Hamas lideri Kahire’de: Esir takası görüşmelerinin yeni adresi Mısır mı?
İsrail pazartesi günü İran'ın Şam Büyükelçiliği'nin eklentisi olan bir binayı hedef aldı. Saldırıda biri Devrim Muhafızları komutanı olmak üzere yedi İranlı asker hayatını kaybetti. Bakalım İran nasıl cevap verecek?
İsrail’in Suriye’nin başkenti Şam’daki İran büyükelçiliğine düzenlediği hava saldırısından bir gün sonra konuşan ruhani lider Ali Hamaney Devrim Muhafızları Komutanı Muhammed Rıza Zahedi ve yedi askerin intikamını alma sözü verdi. İranlı yetkililerin açıklamasına göre saldırıda ölenler İran’ın Suriye ve Lübnan’daki faaliyet yürüten Kudüs Gücü’nün üst düzey yetkilileriydi.
İran ve İsrail’in arası Gazze’deki savaşın öncesinde de iyi değildi zaten. Hatta İsrail Suriye’yi sık sık İran’ı gerekçe göstererek vuruyordu ama bu kez diplomatik bir kurum hedef alındı. Büyükelçi Hüseyin Ekberi saldırıda yaralanmadı ama bu biraz da şans eseri.
Öldürülenler askerler ne kadar önemliydi, İran bu saldırıdan sonra ne yapabilir, bir göz atalım.
Biraz önce de adını zikrettiğimiz Zahedi İran’ın özellikle Lübnan ve Suriye’deki milis ağından sorumluydu ve ordunun bölgedeki en üst düzey komutanıydı. Kasım Süleymani’nin 2020’de ABD tarafından öldürülmesinden bu yana öldürülen en kıdemli Devrim Muhafızları komutanı olduğu söylenebilir. Bu kadar etkili bir ismin kaybedilmesi İran’ın Ortadoğu’daki eylemlerine darbe olarak görülüyor.
New York Times’ın haberine göre Zahedi’nin ölümü İran yönetiminde şok yarattı. İran medyası Zahedi hayattayken çekilen fotoğrafları paylaştı ve bunlar arasında 1970’lerde Devrim’in adamı olarak, 1980’lerde ise İran-Irak savaşında beraber savaştığı Hamaney ile çekilmiş fotoğrafı var. Zahedi Lübnan Hizbullahı lideri Hasan Nasrallah ile tanışıyordu. 2008-2014’te Lübnan ve Suriye’deki Kudüs Güçleri’nin komutanı olarak görev yapmış, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın iktidarını korumak için bölgede savaşan İran güçlerini komuta etmişti.
Amwaj.media’ya göre Zahedi büyükelçiliğe akrediteydi. Kudüs Gücü’nün ikinci adamı Said Radhi Musavi de diplomatik danışmandı ve geçen yıl İsrail tarafından öldürülmüştü. Amwaj.media’ya konuşan Arap ve İranlı kaynaklara göre Musavi suikasttan günler önce uyarılmış ve Şam büyükelçiliğinde kalması talimatı verilmişti. Binaya saldırı olmayacağı düşünüldüğü için güvende olacaktı, ama Musavi binadan ayrılıp güneydeki Seyyide Zeynep bölgesine gittikten bir saat sonra öldürülmüştü.
Şimdi gelelim diğer iki üst düzey yetkiliye. Bunlar Zahedi’nin yardımcısı Muhammed Hadi Haj Rahimi ve Hüseyin Aminullah. İran medyasına göre iki isim de Ortadoğu’da savaşmış.
Biraz önce de belirttiğimiz gibi geçen yılki saldırıda Musavi’nin büyükelçilikte durduğu müddetçe güvende olacağı tahmin ediliyordu ama İsrail Gazze’de hastaneler ve BM’ye ait okullar gibi Şam’daki büyükelçiliğin de güvende olmadığını göstermiş oldu. İsrail’in kendini savunma şekli de ilginçti. Vurulanın diplomatik bina olmadığını söylüyordu. Bina büyükelçilik değildi ama büyükelçilik binasına bağlı bir yapıydı.
Diplomatların özel dokunulmazlığı olur. Büyükelçi olarak bulundukları ülkede yargılanamazlar, polis onun ve diplomatik personelin evine izinsiz giremez, savaş zamanında burası göçmenler için sığınak olur. Bu yüzden diplomatik yerleşkelere saldırı düzenlemenin hukukta yeri yoktur.
Saldırıdan kısa süre sonra hem İranlı büyükelçi hem de Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad 1961 tarihli Viyana Diplomatik İlişkiler Sözleşmesi ile 1963 Konsolosluk İlişkileri Sözleşmesi’ni hatırlattı ve İsrail’e karşılık verme hakkının doğduğunu söyledi. Uzmanlara göreyse bu sözleşmelerde ufak bir ayrım var: Bu sözleşmeler ev sahibi ülkenin diplomatik yapıları koruması, zarar vermemesi gerektiğini gösteriyor. Yani sözleşme maddelerinde üçüncü tarafların saldırı düzenleyemeyeceği yönünde bir ifade yok, bu da hukuki bir boşluk yaratıyor.
Ama uluslararası hukuka göre nasıl ki bir hastane vurulamazsa, ki İsrail bunu da delmiş bir ülke, diplomatik bir binanın vurulması da yasal değil. Tabii bunun da bir istisnası var, o da saldırıyı gerçekleştiren tarafın “meşru müdafaa” için bu saldırıyı gerçekleştirdiğini kanıtlaması. İsrail vurduğu binada Kudüs Güçleri’nden askerlerin olduğunu söyleyerek işin içinden çıkmaya çalışıyor.
Öte yandan İsrail’in saldırısı sadece İran büyükelçiliğini değil, Suriye’yi de hedef alan bir saldırıydı. Yani Tel Aviv Suriye’den izin almayarak düzenlediği bu saldırıyla söz konusu ülkenin toprak bütünlüğünü ihlal etmiş oldu. Bu da Birleşmiş Milletler Şartı’nın ikinci maddesine aykırı bir durum.
Saldırının gerçekleştiği dönem İran için bir sorun teşkil edebilir. Gazze’deki savaşı hepimiz yakından takip ediyoruz ancak çatışmalar sadece Gazze Şeridi ile sınırlı değil. Bir yanda İsrail’in kuzeyinde İsrail askerleriyle ateş teatisinde bulunan Lübnan Hizbullahı var, öte yanda İsrail’e uluslararası baskı artsın diye Kızıldeniz’den geçen gemileri istisnasız vuran Yemen’deki Husiler.
Hem Lübnan Hizbullahı hem de Husiler Direniş Ekseni’nin birer parçası. Sahip oldukları cephaneliğin büyük bir kısmını İran’dan tedarik ediyorlar. Ayrıca Gazze’de İsrail’e karşı mücadeleye devam eden Hamas da Direniş Ekseni’nden yardım alıyor. Zahedi gibi yıllardır bölgenin nabzını tutmuş, çok geniş bir ağa sahip askerin hayatını kaybetmesi İran için büyük bir kayıp.
Analistler İran’ın Zahedi’nin yerine benzer askeri uzmanlığa ve ağa sahip birini ne kadar çabuk bulacağına bağlı olarak askeri güçlerinin ve milislerinin savunmasız kalabileceğini söylüyor. Yine analistlere göre bu saldırının etkilerinin uzun vadede daha kolay başa çıkılabilir olacağını belirtiyor. Yani etkiler kısa vadede kendini gösterse de uzun vadede İran’ın askeri faaliyetlerine bir zararı dokunmayacak.
İran Süleymani’nin ölümünün ardından misilleme olarak Irak’taki Amerikan üssüne gönderdiği balistik füzelerin bir benzerini İsrail’e fırlatabilir. Ama böyle bir saldırı İsrail’e savaş başlatma anlamı taşıyabilir ve ABD de bir noktada işin içine çekilebilir. Hem İran hem de ABD savaşın başından bu yana savaşa dahil olma fikrinden kaçıyor. Genelde Gazze’de yaşananlara tepki olarak İran’ın vekil güçleri tepki mahiyetinde Amerikan üslerini vuruyor. ABD de bu saldırılara cevaben Irak ve Suriye’deki depoları vuruyor. Her iki ülke de durumdan birbirini suçluyor ama her ikisi de şimdiye kadar savaş söyleminde bulunmadı.
Bu yüzden saldırıya İran’dan ziyade Hizbullah karşılık verebilir. Zaten savaşın başından bu yana Hizbullah’ın yapmadığı şey değil İsrail’e füze atmak. Tabii benzer şekilde ABD’ye mesaj olarak Suriye ve Irak’taki Amerikan üsleri İran’ın vekil güçleri tarafından hedef alınabilir.
Hatırlarsınız, Ürdün’deki Amerikan üssüne saldırı düzenlendiğinde ABD nasıl karşılık vermeli gibisinden birtakım sorular sorulmuş, Demokratlar ve Cumhuriyetçilerin bakışı birbiriyle tezatlık oluşturmuştu. Burada da İranlı yetkililer arasında bölünmeler olduğu iddia ediliyor. Saldırıdan heme sonra Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin de katıldığı acil toplantı düzenlenmiş ve herhangi bir ayrıntı vermeden “uygun kararın alındığını” açıklamıştı.
Toplantı hakkında bilgi sahibi kaynaklara göre daha radikal olan kesim İsrail’in füzelerle vurulması gerektiğini söylerken daha ılımlı üyeler İsrail’in İran’ı savaşa sürüklemeye çalıştığını, Tahran’ın “stratejik olarak sabır politikası” uygulaması gerektiğini söylemiş. Bazıları da karşılığın milisler aracılığıyla verilmesi gerektiğini savunmuş. Ama sonuç olarak son sözü Hamaney söyleyecek ve bunu da zaman içinde göreceğiz.
İran’ın uyarılarını kulağına küpe eden İsrailli yetkililer, hava savunma birimlerini güçlendirmek için daha fazla yedek askeri orduya çağıracaklarını açıkladı. Her ne kadar İsrail’in Demir Kubbe’si olsa da bu sistem Gazze’deki savaş beklediğinden beri gerek Hamas gerek Hizbullah’ın saldırında atılan binlerce roket ve füzeyle epey zorlandı.