Putin’den Trump’a yanıt: Rusya’yı tehdit etmenin bir anlamı yok
Rusya'da sürüldüğü cezaevinde ölen Navalni'nin mektupları yayınlandı. 47 yaşında ölen ve cenazesi hala ortaya çıkmayan Rus muhalif son aylarını ve hapishane yaşamını mektuplarıyla anlatıyor.
Ölümü sadece Rusya’yı değil dünya genelinde büyük tepkiler ve protestolara neden olan Rus muhalif Aleksey Navalni’nin ölümünden sonra bayrağı eşi Yulia Navalnaya’nın devraldığını, Navalni’nin cesedine hala ulaşılamadığını yazmıştık (Sürecin en başından bu yana yaşananları aktardığımız haberimiz için tıklayınız). Bugün de Navalni’nin Kutup Kurdu ceza kolonisindeki son günlerinde yaşadıklarını anlatacağız, hem de kendi cümleleriyle.
Rus muhalifin 20 günlük gizemli kaybından sonra sürüldüğü anlaşılan “Kutup Kurdu” kolonisindeki yaşamı The New York Times’ın yayınladığı mektuplarla karşımıza çıktı. Navalni’nin ülkede en ağır şartlara sahip cezaevlerinden birinde, Kuzey Kutup Dairesi’nin yaklaşık 60 kilometre kuzeyindeki hayatını gözler önüne seren mektuplarla.
Trump. Hint yemeği ve kitaplar, kitaplar, kitaplar…
Hava sıcaklığının eksi 30’un dahi altına düşebildiğini Kutup Kurdu’na nakledilen Navalni’nin tesellisi bir önceki cezaevinde de olduğu gibi mektuplarıydı. Temmuz ayında bir tanıdığına kimsenin “burada bulunmadan” Rus hapishane hayatını anlayamayacağını yazmıştı ve o soğukkanlı mizahıyla ekliyordu: “Ama burada olmaya da gerek yok.”
Navalni ağustos ayında İlya Krasilşçık’a da “Yarın sana havyar yedireceklerini söylerlerse havyar yedirirler. Eğer hücrende seni boğmaları söylenirse seni boğarlar” diye yazdı.
Bu mektuplar dışında Navalni’nin son günleri ve ölüm anına dair belirsizlik sürüyor, hatta cesedinin dahi nerede olduğu bilinmiyor.
Rus muhalifin ekibindeki isimler onun ölümüyle ilgili çok az şey paylaştı. Ancak yaşamının son ayları kendisinin ve yardımcılarının daha önceki açıklamalarında, duruşmalarda, ona yakın kişilerle yapılan röportajlarda ve Krasilşçık dahil birkaç arkadaşının The New York Times ile paylaştığı özel mektuplardan alıntılarda ayrıntılı olarak gün yüzüne çıkıyor.
Navalni’nin mektupları Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e karşı birleştirici olmayı başarmış bir liderin hırs, kararlılık ve merakının derinliğini ortaya koyuyor. The New York Times’da yayınlanan mektuplar için haberin yazarı Anton Troianovski de “Sağlıklı bir ego ve yaptığı şeyin doğru olduğuna dair inancı ile” diye not düşerek onun dış dünya iletişimde kalma mücadelesine dikkat çekiyor.
Haberde zorlu hapishane koşulları ve maruz kaldığı işkencelere rağmen mektuplarının onun akıl sağlığını koruduğunu da gösterdiğine yer verildi ve psikolojik tedavi ve ilaç kullanımını reddettiği de belirtildi.
Navalni özgür kalacağı günler için cezaevini “kişisel gelişim” merkezi gibi kullanıyordu. Yılda 44 kitabı İngilizce okuyor, siyasi anıları inceliyor ve politik gündeminin çerçevesini belirliyordu. Bunu tabii ki özgür kalacağı bir senaryoyla sınırlı tutmamak gerek. Çünkü Navalni Mart ayındaki seçimler için seçmenlere Putin dışında kime oy verirlerse vermeleri gerektiği öğüdünde de bulunuyordu. Bunun dışında gazetecilerle sık sık konuşuyor, hatta arkadaşlarına kariyer tavsiyelerinde bulunuyordu.
Kamuoyu mesajlarında sık sık 2021’den bu yana cezaevinde olduğu tutukluluk sürecini “uzay boşluğu” gibi niteleyen Navalni son dönemlerinde hiç olmadığı kadar yalnızdı. Zamanının çoğunu hücre hapsinde geçirmek zorunda kaldı ve “örgüt üyelieği” suçuyla tutuklanan üç avukatını da haliyle göremedi. Yine de dışarıyla bağlantısını kesen her türlü zorluğa rağmen gündemi takip etti. Navalni Rus fotoğrafçı arkadaşı Evgeny Feldman’a eski ABD Başkanı Donald Trump’ın seçim gündeminin “gerçekten korkutucu” göründüğünü söylemişti.
Navalni yüksek güvenlikli hapishane hücresinden ABD’nin mevcut Başkanı Joe Biden’ın sağlığının bozulması durumunda “Trump başkan olacağını” belirtip “Böyle bariz bir gerçeklik Demokratları endişelendirmiyor mu?” diye sormuştu.
Navalni Putin’in 24 yıllık iktidarında Rus cezaevi sisteminin ilginç şekilde dijitalleşmesi sayesinde yüzlerce mektup gönderebildi. Bir web sitesi aracılığıyla insanlar sayfa başı 40 sent karşılığında ona yazabiliyor ve genellikle gönderdikten bir ya da iki hafta sonra sansürden geçmesini takiben yanıt alabiliyorlardı. Navalni ayrıca dış dünya ile avukatları aracılığıyla da iletişim kuruyordu.
Bir süre sonra avukatlarının ona belge, mektup ya da evrak vermesi yasaklandı. Son çare olarak avukatları Navalni’ye aralarındaki cam bölmeye dayadıkları kağıtları okutma yöntemini seçti. Bunun da önüne geçildi, Navalni’nin 2022’de bildirdiğine göre cezaevi yetkilileri pencereyi folyo ile kaplamaya başladı.
Navalni’nin tek derdi mektuplar ya da verilmesi engellenen evraklar da değildi. İki kap kaynamış su yanında verilen bayat ekmeğe de karşı çıktı, itirazı reddedildi. Ardından tutukluluk hayatının merkezinde bulunan ve Navalni için kritik öneme sahip olan kitaplara sıra geldiğinde yine talepleri dinlenmedi. Navalni iki metreye üç metre küçücük bir hücrede kalıyordu ve hücrede sadece tek kitap bulundurma hakkı vardı.
Nemli, rutubetli ve küçük hücresinde akıl sağlığını korumak için yapabileceği tek şey okumaktı ve ölene kadar da onu yaptı. Arkadaşı Krasilşçık’a yazdığı mektuplarda aynı anda 10 kitap okuyup bunlar arasında geçiş yapmayı sevdiğinden bahsetti. Hatta daha önce “küçümsediği” anı türüne olan yeni ilgisini de kurduğu empatiyle tanımladı. Navalni modern Rusya dışında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dönemi hapishane anılarını ilgiyle okuyordu. En çok etkilendiği kitap Stalin dönemindeki SSCB çalışma kampı gulaglarda kalan Alexander Solzhenitsyn’in “İvan Denisoviç’in Hayatında Bir Gün” olmuştu.
Navalni arkadaşlarından sık sık okuma önerileri istiyordu. Temmuz ayında bir mektupta Krasilşçık’a aralarında Sovyet muhalifi Anatoly Marçenko’nun yazdığı 1.012 sayfalık üç ciltlik kitap dahil hapishane hayıtıyla ilgili dokuz kitap önerdi. Navalni Aleksandır Soljenitsin’in çalışma kampını konu alan romanı “İvan Denisoviç’in Hayatında Bir Gün”ü yeniden okuduğunu ekledi. Navalni Sovyet dönemi çalışma kamplarının ne demek olduğunu “ancak şimdi kavramaya başladığını” söyledi.
Navalni modern Rusya hakkında yazılan kitapları da okuyordu. Şu an Amsterdam’da sürgünde olan Rus gazeteci ve televizyon sunucusu Mikhail Fishman’ın suikasta kurban giden muhalefet figürü Boris Nemtsov hakkındaki kitabını da okudu. Fishman Navalniy’nin kitabı beğendiğini öğrendiğini, ancak kitabın eski Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin’i fazla yumuşak eleştirdiğini söylediğini belirtti. Navalni “Hapishane, soruşturma ve yargılama biçimleri artık Sovyet muhaliflerinin kitaplarında anlattıklarıyla aynı” diye yazdı ve Putin’in selefinin Sovyet sistemini değiştirmekte başarısız olduğu konusunda ısrarlıydı.
İnsan hakları aktivisti ve 1968’de suikasta kurban giden Demokrat siyasetçi Robert F. Kennedy’nin kızı Kerry Kennedy de Navalni ile mektuplaşan isimlerdendi. Navalni, Kennedy’ye babasının konuşmasından bir alıntı yer alan bir poster gönderdiği için teşekkür etmişti.
Navalni 20 günlük ortadan kayboluşunun ardından nakledildiği Kutup Kurdu’nda yeniden ortaya çıkmış ve esprili mizacıyla soğuğun eksi 30’lara ulaştığı hapishane bölgesinden “Ben sizin yeni Ayaz Dedenizim” demişti. Navalni sürgün edildiği o yolculukta bile kitap okuyordu. Gazeteci Sergey Parkhomenko’ya Kutup Kurdu’na getirebildiği her şeyi yolda okuduğunu ve yeni hapishane kütüphanesindeki klasikler arasından seçim yapmak zorunda kaldığını yazdı: Tolstoy, Dostoyevski veya Çehov. Navalni, Parkhomenko’ya mektubunda “Kim bana Çehov’un en karamsar Rus yazar olduğunu söyleyebilir” diye yazdı. Parkhomenko mektubu 13 Şubat’ta aldığını söyledi. Navalni’nin önceki mektuplarından farklı olarak bu mektup basit, kareli defter kağıdına el yazısıyla yazılmıştı ve Navalni’nin eşi Yulia Navalnaya tarafından fotoğraf olarak iletilmişti. Kutup Kurdu önceki hapishanesinin sunduğu elektronik mektuplaşma hizmetine izin vermiyordu çünkü.
Kremlin’in Navalni’yi susturmaya niyetli olduğu açıkça ortaya çıkmıştı. Navalni’nin annesi Lyudmila Navalnaya ölümünün duyurulmasının ardından Kuzey Kutbu’na gitti ve oğlunun Cuma günü öğleden sonra 14:17’de öldüğüne dair resmi bildirimi orada aldı.
“Yazmaya devam edin” demişti Navalni son mektuplarından birinde. Diktatörlüklerin sona ereceğine dair umudunu hiç kaybetmediğini söyleyerek: “Yazmaya devam edin!”