1906'da San Francisco'yu vuran 7.9 şiddetindeki deprem adeta cehennemin kapılarını araladı. Karar mekanizmanızı düzgün çalıştırabilirseniz bu depremden sağ çıkabilirsiniz.
7 büyüklüğündeki bir depremin, sıradan bir hayata sahip insanları hem ruhsal hem de maddi hasara uğrayarak alt üst ettiğine yakın zamanda Kahramanmaraş merkezli depremlerle şahit olduk. Peki ya bu şiddette bir depremi ve ardından meydana gelebilecek yangın fırtınasını doğrudan yaşasak nasıl hayatta kalırdık? Ünlü teknoloji dergisi Wired, bu soruyu ABD’de 1906 yılında meydana gelen ve 3 binden fazla kişinin hayatını kaybetmesine yol açan deprem ve yangın silsilesini bizlere bir kez daha yaşatarak cevaplıyor.
San Francisco’nun en sıcak ve en canlı zamanında o bölgede yürüyüş yapmak istiyorsunuz diyelim. Zamanında sisli ve durgun olan sularına altına susamış birçok insan akın etmiş. Altının kerametinden dolayı Mississippi’nin batısındaki en büyük şehir haline gelmiş bir liman şehri San Francisco. Fakat siz bu liman şehrinin Batı Yakası’nın en yüksek binalarına ve güzel tuğla mimarisine ev sahipliği yaptığı zamanlardaki halini görmeyi istiyorsunuz. Bu şehri, Golden Gate Köprüsü’nün Kaliforniya’da ışıldamadan önceki haliyle, yarımadadan çıkmak için insanların feribot beklediği zamanlardaki haliyle görmeyi arzu ediyorsunuz. Geçmişteki haliyle.
Bu nostaljik tur için, 18 Nisan 1906’ya ışınlanıyorsunuz. Sabahın erken saatleri, şehrin çoğu hala uykuda, tek ışık kaynağı sokaklardaki gaz lambaları ve önünüzde kocaman bir gün var.
Geziniz için araştırmanızı yaptınız ve turunuza şehrin kurulduğu yerden başlıyorsunuz. Burası, İspanyol misyoner Francisco Palóu’nun 1776 yılında kumlu, tepelik, izbe yarımadaya ayak basmasıyla kendine haritada yer buldu. İlk durağınız Mission San Francisco de Asís, aynı zamanda Mission Dolores olarak da biliniyor.
İspanyol misyoner, bu kiliseye adını verirken yakınlardaki Dolores Deresi’nden ilham almış. Bunu şu an anlamıyor olabilirsiniz çünkü artık kilisenin yakınlarında beklediğiniz gibi bir dere görmüyorsunuz. Görmeme nedeniniz derenin konumu. Derenin yatağı orada, kiliselerin, besihanelerin ve evlerin temellerinin altında kalıyor. Geçmişte insanların üzerine inşaat yapabilmek için bataklık alana attıkları çim ve çöp dolgu karışımının altında gömülü. Bu manzarayı seyrederken, tam bir nefes alacağınız sırada sabah saat 5.12’de ayaklarınızın altında keskin ve ani bir sarsıntı hissediyorsunuz.
Ürkütücü.
Ama zararsız… Herhalde.
Bu sarsıntı uyarı niteliğinde.
Kaçmanız gerekiyor.
Sarsıntı bir öncü depremden kaynaklanıyor, yani yerkabuğundan geçen ilk enerji dalgası. Sizin içinde bulunduğunuz durumda ise, bu şehri vuracak olan bir depremin habercisi. Sağ çıkanların ifadelerine göre öncü deprem, asıl sarsıntı başlamadan yaklaşık 30 saniye önce meydana geldi. 7.9 şiddetindeki bu deprem, ayaklarınızın altındaki savunmasız şehri vurmadan önce sığınacak bir yer bulmak için 30 saniyeniz var.
Depremde birçok bina çöktü, şehirdeki hemen hemen her yapı ciddi hasar gördü. Tuğlalar, kilise çan kuleleri, balkonlar ve kuleler sokaklara gülle gibi yağdı. Su şebekeleri ve gaz hatları patladı. Depremde yerle bir olmayan diğer şeyler ise dört gün sürecek olan bir yangın fırtınasında yandı. Ülkede doğal afetlerde yitirilen hayatlar açısından bu deprem 1900 yılında Galveston, Teksas’ta meydana gelen kasırgayla kıyaslanabilecek ölçüde. Ekonomik hasarı ise karşılaştırılamaz. Depremden sonraki dört gün boyunca şehrin dörtte üçü moloz ve küle dönüştü. En az 200 bin kişi evini kaybederken 3 binden fazlası hayatını kaybetti.
Ama bütün bunlara sonra geleceğiz.
Senaryomuza dönelim. Etrafınız eski bir çöp çukurunun üzerindeki kaygan temelli binalarla çevrili, sizce ne yapmanız gerekir? Öncü depremi hissettiğiniz anda bulunduğunuz sokağı terk etmek en mantıklı harekettir. Ancak garip bir şekilde, bu durumda yapılacak en güvenli şey o kaygan temelli binalardan birinin içine girmeniz olacaktır. O sırada zangır zangır titreyen bir binanın içinden daha tehlikeli olan tek yer, binanın çevresi olacak. Çünkü 30 saniye içinde şehirdeki neredeyse tüm bacalar, kilise kuleleri ve kubbeler sokaklara çökmeye başlayacak.
Yani tabii ki, herhangi bir binaya öylecek dalmanız da güvenli olmayacaktır. Ortalık cehenneme dönmeden önce elinizde olan 30 saniyeyi kullanın ve seçeneklerinizi bir gözden geçirin: Ahırlar, fabrikalar, stok sahaları gibi geniş açık alanlara ve ince iç duvara sahip binaların çökme olasılığı, içinde yaşamak için tasarlanmış binalardan daha yüksektir. 1906’daki depremde San Francisco’daki neredeyse tüm depolar çöktü. Böyle yerler yerine ev, ofis ya da apartman daireleri gibi iç duvarları kalın olan yerleri aramaya koyulun.
Tuğla binalardan ve yanlarındaki yapılardan kaçının. Tuğla binalar, ahşap iskeletli yapıların aksine sallanmak yerine parçalanır ve genellikle çökmek yerine duvarları dökülür. Tuğla binalar içindekileri kurtarır ancak altındakiler ve etrafındakiler için büyük risk oluşturur. Aralarında San Francisco itfaiye şefi Dennis Sullivan’ın da aralarında bulunduğu ölümlerin çoğu, bir binanın yanındaki bina çatısının insanların üzerine çökmesi sonucu meydana geldi.
Bir bina seçerken binanın yönüne de dikkat edin. Mümkünse, temeli doğu-batı yerine kuzey-güney yönünde olan bir binaya yönelin. Bu tarz binalar yaklaşan depremde çok daha sağlam kalacaktır.
Kusursuz bir konuma sahip, tek katlı, çok odalı ve etrafında da benzer şekilde inşa edilmiş komşuları olan ahşap iskeletli bir ev bulduğunuzda, bir kapı aralığına ya da en azından bir masanın altına sığının. Cenin pozisyonu alın ve kollarınızla başınızı örtün. San Andreas Fayı’nın küçük bir parçası az önce koptu, hissettiniz mi?
San Andreas Fayı, Pasifik Okyanusu ve Kuzey Amerika’yı oluşturan devasa tektonik plakaların buluşma noktasını işaret eder. Bu plakalar aynı kuzeybatı yönünde hareket eder, ancak Pasifik Plakası daha hızlı hareket ettiğinden çatışırlar. Bu çatışmadan doğan sürtünme kuvveti, levhaları on yıllar hatta yüzyıllar boyunca bir arada tutabilmektedir. Ancak yıllar geçtikçe, kar yüklü bir dağdaki çığ misali, küçük bir sarsıntı zincirleme bir tepkime başlatana kadar gerilim artar.
18 Nisan 1906’da sabah saat 5’i 12 geçe, San Andreas Fayı’nın küçük bir bölümü gelecekteki Golden Gate Köprüsü’nün hemen batısında kırıldı. Stanford Üniversitesi’nde jeofizik profesörü olan William Ellsworth, ilk kırılmanın bir yemek tabağı büyüklüğünde olduğunu söylüyor. Bu tür kırılmalar her zaman meydana gelir, ancak onlarca yıllık birikmiş gerilimin ardından bu kırılma neredeyse San Andreas Fayı’nın üretebileceği kadar şiddetli bir depreme dönüştü. Pasifik Levhası bir anda Kuzey Amerika’daki kardeşine göre ortalama 4.5 metre kuzeye kaydı.
Fay boyunca saniyede yaklaşık 3.2 km hızla ilerleyen yırtılma, bir sürat teknesinin dümen suyunun arkada bıraktığı kargaşa misali yeryüzüne doğru dalgalanan basınç dalgaları gönderdi. Birbirini izleyen yaklaşık 1 metrelik dalgalanmalar yer kabuğunda sesten dokuz katı hızla ilerledi. Bu dalgalanmalar sıfır noktasından yayıldıkça toprağı sarstı, sıkıştırdı ve parçaladı.
San Francisco Körfezi’ne doğru yol alan Argo adlı buharlı geminin mürettebatı sarsıntıyı ilk hissedenlerden oldu. Geminin cıvataları yuvalarından fırladı ve metal gövdesi, sanki yakınlarında bir bomba patlamış gibi içeri çöktü. Mürettebat, ranzalarından dışarı fırladı, camda bir kaya ya da dalga görmeyi bekliyorlardı fakat sadece dümdüz su gördüler. Görünürde ne bir dalga ne de tsunami olduğu için ne olduğunu anlamadılar. Argo şanslı günündeydi, San Andreas gibi çarpma-kayma fay hatları genellikle büyük tsunamiler üretmez. Bu fay hatlarının yan yana hareketleri yeryüzünü sarsar fakat büyük miktarlarda suyu yerinden oynatmaz. Siz de şanslısınız. Tsunamiyi dert etmenize gerek yok.
Senaryomuza dönelim, toprak dalgaları saniyeler içinde San Francisco’dan geçiyor. Kafanızı Batı yönüne çevirirseniz dalgaları görebilirsiniz. Önce binaların tepelerinin gökyüzüne doğru dans etmeye başladığını görürsünüz. St. Francis Oteli, bir gazetecinin sözleriyle “fırtınadaki bir ağaç” gibi sallanıyor. Çok geçmeden, dalgaların ses üstü hızda deniz dalgaları gibi hareket ettiğini görüyorsunuz. Şehir merkezinde çalışan bir polis memuru olan Jesse Cook’a göre dalgalanmalar ‘okyanusun dalgaları ona doğru geldikçe kabarıyor’ gibiydi.
Dalgalar geldikçe kaya kayaya çarparken, çimentolar çatlarken, temeller parçalanırken ve tuğlalar yukarıdan dökülürken yükselen derin, korkunç gümbürtü sesleri de yükseliyor. Yırtılma, San Francisco’nun yüksekte kalan mahallelerinden kuzeye ve batıya doğru ilerlerken, sağlam kaya tabakaları yer hareketini hafifletiyor. Depremden kısa süre sonra sismolog Harry O. Wood tarafından yapılan bir hasar değerlendirmesine göre, San Francisco’nun temel kaya tabakaları üzerindeki sarsıntı Rossi-Forel yoğunluk ölçeğine bakılırsa maksimum yedi seviyesine ulaşmadı. Ancak sizin şu an ayağınızın altındaki yer, yani Mission’ın süngerimsi toprak dolgusu, jöleden hallice. Bu bölgedeki toprak sıvı gibidir, dalgalar çukur ve tepe bölgeleri arasında ileri geri sallanır. Rossi-Forel ölçeğine göre sarsıntı, dört seviyesine ulaştı. Memur Cook’un anlattığına göre, eğer ayaktaysanız direkt yere çakıldınız ve “yapışmış gibi” çakıldığınız yerde kalakaldınız.
Çok daha kötü bir akıbetten kaçınmak isterseniz, başınızı ve boynunuzu kollarınızla kapatarak boylu boyunca yere uzanın ve neredeyse bir metrelik sürekli dalgaların toprağı parçalamasını, sıkıştırmasını ve her geçen dalgayla çökmesini bekleyin. Bir dakikadan kısa bir süre içinde, Mission Bölgesi 2.1 metre güneye kayacak ve 1.5 metre çökecek. Bazı binalar bu kaymaya dayanıyor olsa da çoğu dayanamıyor.
Kendinizi içinde bulduğunuz deprem, San Francisco’nun yozlaşmış siyasetini ve pervasız inşaat geçmişini sereserpe ortaya çıkarıyor. Ticaret odası daha sonra “kötü siyaset ve kötü çimento” karışımının bir sonucu olarak belediye binasının bile çöktüğünü söylüyor. Aklınızda canlandırın, Valencia Street Oteli yere öyle bir gömülüyor ki, en üst katta oturanlar zemine inerken, alt katlarda oturanlar ezilerek can veriyor. Mission Dolores’in yanındaki tuğla iskeletli kilise olduğu gibi çöküyor. Columbia Tiyatrosu’nun duvarları ve bir blok güneyindeki McCoppin Gölü’nün dolgu alanı üzerine inşa edilen apartmanların çoğu etraflarındaki komşularının üzerine çökerek önlerine çıkanı eziyor.
60 saniye süren aralıksız sarsıntıdan sonra, depremin sağır edici sesi nihayet sona eriyor ve daha sessiz, daha da korkunç bir ses ortaya çıkıyor: gaz kaçağının usul usul tıslaması.
Tamam, diyelim ki doğru binayı seçtiniz, hayatta kaldınız ve bir yerde mahsur falan değilsiniz. Güzel. Ancak tehlike daha yeni başlıyor, şimdi sığınağınızı başta ona hayatınızı emanet ettiğiniz hızda terk etmeniz gerekiyor. Siz bunları düşünürken kaymakta olan toprak, sokakların altından kuzey-güney yönünde uzanan gaz şebekesini sıkıştırmış. Gaz şebeke borularını kırılan kol kemikleri gibi yerlerinden çıkarken izliyorsunuz. Kopan şebeke boruları, gazı elektrik hatlarına kan gibi püskürtüyor. Yeraltında meydana gelen patlamalar, derin çukurlar caddede kablo içindeki çoklu teller gibi patlıyor. Patlamalar, şehrin Market Caddesi’nin güneyindeki tıklım tıklım olan fıçı tahtası konutlarını tutuşturuyor. Dakikalar içinde San Francisco’nun güney bölgelerinde en az 50 yangın çıkıyor, kokuyu alıyor musunuz?
Yangın, San Francisco sakinleri için hiçbir zaman bilinmeyen bir düşman olmadı. Altına hücum döneminde en az yedi büyük yangın şehri kasıp kavurmuştu. 1851 yılında üç gün süren bir yangın fırtınası şehirdeki yapıların dörtte üçünü yok etmişti. Yangınlar şehri o kadar sık kasıp kavurmuştu ki Market bölgesinin güneyinde yaşayan bazı kimseler evlerini ve iş yerlerini tamı tamına beş kere yeniden inşa etmek zorunda kalmıştı.
Ulusal Yangın Sigortacıları Kurulu tarafından 1906 yangınları için hazırlanan değerlendirme raporunda, uygun koşullar altında bile yangınların itfaiyeyi çok zorlayacağı sonucuna varılmıştı. Ancak bu yangınlarda itfaiyeciler hortumlarını musluklara bağladıklarında depremde kırılan tek yeraltı borusunun gaz şebekesi olmadığını keşfettikleri için ellerindeki azıcık şans da yok oldu. Daha sonra yapılan incelemeler, şehri dokuz bölge su deposuna bağlayan tesisat boruları şebekesinin en az 20 bin yerde kırıldığını ortaya çıkardı. Çatlayan borulardan fışkıran su sokaklara ve evlere yayıldı, çöken binalarda mahsur kalanlar boğularak can verdi ve itfaiyecilerin suya en çok ihtiyaç duyduğu anda depoları boşaltmış oldu.
Dikkatiniz dağılmadıysa yeniden senaryomuza dönelim, neyse ki ilk yangınlar güneyinizde ve doğunuzda başladı. Biraz zamanınız var. Mission sokaklarına geri döndüğünüz anda sizi bir kaos ortamı karşılayacak. Tarihte kaderin yangın konusunda San Francisco halkına gülmediği düşünüldüğünde, uzaktaki yangınlar bile herkes için tehlike habercisi. Doğuda siyah dumanlar yükselmeye başlar başlamaz tahliyeler başlayacak. Yüzleri tıraş kremiyle kaplı yarı giyinik iş insanları, taşıyabilecekleri her şeyi kapmış aileler ve en değerli mallarını kurtaran iş yeri sahipleri göreceksiniz. Savaş alanını aratmayacak bu manzaraya şahit olduğunuzu hayal edebildiniz mi? San Francisco Call yazarı James Hopper, bu günlerde pembe pijamalı ve bornozlu, pembe bir yorgana sarılmış bir adamın yalınayak fakat şık bir şekilde kaçtığını gördüğünü söylüyor.
1906 yılında San Francisco Yarımadası’nı Körfez Bölgesi’nin geri kalanına bağlayan hiçbir köprü yoktu. Neyse ki çekiciler, kargo gemileri ve özel yelkenliler gibi deniz taşıtları körfezdeki her ama her tekne şehrin rıhtımlarından Dunkirk benzeri bir tahliye gerçekleştirdi. Dört gün sonra yangın sona erdiğinde bu donanma, körfezdeki 30 binden fazla insanı tahliye edecekti. Siz de onlardan biri olmak zorundasınız. Tahliye edilen şanslı azınlıktan olmaya bakacaksınız.
Taşıtların çoğu Market Caddesi’nin körfeze açıldığı Ferry Binası’ndan hareket ediyor. Market, kuzey tarafınızda ve sadece birkaç sokak ötenizde, hemen Mission Caddesi’ne çıkın ve sola dönün. Kuzeye doğru ilerlerken arkanızı kontrol etmeyi unutmayın, çünkü güney tarafından gelen yeni ve ölümcül bir tehditle karşı karşıyasınız.
Depremin hemen ardından 60 kadar sığır yakınlardaki bir ağıldan kaçtı. Kendinizi bir anlığına Pamplona’da hissedebilirsiniz, hayal dünyasından çıkın. Sürü Mission Caddesi’nden aşağıya doğru koşuyor, panik içindeki bölge sakinlerini çiğniyor ve işletme sahibi John Moller’ı iş yerine sığınamadan boynuzluyor. Sürünün kokusunu alıyor musunuz? Koşarken etrafınızda sığır olup olmadığını kontrol edin ve geldiklerini gördüğünüzde zavallı Bay Moller’dan daha hızlı olmaya bakın.
Birkaç sokak sonra New York’un Broadway’ine karşılık olan San Francisco’nun Market Caddesi’ne varacaksınız. Bu caddenin geniş bulvarı şehri çaprazlamasına keserek yarımadanın coğrafi merkezinden körfeze kadar uzanır. Caddenin aşağısında sağınıza bakın, 4 metre ötede yüksek bir kule göreceksiniz. Hedefiniz orası. Yangın eninde sonunda bu kaçış yolunu da kapatacak, ama bunun için öğleden sonraya kadar vaktiniz var. Harekete geçerseniz başarabilirsiniz.
Harekete geçin dediğimize bakmayın. Depar atmamalı, hatta koşmamalısınız. Bilinçli hareket edin, geçen polis veya askerlere dikkat kesilin ve size herhangi bir talimat verirlerse onların peşine takılın.
Polis veya asker demişken, ortamdaki tek tehlike yangın veyahut sığır sürüsü de değil.
Depremden sonraki dakikalarda, Russian Hill mahallesinin temel kaya tabakasının tepesinden Tuğgeneral Frederick Funston, aşağıda yaşanan kaosu incelemekte. Kendisi, şehrin kuzeyindeki Presidio askeri kalesinin komutanı olarak görev yapmakta. Funston, hem İspanyol-Amerikan hem de Filipin-Amerikan Savaşları gazisi ve o dönemde iyi ordu mensupları için söylendiği gibi bir dava adamı.
Onun için dava adamı olmanın getirilerinden biri de önemsememek. İtfaiye prosedürlerini, şehir yönetimi eksikliklerini, yüzyıllık geçmişli askeri geleneğini ve yasaları tınlamamak. Funston, hiçbir değişkeni hesaba katmadı ve hiçbirinin yoluna çıkmasına izin vermedi, yetkiyi eline almaya karar verdi.
Siz sığır boynuzlarından topuklarken o tepenin üzerinde duran Funston, şehrin ve vatandaşların ona ihtiyacı olduğu kanısına vardı. Saatler 5.30’u gösterdiğinde tamamen kendi isteğiyle, yasadışı bir şekilde sıkıyönetim ilan etti ve garnizon birliklerine süngü takarak şehre girmelerini emretti. Bundan sonra neler yaşanacağını tahmin edebilirsiniz, şehrin ülke tarihindeki en büyük sulh dönemi işgal kuvveti, sabahın yedisine kadar Funston’ın emriyle sokaklarda yağma yaptığından şüphelenilen herkesi vurma emriyle San Francisco sokaklarına döküldü.
Birçok asker, emir kulu olmayı abartmış bir şekilde tuğgenerale itaat etti. Şüphe, infaz için yeterliydi. Bir binadan eli kolu dolu bir şekilde kaçan herkesi sorgusuz sualsiz kurşun yağmuruna tuttular. Barut kokusu burnunuza geldi mi?
Funston’ın askerleri tarafından dört gün boyunca vurulan vatandaşların sayısı bilinmiyor. Dönemin gazete haberleri, asker ve polislerin en az yüz şüpheli ‘yağmacıyı’ vurduğu ya da bıçakladığı yönünde. Belediye binasının da yıkılmasıyla birlikte kurbanların çoğunun kimliği belirsiz kaldı. Fakat, bir kişinin adı ve ölüm nedeni biliniyor: önde gelen iş insanı Heber C. Tilden. Yanlışlıkla bir kontrol noktasından geçtikten sonra askerler tarafından vurulduğunda Kızıl Haç için görev yapmaktaydı.
Şüphe çekmemek için ne yapacağınızı biliyorsunuz, Market’ta yürürken elleriniz kollarınız tamamen boş olsun ve el arabaları dolusu parayı, altınları götüren bankacılardan gözlerinizi ayırmayın. Askerlere yakın yürüyorsunuz. Bildirilen ilk çatışma sabah 7’den hemen sonra Market Caddesi’nde meydana geliyor ve askerler kolları dolu bir şekilde binanın birinden kaçan bir sivili sırtından vuruyor. Alevler, vurulan adama ait her türlü kanıtı cesediyle birlikte kül ediyor.
Market’ın ortasına geldiğinizde, güneyinizdeki kalabalık mahallelerden yükselen farklı duman bulutları birleşerek tek ve yüksek kapkara bir buluta dönüşüyor. Yangın, işçi sınıfı mahallesinin kalabalık fıçı tahtası konutlarını tamamen yutmuş ve mahalleyi yakıcı ve yoğun bir cehenneme dönüştürmüş durumda.
Yangının merkezindeki ısı şimdiye kadar 2 bin dereceyi aşmış olmalı ve havayı o kadar hızlı ısıtmış ki saatte 129 km’den fazla bir hızla artıyor. Yangın fırtınası oluşturan sıcak hava 10 km kadar yükselecek, soğuyacak ve aşağı doğru adeta roket fırlatır gibi rüzgarı kesecek, böylelikle duman ve alev girdapları oluşturacak. Soluk almanız güçleşiyor.
Bu tür bölgesel yangın fırtınaları, yangın uzmanlarının ‘kor saldırısı’ olarak adlandırdıkları kıvılcım yağmurlarıyla çevreyi kaplıyor. Tuğla ve diğer yanmaz görünen malzemelerden yapılmış binalar bile bu saldırıya yenik düşüyor. Kıvılcımlar her çatlağı yokluyor, yanıcı iç kısımlara sızmanın bir yolunu arıyor. Korlar illa girecek bir yer buluyor, havalandırma sistemlerinden, açık pencerelerden kıvrak bir yılan gibi geçiyor ve içeri girdiklerinde harlanan alevler geriye hiçbir şey bırakmıyor.
İtfaiyeciler, yangını şehrin güney bölgelerine hapsetmeyi umarak Market Caddesi boyunca bir yangın hattı oluşturuyor. Yangın hattını açmak için itfaiye, ordunun da yardımıyla patlayıcılara başvuruyor.
İşler hiç iyi gitmiyor.
Saatler 9’u gösterdiğinde binalardan ilkini havaya uçuruyorlar. Merak ediyorsanız bunu Altıncı Cadde ile Market’ın köşesinden bile izleyebilirsiniz. Ama zamanınız yok, izlemek için durmayın. Fünyeyi yerleştiren askerler zamanlamayı tutturamıyor ve içlerinden biri, Teğmen Charles Pulis, patlamada hayatını kaybediyor. Bu hadise, kötü stratejinin ilk trajik başarısızlığı olacak, zira bu ‘strateji’, yalnızca binaları tutuşturacak ve ateş hatlarının gerisinde yangınların başlamasına sebep olacak.
Market’ta ilerledikçe, alevlerin uğultusunun üzerinde giderek sıklaşan patlamalar duyacaksınız. Halihazırda yanmakta olan binalarda bombaların patlamasını duyacak, askerlerin su kenarındaki bir havai fişek fabrikasını deli gibi patlatmasını göreceksiniz.
İtfaiyenin Market Caddesi’ndeki yangın hattını muhafaza etme umudu saat 9:30’da, Hayes ve Gough Caddeleri’nin köşesindeki bir mutfakta yeni bir yangının başlamasıyla sona eriyor. Umudunuzu kaybetmeyin. Yangına müdahale eden bir itfaiyeci daha sonra, “Bu yangın tespit edildiği anda ulaşabileceğimiz ufacık bir su kaynağı bile olsaydı kolayca söndürülebilirdi” diyecek. “Ama biz yangının yayılışına seyirci kalmak zorunda kaldık.”
Alevler itfaiyecileri ikincil yangın hattına çekilmeye zorluyor. Öğleden hemen önce yangın Market Caddesi’nin kuzey ucunu geçiyor ve Kaliforniya Caddesi’ndeki bankaları, Kuzey Plajı’nın İtalyan bölgesini ve Çin Mahallesi’ni kül ediyor. Yangında kül olmaz da yolunuza devam ederseniz, yangın arkanızdaki yolu kapatmadan önce Ferry Binası’na varmanız gerekiyor.
Ferry Binası’na ulaştığınızda bir seçeneğiniz olacak. Binaya ulaştığınız takdirde Oakland’a ya da henüz federal hapishane olmamış Alcatraz’a giden çok sayıda tekneden birine binebilirsiniz. Şayet bu seçenekler çekici gelmediyse, olduğunuz yerde kalıp şehrin şimdiye kadar yürüttüğü tek başarılı yangın söndürme çalışmasına yardım edebilirsiniz.
Kalıp yardım etmeye karar verirseniz, sizinle aynı zamanda Frederick Freeman adında bir donanma teğmeni ve 66 denizci, bir imha savaş gemisi ve iki yangın söndürme gemisiyle birlikte gelecek. Çekicilerin güçlü pompaları kısa sürede şehre büyük ölçüde su sağlayacak.
Önümüzdeki 70 saat boyunca Freeman ve denizcileri rıhtım boyunca yangınlarla mücadele edecek. Şehrin geri kalanı alevler içinde ve Funston, Van Ness Caddesi boyunca bir yangın hattı oluşturmak uğruna yüzlerce binayı patır patır patlatırken Teğmen Freeman, iskeleleri açık tutarak teknelerin tahliye edilen vatandaşları güvenli bir yere taşımasını sağlayacak. Siz de ona katılabilir ve önümüzdeki dört gün boyunca yüzlerce San Franciscolunun kurtarılmasına yardımcı olabilirsiniz. Ne demiştik, umudunuzu kaybetmeyin.
Yangınlar, dört gün sonra San Francisco’nun batı ucundaki kum tepelerine vardığında nihayet sönmüş olacak. Dilerseniz turunuzu o zaman güvenli bir şekilde tamamlayabilirsiniz ancak yazar Jack London’ın da dediği gibi, görecek pek bir şey kalmamış olabilir. London, gazeteci olarak Collier’s Dergisi için felaketten kısa bir süre sonra şehri gezmiş ve şöyle yazmıştı: “Tarihte hiçbir modern imparatorluk şehri böylesine baştan sona yok edilmemiştir. San Francisco yok oldu.”
Aslında bu yüzden, turunuzun pek bir anlamı kalmamış da olabilir. Elbette San Andreas Fayı hala San Francisco’nun altından geçiyor, hâlâ aktif ve bunca yıldan sonra bile depremleri tahmin edecek bir teknoloji yok. Jeologların bu konuda elinden gelen yegane şey, bir fayın kırılma sıklığını inceleyerek depremin tekrar ne zaman olabileceğini hesaplamak. Birleşik Devletler Jeolojik Araştırmalar Kurumu’na göre San Andreas Fayı’nda ortalama her 200 yılda bir 1906 yılındaki gibi bir deprem meydana geliyor. Yani bu felaket cepteyken turunuzu komple rafa kaldırmanız gerekebilir. Ava giderken avlanabilirsiniz.
How to Survive History kitabından. Yayınevi: Penguin Books.
Türkçeye çeviren: Bengisu Seçilmiş