Bakan Şimşek’ten Türk Eximbank için 3. sermaye artırımı talimatı
Yaklaşık iki hafta öncesine kadar piyasalardaki hava, yıl sonuna kadar politika faizinin yüzde 35’e çıkması halinde, bunun yeterli olabileceği yönündeydi. Ancak yabancı banka raporlarına da bağlı olarak, şimdi bu beklentinin yüzde 40’a çıktığını görüyoruz.
Ekonomi yönetiminin son günlerde, beklentiler konusunda daha temkinli konuşmaya başladığını görüyoruz. Bu durum beklentilere bağlı olarak, yönetimin “faiz artış gereğinin yükseldiği” görüşünde olduğunu gösteriyor.
Yaklaşık iki hafta öncesine kadar piyasalardaki hava, yıl sonuna kadar politika faizinin yüzde 35’e çıkması halinde, bunun yeterli olabileceği yönündeydi. Ancak yabancı banka raporlarına da bağlı olarak, şimdi bu beklentinin yüzde 40’a çıktığını görüyoruz. Seçimlere kadar ekonomi yönetiminin faizdeki manevra alanının kısıtlı olduğunu, Cumhurbaşkanı’nın yüzde 35’in üzerinde bir faizi kabul etmeye yanaşmayacağı da uzun zamandır konuşuluyordu.
Ancak ekonomi yönetiminin bu alanı genişletmek, yani daha yüksek politika faizine çıkmak için haklı gerekçelere sahip olduğu görülüyor. Bunlardan ilki piyasalardaki “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her an ekonomi politikasında geri dönüş yapacağına” ilişkin güvensizlik. Bu konuda hem Bakan Mehmet Şimşek, hem de Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz sürekli olarak, “Cumhurbaşkanı bu kararların tümüyle arkasında” diyerek, bu tedirginliği aşmaya çalışıyorlar. Ancak buna rağmen bu kaygı tümüyle aşılabilmiş değil.
Bunun yanı sıra ekonomi yönetiminin Eylül ayında gelmesini beklediği fon akışlarının henüz başlamaması, ekonomi yönetimini zora sokan bir başka konu. Bakan Şimşek, Financial Times’a verdiği demeçte, içeriye dönük söyleminin tersine, ihtiyatlı bir dil kullandı. Alınan kararların devam edeceğine vurgu yapan Bakan Şimşek güvenin oluşmasının zaman alacağını belirterek, fon akışı konusunda da ihtiyatlı bir tutum takındı. Halbuki Şimşek, özellikle ABD’de Anadolu Ajansına verdiği demeçlerde, yabancı fonların ilgisinin büyük olduğuna, fon akışının başladığına daha çok işaret etmişti.
Bunun yanında Merkez Bankası’ndan gelen açıklamalarda da, ihtiyatlı bir dilin hakim olmaya başladığı görülüyor. Örneğin geçen hafta 5 puanlık faiz artırım kararının alındığı toplantı sonrası yapılan açıklamada, Temmuz ve Ağustos’ta, vergi ve kur artışları nedeniyle oluşan yüksek enflasyonun artık devreden çıktığının üzerinde fazlaca durulmuştu. Dün açıklanan PPK Değerlendirme Notu’nda ise petrol fiyatlarındaki artış, akaryakıt fiyatlarına yapılan zamların enflasyonun tümüne yansıdığı vurgusu daha yüksekti.
Bunun yanında özellikle beklentilerdeki bozulmanın öne çıkarıldığına şahit olduk. PPK Notu’nda Merkez Bankası, “Enflasyon beklentilerindeki mevcut seyir ve fiyatlama davranışlarındaki bozulma, enflasyon görünümüne dair yukarı yönlü riskleri canlı tutmaktadır. Tüketici enflasyonu yayılım endeksi Ağustos ayında da artmaya devam ederek tarihsel ortalamasının üç standart sapması üzerinde değer almayı sürdürmüştür” denildi.
Dünya petrol fiyatlarındaki 100 dolarlık beklenti her geçen gün güç kazanıyor. Bu durumun enflasyonla, zaten sınırlı yapılabilen, mücadeleyi olumsuz etkilemesi kaçınılmaz. Belki de bu nedenle Merkez Bankası PPK Notu’nda akaryakıt fiyatlarındaki seyrin önemine vurgu yapılmış. Açıklamada “Akaryakıt fiyatlarında sık fiyat güncellemeleri sonucunda ulaşılan yüksek seviyeler doğrudan ve dolaylı kanallarla enflasyondaki yükselişe ilave etki yapmış ve fiyat artışlarının genele yayılmasına katkıda bulunmuştur “denildi.Öncü göstergelerin, son iki ayda gözlenen yüksek fiyat artışlarının yavaşlayacağına işaret ettiği belirtilen notta, gıda fiyatlarındaki artışın önceki aylara kıyasla hız kestiği, ücret artışı, döviz kuru ve vergilerin enflasyon üzerindeki gecikmeli etkilerinin belirgin zayıflama gösterdiği tekrarlandı. Diğer taraftan ise hizmet fiyatlarında okulların açılmasına bağlı dönemsel unsurların da etkisiyle yüksek seyrin korunduğu, petrol fiyatlarındaki artışın enerji kalemlerine yansımasının sürdüğü de hatırlatıldı.
Değişen bu söylemin ekonomi yönetiminin, ihtiyaç duyulan güven havasının bir türlü oluşturulamadığını gördüğüne işaret ediyor. Bu arada Merkez Bankası’nın TÜİK rakamları açıklanmadan önce piyasadan topladığı verilerle enflasyon konusunda kendi ön tahminini yaptığını biliyoruz. Buradan yola çıkarak, Eylül ayı enflasyon rakamlarının daha önce beklendiği kadar düşük çıkmayacağı ihtimalinin artmış olabileceği söylenebilir.
Piyasadaki beklentinin, henüz anketler açıklanmasa bile, Eylül ayı enflasyonun yüzde 5’in altında olacağı yönünde olduğunu biliyoruz. Bu nedenle bir ihtimal olarak, Merkez Bankası’nın Eylül enflasyonunun daha yukarıda geleceği izlenimini edindiğini, özellikle okul açılışları nedeniyle hizmet fiyatı artışlarına vurgu yapmasının ardında bu yeni beklentinin olduğu da söylenebilir.
Belki de Eylül ayı enflasyonu, daha önce beklendiği gibi, yüzde 5’in altında gelecek, bilmiyoruz. Bildiğimiz şey; ekonomi yönetiminin beklentileri düzeltmek için gösterdiği çabaların henüz istedikleri kadar sonuç vermediği. Bu nedenle de politika faizinin yılsonuna kadar en az yüzde 40 olması gerektiğini düşündüklerini tahmin ediyoruz.
Burada kritik nokta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavrı. Erdoğan’ın bu yoldan geri döneceğini sanmıyoruz ama buna ne kadar rıza gösterecek, onu göreceğiz.
28 Kasım 2024 - Merkez Bankası artık riskler yerine başarıları öne çıkarıyor
27 Kasım 2024 - Özel sektör hesabı yüzde 48’le yaparken enflasyon yüzde 21’e düşmez
26 Kasım 2024 - Enflasyonla mücadelede ‘kararlılık’ vurgusu yavaş yavaş unutuluyor
25 Kasım 2024 - Yüksek nakit açığı ve Merkez’in zararı enflasyon hesabını bozuyor