Filenin Sultanları için ekran başına… Tarih yazmak için rakip Çin
Savaşa uzaktan da olsa derinden şahit olduğumuz bir haftayı geride bırakıyoruz. Her ne kadar kara bulutlu geçse de Çin için yeni bir keşfin yapıldığı heyecanlı bir haftaydı. Sonra şu anda kapakta gördüğünüz fotoğrafın birinci geldiği Nikon yarışması sonuçlandı. İşte son bir haftada bilim dünyası...
Savaşı derinden hissettiğimiz bir haftayı geride bırakıyoruz. Gündemden kısa bir süreliğine de olsa uzaklaşarak beraber yedi gelişmeye göz atacağız. Bunlardan biri Çin için oldukça müjdeli bir haber, sonuçta bir alanda kendi kendine yetmesini sağlayacak çok değerli bir keşif yaptı. Sonra kararsızların bir zamanlar popüler yöntemi olan yazı-turanın ne kadar adil olduğuna bir göz atacağız. Güzelliği bir kemirgenin gözünde arayacak, güzelliği saç düzleştiricilerde aramanın ne kadar tehlikeli olabileceğini hatırlayacağız. Bir bilim insanının çevreci idealleri sebebiyle nasıl iş kaybettiğini görecek, 2 bin yıldır okunamayan parşömenlere 21 yaşındaki bir gencin geliştirdiği yapay zeka programının nasıl da umut olduğunu göreceğiz.
Çin eğer gerçekse müthiş bir keşifte bulunduğunu söylüyor. South China Morning Post’ta yer alan habere göre, Beijing nadir bulunan ve inanılmaz bir süper iletken olan ‘niobobaotit’ denilen bir cevher keşfetti. Bu cevher niyobyum, baryum, titanyum, demir ve klorürden oluşuyor. Niyobyum, çeliğin önemli bir bileşeni ve aynı zamanda düşük sıcaklıklarda elektrik akımını iletebilen bir süper iletken. Bu özelliği sayesinde bilim insanları, lityum iyon pillerden daha güvenli ve daha hızlı (10 dakikadan kısa sürede) şarj olabilen niyobyum kaplı piller üzerinde deneyler yapmaya başladı. Zira lityum iyon piller alev almaya oldukça elverişlidir ve şarj edilmeleri de saatler sürüyor.
Yeni cevher yatağı İç Moğolistan’daki Bayan Obo maden bölgesinde bulunmuş. Küresel niyobyum pazarının yüzde 70’inden fazlasını Brezilya kontrol ediyor. Bu keşif hem Çin hem de Brezilya için büyük bir önem taşıyor. Zira ülke çelik sektöründe kullandığı niyobyumun yüzde 95’ini ithal ediyor ve Brezilya’nın en büyük niyobyum alıcısı konumunda. Niyobyumun hacmi ve kalitesine bağlı olarak Çin kendine yeter bir ülke haline gelebilir.
Artık taş kağıt makasın daha popüler olması sebebiyle gündelik hayatta bir şeyi önce yapmak için yazı-tura yöntemini kullanma geçmişte kaldı. Tabii hâlâ kullanıldığı yerler de yok değil. Mesela seçimlerde eşitliği bozmak için bu yöntem kullanılmaya devam ediyor. Yeni bir araştırmaya göreyse yazı-tura öyle kazanma şansının tam olarak 50-50 olduğu bir sistem değil. Bunun yeni bir varsayım olmadığının pekâlâ farkındayız ancak daha öncesinde bunu kanıtlamak için hiç bu kadar kapsamlı bir araştırma yapılmamıştı.
Avrupalı araştırmacılardan oluşan bir ekip, tam tamına 350 bin 757 kere yazı tura yapmış ve havaya atılan paraların yüzde 50,8’inin havaya atıldığı sırada yukarıda kalan yüzünün gelme olasılığının daha yüksek olduğunu görmüşler. Araştırmacılar bunun nedeni olarak paranın havada dönerken belli bir miktar yalpalama payının eklenmesini gösteriyor. Bu durum paranın atıldığı sırada üstte kalan kısmının havada geçirdiği zamanın daha uzun olmasına neden oluyor. Bu da yere indiğinde o konumda olma olasılığını artırıyor. Bakıldığında aradaki fark yüzde bir bile değil dolayısıyla önemli olmadığını düşünebilirsiniz ama daha hakemden geçmemiş çalışmanın başyazarı Frantisek Bartos şunları söylüyor: “1000 kez bir dolarlık bahisle yazı tura oynasaydınız, sadece bu taktikle yaklaşık 19 dolar kazanırdınız.” 19 dolar şu anda yaklaşık 530 TL yapıyor. Taktik aklınızda bulunsun deriz, illa bir yerlerde işinize yarar.
Nikon’un Küçük Dünya Fotomikrografi Yarışması yaklaşık yarım yüzyıldır düzenleniyor ve biz de bu sayede fotoğrafçıların aşırı büyütme tekniği ile yakaladıkları güzellikleri görebiliyoruz. Bu yılki fotomikrografi yarışması büyük bir rekabete sahne olmuş. Gazeteciler ve bilim insanlarından oluşan jüri, 72 ülkeden araştırmacı ve fotoğrafçıların gönderdiği 1900 başvuru arasından kazananları seçti. Seçme sürecinin zorlu geçtiğini tahmin edersiniz.
Yandaki fotoğrafta bir kemirgenin optik sinir başına bakıyorsunuz. Bu fotoğraf yarışmanın 2023 yılındaki en iyi fotoğrafı seçildi. Avustralya’nın Perth kentinde bulunan Lions Göz Enstitüsü’ndeki göz araştırmacıları, şeker hastalığının retinada neden olduğu (körlüğe kadar götürebiliyor) sorunları konu alan çalışmalarının bir parçası olarak optik diski 20 kat büyüterek görüntülemişler. Yarışmanın diğer kazananlarını da buradan inceleyebilirsiniz. Bir de bu yarışmanın video versiyonu var tabii. Onun bu seneki kazananı da İsviçre’deki Zürih Üniversitesi’nin Moleküler Yaşam Bilimleri bölümünden Dr. Alexandre Dumoulin. Dumoulin, civciv embriyosundaki nöronların 48 saatlik hareketliliğinin hızlandırılmış videosunu çekmiş.
Şimdi size ilginç bir hikaye anlatacağız. İtalyan bilim insanı Gianluca Grimulda, iklim değişikliğinin bölge üzerindeki etkilerini araştırmak üzere Papua Yeni Gine’deki Bougainville Adası’na gitmek üzere Almanya’nın Kiel kentinden dolambaçlı ve karbon ayak izinin düşük olacağı bir rota izlemeye karar verdi. Bu yolculuğunda özellikle ticari uçuş yapmaması gerekiyordu. Bir iklim araştırmacısı olarak uzun zaman önce uçağa binmeme yemini etmiş ve işvereni Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü de bu yeminden haberdarmış. Grimal’da yılın başlarında başlayan araştırma gezisi planlanandan daha uzun sürmüş. Kendi tabiriyle ‘birkaç pürüz’le karşılaşmış. Çevredeki bir yanardağ patlamış, haydutlar tarafından kaçırılmış. Çok sıradan pürüzler değil mi? Ne var ki daha önceki yavaş araştırmalarına ses etmeyen şirket bu sefer sabrını koruyamamış ve iki hafta önce Grimalda’ya ültimatom vererek beş gün içinde ofise dönmesini istemiş. Dönmezse de işinden olacakmış. Ancak tahmin edersiniz ki Grimalda’nın düşük karbon izi bırakarak bu kadar kısa süre içinde ofise dönmesi pek mümkün değildi. Dolayısıyla kendi ideallerinden taviz vermek istemeyen Grimalda işinden oldu.
Pişman mı? Değil. Grimalda’nın hesaplamalarına göre 14 bin milden fazla yol kat etmiş ve bunu sadece 419 kg karbondioksit salarak yapmış. Halbuki kararını değiştirip de uçağa binmiş olsa 5.8 tonun üzerinde karbondioksit salınımı söz konusu olacaktı. Bu çevre dostu yolculuğunda Grimalda beş tren, dokuz otobüs, iki feribot, iki taksi, bir paylaşımlı araba, bir polis konvoyu ve artık hiç seçenek kalmadığında iki uçuş şeklinde gerçekleştirmişti. NYT’ye konuşan Grimalda şunları söylüyor: “Birçok kişi deli olduğumu, hiçbir şey değiştiremeyeceğimi söylüyor. Bana göre asıl delilik tehlike alarmlarını çalmaya çalışmadan bir koyun sürüsü gibi uçuruma doğru sürüklenmek.”
Yaklaşık bir sene önce formaldehit gibi kimyasal maddeler içeren saç düzleştirici ürünlerin sık kullanımının rahim kanseri riskini artırdığı yönünde bir araştırma yayınlanmıştı. Çalışmaya göre bu kimyasal ürünleri sıkça kullanan kadınların kullanmayanlara kıyasla kansere yakalanma riski iki kat fazla. Başka çalışmalarda da formaldehit içeren saç düzleştiricileri ve boyalar meme ve yumurtalık kanseriyle ilişkilendiriliyor. Bilim insanları zaten yedi yıl önce formaldehitin kanserojen madde olduğu sonucuna varmış ve avukatlar bu maddenin kullanımının yasaklanması için mücadelelerine başlamıştı ana nedeni bilinmeyen şekilde bu çalışmalar askıya alınmış. Bazı şirketler kreatin bakımı da dahil olmak üzere bakım ürünlerinin formaldehit içermediğini iddia ediyor ancak bu ürünlerde metilen glikol denilen bir madde var ve bu madde havayla temas ettiğinde formaldehit gazına dönüşüyor. Şimdi ABD’de Gıda ve İlaç Ajansı (FDA) Nisan 2014’ten itibaren formaldehit içerikli kimyasalları yasaklamayı planlıyor. Bu kapsamda artık şampuan, oje, makyaj malzemesi gibi ürünlerin üreticileri artık ambalajların üzerine içerik maddelerini kesinlikle yazmak zorunda.
Nebraska-Lincoln Üniversitesi öğrencisi Luke Farritor, birkaç ay önce M.S. 79 yılında volkanik patlama sonucu hasar gören Antik Roma parşömenlerini tercüme etmek için dünya çapında düzenlenen bir yarışmaya katıldı. Herculaneum parşömenleri denilen bu yazılar, binlerce yıl önce Pompeii yakınlarındaki bir kütüphanede tutuluyordu. Bugünlerde tarihçiler bu parşömenlerin Julius Caesar’ın kayınpederi Lucius Calpurnius Piso Caesoninus’a ait olabileceğini düşünüyor. Ne var ki meşhur volkan patlamasının ardından çamur ve külün altında gömülü kaldılar. 600’den fazla parşömen 1750’lerde gömülü oldukları yerde keşfedildi. Ancak parşömenleri açmanın parçalanmalarına neden olacağı korkusu yaşandı. 2002 yılında bir grup araştırmacı, açılmamış belgelerin içini görmelerini sağlayacak X-ray benzeri bir bilgisayar programı geliştirmiş.
Daha 21 yaşında olan bilgisayar bilimi öğrencisi, papirüs üzerine yazılmış ancak kömüre dönmüş Yunanca harfleri tespit etmek için yapay zeka programı geliştirmişti. Ağustos ayında bir partideyken telefonuna bir mesaj gelmiş. Bu mesajda parşömenlerden alınan bir görüntü bulunuyordu. Farritor önce bir köşeye oturup fotoğrafı inceledi, sonra da görseli yapay zeka programına yükleyip partiye döndü. Gece 1 sularında yurt odasına dönerken cebinden telefonunu çıkardı, bir de ne görsün dersiniz?
Geliştirdiği program aşağı yukarı 12 harfi tespit etmişti. Daha sonra papirologlar bu harfleri kelimeye çevirmeyi başardı: ‘Porphyras’. Bu kelime antik Yunancada ‘mor’ anlamına geliyor. Kentucky Üniversitesi bilgisayar bilimi profesörü Brent Seales tarafndan Herculaneum parşömenlerini deşifre etmek amacıyla yapılan Vesuvius Challenge projesi, Farritor’a keşfi için 40 bin dolar ödül verdi. 21 yaşındaki öğrenci (esasen geliştirdiği yapay zeka programı) 2 bin yıldır bu parşömenlerin en azından bir kısmını okuyabilen ilk kişi olabilir. Seales bu işe 20 yılını vermiş ancak çalışmaları meyve vermemiş. Şimdi Farritor aldığı para ödülünü daha fazla bilgisayar almak için kullanacak. Çünkü parşömenlerdeki dört pasajı okuyarak 700 bin dolarlık büyük ödülü elde etmek istiyor. Başarı sadece şans işi değildir diye boşuna demiyorlar.
NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu’nu kullanan araştırmacılar, Dünya’dan 1300 ışık yılı uzakta, Jüpiter’in yarı büyüklüğündeki WASP-17’nin irtifasında kuvars nanokristallerine dair kanıtlar tespit etti. ‘Eee yani?’ der dediğinizi duyar gibiyim. Bu keşif, bir ötegezegenin atmosferinde ilk kez silika parçacıklarının bulunması anlamına geliyor. Silikon ve oksijen bakımından zengin mineraller olan silikatlar, Dünya ve Ay’ın yanı sıra Güneş Sistemi’ndeki başka kayalık nesnelerin de büyük bir kısmını oluşturuyor. Anlayacağınız galakside oldukça yaygın bu mineraller. Ancak daha önce ötegezegen ve kahverengi cüce yıldızların atmosferlerinde tespit edilen silikat taneleri, kuvarstan değil olivin ve piroksen gibi magnezyum açısından zengin silikatlardan oluşuyordu, en azından bilim insanları sadece bunlara rastlamıştı. Araştırmacılar, emektar Hubble’ın gözlemlerinden dolayı WASP-17b’nin atmosferinde aerosoller olduğunu biliyordu ancak bunların kuvarstan yapılmış olması beklenmiyordu. Şimdi bu yeni bulgular ötegezegen atmosferlerinin nasıl oluştuğu ve geliştiği konusunda bilim insanlarının perspektifine yeni bir bakış açısı getiriyor.