İsrail’de kamuoyunun savaşa bakışı değişiyor: 900 asker ailesinden ‘Refah işgali dursun’ mektubu
UAD İsrail devletinin Filistin'de işgal ettiği topraklardaki faaliyetlerine ilişkin danışma görüşünü açıkladı. Mahkeme görüşünde İsrail 'işgalci güç' olarak tanımlandı. Görüş Filistin'de sevinçle karşılanırken Netanyahu'dan tepki geldi.
İsrail’in 7 Ekim’den beri Gazze Şeridi’ne saldırıları sürüyor. Bu saldırılar dünyanın dört bir yanından tepki toplarken İsrail hem Batı Şeria’daki işgal hem de bu saldırılar nedeniyle Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) sanık konumunda. Hollanda’nın Lahey kentinde bulunan UAD, İsrail’in Filistin topraklarındaki işgalinin hukuki sonuçlarına dair danışma görüşü verme yetkisine sahip olduğunu belirtti.
UAD Başkanı Lübnanlı Yargıç Nawaf Salam, halka açık oturumda İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarına ilişkin danışma görüşünü açıkladı. Divan, BM Genel Kurulu’ndan gelen sorunun hukuki bir mesele olduğunu ve bu konuda danışma görüşü vermemesi için geçerli bir neden olmadığını kaydetti. Mahkeme, ABD ve İngiltere gibi ülkelerin iddialarının aksine sorunun iki taraflı bir mesele değil, tüm BM Genel Kurulu’nu ilgilendiren önemli bir konu olduğunu vurguladı. Bu nedenle “İsrail’in rızasının alınmasına gerek olmadığını” açıkladı.
Divan, Filistin topraklarının Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze’den oluşan birleşik bir bölge olduğunu belirtti. İsrail’in Gazze dahil olmak üzere Filistin topraklarında işgal gücü otoritesini sürdürdüğünü tespit eden Divan, İsrail’in Gazze üzerinde etkin kontrol sahibi olduğunu ve bu nedenle “işgalci güç” konumunda bulunduğunu bildirdi.
Divan, İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarındaki yükümlülüklerinin, savaş hukuku ile ilgili Cenevre Sözleşmeleri ve uluslararası teamül hukukunu kapsadığını vurguladı. Oslo Anlaşması’nın, işgalle ilgili kuralları ve İsrail’in yükümlülüklerini ortadan kaldırmadığını belirtti. Ayrıca işgalin geçici bir durum olduğunu ve işgal süresinin uzunluğunun toprakların hukuki statüsünü değiştirmediğini ifade ederek, İsrail’in ilhak uygulamalarının hukuka aykırı olduğunu kaydetti.
İsrail’in işgal ettiği topraklardaki yerleşim politikalarının Cenevre Sözleşmesi’ni ihlal ettiğinin altını çizen Divan, askeri gereklilik nedeniyle yerlerinden edilen Filistinlilerin, bu gereklilik ortadan kalkar kalkmaz yerlerine döndürülmeleri gerektiğini bildirdi.
Zorla tahliyeler, ev yıkımları ve ilgili uygulamaların, Filistinlilere ayrılmaktan başka seçenek bırakmadığını vurgulayan UAD, ev yıkımından sonra araziye el konulması dahil bu eylemlerin niteliğinin, “geçici olarak izin verilen tahliyeler olmadığını” gösterdiğine işaret etti. İsrail’in işgal ettiği bölgelerde kalıcı kontrol niyeti taşıdığına dikkati çeken Divan, işgal ettiği topraklarda hukuki ve siyasi uygulamalarının buralarda kalıcı olarak yerleşme amacı taşıdığını gösterdiğini belirtti.
UAD, İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki politika ve uygulamalarının, sahada geri dönüşü olmayan etkiler yaratmayı amaçladığını ve ilhak anlamına geldiğini ortaya koydu. Divan, İsrail’in hiçbir şekilde işgal ettiği Filistin toprakları üzerinde egemenlik hakkına sahip olmadığının altını çizerek, İsrail’in, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yerleşimleri ile uluslararası hukuku ihlal ettiğini kaydetti.
İsrail’in işgal ettiği bölgelerdeki Filistinlilere yönelik uygulamalarının “ayrımcılık oluşturduğunu” belirten UAD, İsrail’in Filistinlilere yönelik ırk ve etnik köken kaynaklı ayrımcı politikalar yürüttüğünü vurguladı. UAD, bu uygulamaların Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmelere aykırı olduğunu da belirtti.
İsrail’in, işgal altındaki Filistinlilere yönelik geniş çaplı mevzuat uygulamaları ile farklı muamelede bulunduğuna dikkat çeken UAD, bu politikaların ayrımcılık içerdiğini kaydetti. Mahkeme, İsrail’in bu politikalarının Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme hakkına saygı gösterme yükümlülüğünü ihlal ettiğini açıkladı.
Mahkeme, Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme hakkının devredilemez olduğunu ve işgalci gücün tercihleri doğrultusunda değiştirilemeyeceğini tespit etti. İsrail’in işgal ettiği toprakların ve kültürel varlıkların iadesi gerektiğini belirten UAD, zararların giderilmesi, tüm yerleşimlerin boşaltılması, işgal altındaki Filistin topraklarında inşa edilen duvarın yıkılması ve Filistinlilerin geri dönmesine izin verilmesi gerektiğini bildirdi.
UAD, BM’nin İsrail ve Filistin arasındaki çatışmayı sona erdirmesi ve bölgede adil ve kalıcı bir barış tesis etmesinin “acil bir ihtiyaç” olduğunu vurguladı. Ayrıca, tüm devletlerin, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki varlığını hukuki olarak tanımama ve herhangi bir yardım veya destek sağlamama yükümlülüğü olduğunu belirtti.
Divan, İsrail’in yeni yerleşim faaliyetlerine son vermesi ve ayrımcı mevzuatlar dahil hukuka aykırı durum yaratan veya sürdüren tüm mevzuatı yürürlükten kaldırması gerektiğini ifade etti. UAD, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki işgaline mümkün olan en kısa sürede son vermesi gerektiğini vurguladı.
Birleşmiş Milletler’in ana yargı organı olan UAD, devletler arasındaki hukuki ihtilafları çözmenin yanı sıra kendisine yönlendirilen hukuki konular hakkında danışma görüşü vermekle de görevlidir. BM organları ve faaliyet alanlarına dair konularla ilgili BM yetkili kuruluşları, UAD’den danışma görüşü talep edebilirken, devletler bu yetkiye sahip değildir.
Bu meselede, UAD İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki politikalarının ve uygulamalarının hukuki sonuçlarına ilişkin bağlayıcı olmayan danışma görüşünü açıklamıştır.
UAD’nin verdiği danışma görüşleri bağlayıcı olmasa da birçok devlet ve kuruluş tarafından dikkate alınmakta ve verilen görüşe uygun hareket edilmektedir. Danışma görüşleri, ileride açılabilecek benzer davalarda Divan’ın ne yönde karar verebileceğini göstermekte ve danışma görüşüne aykırı hareket eden devletler açısından politik baskı aracı olarak kullanılabilmektedir.
Divan’ın, İsrail’in Filistin topraklarında inşa ettiği duvara dair 2004’te verdiği danışma görüşünde, duvarın hukuka aykırı olduğunun tespit edilmesi sonrasında birçok devlet ve şirketin, duvarın inşasına katkı sunmaktan kaçındığı ve İsrail’e sattıkları inşaat malzemelerinin duvarın yapımında kullanılmaması şartı koyduğu dikkati çekmiştir.
Ayrıca, UAD’nin 22 Temmuz 2010’da, uluslararası hukukta bir devletin tek taraflı olarak bağımsızlık ilan etmesinin yasaklanmadığı yönündeki danışma görüşünün ardından, Kosova’nın bağımsızlığının meşruiyeti artmış ve bağımsızlığını tanıyan devlet sayısı çoğalmıştır.
UAD’nin görüşünün, işgalin uluslararası hukuka aykırı olduğu yönünde olması durumunda, bunun İsrail ve diğer ülkeler açısından getirdiği sonuçları da tespit etmesiyle, İsrail’in Gazze’de ve diğer Filistin topraklarında uyguladığı ihlallerin sonlandırılması yönündeki baskının artması beklenmektedir. Ayrıca, İsrail’e askeri, siyasi ve mali destek veren ülkelerin de uluslararası toplum tarafından bu desteklerini sonlandırmaları yönünde gelecek çağrıları yanıtlamak zorunda kalmaları öngörülmektedir.
Güney Afrika’nın, İsrail aleyhine, Soykırım Sözleşmesi’nin ihlali sebebiyle UAD’da açtığı dava, iki ülke arasında çekişmeli bir yargılama anlamına gelirken, danışma görüşü, iki devletin karşı karşıya geldiği bir dava niteliği taşımamaktadır. Danışma görüşünde, davalı-davacı şeklinde bir ayrım bulunmamakta ve UAD, BM organları ya da kuruluşlarının faaliyet alanlarına ilişkin yönelttiği sorular hakkındaki görüşünü açıklamaktadır.
Divan Statüsü’nün 66. maddesi gereği, BM üyesi ülkeler, danışma görüşü istenen konular üzerine yazılı ve sözlü beyanda bulunma hakkına sahiptir. Çekişmeli davalardan farklı olarak herhangi bir ad-hoc hakim atanmadığından, danışma görüşü kararını UAD’nin daimi 15 hakimi verecektir.
Buna ek olarak, soykırım davası sadece Gazze’de işlenen soykırım suçlarını ve ihlalleri ele alırken, danışma görüşünün kapsamı, Gazze’nin yanı sıra Batı Şeria ve Doğu Kudüs dahil olmak üzere tüm Filistin topraklarındaki işgal ve ilhak gibi birçok uluslararası hukuk ihlalini içermektedir.
Filistin haber ajansı WAFA, UAD’nin danışma görüşü hakkında Filistin Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasını yayınladı. Habere göre Filistin Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada “Bu karar, adaletin galibiyeti ve işgalin reddi anlamına gelmektedir. İsrail’in işgalini destekleyen Knesset’in (İsrail meclisi) kararları ve ABD’nin politikaları kabul edilmemiştir” dendi.
Açıklamada, UAD’nin hukuku “adil ve bilgece” uyguladığı vurgulanarak “İnsanlık, ahlaki ilkeler ve uluslararası meşruiyet zafer kazanmıştır” değerlendirmesinde bulunuldu.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, UAD’nin İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te de işgalci olduğu yönündeki görüşünü “yanlış” olarak niteleyerek tepki gösterdi.
Netanyahu, X sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “Yahudiler kendi topraklarında, ne ebedi başkentimiz Kudüs’te, ne de Yahudiye ve Samiriye’deki (Batı Şeria’nın Yahudi adı) ata mirasımızda işgalci değildir” diye yazdı.
Paylaşımda Netanyahu “Lahey’deki hiçbir yanlış karar bu tarihi gerçeği çarpıtamaz veya vatanımızın her yerindeki İsrail yerleşimlerinin yasallığını zayıflatamaz” savunmasında bulundu.