Suudi Arabistan’ın petrodolarları Premier Lig’i geçmeye yetmedi
Suudi model Al-Qahtani'nin Malezya'daki güzellik yarışmasına katılması Türkiye'de çok konuşuldu. Al-Qahtani'nin ülkesini temsil ediş şekli Türkiye'deki Suudi Arabistan algısında erozyona yol açtı, Suudilerin politikasındaki değişiklik gündem oldu.
Sosyal medyada dün Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’a atfedilen “Bundan sonra Suudi Arabistanlı kadınların giyeceği kıyafete sadece Suudi Arabistanlı kadınlar karar verebilir” sözlerin paylaşıldığı bir tweete denk gelmiş olabilirsiniz. O tweete ekli videoda Suudi Arabistanlı kadınların abaya giyme zorunluluğu olmadığı, ancak toplumsal baskı nedeniyle sorun yaşayabildikleri, yine de bazı Suudi erkeklerin abaya giymeme zorunluluğunu desteklediği söyleniyor.
Prens Muhammed tam olarak o tweetteki gibi bir şey söylemiyor. Sözleri “Yasalar çok açık, şeriat kanunlarında da net şekilde belirtiliyor: Kadınların da erkekler gibi düzgün, edebine uygun kıyafet giymesi gerekiyor. Ama özellikle abayadan ya da kara çarşaftan bahsedilmiyor. Ne tür edebine uygun, namusunu koruyacak kıyafet giymeyi tercih edeceği kadına kalmış bir şey” şeklinde. Ayrıca bu sözler yakın zamanda da söylenmedi, altı yıl önce yani 2018’de CBS kanalına verilen bir mülakattan.
Peki neden birdenbire bu sözler gün yüzüne çıktı, son bir haftadır neden Suudi Arabistan sosyal medyanın en çok konuşulan ülkeleri arasında?
Sebep çok açık: Suudi model Rumy Al-Qahtani’nin Malezya’da düzenlenen “Miss Mrs Global Asya” güzellik yarışmasında Suudi Arabistan’ı temsil etmesi.
Al-Qahtani medyaya yansıyan fotoğraflarında ne çarşaf takıyor ne de başörtüsü. Saçları açık, üstüne Suudi Arabistan bayrağını çekmiş.
Yarışmada tacı Singapurlu Jesseca Long taktı, ama en çok konuşulan Al-Qahtani oldu. Suudi Arabistan ilk kez bir güzellik yarışmasına temsilci gönderiyordu.
Nasıl ki Amerika’da Türkiye’de deve olduğu ve hâlâ fes takıldığı gibi bir algı varsa Türkiye’de de Suudi Arabistan algısı kadının tamamen eve kapatıldığı, katı şeriat kurallarının uygulandığı yönünde.
Ancak Suudi Arabistan son 10 yıldır bambaşka bir noktaya geldi. Kadınların araba kullanmasıyla başladı süreç, vesayet yasalarının gevşetilmesi, kadının istihdam olanaklarına erişiminin önü açılarak toplumda daha görünür kılınmasıyla devam etti.
Tüm bunlar Vizyon 2030’un ve Veliaht Prens Muhammed’in Suudi Arabistan’da radikallik barındırmak istememesinin birer parçası.
Vizyon 2030 Veliaht Prens Muhammed bin Selman başkanlığındaki Ekonomik Kalkınma İşleri Konseyi tarafından geliştirilen bir politika. Üç temel üzerine inşa edilmiş: Canlı toplum, büyüyen ekonomi ve iddialı ulus yapısı. Ülkenin ekonomisi zaten iyi bir durumda ama canlı toplum ve “iddialı” ulus yapısı için kadınların da aktif rol oynaması gerekiyor.
2021’de yayımlanan Kral Faysal Araştırma ve İslami Çalışmalar Merkezi (KFCRIS) raporuna göre Suudi kadınların iş piyasasındaki rolü sadece iki yıl içinde yüzde 64 oranında arttı. Suudi kadınlar kendi iş yerlerini açabiliyor, spor müsabakalarına, konserlere ve eğlence etkinliklerine katılabiliyor. Geçen yıl mart ayında düzenlenen bir iskambil turnuvasına ilk kez kadınlar da katılabildi. Hatta erkekler kadınların iskambili kendilerini geçecek kadar iyi oynamasına şaşırdıklarını dile getirmeden edemedi.
Vesayet yasalarının gevşetilmesiyle Suudi kadınlar tek başlarına yurt dışına seyahat etme, pasaport başvurusu yapabilme, doğum, evlilik ve boşanma kaydı yaptırabilme ve hastanede vasisi olmadan tedavi olma hakkına sahip oldu.
Araba kullanma iznine yasal olarak kavuştuktan beş yıl sonra, geçen yıl mayıs ayında Suudi Arabistan’ın ilk kadın astronotu Rayyanah Barnawi SpaceX roketiyle Uluslararası Uzay İstasyonu’na gitti. Kadınlar sadece uzay alanında değil, orduda da boy göstermeye başladı.
Krallık Deniz Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri, Stratejik Füze Kuvvetleri ve Silahlı Kuvvetleri olmak üzere ordunun her alanında kadınların aktif katılımına artık izin veriliyor.
Her ne kadar son 10 yıl desek de aslında biraz daha geriye gidebiliriz. Türkiye’de kızlı erkekli okul tartışması devam ederken Suudi Arabistan’da 2009’dan verebileceğimiz güzel bir örnek var çünkü. O dönemde Bilim ve Teknoloji Üniversitesi (KAUST) kuruluyor ve bu üniversitede erkek ve kız öğrencilerin ve tabii ki öğretim üyelerinin kampüste herhangi bir kısıtlama olmaksızın bir arada bulunmasına izin veriliyor. Tabii üniversiteden görüntüler o dönemde özellikle Facebook’ta yayılıyor, radikal İslamcılar “Öyle şey mi olur canım!” diye tepki gösteriyor.
Eleştirenlerin başında da bir televizyon programında kampüste kızlı erkekli herkesin bir arada olmasına hafiften bozulan Yüksek Ulema Komitesi üyesi Şeyh Saad Al-Shithri geliyor. Kral Abdullah bin Abdulaziz hemen onu görevinden alarak tartışmaya net şekilde müdahale etti.
Al-Shitri, Suud ailesiyle yakın bağları olan sadık bir rejim yanlısıydı. Dolayısıyla Kral Abdullah’ın aldığı karar çevresindekiler için epey net bir mesaj içeriyordu. Liberal Suudilerle radikal İslamcılar arasında kadın tartışmaları da tam olarak bu dönemde harlanmaya başladı. Suudi ailesi ise tartışmada liberal tarafı tutarak radikalleri hakim düşünce olmaktan uzak tutma kararı aldı. Özellikle de Müslüman Kardeşler’e karşı büyük mücadele yürüttü.
2017’ye dönelim. Prens Muhammed Riyad’da düzenlenen Geleceğe Yatırım Girişimi konferansında yaptığı konuşma sırasında “Daha önce olduğumuz yere, yani tüm dinlere ve dünyaya karşı ılımlı bir İslam ülkesi olmaya döneceğiz. Önümüzdeki 30 yılı yıkıcı fikirlerle uğraşarak geçirmeyeceğiz. Onları bugün yok edeceğiz” diyor. Peki bu görüşlerle nasıl mücadele etti?
2021’de İslami İşler Bakanı Şeyh Abdullatif El Şeyh ülke genelindeki camilere gönderdiği talimatlarda cami kütüphanelerindeki “aşırılık ve fanatikliğe” teşvik eden kitapların gözden geçirilmesini ve bu kitapların raflardan kaldırılmasını emretti. Ayrıca cami görevlileri ve imamlara gönderilen talimatlarda Müslüman olmayanları din değiştirmeye teşvik edici tebliğlerin bakanlıktan izin alınmadan yapılması yasaklandı. Bunu yapanların cezalandırılacağı uyarısı yapıldı. Yani bir din insanı kalabalık bir semte gidip bakanlık izni olmadan kafasına göre tebliğde bulunamıyor.
Ayrıca İran’da Mahsa Amini’nin ölümüyle yakından tanıdığımız “ahlak polisi”nin kadınların kıyafetlerini denetleme, namaz vakitlerinde açık olan işletmelere ceza kesme gibi yetkilerine kısıtlama getirildi. Diğer dinlere saygı çerçevesinde Hristiyan Kıptilerin ayinlerine izin verildi, ilk kez İslam dışında başka bir dini törene ev sahipliği yapılmış oldu.
Belki de en dikkat çekici karar, Türkiye’de de son yıllarda büyük tartışma konusu olan “ezanın sesini kısma” kararıydı. Bizde başta İstanbul olmak üzere neredeyse her yer birbirine yakın camilerle dolu olduğu için ezan okunan dakikalarda ses yoğunluğu, ezanın her yerde aynı anda başlamaması nedeniyle senkronizasyon sorunu ve ses karmaşası şikayetleri olabiliyor. Yine Türkiye’de ezan sesinin volümü konusunda bir yönetmelik de olmadığı için bazen çok yüksek volümde okunan ezanlar da şikayet konusu olabiliyor. İşte Suudi Arabistan 2021’de buna da bir düzenleme getirdi.
Suudi Diyanet İşleri Bakanı camilerden ezan okunurken hoparlörün ‘sesini kısmasını’ istedi. Bakanlıktan yapılan açıklamada ailelerin ezan sebebiyle çocuklarının uyanmasından şikayetçi olduğu belirtildi. Bakan Abdüllatif el Şeyh kararı savunurken “İbadet etmek isteyenin imamın sesini duymaya ihtiyacı yoktur. Zaten ezan okunmadan önce camide olmaları gerekir” dedi. Ayrıca geçen ay gayrimüslimler için içki satışı yasağı kaldırıldı. Ülkede içki satılması 70 yıldır yasaktı.
Kral Abdullah’ın da desteğini alan Prens Muhammed son yıllarda bu adımların atılmasını sağladı. Özgürlük ya da insan haklarına bakış konusunda sıkıntı bitti mi? Hayır elbette. Gazeteci Cemal Kaşıkçı davasının üstü kapatıldı, ülkede rejim karşıtı sesleri susturmak için hapis yöntemi kullanılmaya devam ediyor ve belgelere göre Etiyopya’dan yola çıkan göçmenlere ağır şiddet uygulanıyor. Ama sonuç olarak bugün Türkiye’de bile Suudi Arabistan’daki reformlar konuşuluyorsa, Prens Muhammed Vizyon 2030 politikasında ilerleme kaydedebilmiş olmalı.