10’ca bilim arasından: Yaşayan bir insana ilk kez domuz böbreği nakledildi

10'ca bilim arasında'da bu hafta yörüngedeki uyduların ve petrol şirketlerinin insanlığa ve dünyaya vereceği zararı, canlı bir insana ilk kez nakledilen domuz böbreğini, 390 milyon yıllık fosil ormanı ve 74 bin yıl önceki Etiyopyalıları konuşacağız.

Bilim Teknoloji 24 Mart 2024
Bu haber 1 ay önce yayınlandı
Fotoğraf: Massachusetts General Hospital

Yine bir pazar gününden selam! Bu hafta girişi kısa tutmak istiyorum çünkü “10’ca bilim arasından”da bu hafta birkaç değişiklik yaptım, bu değişiklikler biraz aşağıda kalıyor ve o kısımlara gelmeden kaçmanızdan korkuyorum. O yüzden hemen kısaca geçen haftaya göz atıp bugün konuşacağımız konuları özet geçeceğim.

Öncelikle Özgür Gökmen Çelenk bu hafta aralıklı oruç ile kalp hastalıklarından ölüm arasındaki bağlantıyı gösteren bir araştırmayı bizim için Prof. Dr. Mehmet Birhan Yılmaz ile konuştu. Konuya sağlıktan girmişken sağlıktan devam edelim. Amsterdam Üniversitesi’nden bir grup bilim insanı laboratuvar ortamında HIV’i enfekte olmuş hücrelerden ayırmayı başardıklarını açıkladı. Çalışmanın önemini buradan okuyabilirsiniz. İnsülin kullananlar için önemli bir habere daha değindik bu hafta. Genetiğiyle oynanmış bir ineğin ‘insülin sütü’ verdiğini öğrendik. Bu, dünya genelinde insülin tedarikinde yaşanan soruna bir son verebilir. 

Karanlık madde diye bir şeyin olmayacağına dair bir iddiaya da değindik, Buz Adam Ötzi’nin dövmelerinin nasıl yapıldığını incelemek için tek tek dönme yöntemlerini deneyen bilim insanlarına da. Matematiğin Nobel’i Abel Ödülü’nü alan Fransız matematikçi Michel Talagrand’ı da unutmayalım. Sizi diğer bilim teknoloji haberleri için kategorimize davet ediyoruz. 

Gelelim bu hafta konuşacağımız konulara… Öncelikle alçak Dünya yörüngesine uğrayıp uydular arasında dolaşacağız. Sonra dünyaya dönecek, gaz şirketlerinin dünyaya verebileceği zararın insani boyutuna göz atacağız. Dünya için kritik iki haberden sonra üzerimizdeki gerginliği nasıl atabiliriz ki diye düşünüp soluğu köpeklerin yanında alacak ve bir yönden ne kadar benzer olduğumuzu göreceğiz.

Sonra bir ameliyata gireceğiz, aman  bonenizi, maskenizi unutmayın. Bu bir organ nakli operasyonu ama donör insan değil, bir domuz. Verdiği şey de böbreği.

Sizi biraz da geçmişe götürelim. Şöyle 390 milyon yıl kadar geriye. Şimdi olmayan Calamopphyton ağaçlarının arasında dolaşalım. Çok geriye gittik, filmi biraz ileriye saralım derseniz sizi en fazla 74 bin yıl öncesine getirebilirim. 74 bin yıl öncesinin Etiyopyalısı nasıl oluyor, nasıl bu kadar dirençli çıkabiliyorlar onu inceleyeceğiz çünkü.

Son olarak sohbet robotlarına verdiğiniz komutların içeriğiyle ilgili ufacık minicik bir uyarımız var. Ardından “Gözden kaçırmadık”, “Haftanın Önerileri” ve “Sanalda Güldürenler” ile sizi rahat bırakacağım söz. Şimdi yolculuk başlasın!

Tartışmalı araştırma: Ölen uydular dünyanın manyetik alanını zayıflatabilir

Fotoğraf: Marco Langbroek via SatTrackBlog

SpaceX’in alçak uydu yörüngesinde devasa bir uydu ağı var, bunlar sürekli artmaya devam ediyor. Hatta geçen hafta burada “BBG Dünya yakında vizyonda” (Bence yaratıcı bir başlıktı) başlığıyla yayınladığımız bir haberde Pentagon’un SpaceX ile casus uydu ağı oluşturarak tüm dünyayı izlemeyi amaçladığını paylaşmıştık. Ancak bu uyduların fazla olması daha fazla uzay çöpü anlamına geliyor. Ayrıca gökbilimcilerin gökyüzü gözlemlerine gölge düşürdüğü de bir gerçek. Tartışmalı ama henüz hakem denetiminden geçmemiş bir makaleye göre bu uyduların atmosfere yeniden girdiklerinde yanmaları sonucu geriye kalan manyetik tozları atmosferi kirletebileceği gibi gezegenimizin bizi kozmik radyasyondan koruyan manyetik alanını zayıflatabilir.

Çalışmanın yazarı ve İzlanda Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olan Sierra Solter-Hunt, uzay çağının başından bu yana atmosferdeki metalik parçacık miktarının bir milyon kat artmış olabileceğini belirtiyor. Live Science’a konuşan Solter-Hunt, önümüzdeki yıllarda daha fazla ticari uydunun alçak yörüngeye fırlatılması ve vadesi dolanların imha edilmesiyle bu sayının bir milyara ulaşabileceğini ve ölü uyduların tozlarının büyük bir kısmının 400 mil üstümüzdeki iyonosferde birikebileceğini belirtiyor. Bu birikme hali, gezegenin çevresinde bir iletken ağ oluşturabilir ve eğer ki bu ağ elektrik yüklü olursa jeomanyetik alanın iyonosferin ötesine geçmesini engelleyebilir. En kötü senaryoda jeomanyetik alan tarafından korunamayan dış tabaka yüzyıllarca uzaydaki radyasyonla aşınabilir.

Peki ya gerçekten bu uyduların kalıntıları Dünya’nın manyetik alanını kökten değiştirebilir mi? Pek çok uzman bu konuya şüpheyle yaklaşıyor. Rochester Üniversitesi’nden gezegenbilimci John Rarduno, uydulardan geriye kalan tozlar tartışılan yoğunluklarda olsa bile böylesine bir iletken kabuğun oluşmasına olası bakmıyor ve makalenin bazı varsayımlarını “çok basit” ve “doğru olma olasılığı düşük” buluyor.

Bir de tabii yörüngede makalede bahsedilen kadar çok uydu olup olmadığı da tartışma konusu. SpaceX şimdiye kadar yörüngeye yaklaşık 6 bin uydu fırlattı. Amazon’un sahibi Jeff Bezos’un uzay şirketi Blue Origin de uzaya 3 bin 200 uydu yerleştirmeyi planlıyor. Bunların hepsi milyarlarca dolarlık devasa projeler olsa da Solter-Hunt’un varsaydığı “bir milyon” sayısının yanına yaklaşamıyor. Yine de bu çalışma uyduların atmosferde yarattığı metalik kirlilik hakkında ne kadar az şey bildiğimizin bir göstergesi.

📌Bu arada bu çalışmanın bize yansımasından bir ay önce SpaceX’in 100 uydusunu yörüngeden çıkarmayı planladığı duyurulmuştu. 

'BBG Dünya' yakında vizyonda: SpaceX, Amerikan istihbarat ajansı için casus uydu ağı inşa ediyor‘BBG Dünya’ yakında vizyonda: SpaceX, Amerikan istihbarat ajansı için casus uydu ağı inşa ediyor

Gaz şirketleri böyle devam ederse yüzyılın sonuna kadar aşırı sıcaklardan kıyım yaşanacak

Fotoğraf: AA

Kömür, petrol ve doğalgaz gibi sıkça kullandığımız fosil yakıtların en büyük sorunu yanmaları sonucu atmosfere yüksek miktarlarda karbon, metan ve azot salmaları. Bu gazlar atmosferdeki sera etkisini artırarak güneş ışınlarının yeryüzüne çok daha fazla ulaşmalarına neden oldukları gibi yeryüzünden yansıyan ısıyı da içeride tutarak atmosferdeki sıcaklığın artmasına yol açıyor. Yani küresel ısınmanın günden güne çok daha fazla hissedilmesine neden oluyor. Bu gazların salınmasında en büyük rolü oynayanlar ise petrol ve benzin şirketleri. Peki ya bu gaz salımlarının biz insanlığa dönüşü nasıl olur? Bununla ilgili bu hafta ilginç bir çalışma yayınlandı.

Uluslararası bir sivil toplum kuruluşu (STK) olan Global Witness’ın yaptığı çalışmaya göre dünyanın önde gelen gaz şirketleri Shell, BP, TotalEnergies, ExxonMobil ve Chevron’un 2050 yılına kadar kullandığı fosil yakıtlardan kaynaklanan toplam karbon salımı 2100 yılına kadar 11.5 milyon insanın aşırı sıcaklardan dolayı ölmesine neden olabilir. Bu çalışmanın önemi büyük gaz şirketlerinin fosil yakıt kullanımından kaynaklanan sıcaklık artışının yol açacağı ölümlerin ölçülmesi açısından ilk girişim olmasından geliyor.

Raporun hazırlanmasında Columbia Üniversitesi’ndeki akademisyenlerin geliştirdiği, Oxfam tarafından da kullanılan bir model kullanılmış. Bu modele göre hesaplamalar, yüksek gaz salımının yaşandığı bir senaryoda salınan her bir milyon ton karbonun dünya genelinde 226 kişinin aşırı sıcaklardan ölümüne sebep olacağını gösteriyor. Petrol firmalarının kullandığı fosil yakıtlardan tahmini olarak ne kadar gaz salımı olduğunu öğrenmek için Rystad Energy’nin verilerine bakılmış. Bu verilere göre 2050 yılına kadar atmosfere toplam 51 milyar ton karbondioksit salımı gerçekleşmesi bekleniyor ki bu da biraz önce belirttiğimiz gibi 11.5 milyon insanın ölümüne tekabül ediyor.

Hadi diyelim ki salımlar bu kadar kötü olmadı ve 2050 yılına kadar dünya genelinde sera gazı salımı sıfırı gördü… O zaman da ölü sayısı neredeyse yarı yarıya düşüyor, 5.5 milyon kişiye geriliyor. Global Witness’ın kıdemli araştırmacılarından Sarah Biermann Becker, “Her 0.1 derecelik ısınmanın insanlığa dönüşü ölümcül olacaktır. Gaz devleri rotalarını bir an önce değiştirmezlerse ölü sayısı tarihin en kanlı savaşlarından bazılarıyla karşılaştırılabilecek düzeye gelecektir. Ama burada karar vermeyi onları bırakamayız. Hükümetlerin devreye girmesi ve fosil yakıtlardan uzaklaşma sürecini acilen hızlandırması gerekiyor” diyor.

Köpekler de kelimelere insanlar gibi anlamlar yüklüyormuş

Fotoğraf: Shutterstock

Köpeklerinize komut verdiğinizde ağzında pek çok nesneyle yanınıza gelebilir ama genelde çok azı laboratuvardaki bu tür testlerde başarılı oluyor. Dolayısıyla köpeklerin kelimeleri verilen komuttan ziyade nesnelerin isimleri olarak anlayıp anlamadığı merak edilen konulardan biri. Budapeşte’deki Eötvös Lorand Üniversitesi’nden Marianna Boros ve meslektaşları bu sorunun cevabını bulmak için Border collie, toy poodle ve labrador retriever dahil çeşitli ırklardan 18 köpeği test etti.

Bu köpeklerin sahipleri, nihayetinde kendi hayvanlarının hangi nesnelere aşina olduğunu biliyordu. O yüzden her biri köpeklerinin bildiği beş nesneyi seçti. Deney sırasında bir nesnenin adını söyleyerek köpeğe ya o nesneyi ya da o adı taşımayan başka bir nesneyi gösterdiler. Köpeklerin beyin dalgalarını EEG cihazıyla izleyen bilim insanları, örneğin “top” dendiğinde ama sopa gösterildiğinde köpeklerin beyin dalgalarının farklı bir tepki verip vermediğini gözlemleyebildi. Eğer ki köpekler gerçekten kelimelerin ne anlama geldiğini anlayabiliyorsa beyinleri kelimelerle eşleşen ve eşleşmeyen nesnelere farklı tepki gösterecekti.

Tam da beklenen şey oldu. Current Biology’de yayınlanan çalışmanın sonucuna göre nesneler eşleşmediğinde EEG’den gelen sinyaller farklılaşırken, köpeklerin iyi bildiği kelimelerde sinyallerin güçlendiği görüldü. İnsanlarda da benzer sonuçlar alındığı göz önünde bulundurulursa köpeklerin de insanlar gibi belli kelimeleri belli nesnelerle eşleştirdiğini söylemek mümkün.

Yaşayan bir insana ilk kez domuz böbreği nakledildi

Fotoğraf: Massachusetts General Hospital

Boston’daki doktorlar dünyada bir ilke imza atarak genetiğiyle oynanmış bir domuz böbreğini 62 yaşındaki bir erkeğe nakletti. Dört saat süren ameliyat 16 Mart’ta Massachusetts General Hospital’da gerçekleştirildi. Böbrek hastanın vücuduna nakledildikten kısa süre sonra idrar üretmeye başladı ki bu da normal çalıştığının bir işareti. Richard Slayman adındaki hastanın sağlık durumunun iyi olduğu ve yakında taburcu edileceği belirtiliyor.

Slayman’e ilk böbrek nakli 2018 yılında yapılmış ama oradaki donör bir insanmış. Başta her şey yolunda gitse de diyabet hastası Slayman bir kez daha böbrek yetmezliği yoluna girmiş. Diyalize girmekten başka çaresi kalmayan Slayman bu kez de diyalize bağlı komplikasyonlar göstermeye başlamış. Tamamen hastaneye yatırılmak zorunda kalmış, sorunun çözülmesi için pek çok prosedüre katlanması gerekmiş. Gitgide depresifleşmiş, çaresizliğini daha fazla hissetmeye başlamış ki sonunda doktorları ona domuz böbreği naklini önermiş.

Organ nakillerinde yeterli sayıda insan donör olmadığı için bilim insanları hayvandan insana nakil yani ksenotransplantasyona yöneldi. Sadece ABD’de organ nakli bekleyen kişilerin sayısı 100 bini aşkın. Türkiye’de Kasım 2023 itibarıyla böbrek nakli bekleyenlerin sayısı ise 24 bin 449. Bu çalışma, ksenotransplantasyon alanında kaydedilen son gelişme olması yönünden önemli ama değinmemiz gereken bir konu var. Hatırlarsanız iki kişiye domuz kalbi nakledilmişti. Her iki hasta da başta iyiye gider gibi görünse de çok geçmeden hayatını kaybetmişti. Burada sorun insan bağışıklık sisteminin domuz organlarına çok şiddetli tepki vermesi.

Araştırmacılar organın reddedilme ihtimalini en aza indirmek için gen düzenleme teknolojisine yöneldi. Slayman’in yeni böbreği Cambridge’de eGenesis tarafından yetiştirilen bir domuzdan geldi. eGenesis’teki bilim insanları zararlı domuz genlerinin çıkarılması ve insan genlerinin eklenmesi gibi konularda Crispr teknolojisini kullanıyor. Yine domuz genlerinde bulunan ve insan alıcıyı enfekte edebileceği düşünülen virüsleri etkisiz hale getirmek için de bu teknolojiden faydalanılıyor.

📌Pensilvanya Üniversitesi’ndeki doktorlar, beyin ölümü gerçekleşmiş bir kişiye ocak ayında genetiği değiştirilmiş bir domuz karaciğerini başarıyla takmış, organın 72 saat boyunca normal bir şekilde çalıştığını gözlemlemişlerdi. Karaciğer İngiliz çakısı gibi çok işlevli ama bir o kadar karmaşık bir organ olmasından dolayı araştırmacılar domuz karaciğerinin henüz insan karaciğeri olarak kullanılabileceğini düşünmüyor. Benzer bir şekilde daha önce beyin ölümü gerçekleşmiş bir hastaya da böbrek nakli gerçekleştirildi. O yüzden başlıkta “Yaşayan bir insan” ifadesi geçiyor.

📌eGenesis geçen yıl genetiğiyle oynanmış domuzlarından birinden alınan böbreğin bir maymunda iki yılı aşkın süre çalıştığını gözlemlediklerini bildirmişti. New York Üniversitesi ve Alabama Üniversitesi’nden bilim insanları da genetiğiyle oynanmış domuz böbreklerini beyin ölümü gerçekleşmiş hastalara naklederek organların çalışıp çalışmadığını gözlemliyor.

❗️Bu haber vesilesiyle organ bağışı konusunda bilgilendirmeyi de buraya not düşelim.

Domuz böbreği nakledilen maymun iki yıl hayatta kalmayı başardıDomuz böbreği nakledilen maymun iki yıl hayatta kalmayı başardı

Dünyanın en eski fosil ormanıyla tanışın

Calamopphyton ağaçları. Fotoğraf: Peter Giesen/Chris Berry

İngiltere’nin güneybatısında araştırma yapan bilim insanları dünya üzerinde bilinen en eski fosil ormanı buldu. 390 milyon yıl öncesine ait bu fosil, New York’ta bulunan başka bir fosil ormanın rekorunu 4 milyon yıl ile kırdı. Fosiller, Bristol Kanalı’nın güney tarafındaki Minehead yakınlarında yüksek kumtaşı kayalıklarında bulundu. Meğer bu alan deniz seviyelerinin düşüp okyanusun geri çekilmesiyle ortaya çıkan Gondwana ve Euramerica kıtalarının oluştuğu Devoniyen Dönem’de ortaya çıkmış.

Journal of the Geological Society’de yayınlanan çalışmaya göre hayvanlar ve bitkiler de bu yeni ortamdan faydalanmakta gecikmemiş. Gerçi o zamanlar ortaya çıkan ağaçlar bugün karşılaştıklarımıza hiç mi hiç benzemiyor. Kökleri, yaprakları, sporları, tohumları ya da su ve besin taşıyacak damar sistemleri yok. Bu sebeple de kıyı şeridine ve nehirlere yakın olmak zorundaydılar. Minehead yakınlarındaki Somerset kıyı şeridinde keşfedilen Calamophyton ağaçlarının köklerinde ve gövdelerinde damar dokuları oluşmuştu ancak sadece iki ila dört metre yüksekliğindeydiler, ayrıca gövdeleri de ince ve oyuk oyuktu.

Calamophyton ağaçlarının fosil dalları.

Fosil ağaçların bazıları tam olarak büyüdükleri ya da devrildikleri yerde olduğu gibi korunmuşlar. Bu da bilim insanlarına orman ekosisteminin düzenini görmek için daha geniş bir pencere açıyor. New York’taki fosil ormanın aksine buradaki ağaçlar hem daha kısa hem de birbirlerine yakın büyümüşler. Cambridge Üniversitesi’nden jeolog Neil Davies bu ormanı “tuhaf” olarak nitelendiriyor. Üzerinde konuşulacak ne bir çalılık ne de ot varmış ama sık ağaçlar sağ olsun çevrede çok sayıda dal kalmış, bu da manzaraya çok etki etmiş. Örneğin Calamophyton ağaçlarının yaprakları olmasa da düzenli aralıklarla dökülen dalları varmış. Bir Calamophyton ömrü boyunca 800 kadar dal dökebiliyormuş. Bu dallar ormanın tabanında biriktikçe topraktaki ilk organik madde rezervleri oluşmaya başlamış.

74 bin yıl önce volkan patlamasının etkileri altında nasıl hayatta kalınır?

74 bin yıl öncesine ait taştan uçlar. Bunlar bilinen en eski ok uçları olabilir. Fotoğraf: Mavi Nil Araştırma Projesi

Yıl 2022. Paleoantropologlardan oluşan bir ekip, Etiyopya’nın kuzeybatısında çalışırken yontulmuş taşlar ve fosil hayvan kemiklerine rastladı. Belliydi, burada bir zamanlar insanlar yaşamıştı. Kazı çalışmaları yıllar sürdü ve gerçekten de 74 bin yıl önce burada avcı-toplayıcıların yaşadığı görüldü. Nature dergisinde yayınlanan çalışamaya göre bu insanlar çevreye son derece adapteydi. Büyük avları yakalamak için ok yapıyorlardı. Dünyaları devasa volkanik patlamayla sarsıldığında bile duruma uyum sağlayarak hayatta kalmaya başarmışlardı.

Burası Shinfa-Metema 1. Ceylan, yaban domuzu ve hatta zürafalara ait, bazıları kesik izleriyle kaplı binlerce kemik var burada. Yani avcı insanlar epey aktifmiş. 215 adet de devekuşu yumurtası kabuğu bulunmuş. Burada yaşayan insanlar ya yumurtaları yemiş ya da kabukları su depolamak için kullanmış. 74 bin yıl öncesine ait olduklarını da bu yumurta kabuklarındaki eser miktarda bulunan ayrışmış uranyum içeriğinden tespit edebilmişler.

İnsanlar hükümdarlığını kurmuşken doğanın başka bir planı vardı ama. Aynı dönemde Endonezya’daki Toba adında bir yanardağ yüksek miktarda kül ve zehirli gaz püskürterek tüm dünyanın üstüne karabasan gibi çökmüştü. Aylarca güneş görmez olmuştu insanlar. Bilim insanları Shinfa-Metema 1’in patlamadan nasıl etkilendiğini görmek için kolları sıvadı. Ekip kayalar üzerindeki çalışmalar sonucunda sadece bir volkandan oluşabilecek küçük cam parçaları keşfettiler. İşte volkanik patlama şokundan kurtulabilmiş insanları incelemek için olabilecek en iyi fırsattı.

Toba patladığında Shinfa-Metema 1’in de koşulları ağırlaşmıştı. Kısa süren yağmur sezonu daha da kısalmış, nehirler kurumaya başlamıştı. Normalde bu tür keskin değişiklikler insanları daha iyi koşulların olduğu yerlere göçmeye zorlar. Ama Shinfa-Metema 1’de tam tersi olmuş. Fosil kayıtları buradaki insanların büyük memeli avları azaldıkça yeni sığ sularda balık avlamaya başladığını gösteriyor. Araştırmacılar mevcut Etiyopyalıların uygulamalarına da bakınca biraz daha netleşmiş kafalarındaki tablo. Kurak mevsimlerde balıklar münferit su çukurlarında sıkışıp kalınca onları yakalamak çok daha kolaylaşıyormuş. Toba’nın yarattığı etkiler sadece birkaç yıl sürmüş. Sonrasında memeli avlar gibi yağmurlar da geri dönmüş ve bölge sakinleri yeniden avlanmaya başlamış, balık kemikleri ise azalmış.

Araştırmacılar 16 bin yontma taşı analiz ettikten sonra bir sonuca varmış: Bunlar mızrak ucu değil, ok ucuymuş. Gelecekte yapılacak çalışmalar da bunun doğruluğunu kanıtlarsa okçuluğun ortaya çıkışıyla ilgili rekor birkaç bin yıl daha geriye itilmiş olacak. Araştırmacılara göre çocuklar bile bu oklarla avlanmış, bölgede kemiklerine rastlanan bazı kurbağaları öldürmek için bu oklar kullanılmış.

Şimdi gelelim bu çalışmanın faydalarına. Malum insanların Afrika dışına nasıl yayıldığı uzun zamandır merak edilen bir konu. Bilim insanları, o dönemki insanların kurak iklimlerde balıkçılık gibi yöntemlerle beslenmenin yeni yollarını bularak hayatta kalmayı başardıklarını öne sürüyor. Kurak dönemlerde balık avlamak için nehirlerin peşi sıra hareket etmiş olabilirler.

Sohbet robotlarına verdiğiniz komutlara dikkat edin

Hepimiz az çok yapay zeka destekli sohbet robotlarını hayatımıza soktuk. Merak ettiğimiz şeyleri uzun uzun araştırmak yerine ChatGPT’ye soruyoruz. Ama bu sorularınızda hayatınızla ilgili ne kadarını paylaşacağınıza dikkat etmekte fayda var. Çünkü hackerların bu konuşmaları görebilmesi o kadar da zor bir şey değil. İsrail Ben Gurion Üniversitesi’nde Saldırgan Yapay Zeka Araştırmaları Laboratuvarı’nın başkanı olan Yisroel Mirsky, Ars Technica’ya gönderdiği bir mailde herkesin şu anda ChatGPT ve diğer yapay zeka hizmetlerinde gerçekleşen özel sohbetleri okuyabileceğini belirtiyor. Gerekli olan tek şey, teknolojiyi kullanan kişiyle aynı WIFI ya da yerel alan ağında bulunmak.

Bu tür saldırılar “yan kanal saldırıları” olarak biliniyor. Yani üçüncü taraflar güvenlik duvarlarını aşmak yerine meta verileri ya da diğer zafiyetlerden faydalanarak pasif bir şekilde verileri ele geçirebiliyor. Bu türden bir saldırı her uygulamada, cihazda başınıza gelebilir elbette ama yapay zeka özellikle savunmasız bir alan çünkü şifreleme mevzusu burada her zaman işlemiyor. Yani saldırı, kullanıcı ya da OpenAI fark etmeden hızlıca gerçekleşebiliyor. Mirsky, OpenAI’ın görüşmeleri şifrelemek için adımlar attığını ancak bu yöntemin hatalı olması nedeniyle mesajların içeriğinin kolayca açığa çıkabileceğini belirtiyor.

Peki nedir sohbet robotlarındaki sorun? Sohbet robotları büyük dil modellerinin girdileri tercüme ederek hızlı bir şekilde anlaşılır yanıtlar vermesine yardımcı olan kodlanmış veri parçalarını kullanıyor. Bu işlem genellikle çok hızlı gerçekleşiyor, böylece kullanıcının sohbet robotuyla konuşması doğal bir şekilde akıyor. Farkındaysanız bir insanın düşüne düşüne yazacağı paragrafları, sohbet robotları saniyeler içinde yazıyor. Cevap süreci genelde şifrelenmiş olsa da kodlanmış veri parçaları, araştırmacıların daha önce farkında olmadığı bir yan kanal oluşturuyor. Araştırmacıların yeni makalesinde açıkladıkları üzere, bu veri parçalarının açtığı kapıdan içeri girecek kötü niyetli biri verilen komutları da ele geçirebilir.

Mirsky ve ekibi bu zafiyeti belgelemek için elde edilen yan kanal verilerini, anahtar kelimeleri tahmin etmek üzere eğitilmiş ikinci bir büyük dil modelinde kullanmışlar. Model istemleri tahmin etme konusunda yarı yarıya şansa sahipti ve yüzde 29’unda neredeyse mükemmel bir tahminde bulunmuş.

📌Gözümüzden kaçmadı

👉Elon Musk, kendi yapay zeka destekli sohbet robotu Grok’un açık kaynak kodunu paylaştı. 

👉Temmuz 1975’te Sovyet uzay gemisindeki Amerikan kapsülünde bulunan mürettebata liderlik ederek uzayda işbirliğinin öncüleri arasında yer alan astronot Thomas P. Stafford pazartesi günü 93 yaşında hayatını kaybetti. Eşinin aktardığına göre Stafford karaciğer kanseriymiş. 

👉İngiltere’nin en büyük ilaç üreticisi AstraZeneca, ilaç portföyünü güçlendirmek için bu kez de kanser üzerine çalışmalar yapan Kanada merkezli Fusion şirketini 2.4 milyar dolara satın almaya hazırlanıyor.

👉Reddit hisseleri 21 Mart Perşembe günü New York Borsası’nda “RDDT” sembolü altında işlem görmeye başladı. Halka arz fiyatı hisse başı ilk olarak 34 dolar olarak belirlense de açılış 47 dolardan yapıldı ve 57.80 dolara kadar yükseldi. Hisse kapanışı ise 50.44 dolardan oldu.

👉Bilim insanları, Tayland açıklarındaki Andaman Denizi’nin derinliklerinde devasa bir kafaya, kocaman gözlere ve tüylü yüzgeçlere sahip, daha önce bir benzeri daha görülmemiş “hayalet köpekbalığı” keşfetti.

Fotoğraf: David A. Ebert

👉Business Insider’ın haberine göre OpenAI, ChatGPT’ye hayat veren yapay zeka dil modelinin yeni sürümü GPT-5’i 2024’ün ortalarında, muhtemelen yaz ayları gibi piyasaya sürmeyi planlıyor. GPT-4 etrafındaki yapay genel zeka tartışmaları devam ederken GPT-5 ile neler olur tahmin bile edemiyoruz.

👉Yunanistan’daki Attica Zooloji Parkı’nda 10 yıl sonra ilk kez bir cüce su aygırı dünyaya geldi. Hayvanat bahçesindeki tek cüce su aygırları annesi Lizzie ve babası Jamal olduğundan 19 Şubat’ta doğan bu yavru çalışanların coşkusuyla karşılaştı. Cüce su aygırları Uluslararası Doğa Koruma Birliği’nin nesli tükenmekte olan türler listesinde.

📚Haftanın önerileri

Yunan tanrıları, ateşi çaldığı için Prometheus’u bir kayaya zincirledi; bir kartal her gün ciğerini didikliyor ve ciğeri her gece yenileniyordu. Prometheus mitolojik bir kahraman olsa da, bilim insanları bugün antik Yunanların insan ciğerinin gerçekten de özel bir yenilenme yetisi olduğunu bilip bilmediklerini sorguluyor. Kimi organlar ve dokular yenilenebilirken kimileri yenilenmez; yer solucanını ikiye keserseniz karşınıza kıpır kıpır iki solucan çıkabilir. Hidranın başını keserseniz, yeni bir baş çıkarabilir. İnsanın kolu kesildiğindeyse kolsuz kalır. Arada neden böyle bir fark vardır? Yenilenme nasıl, ne zaman, neden gerçekleşir ve sınırları nelerdir?

Jane Maienschein ile Kate MacCord bu kitapta yenileyici tıp, gelişimsel biyoloji ile nörobiyolojinin yeni araçlarının ve iklim değişikliğinin ekosistemlerde yarattığı hasarı ivedilikle onarma gereksinimi ışığında bir dizi derin ve kışkırtıcı soru ortaya atıyor: Kimi mikrobiyomların yenilenmesini olanaklı kılarken başkalarını kılmayan koşullar nelerdir? Ormanlar neden yangınların ardından zaman zaman yenilenirken bazen de yenilenmez? Gezegenimiz, İnsan Çağı olarak adlandırılan dönemdeki iklim değişikliğinde yenilenip sağlığına bir kez daha kavuşabilir mi, yoksa küresel ekosistemimizin sonu mu geldi?

👉Kitabı buradan temin edebilirsiniz.

Kimiz ve neyiz biz? Bu sorunun cevabı, diyor felsefeci William B. Irvine, kime sorduğunuza göre değişir. Evrimsel biyologlara göre Homo sapiens türünün bir üyesi, mikrobiyologlara göre bir grup hücre, genetikçilere göre genlerin kontrolünde olan bir organizma, fizikçilere göreyse her birinin geçmişi çok eskilere dayanan bir grup atomdur insan. Bu cevapların hiçbiri tek başına yeterli değildir, ama tıpkı bir yapbozun parçaları gibi, bir araya geldiklerinde anlamlı bir tablo ortaya çıkarırlar.

Multidisipliner bir yaklaşımın ürünü olan bu kitapta Irvine, insanı iç içe geçmiş çeşitli kimlikleriyle ele alarak insan yapbozunun bütünlüklü bir resmini ortaya koyuyor. Bunu yaparken de yeryüzünün devasa hayat ağacındaki ve evrenin akıl almaz ölçüde uzun tarihindeki mütevazı yerimizi görmemizi sağlıyor.

👉Kitabı buradan temin edebilirsiniz.

Netflix’te yenice dizisi de yayınlanan “Üç Cisim Problemi”nden bahsetmemek olmaz. Ama bu noktada sizi Burak Göral’ın 10Haber için kaleme aldığı “Bir bilimkurgu başyapıtı olarak Üç Cisim Problemi” yazısına yönlendireceğim.

👉Kitapları buradan temin edebilirsiniz.

🤠Sanalda güldürenler

Bilmiyorum 10Haber’in sabah bültenlerini takip ediyor musunuz. Etmiyorsanız mutlaka bir göz atmanızı öneririm. Dünün özeti hap bilgi şeklinde her sabah mailinize düşüyor. Gece editörlerimiz Onurkan Avcı ve Anıl Tuncer, Kültür Sanat şefimiz Olkan Özyurt ve Popüler kategorisiyle ilgilenen, Bilim Teknoloji kategorisinde de çoğu zaman destek atan Zeynep Güven sırayla bu bülteni hazırlıyor. Onurkan’ın “Sanalda Güldürenler” kategorisini kıskanarak “Benim neyim eksik?” dedim ve bu hafta bir de bu kategoriyi ekleme kararı aldım. Instagram’da takip etmeyi çok sevdiğim bir hanımefendi var, bence çok eğlenceli bilim ve teknoloji içerikleri hazırlıyor. Bugün sizinle Elle Cordova’nın “Yoktu yukarısı / Yoktu aşağısı / Ve yoktu yan denen şey” şiirini paylaşıyorum.

İyi bir pazar geçirmeniz dileğiyle… Haftaya görüşürüz!

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

Elle Cordova (@ellecordova)’in paylaştığı bir gönderi

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.