Rusya – Fransa arasında kritik görüşme: Ukrayna’ya asker göndermek size sorun olur
İki yıldır NATO için onay bekleyen İsveç'in muradına ererek 32'nci üye olması tüm dünyanın manşetlerindeydi. Peki, Rusya endişesiyle girdiği NATO'yla kendini "garantileyen" İsveç, NATO'ya ne kazandırdı?
İsveç, iki yıllık bekleyişin ardından komşusu Finlandiya gibi muradına ererek NATO’nun 32’nci üyesi oldu. Geçtiğimiz hafta gerçekleşen üyelik, Türkiye ile birlikte uzun süre Stockholm’e ayak direten Macaristan’ın imzasıyla gerçekleşti.
İsveç ve Finlandiya uzun yıllar boyunca sürdürdükleri tarafsızlık politikalarıyla bilinen iki ülkeydi. Ne etliye ne de sütlüye karışır, diplomasi alanında saygın yerleri olsa da masanın aktif öznelerinden biri olarak anılmazlardı. Ta ki 24 Şubat 2022’ye kadar.
Rusya’nın 24 Şubat 2022 yılında Ukrayna’ya savaş ilan ederek ülkeye girmesi, tüm dünyada korku çanlarının çalmasına neden olmuş, bu çanın sesi de en çok Kuzey Avrupa’da yankılanmıştı. Helsinki ve Stockholm’ü dehşete düşüren, zamanında tarihin tozlu sayfalarına gömdükleri Rusofobiyi yeniden gün yüzüne çıkaran bu yankının da onlara göre haklı sebepleri vardı.
Finlandiya, İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesinden yaklaşık 3 ay sonra Joseph Stalin liderliğindeki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği tarafından işgal edilmişti. Fin ordusu kendilerinden sayıca üstün olan SSCB’ye karşı güçlü bir direniş gösterse de Mart 1940’ta ülkenin doğusundaki Karelya’yı kaybetmişti. Bu topyekûn bir işgal anlamına gelmese de Finlandiya’nın topraklarının yüzde 10’u Rusların eline geçmiş olmuştu.
İsveç ise komşusu Finlandiya gibi Rusya ile 1340 kilometre uzunluğunda bir sınır paylaşmadığı için görece şanslı olsa da, onun da korkularının bir hikayesi vardı. Her ne kadar topraklarında 200 yıldır savaş görülmese de İsveç, son yıllarda kendisini Rusya sebebiyle epey tehlikede hissetmeye başlamıştı. Bu tehlike hissi onu ilk önce ordusunu güçlendirmeye sonra da NATO üyesi olmaya itti. İsveç’in askeri zayıflığı 2013 yılında Rus bombardıman uçaklarının Stockholm’e nükleer bir saldırı simülasyonu yaptığının ortaya çıkmasıyla gündeme gelmişti. İsveç’in bu saldırıyı önlemek için de NATO’ya ihtiyacı vardı zaten bu simülasyon konusunu gündeme getiren de bizzat NATO olmuştu. 2014 yılında İsveçliler, Stockholm takımadalarının sığ sularında bir Rus denizaltısının gizlendiği yönündeki haberlerle adeta şaşkına dönmüşlerdi. Takvimler 2018’i gösterdiğinde ise her eve “kriz ve savaş” başlıklı ordu broşürleri gönderilmeye başlanmıştı ki bu 1991 yılından bu yana görülmüş ley değildi.
Bu uzun girişten de anlaşılacağı üzere İsveç’in NATO üyeliğiyle cebine koyduğu çok sağlam doneler var, peki ya NATO? Kuzey Atlantik İttifakı zaten Finlandiya’nın üye olmasıyla kuzey Avrupa’da ileri bir karakol elde etmişti. Yılda sadece 5 bin kişiye 12 ay zorunlu askerlik eğitimi verecek kapasitesi olan İsveç, ittifaka neler kazandıracak birlikte inceleyelim.
İsveç’in NATO’nun 32’nci üyesi olmasının en büyük etki alanı şüphesiz Baltık bölgesi oldu. Stockholm’ün katılımı Baltık Denizi’nin bir NATO gölüne dönüşmesindeki son halkaydı ve bu da Macaristan’ın onayıyla tamamlanmış oldu.
Haritada görülen Rusya ve Rusya’ya bağlı Kaliningrad dışında Baltık kıyısına sahip bütün ülkeler artık NATO üyesi. Bunlardan Litvanya, Estonya ve Letonya’nın da eski SSCB ülkeleri olduğunu eklemekte fayda var. Bu bölge Rusya’nın Avrupa Birliği (AB) ile ortak sınırı olan tek yeri. AB tarafından yaptırım uygulanmış olmasına rağmen, ihraç ettiği tüketim ürünleri, gıdalar vs. bakımından ticari bir öneme sahiptir. Ayrıca Rus gazının Avrupa’ya geçişinde de kritik yerlerden biri Baltık Denizi. Rusya Baltık Denizi’ndeki Kuzey Akım Boru Hatları ile kendi gazını Avrupa ülkelerine taşıyordu. Yani Baltık Denizi Rusya’nın can damarlarından desek abartmış olmayız.
Açıkça ortada olan şey şu ki İsveç’in NATO üyeliği, her şeyden önce jeopolitik açıdan ittifaka büyük bir katkı sağladı. Baltık Denizi tam anlamıyla NATO gölüne çeviren Stockholm’ün ittifaka katılımı Rusya’nın Baltık Denizi Filosu’nun eylemlerini epey zorlaştıracak. Yani boru hatları ve diğer her konudaki olası eylemlerinde Rusya artık Baltık’ta dört koldan sıkıştırılmış ve yakın markaj alındı.
NATO için en kritik yerlerden biri de kuşkusuz İsveç’in Gotland adası. Gotland adası NATO’nun Baltık denizinin kontrolü ve Rusya’ya karşı hava sahası hakimiyeti kazanması açısından oldukça stratejik bir yer olarak öne çıkıyor. Hatta İsveç de Gotland’ı Rusya’ya karşı kilit bir kale olarak görmekte. Öyle ki 2016 yılında İsveç, olası bir Rus işgaline karşı Gotland’ı silahlandırma kararı almıştı. Çünkü birçoklarına göre Rusya’nın Baltıkları ele geçirmek istemesi durumunda, operasyonun öne çıkan noktasının bu ada olacağı görüşündeydi. Adada yer alan birliklerin varlığı Mart 2014’te Kırım’ın ilhakıyla başlayan Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik 2022’deki savaşı çerçevesinde giderek arttı.
Önemli bir turizm bölgesi olan Gotland için “İsveç’in sabit uçak gemisi” nitelemesi de kullanılıyor.
İsveç, yalnızca 10 milyon nüfusa sahip küçük bir ülke. Yıllardır yani neredeyse Napolyon döneminden bu yana da tarafsızlık politikası içindeydi. Hal böyle olunca NATO için askeri anlamda ciddi bir güç olacak mı sorusu da merak edilir oldu. Nüfusu az, bir yılda zorunlu askerlik eğitimine alabildiği kişi sayısı 5 bin civarında. Stockholm’ün yeni hedefi de bunu kısa vadede 10 bine çıkarabilmek. Böyle söyleyince yeterli görünmüyor olsa da atlanılan bir konu var: Savunma yatırımları.
İsveç her ne kadar yıllarca tarafsız kalsa da Rusya’nın zaman zaman onu tehdit altında hissettirmesi, İsveç’i savunma alanında kendisini yenilemek zorunda hissettirdi. Geçtiğimiz haftalarda eski ABD Başkanı Donald Trump, Kasım ayındaki seçimleri kazanması halinde yeterli savunma harcaması yapmayan NATO ülkelerine saldırsın diye, Rusya’yı kışkırtacağını söylemişti. Üye ülkelerin gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) yüzde 2’sini savunma harcamalarına ayırması gerekiyor. Yani en azından NATO’ya verilen söz bu. Ancak ittifaka dahil olan ülkelerden yalnızca 11’i bu sözü tutuyordu kalanlar ise taahhüt ettiklerinden daha az harcama yapıyorlardı. Trump, başkan olduğu dönemde de ülkesinin neredeyse tek başına koca NATO’yu finanse etmesinden rahatsızlık duyduğunu ifade ediyordu. İsveç bu anlamda Başkan seçilirse Trump’ı mutlu edebilir. Çünkü daha ittifaka üye değilken bile GSYİH’nin yüzde 1,54’ünü savunmaya harcıyordu. Trump’ın söz konusu çıkışının ardından Stockholm onun gönlüne su serpti, yüzde ikiden daha fazla harcayacaklarını açıkladı. Ama şunu da belirtmek lazım, her ne kadar savunma yurt içinde büyük bir kalem olsa da, büyük NATO üyeleriyle karşılaştırıldığında sönük kalıyor.
İsveç’in 2023 savunma bütçesi 9,2 milyar dolardı.
NATO’nun büyük üyelerinden Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 2023 yılında savunma için 905 milyar dolar, İngiltere 73 milyar dolar, Almanya da 63 milyar dolar harcamış.
Ordusu küçük olsa da İsveç, uzun yıllar boyunca olası bir Rus tehdidine hazırlıklı olmak amacıyla silah üretimi konusunda da ciddi atılımlar yaptı. Bu atılımlar onu dünyanın en büyük silah ihracatçılarından biri haline getirdi. İsveç merkezli olarak faaliyetlerini yürüten ve uluslararası resmi silah transferlerini izleyen Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (Stockholm International Peace Research Institute- SIPRI) 2022 raporuna göre İsveç, dünyanın en çok silah ihraç eden ülkeler listesinde 13’üncü sırada. Bu sıralamada İsveç’in NATO üyeliğini iki yıl boyunca engelleyen Türkiye’nin de 12’nci sırada olduğunu belirtip, yeniden Stockholm’ü incelemeye dönelim.
İsveç, büyük bir silah satıcısı ve Ukrayna Savaşına kadar uzun süredir de silah yardımı yapan bir ülke konumunda bulunmadı. Ukrayna’ya savaşın başlarında 5000 anti-tank silahı tankı göndereceklerini belirten İsveç en son dış yardımı SSCB’ye karşı 1939 yılında Finlandiya’ya yapmıştı. İsveç, Saab JAS 39 Gripen tek motorlu çok amaçlı savaş uçaklarından Carl Gustav geri tepmesiz tüfeklere, AT4 tanksavar silahlarına, Gotland sınıfı denizaltılara ve RBS15 gemisavar füzelerine kadar her şeyi üretiyor.
Ayrıca Alman Leopard 2 tankının İsveç versiyonu olan Stridsvagn 122 gibi silahlar için de diğer silah üreticileriyle işbirliği yapıyor.
Öte yandan İsveç Hava Kuvvetleri’nin İskandinav ülkeleri içindeki en güçlüsü olduğunu da ekleyelim.
NATO’nun çiçeği burnunda üyesi İsveç, daha geçtiğimiz günlerde ittifaka üye olsa da, aslında NATO ile ortak tatbikatlar ve bazı operasyonlarda da yer aldı. Bu bağlamda İsveç, 1994’te katıldığı NATO’nun Barış için Ortaklığı kapsamında Bosna’da (IFOR ve SFOR), Kosova’da (KFOR), Afganistan’da (ISAF) ve Libya’da (Birleşik Koruyucu Operasyonu) NATO liderliğindeki misyonlarda aktif bir katılımcı olarak yer aldı. Şu anda da İsveç’in NATO üyesi olmadan önceki konumu sebebiyle çoğunlukla gözlemci olduğu ifade edilen 100 kadar askeri yurtdışında aktif görev yapmakta.
İsveç’in 2023 verilerine göre;
İsveç’in askeri kadrosunun, NATO’ya askeri personel anlamında büyük bir katkısı olmayacak. Ancak uzmanlara göre sayıca geride kalan bu ordu, iyi donanımlı bir ordu, iyi eğitimden geçmiş savaşçılar, modern bir donanma anlamında katkı sağlayacak. Ayrıca teknolojik açıdan gelişmiş bir askeri üs de NATO’nun oldukça işine yarayacak.
Ekipman ve teknoloji söz konusu olduğunda akıllara İsveç’in gelmesi pek de şaşırtıcı değil. Savunmaya yönelen ülke, topçu ve zırhlı savaş araçları satın alıyor, tanklarını modernize ediyor ve hava kuvvetlerini giderek komşu ülkelere entegre ediyor.
Kasım 2023 itibarıyla Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsüne göre İsveç,
İsveç Atlantik, Arktik ve Baltık bölgelerini birbirine bağlıyor. Varlığı stratejik olarak önemli çünkü Arktik için strateji geliştiren Rusya’ya karşılık İsveç’in NATO üyeliği, başta İskandinav ülkeleri ve Kuzey Kutbu bölgesi olmak üzere Baltık ülkeleri ve Polonya için müttefik birliklerin hareketlerini güvence altına alacak. Yani özetle, İsveç ve Finlandiya birlikte, Norveç ve İzlanda’nın daha önce geniş Rusya sınırıyla tek başına karşı karşıya olduğu Kuzey Kutbu’nun savunması güçleniyor.
Rusya lideri Vladimir Putin’in Temmuz 2022’de onayladığı yeni Deniz Doktrini’nde, ABD’nin hakimiyet rotası ve NATO aktivitelerinin artması, Rusya’nın Dünya Okyanusu’ndaki ulusal güvenliğine yönelik başlıca tehdit olarak tanımlanmıştı. Putin, her yıl temmuz ayının son pazar gününde kutlanan Donanma Günü’nde ülkenin yeni Deniz Doktrini’ni onaylamıştı. Moskova’nın bu hamlesi sonrasında gözler Arktik Okyanusu’na çevrilmişti. Ayrıca savaş potansiyelinin artırılması ve üs sisteminin geliştirilmesini sağlaması öngörülen doktrinde seyrüsefer, balıkçılık ve bilimsel araştırma ve güvenli işleyen açık deniz boru hattı sistemleri, çevre güvenliği, Arktik bölgesinin ve Kuzey Denizi Rotasının geliştirilmesi gibi maddeler de yer alıyordu.
İsveç’in topraklarının yüzde 15’i de Arktik bölgesinde.
Bölgede henüz yüzeye çıkarılmamış petrol ve doğalgaz atakları bulunduğu tahmin ediliyor. Verilere göre bölge, dünyanın keşfedilmemiş petrol ve doğalgaz rezervlerinin yüzde 22’sini barındırıyor. Özellikle Avrupa ülkelerine doğalgaz sevkiyatı yapan Rusya’nın, Kuzey Buz Denizi’ne gözünü çevirmesi ile yeni bir gerginliğin doğacağı endişeleri de artıyor.
Rusya’nın, 2024 itibarıyla Kuzey Denizi rotası üzerinden 80 milyon tonluk kargo gönderimi yapmayı hedeflediği de biliniyordu.
NATO, ezeli düşmanı Rusya’ya inat yayılmacı politikasını sürdürüyor. Bu yayılmacılık ona yeni karakollar ve savunma kapasitesi kazandırırken aynı zamanda daha öfkeli bir hale gelen düşmana giderek yaklaşıyor. Finlandiya ve İsveç, Rusya korkusu nedeniyle NATO’ya üye olarak kendilerine yönelik öfkeyi daha da katladılar. Buna en büyük örnek ise Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Finlandiya için kurduğu, “Bizim Finlandiya ile bir sorunumuz yoktu ama artık var” cümlesini verebiliriz.
Yani Rusya’nın kızgınlığı yeni çatışma bölgelerinin habercisi olabilir.