Bahçeli ve Erdoğan. Önce “Dağdakilerin” yaşlarına bakalım:
Yani PKK’nın İmralı ve Kandil takımına…
(*) Abdullah Öcalan: 76 yaşında.
(*) Murat Karayılan: 71
(*) Duran Kalkan: 71
(*) Cemil Bayık: 71.
Dağın yaş ortalaması 72.
Sonra Dağ’dan Ankara’ya inelim.
(*) Tayyip Erdoğan: 71 yaşında
(*) Devlet Bahçeli: 77
Ankara’nın yaş ortalaması: 74.
Neredeyse altısı da aynı yıllarda doğmuş.
Cumhuriyetin bedava okullarında okumuş.
PKK 1978 yılında kuruldu.
Yani 47 yıllık bir örgüt.
İmralı ve Dağdakiler “PKK Terörü” denen bu sorunun 47 yılının tamamında yönetici olarak sorumluluk sahibi.
Devlet Bahçeli 1997 yılında MHP Genel Başkanı oldu.
Yani bu 47 yılın 28’inde bizzat başında bulunduğu parti PKK’ya karşı verilen mücadeleye destek verenlerden.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise 21 yıldan beri Türkiye’yi neredeyse “Tek adam” ve “Tek Parti” gücüyle yönetiyor.
Yani bu terör döneminde mücadele veren devletin başında o vardı.
Şimdi yaş ortalaması 73 olan bu altı kişi “tarihi barış”ı gerçekleştiriyor.
Bir anlamda sorunun sorumlusu olanlar şimdi 70’li yaşlarının ortalarına yaklaşırken sorunu çözmeye karar veriyor.
Çok güzel bir şey, ama yaşlarının bize anlattığı bu demografik sorumluluğu da hiç unutmayalım.
Bugün İstanbul’un Seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer ve Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan bu 47 yılın bir saatinde bile savaşın sorumluluk tarafı değillerdi.
Ama şimdi sorumluluk sahipleri kucaklaşırken onlar “terör” iddiasıyla tutuklu.
Onların yaşlarına da bakalım:
Ekrem İmamoğlu 54 yaşında.
Ahmet Özer 65 yaşında.
Resul Emrah Şahan 43 yaşında.
Yaş ortalamaları 54.
Yani Ankara’da bu barışa imza atan iki kişiyle aralarında 20 yıl fark var.
En önemlisi de Ankara’nın 74 yaş ortalaması daha üç ay öncesine kadar Dağdaki ve İmralı’daki dört kişiyi “PKK terör örgütünü desteklemekle” ve “Hainlikle” suçlamış.
Şimdi o Ankara, İmralı ve Kandil’e teşekkür ederken İstanbul’un seçilmiş belediye başkanlarını hala hainlikle, teröristlikle suçlayıp İmralı zindanlarında tutmaya devam ediyor.
Bir tarafta “tarihi barış,” öteki tarafta “yüzyılın çelişkisi ve garabeti…”
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e teşekkür etti.
Kayyım döneminin biteceğini söyledi.
Öyleyse soralım.
Bugün itibariyle Ekrem İmamoğlu neden hala Silivri zindanlarında…
Prof. Ahmet Özer Hoca niye hala zindanda.
Resul Emrah Şahan niye hala zindanda.
Kayyım atanan belediyelerin seçilmiş başkanları niye hala zindanlarda.
Selahattin Demirtaş niye hala zindanda.
Osman Kavala, Can Atalay, Çiğdem Mater, Ayşe Barım ve Gezi’den tutuklu o aydın ve sanatçılar niye hala zindanlarda.
Savcı ve hakimler öyle karar verdiği için mi hala içerideler?
Öyleyse onlara soralım.
Sayın Hakim ve Savcılar…
Ankara’nın 74 yaş ortalaması dün hain dediği insanlarla el sıkıştığına ve bu ülkede barış isteyen insanlar da bunu gönülden desteklediğine göre siz halkın seçtiği bu insanları hala nasıl “hain ve terörist” muamelesi yaparak içeride tutuyorsunuz.
Türk siyasi hayatına girmiş çok önemli bir söz vardır.
Hani şu bütün kötülüklerin başı olan 27 Mayıs darbesinden sonra yapılan o pespaye Yassıada duruşmalarında bir hakimin söylediği söz.
Orada mahkeme başkanı Salim Başol rahmetli Menderes ve arkadaşlarına şunu söylemişti:
“Sizi buraya tıkan kudret böyle istiyor…”
Bir yargılamanın hukuki değil siyasi olduğunu anlatan en çarpıcı sözdür bu.
Adalet için yüz karası bir cümle…
Bugün hiçbir savcı ve hakimin böyle düşüneceğini sanmıyorum.
Ama bilelim ki kamuoyu böyle düşünüyor.
Anketlerin hemen hepsi her 10 Türk vatandaşından en az 6’sının bu tutuklamaların hukuki değil, siyasi olduğuna inandığını gösteriyor.
Yani vatandaş “onları oraya tıkan kararın hukuki değil siyasi” olduğunu düşünüyor.
Ama önceki gün ve dün itibariyle durum değişti.
Ankara’daki o yaşlı irade artık İmralı ve Dağ’la barıştı.
Böyle bir gerekçe varsa eğer, dün itibariyle o kudret başka türlü düşünüyor demektir.
Çünkü tutuklanan belediye başkanlarına yöneltilen “terör” suçlaması önceki günkü fesih kararı ve özellikle de Cumhurbaşkanının dünkü konuşmasıyla artık kadük olmuştur.
O zaman geriye yolsuzluk suçlamaları kalıyor.
Bu konuda da içiniz rahat olsun.
Siz de biliyorsunuz ki o yolsuzluk dosyalarında MASAK’tan gelen rapor da, o “gizli tanık” ifadeleri de, tartışmalı itirafçıların çok düzgün cümlelerle kaleme alınmış ifadeleri de tutukluluğu gerektirecek bir gerekçe sunmuyor.
Üstelik bizzat 23 yıldır bu ülkeyi yöneten Cumhurbaşkanı Erdoğan da İmamoğlu ve arkadaşları hakkındaki tutuklama kararını derhal kaldırmanızı sağlayacak gerekçeyi size veriyor.
Çünkü 2002 yılında seçilmiş İstanbul Belediye Başkanı Erdoğan’a da aynı “yolsuzluk” suçlamaları aynı cümlelerle yapılmış, ama o tutuksuz yargılanmıştı.
Yani “onları içeri tıkan irade” olarak sorumluluğu Ankara’ya bırakıyorsanız…
Bilin ki o irade de dünkü konuşmasıyla o iradeyi artık fiilen iptal etti.
Zaten resmi olarak bunun hukuki karar olduğunu söylüyorlar.
Kısaca…
Bugün itibariyle İmamoğlu ve arkadaşlarının Silivri zindanlarında bir gün daha yatmaları için görünürde bir neden kalmadı.
Bağımsız ve tarafsız bir adalet varsa bundan sonra sorumluluk artık o yargının savcı ve hakimlerinde.
Siyasiler kendilerini bu sorumluluktan azad ediyor.
Geçirdiği hastalık sırasında uzun süre evinde dinlenen Devlet Bahçeli 77 yaşında attığı çok güzel adımlarla bu kubbede kendine hoş seda bırakacak bir vatan hizmeti yaptı.
71 yaşındaki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ise kendine “Hoş bir seda” mı yoksa “Zor bir beka mı” hazırladığını bilemiyorum.
Ama her ikisinin de ortak bir belagatı var.
Sık sık “Demokrasi”den, “Adalet”ten, “86 milyon”dan, “Özgürlük”ten söz ediyorlar.
Bence bunlar “Hoş bir seda”yı düşünme yaşındaki insanların sözleri gibi geliyor kulağa.
Hiçbir hakim ve savcının aynı Türkiye kubbesine adını kulağa Salim Başol gibi gelen bir seda olarak bırakmak isteyeceğini sanmıyorum.
O nedenle adalet dağıtan insanların Ankara’da oluşan bu havayı iyi okuyacağını tahmin ve umut ediyorum.
Bugünden tezi yok boşaltılmış bir Silivri hem siyasetin hem yargının hoş sedası için bir ilk adım olabilir.
70’li yaşlarına gelen insanlar için hoş sedanın yolları ülkesini ve milletini seven hakim ve savcıların öreceği gerçek adalet taşlarıyla örülebilir ancak.
Ülkeye gerçek bir barış gelecekse…
Hakim ve savcıların da üstlerine düşeni görevi yapmaları zamanı geldi diye düşünüyorum.
5 Aralık 2025 - 19 Mart Silivri’sinden ilk kitap: En gözde iki şair kim?
4 Aralık 2025 - Silivri’ye giden ‘Cumhurbaşkanlığı’ antetli sürpriz ‘Üzgünüm’ mektubu
3 Aralık 2025 - İki başkanın yan yana sevinç sahnesi ve Fener stadında bir açılış devrimi
2 Aralık 2025 - Bugünlerde gece yolda dev bir tavşana rastlarsanız bilin ki gemi su alıyor
30 Kasım 2025 - Beş işaret: Bu yılbaşı İzmir ve Ege’de ilginç bir şeyler oluyor