İsrail’den cüretkâr sansür: ABD merkezli haber ajansının ekipmanına elkondu
Beyaz Saray'a ocakta gelmesi beklenen Trump'ın şimdiye kadar kabinesinde görmek istediği kişiler Türkiye düşmanı olduğu kadar Çin düşmanı da. Ancak Çin şimdilik rahatını bozmuyor. Bunun sebebi ne?
Beyaz Saray’ın kontrolünü ocak ayında ele geçirecek Donald Trump’ın kabinesinde FETÖ’cülere yakın Senatör Marco Rubio ve YPG destekçisi Temsilci Mike Waltz’ın atanması ABD’nin Çin’e karşı sert adımlar atacak bir “rüya takımı” oluşturulduğuna işaret ediyor. Zira her iki milletvekili de Çin’e karşı sert önlemler alınmasını savunan isimler.
Hatta Rubio, Senato’dan da geçer not alırsa Beijing yönetiminin yaptırımlarına uğramış ve Çin’e seyahat etmesi yasaklanmış ilk dışişleri bakanı olacak. Aslında Çin Pompeo’ya da yaptırım uygulamıştı ama bu yaptırım 2021’de, yani Pompeo’nun görevden ayrıldığı sırada gelmişti. Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı olması istenen Waltz da yine Amerikan Kongresi’nde Çin’i en çok eleştiren siyasetçilerden biri, 2021 yılında “Çin Komünist Partisi ile soğuk savaştayız” demişti.
Her ikisi de Trump döneminde Çin ile ilişkilerin iyice gerilmesine neden olabilir. Zaten iki ülke arasında ordulararası iletişim ancak geçen yılın sonunda binbir çabayla kurulabildi.
Yine de Beijing’in bakış açısına göre çok daha kötü bir durumla da karşılaşabilirlerdi. Amerikan gazetesi Wall Street Journal’a göre Çinli yetkililerle görüşen kişiler ilk Trump döneminin Dışişleri Bakanı Mike Pompeo gibi Çin için çok daha büyük tehdit olarak görülen bazı isimlerin yeni kabinede olmamasını şimdilik iyi karşıladığını gösteriyor.
Washington’daki düşünce kuruluşu Stimson Center’ın Çin programı yöneticisi Yun Sun “Kabine seçimlerini Çin kötü karşılıyor. Ama en azından şimdilik diyaloga alan var gibi görünüyor” diyor. Yani Trump Komünist Parti’nin çıkarlarını ve iktidarını doğrudan tehdit oluşturan kişileri seçseydi Çin açısından diyalog kanalı hepten ortadan kalkabilirdi.
Komünist Parti’ye doğrudan tehdit ne demek, bir örnek üstünden gidelim. Pompeo 2020 yazında Çin halkını ABD ile birlikte çalışmaya davet etmişti. Amaç da Komünist Parti’nin tutumunu değiştirecek bir ortam yaratmaktı. Sonra Pompeo’nun “Never Give an Inch” adlı kitabının geçen yılın başlarında Çin’de popüler olması da Çin hükümetinde tepkiye neden oldu. Çünkü kitabın bir yerinde ABD’nin Tayvan’ı diplomatik olarak tanıması gerektiğinden bahsediliyordu. Şi yönetimi Tayvan’ı kendi toprağı olarak gördüğünü ve ABD’nin içişlerine karışmaması gerektiğini defalarca söyledi.
Çin’in kabinede görmek istemediği bir diğer isim Trump’ın eski ulusal güvenlik danışmanı Robert O’Brien. Ona göre ABD Rusya’nın Ukrayna’daki savaşını bitirip Moskova’yı Beijing’den uzaklaştıracak yürütmesini sağlamalı. Oysa yeni doğu bloğunda Çin ve Rusya ayrılmaz ikili haline geldi. Ancak Trump vadettiği gibi savaşı bitirip üstüne Rusya’nın istediği gibi bir sonuca vesile olursa Rusya-ABD arasındaki buzlar bir nebze eriyebilir. Hem zaten Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in arasının esasında o kadar kötü olmadığı biliniyor. Şi yönetimi için en büyük endişe kaynaklarından biri “ters Nixon” senaryosunun uygulanması. Richard Nixon döneminde ABD, Sovyetler Birliği’ne karşı Çin’i kullanmaya çalışmıştı. Şimdi ABD aynı taktiği Beijing’e karşı Moskova’yı kullanarak uygulayabilir.
Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian, salı günkü basın brifinginde Trump’ın şimdiye kadar açıkladığı isimler hakkında yorum yapamayacağını söyledi. ABD’deki analistler Trump’ın ilk döneminde ticaret temsilcisi olarak görev alan Robert Lightzier gibi isimlerin kabineye seçilmesinin ABD ekonomisini Çin’den ayırmak isteyenlerin elini güçlendirebileceğini düşünüyor. Trump kısa süre önce müttefiklerine Lightzier’ı ülkenin ticaret politikalarından sorumlu olacağı bir pozisyonda görmek istediğini söyledi. Bu rol Lightzier’a Ticaret Bakanlığı ve Ticaret Temsilciliği Ofisi’nde geniş bir yetki verebilir. Bu da Çin’in ABD piyasalarına, teknolojisine ve sermayesinde ulaşımını daha da zora sokabilir.
Çin hükümeti aylardır Washington ile ekonomik gerilimlere hazırlanıyor. Bunun için ABD’nin Avrupa ve Asya’daki müttefikleriyle görüşmeler arttı, Çin ekonomisini güçlendirmek için merkezi kontrol iki katına çıkarıldı ve ABD’nin yaptırımlarına karşılık vermek için kendi yaptırım paketini hazırlıyor. Ayrıca Çinli yetkililer, Trump hükümetindeki Çin karşıtlarını dengelemek için Amerikalı iş dünyası liderleriyle ilişkisini artırmaya çalışıyor. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping son ABD ziyaretinde mevkidaşı Joe Biden’ın yanı sıra iş dünyası liderleriyle görüşmeyi de ihmal etmemişti mesela. Hedef aldığı liderlerin başında da elektrikli araçların yarısını Çin’de üreten Elon Musk geliyor.
Trump’ın kabinesinde de adı geçen Musk’ın elektrikli araç şirketi Tesla geçen hafta Şanghay’daki fabrikasında üretilen araçlarının Çin’in otomotiv veri güvenliği standartlarına uygun olduğunu gösteren bir sertifika aldı. Bu sertifika Çin’deki insanların, işletmelerin ve hatta devlet kurumlarının Tesla’nın ürettiği araçları daha fazla satın almasına yarayabilir.
Trump kampanyası boyunca Çin’den ithalata yüzde 60’a varan gümrük vergisi uygulama sözü vermişti. Sözünü tutarsa Şi’nin dünyaya ucuz çelik, elektrikli araç, güneş paneli satmasının önünde yeni bir tehlike yaratmış olur. Çin’de devlet desteği alan şirketler ürettikleri malları yurt dışına çok daha ucuza satabiliyor. Bu da tüketicilerin örneğin Tesla otomobili yerine Çin otomobili tercih etmesine neden oluyor çünkü Çin otomobili Tesla’dan çok daha ucuza mal oluyor. Hem Avrupalı hem de ABD’li yetkililer son zamanlarda Çin’i bu politikasından vazgeçirmeye çalışıyor, rekabet eksikliğinden yakınıyor. Çin ise asıl rekabetin bu olduğunu söylüyor.
Belki de Çin’i şu anda en çok rahatlatan mesele Tayvan’a bakış olabilir. Zira Biden döneminde iki ülke Tayvan sorununda anlaşmaya bir türlü varamamış, Biden Şi’ye “Tayvan’a saldırırsan müdahale ederiz” demişti. Bu bakımdan Tayvan tıpkı Ukrayna gibi sırtını ABD’ye dayamak istiyordu. Ancak Trump, Biden kadar cömert değil. Yapacağı her yardım için bir karşılık istiyor. Bu konuda Trump bir keresinde “Bir sigorta şirketinden farkımız yok ama Tayvan bize hiçbir şey vermiyor. Çin’e karşı onları korumamızı istiyorlarsa ödeme yapsınlar” demişti.
Trump’ın bu hesapçı kişiliği ve savunma bakanı olarak da NATO’ya epey şüpheyle yaklaşan Pete Segbeth’i getirmek istemesi Amerika’nın kendi içine dönebileceğini düşündürüyor. ABD NATO’daki rolünü azaltırsa, Avrupa’ya tıpkı Çin gibi gümrük vergisi getirirse yalnızlaşan Avrupa yüzünü kime çevirir? Yaptırımla tehdit ettiği Çin ile orta yolu bulmaya çalışır mı? Ekonomik açıdan çok daha sıkışık olan Doğu Avrupa ülkeleri çoktan Çin’in avucunun içinde. ABD’nin yokluğunda Çin yine diplomatik gücünü artırabilir.