İsrail gözünü Lübnan’a dikti: Savaş açma kararından kaçış yok
Gazze'deki savaş, Lübnan'a sıçrayan saldırılarla bölgesel savaş endişesini yeniden gündeme getirdi. İsrailli bakanların etnik temizlik açıklamaları gündemden düşmezken Biden yönetimi de eleştirilerin odağında.
İsrail ve Filistinli örgütler arasındaki savaşın dün akşamki dron saldırısıyla Lübnan’a sıçraması ardından endişeler giderek büyüyor. Lübnan’ın başkenti Beyrut, dün akşam saatlerinde İsrail tarafından hedef alındı. Beyrut’da Hizbullah’ın kalesi olarak bilinen Dahiye’ye düzenlenen saldırıda, Hamas Politbüro Başkan Yardımcısı Salih El Aruri dahil yedi örgüt üyesi öldürüldü. Savaşın en başından beri Lübnan, Hizbullah’ın saldırıları nedeniyle savaşın sıçramasından endişe edilen bölgelerden biriydi. Ancak gerilimin sıçramasından endişe edilen tek adres de Lübnan değildi. İsrail’in Gazze’de başlattığı saldırılar ardından şeridin kuzeyi yerle yaksan edilmiş, Tel Aviv Filistinlileri Gazze’nin güneyine doğru göçe zorlamaya başlamış ancak “güvenli bölge” ilan ettiği şeridin güneyini de roket yağmuruna tutmuştu. Hal böyle olunca canını kurtarmak isteyen Filistinliler, Mısır sınırına yığılmaya başlamıştı. Mısır da İsrail’in Gazze nüfusunu Mısır’a doğru zorunlu göçe tabi tutmasından endişelenmiş ve Gazze halkının Gazze’de kalması gerektiği yönünde açıklamalar yapmıştı. Mısır’ın Gazze’den gelecek mülteci akınına karşı endişeleri sürerken İsrail’in aşırı sağcı bakanları da Gazze’nin Filistinlilerden arındırılmasına çıkan açıklamaları da sürüyor. Bu açıklamaları yapanlar da İsrail’in gelmiş geçmiş en sağcı hükümetinin Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich oldu.
Sözkonusu iki bakan, 24 Kasım’da başlayıp üç günlük uzatmayla 1 Aralık’ta sona eren ateşkes için epey zorluk çıkarmış, müzakerelerin uzamalarına sebep olmuşlardı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun hükümeti içinde ateşkes ve savaş denklemindeki çatlağın da mimarı olan Ben-Gvir ve Smotrich, aynı zamanda İsrail’in en büyük müttefiki Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) de eleştirilerini alıyor. Salı günü ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından bir açıklamada, Smotrich ve Itamar Ben-Gvir’in Filistinlilerin Gazze dışına yerleştirilmesini savunan son açıklamaları sert bir şekilde eleştirildi. Bakanların açıklamaları, “kışkırtıcı ve sorumsuz” olarak nitelendirildi. Açıklamanın devamında da “Başbakan da dahil olmak üzere İsrail hükümeti tarafından bu tür açıklamaların ‘İsrail hükümetinin politikasını yansıtmadığı’ defalarca ve tutarlı bir şekilde bize söylendi” ifadeleri kullanıldı.
Dışişleri’nin açıklamasında Gazze’nin bir Filistin toprağı olduğu hatırlatılarak, “Gazze’nin bir Filistin toprağı olduğu konusunda kesin ve netiz. Gazze, Filistinlilerindir ve gelecekte Hamas’ın kontrolünde olmadığı ve hiçbir terör grubunun İsrail’i tehdit edemediği bir dönemde de Filistinlilerin kalmaya devam edecektir. İsraillilerin, Filistinlilerin, çevredeki bölgenin ve dünyanın çıkarları adına aradığımız gelecek budur” denildi. ABD, İsrail’in en büyük müttefiklerinden biri. Gazze’nin geleceği konusunda da ilk tartışmayı başlatan taraf olarak gündeme gelmişti. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, savaştan sonra Gazze’nin yönetiminin Batı Şeria’daki Filistin yönetimine devredilmesi gerektiğini, ne Hamas’ın ne de İsrail’in o topraklarda olmasının mümkün olmayacağını söylemişti. İsrail ise zorunlu göçle birlikte Filistinlilerin terk edeceğini umduğu Gazze’yi açıkça ilhak etmeyi planlıyor. Bu planların en büyük destekçileri de Ben-Gvir ve Smotrich.
ABD, İsrail’e silah yardımına devam etse de Gazze konusunda Netenyahu hükümetiyle ters düştüğü noktalar var. Bunlar da özellikle, ABD seçimlerinin yaklaştığı bir dönemde Washington’daki Demokrat yönetime karşı büyüyen eleştirilerle ilgili. Biden yönetimi, Gazze işgaline verdiği destekte eleştirilerin odağında. Cumhuriyetçilerin adayı Trump, seçimlerden çıksa çok mu farklı bir diplomasi izlenir, orası bilinmez ama ülkedeki mevcut durum şu an için bu.
ABD’deki insan hakları örgütleri de İsrailli bakanların açıklamalarına karşı Washington’a baskı yapıyor. Al Jazeera’de yer alan habere göre, aktivistler, ABD Başkanı Joe Biden’ı ve yönetimini İsrail’in hak ihlallerindeki “suç ortaklığına” son verme çağrısında bulunuyor.
7 Ekim’de Hamas tarafından düzenlenen Aksa Tufanı Operasyonu sonrasında İsrail’in saldırıları nedeniyle 22 binden fazla Filistinli öldü. Birleşmiş Milletler (BM) raporuna göre de 2,3 milyon nüfuslu Gazze’de 1.9 milyon Filistinli zorla yerinden edildi.
Smotrich pazar günü yaptığı açıklamada, Filistinlilere “gönüllü göç” çağrısında bulunarak, “Gazze’de iki milyon Arap değil de 100 bin veya 200 bin Arap kalırsa, savaşın bitiminden sonraki günkü tüm tartışma tamamen farklı olacaktır” dedi. Onu takiben konuşan Ben-Gvir de İsrail medyasının bildirdiğine göre, benzer bir çağrıda bulunarak bunun “doğru, adil, ahlaki ve insani bir çözüm” olduğunu iddia etmişti.
İnsan hakları savunucuları, ABD’nin bugüne kadar Gazze’de 22 binden fazla Filistinliyi öldüren İsrail savaşına sarsılmaz desteğinin, kapıyı daha fazla zulüm ve uluslararası hukuk ihlaline açık bıraktığını söylüyor. İsrail, ABD’den yıllık 3.8 milyar dolar yardım alıyor. Ayrıca geçen haftanın sonlarında Biden yönetimi, silahların İsrail’e “derhal satılmasını gerektiren bir acil durum olduğunu” söyleyerek yaklaşık 147 milyon dolarlık topçu mühimmatının transferine izin vermek için Kongre’yi devre dışı bırakmıştı.
Biden hükümetinin üzerindeki artan baskı sık sık gündeme gelirken İngiltere merkezli gazete Telegraph’ta da ilginç bir yazı yayınlandı. Bethany Mandel imzalı köşe yazısında, Filistinli örgütlerin elinde hala ABD’li rehineler olduğu, ancak buna rağmen Washington’ın çekimser bir diplomasi izlediği belirtildi. Dün Lübnan’ın başkenti Beyrut’a İsrail tarafından gerçekleştirilen saldırıda Hamas’ın Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Salih El Aruri’nin öldürülmesinden sonra Washington’ın verdiği tepki de mercek altına alındı. “ABD, medyayla yaptığı görüşmelerde saldırıyla arasına sessizce mesafe koydu” denilen yazıda,
Barak Ravid’in haberinden alıntı yapılarak, “Axios’a konuşan iki ABD’li yetkili, Salı günkü saldırının arkasında İsrail’in olduğunu ancak Biden yönetimini önceden bilgilendirmediğini vurguladı” denildi. Al Arabiya’nın Washington Muhabiri Joseph Haboush’un haberine de gönderme yapılan yazıda, “ABD’li yetkililer İsrail’in Beyrut’ta Hamas yetkilisi Salih el-Aruri’yi öldürme operasyonu hakkında önceden bilgilendirilmedi ancak suikastın Lübnan ve İsrail arasındaki gerilimi daha da tırmandırmaması için uyarıda bulundular” diye yazıldı.
Demokrasileri Savunma Vakfı’nın (FDD) kıdemli danışmanlarından Richard Goldberg’ün X’te paylaştığı, “İsrail 7 Ekim’in baş mimarlarından birini öldürdü. Beyaz Saray’ın tepkisi ise aceleyle herhangi bir dahli olduğunu inkar etmek oldu. Ne korkunç bir görüntü” yorumuna verilen haberde, “Biden’ın İsrail’i terk ettiği” çıkarımı yapıldı.
Haberde, “Biden yönetiminin artan sabırsızlığı, İsrail’e yönelik artan uluslararası düşmanlıkla birleştiğinde, Tel Aviv’in tam olarak neden var olduğuna dair önemli bir hatırlatmadır. Uluslararası çatışmalar dünyanın dört bir yanına yayıldıkça, Dışişleri Bakanlığı ve medyadakiler için dikkatlerini başka yöne çevirmek kolay olacaktır” ifadeleri de kullanıldı.
Dördüncü Cenevre Sözleşmesi uyarınca, “sivillerin güvenliği veya zorunlu askeri nedenlerle” böyle bir hareket gerekli olmadığı sürece siviller sınırdışı edilemez veya bir bölgeden zorla göç ettirilemez. Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) ayrıca sivillerin zorla yerlerinden edilmesinin, “askeri zorunluluk” veya sivil güvenlikle gerekçelendirilmediği sürece savaş suçu olduğunu da belirtiyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün eski başkanlarından Kenneth Roth, Pazartesi günü Al Jazeera’ye verdiği bir röportajında ”zorla yerinden edilmeye yol açan etnik temizlik fikrinin Netanyahu hükümeti içinde hala etkin bir görüş olduğu” dile getirmişti.
Ancak eleştirmenler, bu fikrin Gazze’de gerçeğe dönüştürülmesi yönünde yapılan baskının arttığından endişeli. Ben-Gvir ve Smotrich’in yorumları, savaşın başlamasından bu yana endişe yaratan bir dizi yorumun yalnızca sonuncusu. Örneğin Ekim ayı sonlarında +972 Magazine haber kaynağı, İsrail İstihbarat Bakanlığı’nın Gazze nüfusunun Mısır’ın Sina Yarımadası’na zorla nakledilmesini tavsiye ettiğini bildirmişti. Netanyahu’nun Likud Partisi üyesi İstihbarat Bakanı Gila Gamliel de Kasım ayında The Jerusalem Post’ta uluslararası toplumun başka yerlerde “Gazze halkının yeni hayatlar kurmasına yardım etmesi” gerektiğini yazmıştı. İsrail’in eski BM büyükelçisi ve bir diğer Likud milletvekili Danny Danon da “gönüllü göç” fikrini desteklediğini açıklamıştı. Kasım ayında Wall Street Journal’da yayınlanan bir köşe yazısında Danon ve muhalefetteki Yeş Atid partisi milletvekili Ram Ben-Barak, “bir avuç dünya ülkesini Gazze sakinlerine ev sahipliği yapma sorumluluğunu paylaşmaya” çağırmıştı.
İnsan hakları avukatı ve Carnegie Uluslararası Barış Vakfı üyesi Zaha Hassan da Al Jazeera’ya Biden yönetiminin zorla yerinden edilmeye yönelik her türlü girişimi caydırmak için daha fazlasını yapabileceğini söyledi. İsrail’in askeri saldırısının “Gazze’yi yaşanmaz hale getirmekle kalmayıp aynı zamanda orada bulunan 2,3 milyon Filistinlinin hayatını da riske attığını” açıkladı. Hassan, “Gazze’deki Filistinlilerin, eğer bölgeden ayrılmayı seçerlerse, bunu ‘İsrail’in memnuniyetle karşılayacağını’ söylemek onların yaşadıklarıyla alenen dalga geçmek olacaktır. Çünkü, Filistinliler için başka bir seçenek yaratılmadı” dedi. Hassan ayrıca Netanyahu’nun Selahaddin koridoru olarak bilinen Mısır-Gazze sınır bölgesinin kontrolünü ele geçirme konusundaki yorumlarını da “endişe verici” olarak nitelendirdi. Hassan, “Bu, Filistinlileri gönüllülük kisvesi altında Gazze’den çıkarmaya yönelik her türlü planı hayata geçirmelerine olanak tanıyacak” ifadelerini kullandı.
Ancak Smotrich ve Ben-Gvir’in açıklamaları ABD’nin harekete geçmesi yönündeki baskıyı yeniledi.