Biden yönetiminden göçmenlere ‘tolerans’: Çocuklarıyla kavuşacaklar
NATO kurulalı 75 yıl oldu. Ukrayna savaşıyla yeniden canlanan birliğin 32 üyesi Washington'da üç gün sürecek zirve için bir araya geliyor. Gündem yoğun: Ukrayna'nın birliğe üyeliği, Kiev'e yardımların düzenli hale gelmesi ve Çin tehdidi konuşulacak.
NATO’nun 32 üyesinin liderleri bugün üç gün sürecek zirve için Washington’da toplanıyor. Bu liderler arasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da var. Bu yılki zirveyi özel kılan ittifakın 75’inci yıldönümünün kutlanması. Bir zamanlar Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un deyimiyle “beyin ölümü gerçekleşmiş” bir ittifak gibi görünse de Ukrayna savaşı başladığından beri her zamankinden daha sıkı birbirine tutunmuş, bünyesine iki üye daha katmış bir ittifağa dönüştü NATO. Üstelik savunma harcamalarını birliğin belirlediği seviyeye çıkaran ittifaka üye ülke sayısı dokuzdan 23’e yükseldi.
Zirveyi önemli kılan bir diğer şey de 14 yıldır NATO genel sekreteri olan Jens Stoltenberg’in yerini eski Hollanda Başbakanı Mark Rutte’ye bırakmadan önce genel sekreter olarak katılacağı son zirve olması. 9-11 Temmuz’daki zirvede öne çıkan dört konu var: Ukrayna’yı savaşa sürükleyen NATO üyeliği meselesi, Kiev’in ilerleyen dönemde nasıl desteklenebileceği, Çin ve Hint Pasifik bölgesindeki artan nüfuzu ve birliği güçlendirmek. Bu başlıkları kısa kısa irdeleyelim:
NATO ilk olarak 2008 yılında Ukrayna’nın ittifaka katılmasını desteklediğini belirtti. Ancak sürecin nasıl ilerleyeceği konusunda bir zaman çizelgesi belirlenmedi. Bu belirsizlik o zamandan beri ittifakın başına bela oldu. Geçen yıl Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta düzenlenen zirvede Ukrayna’nın ittifaka üyeliğinin acelesi yokmuş gibi davranılmış, ortak bildiride “Müttefikler bir anlaşmaya vardığında ve koşullar sağlandığında Ukrayna’yı ittifaka katılmaya davet edebilecek konumda olacağız” denmişti. Bu muğlak ifade Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin sert bir şekilde çıkışmasına neden olmuş, kararı “saçmalık” olarak nitelemişti.
Washington’daki zirvenin de bu konuda kolay geçmesi beklenmiyor. Çünkü bazı ülkeler Ukrayna’ya resmi davet gönderilmesine karşı çıkıyor. Özellikle ABD ve Almanya, yolsuzlukla mücadele ve hukukun üstünlüğünün korunması gibi konularda Ukrayna hükümetinden daha fazlasını beklediklerini söylüyor. Ama aslında burada öne çıkan meselenin Rusya olduğunu söylemek yanlış olmaz. Zira Rusya’nın işgali, Ukrayna’nın üyeliğe çok yaklaştığı bir dönemde gerçekleşti. Türkiye’nin bu konudaki tavrı Ukrayna’nın üyeliği yönünde. Erdoğan geçen yılki zirvede, “Şüphesiz Ukrayna NATO’ya üyeliği hak ediyor” demişti.
NATO liderlerinin en azından şimdilik tüm tarafları tatmin edecek ortak bir dil bulması gerekecek. Geçen yıla kıyasla bir ilerleme kaydedildiğinin gösterilmesi ama tüm NATO ülkelerinin de destekleyeceği bir madde gerekecek. Biden yönetimi “üyeliğe giden köprü”den bahsetse de bazı müttefikler daha güçlü bir dil kullanılması taraftarı. Önerilerden biri Ukrayna’nın “geri dönülmez yolda” olduğu yönündeki açıklamasına benzer ifadeler kullanılması.
Ukrayna savaşı başladığından beri Batı Kiev’e büyük miktarda askeri yardım yolladı. Ancak Avrupa Birliği (AB) içindeki bazı ülkelerde ve Amerikan Kongresi’nde yaşanan anlaşmazlıklar sonucu kritik gecikmeler görüldü. Bu gecikmeler sonucunda Rusya, Ukrayna’nın doğusunda daha güçlü bir şekilde ilerledi.
NATO’nun önündeki en büyük zorluk, Ukrayna’ya verilen desteği nasıl kurumsallaştırabilecekleri ve üye devletlerdeki yerel siyasi dalgalardan bu yardımları nasıl koruyabilecekleri. Kasımda ABD seçime gidiyor örneğin. Başa eski ABD Başkanı Donald Trump geçerse Ukrayna’nın işi daha da zorlaşacak çünkü Trump’ın vaatlerinden biri Ukrayna’daki savaşı kökten sonlandırmak. Ukrayna’nın savaş sonucu beklentisiyle Rusya’nınki aynı değil. Rusya ele geçirdiği topraklarda kalmak isterken Ukrayna topraklarını geri istiyor.
İttifakın almayı planladığı önlemlerden biri güvenlik yardımlarını ve askerlere verilen eğitimlerin koordinasyonunu üstlenmek. Buna ek olarak Ukrayna’ya yardımı sürprizlerden korumak için tüm üye devletlerin çok yıllı finansal taahhütlerde bulunması isteniyor. Ancak son haberler bu hedefin o kadar kolay olmayacağını gösteriyor. Üye devletler daha uzun yardımlardan ziyade bir yıllığına 43 milyar dolarlık yardım taahhüt edebiliyor.
Washington’daki zirveden birkaç gün önce Stoltenberg Project Syndicate’te bir makale kaleme aldı. Bu yazıda “güvenliğin bölgesel değil küresel bir sorun” olduğunu vurguladı ve şöyle devam etti: “Avrupa’nın güvenliği Asya’yı, Asya’nın güvenliği de Avrupa’yı etkileyecektir.”
NATO, Avrupa ve Hint-Pasifik’i giderek daha çok birbirine bağlı konular olarak görüyor. Bunun iki sebebi var: Çin’in Avrupa’da artan ekonomik nüfuzu ve Rusya’yla sürdürdüğü yakın ilişkiler.
İttifak Çin’e dair endişelerini ilk kez 2019 yılında dillendirdi. O zamandan beri de NATO, Çinli yetkililere karşı giderek daha sert bir dil kullanıyor.
Bu haftaki zirveye ittifakın üyesi olmasa da üst üste üçüncü kez Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda liderleri katılacak ki bu da Çin için bir sorun teşkil ediyor. Önceki aylarda Çin, ABD’nin Asya’da da NATO yapılanması oluşturmaya çalıştığını ima etmişti. Yine de bu endişelerin en azından şimdilik bir sonuca varması beklenmiyor. Bunun iki sebebi var; ABD’nin bölgede yaptığı tüm anlaşmalar ikili, üçlü ve birbiriyle bağlantısı olmayan anlaşmalar. İkinci sebep ise NATO’ya üye devletlerin hepsinin Çin’i eşit derecede tehlike olarak görmemesi. Daha dün Türkiye ve Çin arasında yeni bir anlaşma yapıldı.
Yine de bu haftaki zirvenin ortak sonuç bildirgesinde Çin’in ismini Rusya’yı desteklemesi nedeniyle kınanırken görebiliriz.
NATO’nun 75’inci yıldönümünü kutlaması ne kadar uzun ömürlü olduğunu gözler önüne seriyor. Gündeme getirilecek olumlu konulardan biri de aslında bu uzun ömürlülük ve üye ülkelerin artan savunma harcamaları olacak. İttifakın ilkelerinden biri üye ülkelerin gayri safi yurtiçi hasılalarının yüzde ikisini savunmaya harcaması. İlk defa 23 ülke bu temenniyi yerine getirebilecek. Gerçi Biden’ın bu zirvede savunma harcamalarının yüzde ikiye çıkarılmasının hedef olarak değil “taban” olarak görülmesi vurgusu yapması bekleniyor.
NATO Ukrayna’daki savaşa odaklansa da diğer yanda 38 bin Filistinlinin İsrail tarafından öldürüldüğü Gazze savaşı var. Erdoğan’ın zirvede Gazze meselesini ve Katar’da devam eden ateşkes görüşmelerini gündeme getirmesi bekleniyor.
Bir diğer konu Türkiye’nin Ukrayna savaşında arabulucu olma isteği olabilir. Ankara fırsat buldukça bu arzusunu dile getirse de Kremlin sözcüsü Dmitri Peskov Türkiye’nin arabuluculuk talebinin “artık mümkün olmadığını” söylemişti. Ama Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bu çabadan vazgeçmediklerini Azerbaycan’ın Şuşa şehrinde düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Gayriresmi Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nda “Türkiye olarak savaşın sonlandırılması için kalıcı barışa dönük çabaların daha geniş bir zemine yayılması gerektiğini düşünüyoruz. Kutuplaşmanın derinleşmesini önleyecek, katılım ve temsil niteliği yüksek, diplomasiyi önceleyen bir barış platformu tesis edilmesi gerekmekte. Savaşın farklı boyutlarından etkilenen ülkeler olarak tamamlayıcı bir anlayışla hep birlikte bu yönde çalışmalıyız” sözleriyle gösterdi.
Fidan’ın bu sözlerine Peskov “Elbette müzakerelerden hiçbir zaman vazgeçmedik. Aksine tüm ilgili tarafların katılımıyla müzakerelerin yapılmasından yanaydık. Şimdilik böyle bir platform yok ve bu konuda Fidan’a katılıyoruz. Böyle bir platform olsaydı iyi olurdu” dedi.
Zirvenin şamar oğlanı üç gün arayla Rusya ve Çin’i ziyaret eden Macaristan olacak muhtemelen. Ama Ankara da Moskova ile ilişkilerini kesmeyip daha da artırma yönünde adımlar attığı için diğer ülkelerin baskısına uğrayabilir ki daha önceki haberler böyle bir baskının zaten olduğunu gösteriyordu. Hatta bu baskı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in kulağına kadar gitmiş, Rus lider “Kaybeden taraf Türkiye olur” diye gözdağı bile vermişti.