‘Çocuğun ortak velayeti’ yasası Japonya’yı ikiye böldü
46 yıl hapis yatan, 58 yılını masumiyetini kanıtlamak için harcayan eski boksör İwao Hakamata sonunda masum olduğunu kanıtladı. Dünyanın idamını en uzun süre bekleyen mahkumu olan İwao'nun hikayesi şimdi ülkede idamı sorgulatıyor.
Bir hayatın 58 yılını silmeye miso tankı içindeki kanlı pantolon ve zorla alınan bir itiraf yetmişti. Eski boksör İwao Hakamata 46 yılını hapiste geçirdiği 58 yılını yetkilileri cinayet işlemediğine inandırmak için harcadı. O yıllar geri gelmeyecek belki ama dünyanın en uzun süredir idamını bekleyen mahkumu sonunda masumiyetini kanıtlayabildi.
Gelin filmi biraz başından saralım: Japonya’nın orta kesiminde kalan Şizuoka’da 30 Haziran 1966 günü bir miso fabrikasının genel müdürünün evinde yangın çıktı. Yangın söndürülmüştü söndürülmesine, ama hem müdür hem de eşiyle iki çocuklarından geriye cansız bedenleri kalmıştı. Aileyi yok eden yangın değildi, hepsi bıçaklanarak ölmüştü. İwao aslında profesyonel boksördü ama 1961 yılında emekli olmuştu. Hayatının geri kalanını etkileyecek bir karar alarak Şizuoka’da miso fabrikasında çalışmaya başlamıştı. Çıkan yangını söndürme faaliyetlerine de yardımcı olmuştu. Ne var ki olaydan iki ay sonra tutuklanacaktı.
Sebep? Cinayet, kundakçılık ve hırsızlık. Polis memurları İwao’nun pijamalarında az da olsa kan bulunduğunu iddia etmiş, eski boksörden itiraf aldıklarını öne sürmüştü. Oysa avukatları İwao’nun suçu itiraf etmesi için 23 gün boyunca günde 16 saat, toplamda da 264 saat sorgulandığını söylüyor. Ayrıca bu sorgulamalar sırasında İwao ne su içebilmiş, ne de tuvalete gidebilmişti. Duruşmalar sırasında İwao polisin itiraf alabilmek için kendisini tekmelerle ve sopalarla dövdüğünü söylemişti, itirafını geri çekerek suçsuz olduğunu da savunmuştu.
Bunun üstüne savcılar 14 ay sonra Ağustos 1967’de miso fabrikasındaki tanklardan birinde beş parça kanlı giysiyi kanıt diye sundu. Giysilerin katile ait olduğunu savunan savcılar polisin kıyafetlerde kurbanların kanına rastladığını söyledi. Yetkililere göre İwao aileyi bu giysilerle öldürmüş, sonra da yangını çıkarmak için pijamalarını giymişti. Üstelik cinayet silahının da Iwao’ya ait “meyve bıçağı” olduğu söyleniyordu. Eski boksöre inananlar için bu iddialar kabul edilebilir değildi. Bir kere meyve bıçağı dört kişiyi öldürebilecek kapasitedeki bir silah değildi. Ayrıca avukatlar, yetkililerin tutuklamayı haklı göstermek için kullanılan pijamaların birdenbire ortadan kaybolduğunu, sonra da yerlerine kanlı kıyafetlerin geldiğini söyledi. Hem zaten kıyafetler de İwao’nun giyemeyeceği kadar küçüktü. Davada bariz bir boşluk vardı ama savcılar bu boşluğu “Kıyafetler miso tankında küçüldü” diyerek geçiştirmeye çalıştı.
İwao’nun suçsuz olduğuna inananlar cinayet silahı olduğu iddia edilen meyve bıçağının kurbanları öldürmeye yetecek keskinlikte olmadığını, tutuklamayı haklı göstermek için kullanılan pijamaların birdenbire kaybolup yerine kanlı kıyafetlerin getirildiğini söyleyerek davada birçok boşluk olduğunu savundu. Üstelik kıyafetler İwao’nun giyemeyeceği kadar küçüktü. Savcılar ise kıyafetlerin miso tankında küçüldüğünü iddia etti. Sonuç olarak mahkeme, İwao’ya değil savcılara inandı ve 11 Eylül 1968’de eski boksöre idam cezası verildi.
Kararın ardından Japonya Profesyonel Boks Birliği boksörlere karşı önyargı olduğunu, masumiyet karinesine aykırı davranıldığını söyledi. Tüm tepkilere rağmen yüksek mahkeme 11 Kasım 1980’de İwao’nun ölüm cezasını onadı. Ancak dönemin adalet bakanı, İwao’nun suçluluğundan tam olarak emin olamadığı için infaz kararını imzalamayı reddetti. Böylece İwao infazını bekleyen diğer tüm mahkumlar gibi yıllarca hücrede tutuldu. Ne gardiyanlarla konuşmasına izin verildi ne de ziyaretçi kabul etmesine. 48 yıllık hapsin 30 yılı hücre hapsinde geçti.
Japonya’da mahkemeye taşınan ceza davalarının yaklaşık yüzde 99’u mahkumiyetle sonuçlanıyor ve yeniden yargılama çok sık rastlanan bir durum değil. İwao yeniden yargılanma hakkını kazanan nadir mahkumlardan biri. Bu şansı 2014 yılında elde etti. Boksörün suçlu olduğu hükmüne varan mahkeme bazı kanıtların güvenilir olmadığına karar vererek serbest bırakılmasına karar verdi. Sonra da üst mahkeme İwao’nun yeniden yargılanmasına karar verdi. Davanın yeniden görülmeye başlamasıyla İwao gökyüzünü yeniden görebildi.
Uzun bekleyişin sonunda mahkeme sonunda kararını açıkladı: İwao masumdu. Şizuoka Bölge Mahkemesi Yargıcı Kunii Tsuneişi, İwao’yu mahkum etmek için kullanılan kanlı giysilerin cinayetlerden çok sonra miso tanklarının içine yerleştirildiğine kanaat getirdi. Tsuneişi, geçmişteki soruşturma yetkililerinin kanlı giysileri tankın içine gizlediğini kabul etti. İwao şu anda 88 yaşında.
İwao’nın 91 yaşındaki ablası Hideko, kararı duyduğunda “gözyaşlarını tutamadığını” ve “gözlerinin dolduğunu” söyledi. Hayatının yarısından fazlasında İwao’nun masumiyetini kanıtlamaya çalışan Hideko “Yargıç onun suçsuz olduğunu söylediğinde kulağıma ilahi gibi geldi” dedi.
Destekçileri İwao’nun beraatini kutlasa da bu haber muhtemelen ona ulaşamayacak. Çünkü Hideko’ya göre hapiste geçirdiği yıllarda akıl sağlığı bozuldu ve kendi dünyasında yaşamaya başladı. Artık nadiren konuşuyor, çevresindeki kayıtsız davranıyordu. İwao duruşmanın yapıldığından haberdar bile değildi. Yine de şu anda İwao gerçeklikten kopuk olmasına rağmen şubat ayında iki kedi sahiplendi. Ablası onun kedilere baktığını, onlar için endişelendiğini söylüyor. Bu da onun için büyük bir değişiklik.
Ama İwao’nun davası sadece kendisini ilgilendiren bir dava olmadı hiçbir zaman. Bu dava, ülkedeki idam cezasını kaldırma gerekçelerinden biri olarak görülüyor. Hideko “Ben idam cezasına karşıyım. Hükümlüler de insan” diyor.
İdam Cezası Bilgi Merkezi’ne göre Japonya, ABD dışında idam cezası vermeyi sürdüren tek G7 ülkesi olmasına rağmen geçen yıl hiç infaz olmadı. İwao’nun davasında yer almamış eski savcı Hiroşi İçikava geçmişte Japon savcıların şüphelileri suçu kabul etmeleri için tehdit etmek anlamına gelse bile ortada kanıt olmadan itiraf almaya çalıştığını söylüyor.
Ama İwao 58 yıl boyunca bir daha hiç itirafını değiştirmedi. Hapisteyken oğluna “Sana babanın kimseyi öldürmediğini kanıtlayacağım. Bunu en iyi bilenler de polisler ve yargıçlar. Demir zincirleri kırıp sana döneceğim” mesajını yolladı.
Bu mücadeleden geriye bir de 1973 sonbaharında annesine ve ablasına yazdığı mektup kaldı: Ben haksız yere hüküm giymiş bir idam mahkumuyum. Bedenime nüfuz eden bu kederle yaşamak zorunda bırakılıyorum. İdamdan duyduğum sonsuz korku yüzünden kalbim tarif edemeyeceğim kadar soğumuş durumda. Bedenim buz gibi bir fırtınaya tutulmuşçasına titriyor.”