İklim krizi BM gündeminde: Dramatik değişimlere yaklaşıldı
Geçen yıl eylül ayında sismologlar tam dokuz gün süren ve her 92 saniyede bir tekrar eden esrarengiz bir sarsıntı saptadı. Aradan bir yıl geçti, şimdi dokuz gün boyunca devam eden bu 'deprem'in sebebini biliyoruz: Küresel ısınma...
Deprembilimciler geçen yıl eylül ayında yer sarsıntılarını izlemek için kullanılan izleme istasyonlarında olağandışı bir sinyal tespit etti. Sinyal Kuzey Kutbu’ndan Antarktika’ya kadar tüm sensörlere yansıdı. Bilim insanları için şaşırtıcı bir sinyaldi bu, öncekilere hiç mi hiç benzemiyordu. Depremlerin bilindik frekans yüklü gürültüsü yerine bu bir tek titreşim frekansından oluşan tekdüze bir uğultuydu. Daha da şaşırtıcı olan, sinyalin dokuz gün boyunca her 92 saniyede bir tekrar etmesiydi. Bir daha yazalım: Her 92 saniyede bir ve tam dokuz gün boyunca dünyamızın yer kabuğu sarsıldı.
Peki ama bu sinyal neydi? Bilinen bir deprem veya volkanik patlama yoktu. Öyleyse bu esrarengiz sinyal nereden ve neden geliyordu?
Bilim insanları önce bu sinyali tanımlanamayan sismik nesneleri belirten USO olarak tanımladı. Bir yıl dedektif gibi çalışan bilim insanları sonunda sinyalin izini Grönland’ın uzaktaki Dickson Fiyordu’na kadar sürdü.
Geçen yıl eylül ayında bu fiyortta dev bir buzul küresel ısınma sonucu beraberinde kaya parçalarıyla birlikte denize çökmüş, fiyorda 10 bin olimpik yüzme havuzunu dolduracak kadar kaya ve buz düşmüştü. Bu dev çökme küçük fiyortta yerel bir tsunami yaratmıştı. Ama herhangi bir tsunami değildi, dalgaların yüksekliği 200 metreyi bulmuş, fiyortta dev dalgalar bir o kıyıya bir bu kıyıya çarpmaya başlamıştı. Anlayacağınız 92 saniyede bir gelen sinyal o dev tsunaminin bir kıyıdan diğerine çarpması arasında geçen süreydi. Dokuz gün boyunca neredeyse 10 bin kez su kütlesi bir o yana bir bu yana çarpıp durmuştu.
Tsunaminin ne kadar büyük olduğunu anlayabilmeniz için somut bir örnek verelim: Londra’daki Big Ben kulesinin iki katı yüksekliğinde bir dalgadan bahsediyoruz. 2004 yılında Endonezya’da görülen Boxing Day tsunamisi ile 2011 yılında Japonya’da Fukuşima Nükleer Santrali’ni vuran tsunamiden katbekat büyüktü. 1980’den bu yana dünyada görülen en büyük dalgaydı belki de.
Aynı dönemde 70 km uzaktaki bir askeri üs ve araştırma istasyonunu sular altında bırakan tsunaminin raporu verilmişti. Danimarka donanması birkaç gün sonra fiyortta seyir halindeyken tsunami sonrasını fotoğraflamıştı.
Bu sinyalin gizemini çözmek için 15 ülkedeki 40 kurumdan 66 bilim insanı bir araya geldi. Science’de yer alan çalışmaya göre sismik veri hazinesinden uydu görüntülerine, fiyort içi su seviyesi gözlemlerinden tsunami dalgasının nasıl meydana geldiğini gösteren detaylı simülasyonlara kadar birçok kanıt bir araya getirildi.
Tüm bu kanıtlar gözlerden uzakta meydana gelen bir felaketin ardındaki zincirleme olayları ortaya döktü. Toprak kayması çok hızlı gerçekleşmiş olsa da arkasında yıllarca etkisini gösteren küresel ısınma vardı. Küresel ısınma bir buzulu onlarca metre inceltmiş, sonucunda buzul üstündeki dağı artık taşıyamayacak duruma gelmişti. Altındaki zemini kaybeden dağ aşağıya doğru sert bir düşüş yaşadı. Hem mega tsunamiyi hem de o tuhaf sinyalleri yayan sesi bu yarattı.
Sismik veriler olmasa belki de uzun süre daha haberimizin olmayacağı bu tuhaf olay bizler için uyarıcı da. İklim değişikliği gezegenimizi ve bilimsel yöntemleri yeniden şekillendiriyor. Sonuçta bir yıl öncesine kadar bir sesin dokuz gün sürebileceği fikri mantıklı gelmezdi. Bir asır öncesine kadar küresel ısınmanın Kuzey Kutbu’ndaki buzulların dengesini bozarak her yıl büyük toprak kaymalarına ve tsunamilere yol açabileceği fikri de çok uzak ihtimaldi. Bir zamanlar hayal bile edemediğimiz bu olayları şu anda kanlı canlı yaşıyoruz.
Bugüne kadar iklim değişikliğiyle ilgili tartışmalarda yukarı, dışarı, atmosfere, değişen hava modellerine ve yükselen deniz seviyelerine baktık durduk. Oysa Dickson Fiyordu bizi aşağı, ayaklarımızın altındaki yer kabuğuna bakmaya zorluyor. İklim değişikliği belki de ilk kez küresel etkileri olan sismik bir olayı tetikledi.
Grönland’daki heyelan Dünya’yı titreterek sarstı ve olaydan sonraki bir saat içinde tüm dünyayı dolaşan sismik sinyaller oluştu. Ayaklarımızın altındaki toprak parçaları bu titreşimlere bağışık değildi. Heyelanın tetiklediği tsunamileri daha önce de görmüş olmamıza rağmen geçen eylüldeki olay iklim değişikliğinin neden olduğu bu felaketlere karşı bağışık olduğu düşünülen Grönland’ın doğusunda görülen ilk olay. Ama sonuncu olmayacağı ortada.
Bilim insanları dik yamaçlardaki permafrost ısınmaya ve buzullar incelmeye devam ettikçe bu olayların kutuplarda ve dağlık bölgelerde daha sık ve büyük ölçekte meydana gelebileceği konusunda uyarıyor. Grönland’ın batısında ve Alaska’da yakın zamanda tespit edilen dengesizlikler yaklaşmakta olan felaketin en açık habercileri.