İsrail tohumu efsanesi: Gerçekte ne durumdayız?
Yaklaşık üç ay önce Uygur Özerk Bölgesi'ne giderek, "Çin usulü İslam" vurgusu yapan Çinli lider Şi'nin bu sözlerinden neyi kast ettiği HRW'nin son raporunda görülüyor. Son yıllarda Çin'in iki bölgesinde yıkılan ya da kapatılan camilerin sayısı arttı.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, üç ay önce Uygur Özerk Bölgesi’ne sürpriz bir ziyaret gerçekleştirmiş, bu ziyarette “Çin usulü İslam” vurgusu yapmıştı. “Çin usulü İslam nasıl bir şey?” sorusunun cevabı İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) yeni raporundan anlaşılıyor.
Bu rapora göre Çinli yetkililer, Sincan’dan sonra Çin’deki en büyük Müslüman nüfusa ev sahipliği yapan Ningşia Özerk Bölgesi’nde ve Gansu’nun kuzey bölgelerinde yüzlerce camiyi ya kapattı ya da değiştirdi. Bu iki yerde cami sayısının büyük ölçüde azaltıldığının belirtildiği raporda, bu eylem dini azınları “Çinlileştirme girişiminin bir parçası” olarak nitelendirildi.
İktidardaki Çin Komünist Partisi (ÇKP) uzun zamandır Çin’in dini ve etnik azınlıkları üzerinde sıkı bir denetime sahip. Şi’nin 2016 yılında ülkedeki diğer dinlere mensup azınlıkların “Çinlileştirilmesi” çağrısı yaptığından beri camilerde yapılan tadilatların hızı ve yoğunluğu arttı. Hükümet, Nisan 2018’de yerel yetkililerin “İslami aktivitelerin gerçekleştirildiği mekanların inşasını ve düzenini sıkı bir şekilde kontrol etmeleri” ve “daha çok yık, daha az yap” düsturuna bağlı kalmaları gerektiğini belirten bir yönerge yayınlamıştı.
HRW’deki araştırmacılar, Ningşia’daki iki köyde “camileri birleştirme” faaliyetlerini incelemek için uydu görüntülerini analiz etti ve 2019-2021 yılları arasında yedi caminin tamamının kubbe ve minarelerinin kaldırıldığını tespit etti. Camilerden dördü büyük ölçüde değiştirilmiş, üç ana bina yerle bir edilerek birinin abdesthanesi epey hasar görmüştü. “Camileri birleştirme” uygulaması, Çin’in “Çinlileştirme” politikasının ana hatlarını çizen 2018 tarihli ÇKP belgesinde de bulunuyor.
Durumu Manchester Üniversitesi’nden David Stroup ile araştıran Plymouth Üniversitesi öğretim görevlisi Hannah Theaker, abdest alma yerlerinin kaldırılmasının “ibadet yeri olarak kullanılan bir yeri belli belirsiz şekilde yok etmenin en etkili yolu basitçe kullanılmamalarını sağlamak” anlamına geldiğini söylüyor. Theaker ve Stroup, Ningşia’da yaklaşık 1300 caminin 2020’den bu yana kapatıldığını tahmin ediyor. Bu sayı, kayıtlı toplam camilerin sayısının üçte biri ediyor. Bu tahmine, resmi statüye sahip olmadıkları için kapatılan ya da yıkılan camiler dahil değil ki zaten onların çoğu 2020’den önce kapatılmış.
HRW son yıllarda kapatılan ya da tadilata alınan camilerin tam sayısını belirleyemedi ancak hükümet raporları, bu sayının yüzlerce olabileceğini gösteriyor. Bir milyondan fazla insanın yaşadığı Zhongwei’de yetkililer, 2019 yılında 214 camiyi değiştirdiklerini, 58’ini birleştirdiklerini ve “kayıtlı olmadan yasa dışı faaliyet gösteren” 37 dini mekanı ise yasakladıklarını söylüyor. Avustralya Stratejik Politika Enstitüsü ise Sincan’daki 16 bin caminin yüzde 65’inin 2017’den bu yana yıkıldığını ya da hasar gördüğünü tahmin ediyor. Mayıs ayında Çin’in güneybatısındaki Yunnan eyaletindeki Hui Müslüman kasabasında, yerel caminin bazı bölümleri sökülmeye çalışılınca yüzlerce polis protestocularla çatışmıştı.
Radio Free Asia’nın Ningşia’dan görüştüğü bir imam, cami birleştirme çalışmalarının, birbirlerine 2,5 kilometre uzaklıktaki camilerin birleştirilmesi gerektiği anlamına geldiğini söyledi. RFA’nın aktardığına göre imam, “Camiler kapatıldığında birçok genç ve orta yaşlı kişi ibadetlerini yerine getirmek için camilere gelmeyecek ve sonraki nesiller yavaş yavaş inançlarını kaybederek İslam’a duyduğu güveni kaybedecek. Bu şekilde Müslümanlar yavaş yavaş Çinlileştiriliyor” dedi.
HRW’nin Çin’deki direktör vekili Maya Wang, “Camilerin kapatılması, yıkılması ve yerlerinin değiştirilmesinin Çin’de İslami ibadetlerin yapılmasını engellemeye yönelik sistematik bir çabanın parçası” derken, Çin hükümetinden bir yetkili şu savunmayı yapıyor:
“Çin’deki tüm etnik gruplar yasaların öngördüğü şekilde dini inançlarını yaşama özgürlüğüne sahiptir. Din özgürlüğünü koruyan politikalar izleyen Çin, diğer ülkelerde de olduğu gibi din işlerini yasalara uygun şekilde yönetmektedir. Dini aşırıcılığı reddetme ve bununla mücadele etme konusunda kararlıyız. İnançlıların normal dini faaliyetleri yasalara uygun bir şekilde güvence altına alınıyor ve geleneklerine de saygı duyuluyor.”