Boşuna stres çekmiyormuşuz: En sert kalp krizi pazartesileri yaşanıyormuş
Resuscitation dergisinde yayınlanan yeni bir araştırma, kalbimizin sessizliğe gömülmesinin ardından bile beynimizin kendi kendine usulca mırıldandığını gözler önüne serdi.
Ölümün gizemli doğası bilim insanları için en çekici konulardan biri. Bu konuda yapılan yeni bir çalışmada kalp krizi geçiren ve hayata döndürülmeye çalışılan hastaların zihinlerinde olası bilinç titreşimleri tespit edildi. New York Üniversitesi Grossman Tıp Fakültesi’nden araştırmacıların yürüttüğü çalışmada, ABD ve İngiltere’deki hastanelere başvuran ve kalp masajı yapılan hastalara hatırlama becerisi ve deneyimleri üzerine bir deney yapıldı.
Ekip, kalp masajı sırasında beynin elektriksel aktivitesini ölçen elektroensefalogram (EEG) testini uyguladı ve beyne giden oksijen seviyelerinin verilerini topladı. Çalışma için seçilen 567 hastadan 213’ünün nabzı yeniden attı. Bu 213 kişiden de sadece 53’ü taburcu edilebilecek kadar sağlığına kavuşurken, sadece 28’i sonraki görüşmelere gelebilecek kadar sağlıklı durumdaydı.
Bu istatistiğin bizzat kendisi, kalbin durmasının bir vücuda ne kadar zarar verebileceğini net bir şekilde gösteriyor. Kalp sabit ritminden şaştığında kan basıncı düşüyor, vücuttaki karbondioksit ve diğer atıklar zararlı seviyelere çıkarken enerjiye aç dokular oksijenden mahrum kalıyor. Nihayetinde hücreler teker teker iflas ederken bozguna uğrayan ilk hücreler beyindekiler oluyor.
Kalp masajı, kısa süreli de olsa vücudumuzun ritmini yeniden bulmasını sağlasa da göğse uygulanan bu basınçlar kalbin pompalama eyleminin yerini tutamıyor ve dakikalar geçtikçe hastanın kalbinin yeniden çalışma ihtimali de giderek azalıyor.
Bu durumun nörolojik açıdan tam olarak ne anlama geldiği hiçbir zaman tam olarak açıklığa kavuşmamıştı. Fareler üzerine yapılan laboratuvar çalışmaları ve ölmekte olan hastalar üzerinde yapılan saha çalışmaları, kan dolaşımı durduktan sonra bile beynin ölmeden önce uzun bir süre dayanabileceğini göstermişti.
Ancak ölüm halindeyken yaşanan duygusal, duyusal ve bilişsel deneyimlerden bahsedilen anekdotlar ışığında beyindeki faaliyet artışlarının nasıl yorumlanabileceği üzerindeki çalışmalar hâlâ devam ediyor. Göğüs Hastalıkları uzmanı Sam Parnia, ölüm sürecini sadece nörolojik açıdan değil, psikolojik açıdan da incelemek için yıllarını harcadı.
Parnia öncülüğünde gerçekleşen bu çalışma da zaten 2014’te yayınlanan AWAreness during Resuscitation (AWARE) (Kalp masajı sırasında farkındalık) çalışmasının daha büyük bir örneklem ve farklı bir yöntemle önceki bulguların üzerine inşa ediliyor.
AWARE II projesinin bir parçası olarak Parnia ve ekibi, kalp masajı yapılan 365 hasta üzerinde bir uygulama, tablet ve kulaklık kullanarak bazı görüntüler gösterdi ve sesler dinletti. Ekip bu yöntemle hastalarda tepkisiz olmalarına rağmen bir dereceye kadar bilinç belirtisi aradı.
Görüşülen 28 kişiden hiçbiri kalp masajı sırasında kendilerine gösterilen görüntüleri ve dinletilen sesleri hatırlamadı. Bununla birlikte görüşülen sağlıklı hastalardan bazıları göğüslerine yapılan baskıyı, derileri üzerindeki elektrotları hissettiklerini ve etraflarındaki sağlık çalışanlarının seslerini duyduklarını belirtti. Gerçek zamanlı izlenen beyin aktiviteleri de kalpteki bozukluğa rağmen nörolojik aktivitenin sürdürülebileceği ihtimalini destekledi.
Parnia, “Doktorlar kalbin oksijen vermeyi kesmesinden yaklaşık 10 dakika sonra beynin kalıcı hasara uğradığını düşünüyor uzun zamandır, ancak bizim çalışmamız beynin kalp masajı devam ederken de elektriksel aktivite gösterebileceğini ortaya koydu. Bu çalışma, ölüme yakın deneyimler dediğimiz evrensel, ortak olgunun bir işareti olabilir” diye belirtti.