Fitch’in etkisi borsayı coşturdu
ABD seçimlerinden bu yana İsrail'in işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki baskıları iyice arttı. Trump'ın seçimi kazanması hükümeti cesaretlendirirken Filistinlilere ait evler yıkılma tehlikesi altında.
İsrail’deki aşırı sağcı yerleşimciler ve Siyonistler ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’ın kabinesine seçtiği kişilerden epey memnun. Sebep Trump’ın kabinesini İsrail işgali altındaki Filistin toprakları üstündeki hakimiyetlerini artırmak ve Filistin devleti hayallerini büsbütün sona erdirmek için fırsat tanıyacak “rüya takımı” olarak görmeleri.
Trump kabinesine İsrailli aşırı sağcıların planlarına açık açık destek veren kişileri seçmesi Filistinli grupları ve hak savunucularını ise şaşırttı, Trump’ın zaferinin Netanyahu hükümetini cesaretlendireceğini söylüyorlar. İsrail’in önde gelen muhalif gazetelerinden Haaretz bir başyazısında “ABD’nin seçilmiş lideri Donald Trump’ın bu atamaları İsrail’in geleceğini umursayan herkesi endişelendirmeli” uyarısı yaptı.
ABD seçimleri bittiğinden beri İsrailli yetkililer 1967’de işgal edilmiş Doğu Kudüs ve Batı Şeria’daki Filistinlilere ait evleri yıkma işine hız kazandırdı.
Yıllardır El Bustan’da Filistinli ailelere ait evlerin yıkılmasını önleme direnişine öncülük eden deneyimli aktivist Fahri Ebu Diab ABD seçimlerinin yapıldığı gün buldozerlerin evleri yıkmaya döndüğünü söyledi. 62 yaşındaki Ebu Diab, İngiliz gazetesi The Guardian’a aralarında çocukların da olduğu 40 kişinin evsiz kaldığını, 115 evin de yıkılma tehlikesi altında olduğunu söylüyor ve ekliyor:
“İsrail 20 yıldır burayı yıkmak istiyordu, hazır ellerine fırsat da geçmişken bunu değerlendiriyorlar. Yaptıkları şey bizi cezalandırarak buradan gitmeye zorlamak. Ben buradayım, ailemin ve dedelerimin olduğu yerdeyim ve burada kalacağım.” Eşi Amina da Trump iktidardayken “İsrail’i dizginleyecek kimsenin kalmadığını” söylüyor.
Kudüs Belediyesi yıkılan ve yıkılması planlanan binaların “kamuya açık alan olarak belirlenen arazi” olduğunu iddia ediyor. İsrailli insan hakları grubu Ir Amim ise yıkımların esas amacının Filistin mahallelerine çöken İsrailli yerleşimci grupları Batı Kudüs’e bağlamak olduğunu savunuyor. Yerel yetkililerin Trump’ın zaferiyle iyice cesaretlendiğini söyleyen Ir Amim, El Bustan’daki yıkımların “geleceğin habercisi” olduğunu düşünüyor.
Geçen hafta Necef Çölü’ndeki bir Bedevi köyü aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı İtamar Ben Gvir’in talimatıyla yıkıldı. Sebep Ortodoks Yahudi topluluğunun buraya yerleşmesini sağlamaktı. Birleşmiş Milletler’e (BM) göre Batı Şeria’da Filistinlilere ait 25 yapı böyle yıkıldı.
Trump’ın dışişleri bakanı adayı olarak belirlediği Cumhuriyetçi Senatör Marco Rubio Gazze’de ateşkese karşı olduğunu ve “vahşi hayvanlar” olarak nitelediği Hamas’ın “her bir unsurunun yok edilmesi gerektiğine” inandığını söylüyor. ABD’nin Birleşmiş Milletler’deki temsilcisi olarak önerilen Elise Stefanik Gazze’deki katliamı kınayan BM’ye “antisemitizmin lağım çukuru” dedi.
ABD’nin yeni İsrail Büyükelçisi de İsrail’in Batı Şeria işgalini destekleyen ve iki devletli çözümün “uygulanamayacağını” düşünen Evanjelik Hıristiyan papaz Mike Huckabee olacak. Huckabee 2017 yılındaki İsrail ziyaretinde “Batı Şeria diye bir yer yok. Yerleşim diye bir şey de yok. Yerleşim denen şey topluluklar, mahalleler, şehirler. İşgal diye bir şey yok” demişti.
Huckabee ayrıca Kudüs’te City of David projesini destekliyor. Bu projenin başında Elad adlı bir yerleşimci grubu var. Elad, İsrail devletinin Filistinlilerin mülklerine elkonmasına izin veren yasaları kullanarak evlere çöken bir grup. Avrupa Birliği’nin 2018 tarihli raporunda Elad’ın Doğu Kudüs’teki projelerinin “tarihi anlatıyı değiştirmek ve yerleşimleri desteklemek, meşrulaştırmak ve genişletmek için siyasi araç olarak kullanıldığı” belirtilmişti.
Olası Savunma Bakanı Pete Hegseth de vücudunda Haçlı Seferleri ve aşırı sağla ilişkili semboller ve sloganlar taşıyan bir diğer Evanjelik.
İsrailli bazı aşırı sağcılar Trump’ı M.Ö. 539’da Babil’i fethederek sürgündeki Yahudilerin Kudüs’e dönmesini sağlayan Pers Kralı Büyük Kiros’a benzetiyor.
Amacının Yahudilerin Kudüs’ü geri alıp yeniden inşa etmesi olduğunu söyleyen ve Yahudi ailelere yer açılması için Filistinli ailelerin evlerinden çıkarılması gerektiğini savunan Ateret Cohanim adlı grubun yöneticisi Daniel Luria “Bunun iyisi Şam’da kayısı. İsrail topraklarında Arap ülkesi diye bir şey olamaz. Yıllardır başka bir şey denemek için adımlar atılmasının konuyla ilgisi yok. Şu anda Ortadoğu’yu yeniden tanımlamak için eşsiz bir fırsatla karşı karşı karşıyayız” diyor.
Yerleşimleri savunan aşırı sağcı partiler şu anda Netanyahu’nun koalisyon hükümetinin en kilit görevlerini ele geçirmiş durumda. Maliye Bakanı Bezalel Smotrich gelecek yılın “Yahudiye ve Samiriye’de egemenlik yılı” olacağını söyledi. İncil’de Batı Şeria’dan Yahudiye ve Samiriye diye bahsedilir, Smotrich de geçen hafta söylediği bu sözleriyle işgal altındaki toprakları ilhak etme sinyalini verdi.
Aralarında Smotrich’in de olduğu bazı İsrailli bakanlar geçen ay Gazze’deki Yahudi yerleşimlerinin yeniden kurulması konulu konferansa katıldı.
Eşi Debbie ile Kudüs’ü ziyaret eden 62 yaşındaki emekli yazılım mühendisi Jack Holford “Tanrı’nın İsrail için bir planı olduğuna, bu toprakların bizlere ait olduğunu söylediğine inanıyoruz. Biz kendimizi inananlar olarak görüyoruz, Tanrı’nın dünya için tasarladığı planın birer parçasıyız. Araplar, Filistinliler ve Yahudiler var ve hepsi de İsrailli” diyor.