100 bin yıldan fazla zamandır aynı dünyayı paylaştığımız canlıların bize benzer dil yetenekleri olduğunu yeni yeni fark ediyoruz. Afrika'daki fillerin birbirlerine isim taktığı ve birbirlerini aynen insanların yaptığı gibi adıyla çağırdığı anlaşıldı.
İnsanoğlu, 100 bin yıldır aynı dünyayı paylaştığı canlıların aynen kendisi gibi birbirleriyle dil benzeri bir sistemle haberleştiğini, hatta konuştuğunu daha yeni yeni keşfetmeye başladı.
Hayvanların dil yeteneğine ilişkin ilk araştırmalar bundan 50 yıl kadar önce insana en fazla benzeyen canlılardan biri olan orangutanlarla yapıldı. İnsanlar için geliştirilen işaret dili bu canlılardan bir gruba öğretildi ve onların kendi aralarında hayatlarında ilk kez karşılaştıkları nesnelere ve meyvelere isim taktıkları görüldü. Örneğin önce kavun meyvesini öğrenen orangutanlara daha sonra hiç isminden söz edilmeden karpuz verildi. Orangutanların bu yeni meyveye ‘Sulu kavun’ (Karpuzun İngilizce’deki adı ‘Water melon’ yani ‘Sulu kavun’) adını doğal olarak taktıklarını gördü.
Daha sonra bu araştırmalar, bilgisayarla inceleme ve yapay zeka yardımıyla tekrar eden örtüntülerin daha kolay fark edilmesini sağlayan teknolojiler sayesinde bazı hayvanların kendi seslerini incelemeye yöneldi. Önce balinalar ve yunus balıklarının çıkardığı seslerin kelimeler, hatta cümlelerden oluştuğunu fark edildi, şimdi bu araştırmalar fillere de genişlemiş durumda.
Fil dili veya fillerin çıkardıkları seslerin düzenli biçimde araştırılması, bilim dünyasına yep yeni bir evren açmış olabilir. Çünkü fark edildi ki, filler birbirleriyle konuşmakla kalmıyor, her birinin kendine ait bir ismi var ve birbirlerine isimleriyle sesleniyorlar. Yani insanlar gibiler neredeyse.
Nature Ecology & Evolution dergisinde yayınlanan araştırmaya göre Afrika filleri birbirlerine insanlarınkine benzer bireysel isimlerle sesleniyor. Filler ve isim deyince aklınıza Dumbo gibi bir şey gelebilir, fakat işin aslı elbette öyle değil.
Araştırmanın mimarı bilim insanları çıkarılan seslerin sürüdeki spesifik bir file seslenmek için olduğu görüşünde. Karmaşık sosyal yapılarda ve aile gruplarında yaşamlarını sürdüren hayvanların ayrı düştüklerinde yeniden birbirlerini bulmak için bireysel isimler kullanabileceğini söylüyor araştırmacı. Bir başka deyişle bol çocuklu geniş ailelerde olduğu gibi, annenin “oğlum buraya gel” demesi yetmiyor, “Mehmet buraya gel” demek gerekiyor.
Bu sonuca nasıl varıldığına gelirsek… Kenya’daki Samburu Ulusal Koruma Alanı ve Amboseli Ulusal Parkı’nda yaşayan dişi filler ve yavrularının çıkardığı seslerden 469 seslenme kaydı makine öğrenmesi yoluyla analiz edildi. Bu sayede ‘isim’ olan sesler tespit edildi. Araştırmacılar filleri jiplerle takip ederek hangi filin çağırdığını, hangisinin bir tür karşılık verdiğini gözlemledi. Örneğin bir annenin çağrısı üzerine yavrunun gruba katılıp katılmadığına bakıldı.
Araştırmanın yazarı ve Cornell Üniversitesi’nden Mickey Pardo “Tıpkı insanlar gibi filler de isim kullanıyor ancak muhtemelen her seslenişte isim kullanmıyorlar, bu nedenle yüzde 100 sonuç elde edilmesini bekleyemeyiz” diyor. Fillerin çıkardığı seslerden biri olan guruldama insanın duyabileceği aralığın altındaki sesleri içeriyor. İnsan midesi gurultusuna benzediğinden bu çağrı guruldama olarak adlandırılıyor. Bu nedenle bilim insanları seslendirmenin hangi kısmının isim içerdiğini bilmiyor.
Araştırmacılar elde ettikleri sonuçları test etmek için kendi adlarını içeren kayıtları fillere çaldı ve böyle yapınca daha enerjik hareket ettiklerini, kulaklarını vücutlarına vurduklarını gördü.
Pardo araştırma bulgularının işaret ettiği bir başka noktaya da değindi. Fillerin kognitif becerileri. Filler birbirlerine bu şekilde hitap ediyorsa bu birbirlerine isim buldukları anlamına geliyor. Yani belli bir kapasitede soyut düşünme becerileri olabilir.
Gerçekten de, soyut düşünmenin ve dil aracılığıyla düşünce geliştirmenin en önemli adımlarından biri, şeylere isim takmak. Bu, ortak kavramlarla ve artık sözü edilen nesneyi görmeye gerek kalmadan konuşmaya başlamanın ilk adımı. Örneğin evdeki masanın adının ‘masa’ olduğunu ve bunun bütün diğer çeşit ‘masa’ları da anlatan bir kavram olduğunu öğrenmek, insan yavrusunun hayatının ilk iki yılında geliştirdiği bir beceri.
Hafızalarıyla nam salmış, kuvvetli hafızaya sahip insanları tarif ederken kullandığımız ‘fil hafızalı’ ifadesini dile kazandırmış fillerin bu yeni keşfedilen becerisine şaşmamak gerek belki de…
Sadece şaşmamak değil, insanın aynı doğayı paylaştığı diğer canlıların sahip olduğu bilişsel becerileri daha yeni yeni öğrenmeye başlamasına ve her öğrendiği yeni şeye şaşmasına şaşırmak lazım belki.