Kişilik özellikleriyle zekanın ilişkisini ortaya koyan yeni bir araştırma psikoloji alanındaki ezberleri bozmaya aday.
En prestijli bilim dergilerinden Proceedings of the National Academy of Sciences (PNAS)’de yayınlanan makalenin arkasında, Minnesota Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Prof Dr. Deniz S. Öneş ve araştırmacı Dr. Kevin C. Stanek'in 14 yıllık çalışması var. Öne çıkan bulguları Deniz Öneş’le konuştuk.
Profesör Deniz Öneş’le uzun ama çok çarpıcı bir söyleşi yaptık. Yaklaşık 1,5 saatlik zoom görüşmesinin sonunda, birazdan detaylarını okuyacağınız araştırmayı tamamladıktan sonra nasıl hissettiğini sordum. Sonuçta, hayatının 14 yılını bu çalışmaya adamış, bir maraton koşmuş ve finişe gelmişti: “Bir daha böyle bir çalışma yapar mıyım bilmiyorum, çünkü gecemizi gündüzümüzü hatta sağlığımız aldı” dedi ve şöyle devam etti: “Ama okuyan insanların hayata bakışını değiştireceğine inanıyorum. Hem Kevin’in hem benim hayata bakışımız tamamen değişti, çünkü hem kendimizi hem başkalarını daha iyi anladık. İnsanı anladık. Kendiniz de dahil insanların neyi neden yaptığını anladığınız anda hem psikolojik olarak rahatlıyorsunuz hem de davranışlarınıza yön verebiliyorsunuz. Keşke herkes kendini ve başkalarını ruhen tanıyabilse; dünyamızın çok farklı olabileceğini düşünüyorum.”
Kişilik zeka ilişkisi yüzyıldan beridir çalışılan bir konu, ancak birbirinin tersini söyleyen bir sürü araştırma var. Çünkü hem zekanın hem de kişilik özelliklerinin çok sayıda alt boyutu var. Dolayısıyla herkes kişiliğin ve zekânın işin bir kısmını alıp araştırmış ve bir takım sonuçlara varmış. İşte biz o 100 yıllık literatüre daldık, yaklaşık 1300 araştırmayı bulup veri tabanımıza koyduk ve bunları bir potaya koyup istatistiki sentez yaptık.
Yalnız yaptığımız bir şey daha var. Meta analizler çoğunlukla İnternetten ya da akademik veri tabanlarından kolay erişilebilen çalışmalarla yapılıyor. Biz erişebildiğimiz her ülkenin danışmanlık firmalarının askeri kurumlarının, büyük şirketlerinin topladığı ulaşılması zor verilerini de işin içine aldık.
Bu tip çalışmalar genelde bir fon ile desteklenir. Ancak tamamen bağımsız olabilmek için fon almadık, kendi akademik kadromuzla ve öğrencilerimizle çalıştık. Uzun sürmesinin önemli bir sebebi de bu.
2018’de ilk analizi yaptığımızda gördüğümüz sonuçları yorumlayamadık, çalışmaya devam ettik. Her biri farklı alanları etkileyecek 3.500’den fazla sonucu var çalışmanın. Kişilik özelliklerinin zekanın alt boyutları ile nasıl ilişkilendiği konusuna çok kafa patlattık ve sonunda bu konuda herkesin anlayabileceği bir kitap yazdık.
Kitap 1,5 ay sonra çıkıyor. Ancak kitabın bir ağırlığının olmasını istediğimiz için öncesinde makale olarak yayınlamak istedik ve dünyanın en iyi hakemli dergilerinden birinde PNAS’ta yayınladık. Böylece çalışmamız prestijli ve hakemli bir dergide yayınlanarak bilimsel tescil aldı. Şimdi de kitap geliyor.
Onu da anlatayım. Bu araştırmaya o kadar inanıyoruz ki yayıncıların çok kar odaklı baktıklarını görünce oralarda olmak istemedik. Kitabı University of Minnesota Libraries Press aracılığıyla internet’ten bedava yayınlayacağız, isteyen herkes okuyacak. PNAS’daki makale istatistiklerle dolu ve akademik. Kitabı herkesin anlayacağı şekilde yazmaya gayret ettik.
Kişilikten başlayayım. Kişilik 100 yıldan beri üzerinde çalışılan bir kavram. Genel davranış ve düşünce tarzımızı yansıtıyor. Uzun süre kişilik özelliklerinin tanımları konusunda bir fikir birliği yoktu. Neyse ki 1980’lerden bu yana kişiliğin anlaşılması konusunda çok büyük ilerlemeler oldu. Şimdi bir uzlaşma var. Beş temel kişilik özelliği var, bunlara kişilik aileleri diyelim. Bunların her birinin alt dalları var. Sonra bunlar da kendi içlerinde küçük küçük ayrılıyor. İnsan kişilikleri bunların çeşitli kombinasyonlarından oluşuyor. Hatta bizim araştırmamız için bu alt özellikler, temel kişilik özelliklerinden de önemli.
Bunların kombinasyonları ve kişilikteki oranları düşünüldüğünde hakikaten milyonlarca farklı kişilik çıkıyor ortaya. Ama anlayabilmek için sınıflandırma yaptık, tabii bunu da kafamıza göre yapmadık. Bizden önce yapılmış çalışmalardaki korelasyonlardan, faktör analizlerinden, psikometrik araştırmalardan yararlandık.
Nevrotiklik (neuroticism) ya da daha anlaşılır ifadesiyle duygusal dengesizlik (tersi duygusal dengelilik). Uyumluluk (agreeableness), Özdenetim/sorumluluk (conscientiousness), Dışa dönüklük (extraversion) ve Açıklık (openness). Biz bunlardan ve alt katmanlarından ne anladığımızı açıkladık. Psikolojik literatür bu beş özelliğe odaklanmış vaziyette. Bizim çalışmada bulduğumuz zekayla ya da bilişsel yeteneklerle olan ilişkiler genelde alt katmanlardaki o saçaklarda.
Bir not daha, Dışa dönüklük ve Açıklık aynı psikolojik kökten gelir. Dışa dönüklük (extraversion) daha çok davranışsal özellikleri ifade ediyor. Açıklık (openness) ise daha zihinsel, mesela yeni fikirlere açık olmak anlamına geliyor.
Zeka karmaşıklıkla başa çıkma yeteneğimizi yansıtan bir adaptasyon yelpazesidir. Zekâ konusu üzerinde çok daha anlaşılmış bir taksonomi (sınıflandırma) var. Bir kere zekayla ilgili şunu söylemek lazım. Bütün bilişsel yeteneklerin birbiriyle pozitif ilişkisi var. Yani görsel zekası yüksek olan bir insanın sayısal zekası da, sözel zekası da, muhakeme yeteneği de yüksek oluyor. Tabii ki hepsi eşit olmak zorunda değil. Bunların altında da başlıklar var. Neyse ki zeka konusunda bilim dünyasında 1960’lardan beri bir fikir birliği var. Genel zeka başlıca yetenek ailelerinin tümünden oluşuyor. Bunlar şu başlıklar altında toplanabilir: Akışkanlık becerileri (fluid abilities), Hafıza (memory) Görsel işleme ( visual processing), İşitsel işleme (auditory processing), İşleme hızı (Processing speed), Tepki ve Karar verme hızı (Reaction and Decision Speed), Kazanılan bilgi (acquired knowledge).
‘Kazanılan bilgi’ye kadarki kısım insanın kendinden gelen, işlenmemiş zekası. İnsanlar o zeka özelliklerini kullanarak kendileri birikimler yapıyorlar. Hani insanlar diyor ya benim sözelim kötü sayısalım iyi. O niye? Çünkü o ham zekayı edinilmiş zekaya dönüştürürken sırf sözele yatırım yapmış ya da sırf sayısala yatırım yapmış. Bir şekilde sözele akmış yatırımları.
Dışa dönüklük kavramının alt dalları kendisinden daha önemli. Dışa dönüklük deyince insanların aklına hemen sosyallik girişkenlik gelir. Halbuki bunların zekayla ilişkisi o kadar da kuvvetli değil. Asıl kuvvetli olan ‘aktiflik’ (activity) ve ‘baskınlık’ (dominance).
Baskın karakterli insanlar için liderlik özellikleri sergileyen iddialı insanlar diyebiliriz. Aktiflik de sürekli oradan oraya koşan, sekiz işi aynı anda çeviren insanları anlatıyor. Bu ikisinin kökü aynı yerde. Mesela çocukken çok aktif olan insanlar ileride baskın olur. Ama mesela yetişkin olup liderlik pozisyonlarına geçtiğinde o hareketlilik azalır çünkü çayın suyu liderliğe akmıştır. İşte bu insanların pek çok alandaki bilişsel yeteneklerinin yüksek olduğunu görüyoruz.
Güzel soru. Bu araştırmanın geneli için söylersem, bilmiyoruz. Çünkü sadece bağlantılara baktık, neden sonuç ilişkisinin yönüne bakamadık. Ama bu spesifik örnekte şu fikrimi söyleyebilirim. Burada muhtemelen insanlar zekalarından dolayı baskın ya da aktif oluyorlar. Bazı kişiler bilişsel yeteneği yüksek olduğu için, hiçbir topu yere düşürmeden hepsiyle oynayabiliyor ve bu da onu aktif, baskın ve sonunda lider yapıyor.
İçe dönüklüğün büyük başlık olarak zekayla ilişkisi yok. Ama içe dönüklük iyi bir şey mi kötü bir şey mi derseniz, sadece bu konuya odaklandığım bir makalem var. Dışa dönüklük kariyer hayatında insanlara genelde daha faydalı. Şu işe yarıyor mu diye bakıyorsunuz, bir damla yaramış. Buna yarıyor mu diye bakıyorsunuz bir damla yaramış. Ama bir bakıyorsunuz damlaya damlaya göl olmuş. Dışa dönüklük iş hayatında daha avantajlı oluyor.
Yüzlerce hatta binlerce yıldır, zekası yüksek olan, entelektüel keşif yapmayı seven, yeniliklere zihinsel olarak açık insanlar, bunu yapabilmek için kendilerini bir yere kapatmak zorunda kalmış. Eskiden bilgi kitaplarda, kütüphanelerdeymiş. Bir anlamda kapanmak zorunda kalmışlar. Yani zekayı bilgiye çevirebilmek için kapanıp konsantre olup öğrenmişler. Ancak şu anda bunun geçerli olup olmadığını bilmiyorum çünkü hepimizin elinde örneğin cep telefonu denen birer bilgisayar var, dünyadaki pek çok bilgiye kolaylıkla ulaşılabiliyor. Bilgi her taraftan akıyor.
Evet, çalışmanın sonuçları bunu gösterdi. Çok ilginç, şefkat yüksek zeka göstergesi iken nezaket düşük zeka göstergesi ve aradaki fark çok belirgin. Birkaç farklı sebebi olabilir. Bunu kitapta çok detaylı yazdık. Ama özetle şöyle anlatayım. Şefkati, merhameti, başkalarına yardım etmek için enerji harcama, bir grubun refahına katkıda bulunma ve böylece karşılıklı olarak kişisel bir sosyal güvenlik ağı oluşturma isteği olarak düşünebiliriz. Nezaket ise başkalarıyla etkileşimde bulunmak için sosyal kurallara uymakla ilgili. Araştırma bize şunu gösterdi: Şefkatli bireyler, daha hızlı bilgi işleme ve çeşitli alanlarda bilgi birikimi de dahil olmak üzere daha yüksek bilişsel yeteneklere sahip olma eğiliminde. Nezaket tam tersine düşük bilişsel performansla ilişkili. Burada bir yorumumuz şu: Sosyal kuralları öğrenmek, dünyanın karmaşıklığı ile tek başına başa çıkma becerisinin düşüklüğünü telafi etmenin bir yolu olabilir. Bir yorumumuz da, bilişsel kaynaklarımızı kaba veya çatışmacı olmaktan kaçınmak için davranışlarımızı kontrol etmeye yönlendiriyoruz. Yani sosyal nezaketi sürdürmek için çok fazla zihinsel enerji harcıyoruz, diğer alanlarda bilgi biriktirme becerimiz azalıyor. Özetle, şefkat de nezaket de değerli ama bilişsel yeteneklerle ilişkileri birbirine zıt.
Öyle diyemeyiz, şöyle diyelim. Zeka da kişilik de kültürle birlikte şekilleniyor. Ayrıca bütün toplumlar zekidir. Daha doğrusu bütün toplum fertlerinin elinde bir zeka fonu vardır. Herkes zeka fonunu istediği yönde, farklı şekillerde kullanır. Bazımız kurnazlık yapar, bazımız bilim yapar. Aynı şey toplumlar için de söz konusu. Kişilik özelliklerimizi de sermayelerimiz olarak düşünebiliriz. Ayrıca bu sermayeler davranışlarımıza ve hayatımıza yön verir. İnsanların zeka ve kişilik dağarcıkları önlerine çıkan kültürel faktörlerle değişik yönlere doğru akar. Nehrin önüne taş koyarsanız başka yere akar. Her toplumun güçlü ve zayıf yanları vardır.
Nezaketi biraz önce anlattım, Öfke biraz farklı, duygusal düzensizliğin bir parçasıdır. Duygusal olarak düzensiz bireyler, genellikle yoğun ve olumsuz duygularla hızlıca tepki verirler. Böyle bir duygusal türbülans bilişsel performansı da olumsuz etkileyebilir. Olumsuz duygular insani ruhen ve zihnen yiyip bitirir.
Nevrotiklik, duygusal dengesizlik, kaygı, stres… Hepsi bilişsel yetenekleri olumsuz etkiliyor. Ama ben buna iyi tarafından bakmak istiyorum, niye? Çünkü başka bir literatürden gireceğim. Bütün bu kişilik özellikleri konusunda yıllardır yapılan çalışmaların gösterdiği bir şey var. O da duygusal dengenin altında bulunan öfke, kaygı, depresyon… bütün o kişilik ailesi dışarıdan müdahaleye en açık kişilik yapısı. Yani psikoterapi, koçluk, kaliteli uyku, egzersiz… Burayı toparlayabileceğimiz o kadar araç var ki elimizde. Burası değişime ve gelişime çok açık. Başka bir tarafta olsa bu bağlantı daha çok üzülürdüm ama burada umut var.
Çok enteresandır, o biraz Türk toplumuna özgü bir şey. Ben çok farklı toplumlarla ilgili hem zeka hem kişilik çalıştım. O bağlantı Türkiye’de çok akla geliyor. Başka yerlerde o çağrışım yok. Şeytan gibi zeki, zekâsını kötülüklere akıtanlar için söylenir.
Var. Mesela tertipli düzenli olmak zeka ile doğru orantılı değil. Yine yorum olarak söylüyorum: Düzenli olma ihtiyacı da dünyanın karmaşıklığı ile baş etmenin bir yolu olarak benimseniyor olabilir. Mesela insanlar bir şeyi aklında tutamıyorsa yazar, adapte olabilmek için bir önlemdir o.
Olabilir tabii ama çalışkanlığın aktığı zeka, bilgi birikimine (invested intelligence) akıyor. Bir de aslında hepsinde ilişkiler çok dinamik. Bir yeri kapatmak için başka bir yeri geliştiriyorsun. Biz bu araştırmadan 3500 ayrı çıkarım yaptık. Tüm bu sonuçları alt alta sıraladıktan sonra bir teori çıkardık. Bilimde ‘elegant theory’ diye bir tabir vardır, ‘zarif teori’. Bir fikrin özünü bütün çıplaklığıyla gösterir.
Kitabımızda anlatıyoruz. İnsanın kendisini bilmesi çok önemli bir şey. Herkesin bu zeka kişilik bağlantılarında nerede olduğunu bilmesi lazım. İnsan kendini tanırsa davranışlarını yönetebilir. Kendisini tanırsa şu anda muzdarip olduğu problemleri nasıl çözebileceği konusunda yolunu bulabilir. Ama kendini tanımadan bunların hiçbirini yapamaz.
Elbette. Hamama giren terler. Ama bilimsel bulgularımıza güveniyorum. İki sebeple. Birincisi istatistiki bilgi. Fizikçiler yer çekiminin gücünü bilir. Işığın hızını bilir. Onun hesabı vardır, çok nettir. Bizim hesaplarımız da aynı bilimsel gücü taşıyor, arkasında devasa bir data var. İkincisi bulgularımız sadece benim fikrim değil. Bu data binlerce çalışmadan geldiğine göre bizim inşa ettiğimiz binayı yıkmanın kolay olmadığını düşünüyorum. Bir tuğlayı alırsınız, iki tuğlayı alırsınız ama 3500 tuğlayı birden tek bir hamlede kimse alamaz. Tartışmalar gerçekleri değiştirmez.
Resmen tırnaklarımızla kazdık kuyuyu. Bir daha böyle bir çalışma yapar mıyım bilmiyorum. Çünkü gerçekten gecemizi gündüzümüzü, hatta sağlığımızı aldı. Ama okuyan insanların hayata bakışını değiştireceğine inanıyorum. Bu çalışmayı yaparken hem Kevin’in hem benim hayata bakışımız tamamen değişti çünkü insanı daha iyi anladık. Hem kendimizi hem başkalarını anladık. Neyi neden yaptığınızı ve başkalarının neyi neden yaptığını anladığınız anda hem psikolojik olarak rahatlıyorsunuz hem de davranışlarınıza yön verebiliyorsunuz. Keşke herkes hem kendini ve hem başkalarını ruhen tanıyabilse; dünyamızın çok farklı olabileceğini düşünüyorum.