışması da bize bunu toplumla paylaşma imkanı veriyor.”