Türkiye ekonomisinin 2024’teki itici gücü turizm sektörü olacak
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2011'de vadettiği Türkiye'yi 2 trilyon dolarla 10. büyük ekonomi yapma hayali gerçekleşmedi. Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, Türkiye'nin bu yıl 1,1 trilyon dolarlık ekonomi haline geleceğini belirterek, "2026'da yüksek gelirli gelişmiş ülke statüsüne gireceğiz" dedi.
AKP’nin 2011 genel seçimleri öncesinde madde madde açıkladığı, gayri safi milli hasılayı (GSYH) 2 trilyon dolara, kişi başına milli geliri de 25 bin dolara çıkararak Türkiye’yi dünyanın en büyük 10’uncu ekonomisi yapma vaadi gerçekleşmedi. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye’nin bu yıl yaklaşık 1,1 trilyon dolarlık bir ekonomi haline geleceğini belirterek, “2026’da Dünya Bankası’nın tanımıyla yüksek gelirli gelişmiş ülkeler kategorisine girmiş olacağız” dedi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 2011 yılında “Hedef 2023” başlığı altında 30 madde halinde sıraladığı “Türkiye’yi 2 trilyon dolarlık ekonomi statüsüne yükseltme” hayali gerçekleşmedi. Türkiye, yaklaşık 1 trilyon dolarlık GSYH’siyle dünyada kendisine ancak 19’uncu sırada yer bulabildi. 25 bin dolara ulaşması öngörülen kişi başına gelir ise 9 ila 10 bin dolar arasında takılıp kaldı. İşte bu vaatlerden gelişmiş ülke statüsüyle ilgili olanlardan bazıları şöyle:
Enflasyon: 2011’de “Enflasyon tek haneli sayılara inecek“ vaadi dile getirildiği sırada Türkiye’de enflasyon yüzde 10,43 seviyesindeydi. Türkiye İstatistik Kurumu’na göre ağustosta yıllık enflasyon yüzde 58,94 olarak gerçekleşti. ENAG’a göre yıllık enflasyon yüzde 128,05 olarak gerçekleşirken, İstanbul Ticaret Odası verilerine göre, İstanbul’da perakende fiyatlar ağustosta yıllık bazda ise yüzde 74,17 artarak, yeniden son 6 ayın zirvesine tırmandı.
Kişi başına düşen milli gelir: AKP’nin 2023 için vaat ettiği kişi başına düşen milli gelir 25 bin dolardı. Bu miktar 2011’de 10 bin 444 dolarken 2022 sonu itibarıyla yaklaşık 500 dolar gerileyerek 9 bin 961 dolar seviyesine düşmüş durumda.
Milli gelir: GSYH 2011 yılında 772 milyar dolarken 2023 için hedeflenen miktar 2 trilyon dolardı. Ancak bu yılın ikinci çeyreği itibarıyla 1 trilyon 22 milyar dolar olarak gerçekleşti.
İhracat: 2011’de 135 milyar dolar olan ihracatın 12 yılda yaklaşık dört katına çıkarılarak 500 milyar doları bulması hedefleniyordu. Bu yılın ocak-ağustos dönemi itibarıyla ihracat 164 milyar 907 milyon dolar olarak gerçekleşti.
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) tarafından düzenlenen Dünya Türk İş Konseyi 10. Kurultayı’nda konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıklamaları, Türkiye’nin “zengin ülke” statüsüne girme hayalinin 2026 yılından önce gerçekleşemeyeceğini bir kez daha ortaya koydu. Şimşek, uygulanan ekonomik programın çok önemli bir bileşeninin de yapısal dönüşüm, yani yapısal reformlar olduğuna işaret ederek, şunları söyledi:
“Vergiden tutun yatırım ortamına kadar birçok alanda 7 ana başlık altında Türkiye’nin yapısal dönüşümü için çalışmaya devam edeceğiz. Yapısal dönüşümden maksadımız verimlilik artışını sağlayacak önemli düzenleme ve uygulamalardır, doğru alanlara yatırımdır. Çünkü yatırım ve rekabet ortamının iyileştirilmesi, Türkiye’de inovasyonun ve verimliliğin anahtarıdır. Dolayısıyla biz tekrar ülkemizi gerçekten gelişmiş ülkelerle hızlı bir şekilde arayı kapatan bir patikada büyüyen noktaya getireceğiz. Bu sene tabii ki bizim tahminlerimize göre, Türkiye yaklaşık ilk defa bu sene 1 trilyon doların üzerine çıkacağız. Yuvarlamam gerekirse (bu yıl) yaklaşık 1,1 trilyon dolarlık bir ekonomi haline geleceğiz. Bu önemli. Bu program dönemi sonunda yani 2026’da, Türkiye, 2026’da Dünya Bankasının tanımıyla yüksek gelirli gelişmiş ülkeler kategorisine girmiş olacak. Bu çok önemli bir eşik. İnanıyorum ki biz bunu başaracağız. Bunun ön koşulu fiyat istikrarıdır.”
Dünyanın düşük bir büyüme döneminde olduğuna işaret eden Şimşek, “Önümüzdeki 5 yıl ortalama yüzde 3 civarında küresel büyüme öngörülüyor. Bu kısmen tabii ki yüksek enflasyonla mücadele için parasal sıkılaştırmayı yansıtmakla birlikte aslında daha yapısal birtakım karşı rüzgarları yansıtıyor. Çünkü dünya çok büyük bir borç içinde ve bu büyümeyi sınırlıyor. Nüfusta ciddi bir yaşlanma söz konusu. Yatırımlarda nispeten düşük bir seyir var. Verimlilik düşük seyrediyor. Bütün bunları bir arada düşündüğümüzde zaten büyümeyi sınırlıyor” diye konuştu.
Ancak daha da önemlisi dünyada çok ciddi bir jeopolitik çöküntü olduğunu belirten Şimşek, “Yani dünya aslında son yıllarda büyük bir çekişme nedeniyle korumacı bir patikada yoluna devam edecek gibi görünüyor. Tabii ülkemiz için bu önemli fırsatlar da içeriyor. Ülkemiz açısından baktığımız zaman özellikle pandemi sonrası da bir trende dönüşmüş olan yakın yerlerden tedarik veya dost ülkelerden, piyasalardan tedarik trendi çok önemli bir trend. Dolayısıyla ben Türkiye’nin o açıdan çok büyük avantaja sahip olduğunu düşünüyorum. Çünkü Avrupa Birliği gibi çok önemli bir bölgeye sadece coğrafi anlamda yakın değiliz. Gümrük Birliği’yle ve uzun süredir devam eden adaylık ilişkisi nedeniyle dost ülkelerden tedarik kategorisine yakın piyasalardan tedarik özelliğine sahip bir ülke. Benzer bir şekilde aslında Orta Asya’yla, Balkanlar’la, Orta Doğu’yla, hatta Afrika’yla yine yakın ve dost ülkelerden tedarik noktasında ben Türkiye’nin ön plana çıkacağına inanıyorum. Bu trend bizim lehimize” şeklinde konuştu.
Bu noktada önce makrofinansal istikrarın tesis edilmesi gerektiğini dile getiren Şimşek, şunları kaydetti:
“Bizim programın üç tane temel bileşeni var. Birinci bileşeni dezenflasyon. Yani fiyat istikrarının tekrar sağlanması. Maalesef dünyada da pandemi sonrası çok yüksek enflasyonist bir dönem söz konusu ama tabii Türkiye’de enflasyon çok daha yüksek seviyelerde. Enflasyonun yüksek olduğu yerlerde iş yapmak kolay değil. Öngörülebilirlikten, sürdürülebilir büyümeden bahsetmek zorlaşıyor. Türkiye’yi tekrar yüksek, sürdürülebilir, dengeli bir büyüme patikasına sokmak için enflasyonla mücadelede kararlıyız. Daha önce başardık, tekrar başaracağız. Dezenflasyon programı deyince aklımıza tabii ki parasal sıkılaşma geliyor. Dünyada da öyle… Aslında sadece Türkiye’de değil. Bakın size bir rakam vereyim. Son 21 ayda 12 gelişmiş ülke toplam 107 kez, 22 gelişmekte olan ülke ise 162 kez faiz artışına gitti ve şu anda küresel enflasyon aşağı yönlü bir trend idi ama uzun vadeli ortalamaların hala çok üzerinde. Dolayısıyla ülkemizde de bir parasal sıkılaşmaya gidiyoruz. Aynı zamanda seçici kredi sıkılaşmasına da gidiyoruz. Bunun amacı kıt olan imkanlarımızın üretken alanlara kanalize edilmesidir.”
Bu dönemde en büyük önceliklerinden birinin de ihracat olduğunu vurgulayan Bakan Şimşek, şunları kaydetti:
“İhracat dediğiniz zaman tabii ki işin içinde üretim var, istihdam var, yatırım var. Dolayısıyla aslında Cumhurbaşkanımızın da hep vurguladığı gibi yatırım, istihdam, üretim ve ihracat perspektifine sahibiz. Ülkemizdeki kıt kaynakların bu alana kanalize olması noktasında kararlıyız. O nedenle de seçici kredi düzenlemelerine gidiyoruz. Bunun yanında tabii miktarsal sıkılaştırma da söz konusu ve bir bütünlük içerisinde baktığımız zaman önümüzdeki dönemde tabii ki enflasyonun özellikle 2024’ün ikinci yarısından sonra çok ciddi bir şekilde aşağı yönlü kalıcı bir trende girmesini bekliyoruz. Çünkü para politikası gecikmeli olarak çalışıyor. Kredi politikası, benzer şekilde maliye politikası tabii depremin etkisiyle bir süre daha genişleyici gibi görünebilir ama depremin etkilerini bir kenara bıraktığımız zaman aslında biz tekrar Maastricht kriterlerine ulaşmaya yönelik çok ciddi tedbirler aldık. Bu tedbirler sayesinde maliye politikasındaki bozulma geçici olacak.”
Mehmet Şimşek, ekonomi programın ikinci önemli bileşeninin maliye politikası olduğunu vurgulayarak, maliye politikasının geçmişte Türkiye’nin en güçlü tarafı olduğunu, deprem etkileri bir kenara bırakıldığında tekrar o noktaya bu program döneminde dönüleceğini söyledi. 2026’da deprem etkisi hariç bütçe açığının yüzde 3’ün ciddi bir şekilde altında olacağını ifade eden Bakan Şimşek, şöyle devam etti:
“Dolayısıyla hem Maastricht kriterlerini yakalamış olacağız hem de aslında son 20 yılda yakaladığımız ortalamalara yakın bir açıkla yolumuza devam edeceğiz. Maliye politikası ve para politikası ahenkli bir şekilde gidecek. Çünkü enflasyonla mücadele bizim gibi ülkelerde sadece para politikası üzerinden yürütülebilecek bir mücadele değil. Çünkü para politikasına aktarım mekanizması gelişmiş ülkelerdeki gibi çok iyi çalışmıyor bizim gibi ülkelerde. Çünkü para ikamesi var. Başka bir sürü faktör var. Bunların da farkındayız. O nedenle biz maliye politikası olarak da tabii deprem yaralarını sararken bir taraftan da para politikasını destekleyici bir noktaya gelmek arzusundayız. Onun için de zaten gereken tedbirleri aldık. Almaya devam edeceğiz.”
Şimşek, büyümeyi yeniden dengelemelerinin gerektiğini kaydederek, fiyat istikrarına doğru politikalarla ve büyüyerek erişebileceklerini söyledi. Büyümenin yeniden dengelenmesi için ellerindeki kıt imkanları aşırı tüketim yerine üretime aktarmalarının gerektiğini vurgulayan Şimşek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bizim bankalarımızdan talebimiz bu ve yaptığımız düzenlemelerin tamamı da bugüne kadar bu yönde ama fiyat istikrarının bugün bulunduğumuz noktadan sağlanabilmesi için fedakarlık gerekiyor. Sabır gerekiyor. Evet, kolay değil ama biz bunu başaracağız ve fiyat istikrarıyla birlikte Türkiye tekrar yüksek ama sürdürülebilir bir büyüme patikasına girecek. Maliye politikası burada önemli bir çıpa görevini görecek. Dış kaynak noktasında ben inanıyorum ki piyasalar, bu programa yönelik olarak değerlendirme yapacaklar ama değerlendirmelerinden sonra ben inanıyorum ki buraya kaynak aktarımıyla güvenoyu verecekler.”
Şimşek, son 3 ayda Türkiye’nin risk priminin 700 baz puandan 400 baz puanın altına indiğini, bu seviyelerin kendileri için hala yeterli olmadığını, Türkiye’nin CDS’inin orta vadede 200 baz puanın altına düşeceğini ümit ettiklerini ve buna yönelik çalıştıklarını söyledi.
Mehmet Şimşek, uluslararası derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin notuna ilişkin olumlu değerlendirmelere başladığını kaydederek, Fitch’in Türkiye’nin görünümünü bir derece yükseltip negatiften durağana dönüştürdüğünü, bir başka kuruluşun bankaların negatif görünümünü durağana dönüştürdüğünü, bunların ilk adımlar olduğunu anlattı.
Bu programı uyguladıkça, program sonuç verdikçe çok ciddi not artışlarının zaman içinde geleceğini dile getiren Şimşek, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bu da ülkenin risk primini düşürecek. Bu da firmalarımızın daha uygun koşullarda hem içeride hem dışarıda finansman imkanlarına kavuşmasını sağlayacak. Dolayısıyla sabredersek, bu programı kararlılıkla uygularsak ki bu konuda en ufak bir tereddüt yok hem fiyat istikrarını sağlayacağız hem tekrar ülkemizi yüksek büyüme patikasına koyacağız hem de yapısal birtakım diğer sorunlarımızı, mesela cari açığımızı, daha sürdürülebilir bir noktaya düşürmüş olacağız. Bu açığın finansmanını da çok uygun koşullarda yapabileceğiz. Onun için gerek içeride gerek dışarıda Türk iş dünyasının biz kabiliyet gücüne dinamizmine inanıyoruz çünkü Türkiye’nin en büyük avantajları sizlersiniz. Sizler dünyanın dört köşesinde gerçekten inanılmaz başarı hikayeleri yazıyorsunuz.”
Hazine ve Maliye Bakanı, bir katılımcının “ihracattan elde edilen dövizin bir kısmının TL’ye çevrildiği ve döviz rezervi belli bir miktarın üzerinde olan firmaların kredi kullanırken bazı zorluklarla karşılaştığı, bunun yatırım yapmak isteyen şirketleri zorladığı” şeklindeki yorumu üzerine şunları kaydetti:
“Önemli bir konu. Arkadaşlar, peyderpey ama kararlı bir şekilde daha iyi işleyen bir piyasa mekanizmasına yönelik adımlarımıza devam edeceğiz. Birdenbire bütün düzenlemeleri biz yok varsayarsak başka sorunlar çıkma ihtimaline binaen biraz daha temkinli ama kararlı bir şekilde gitmemiz gerekiyor. Attığımız her adımda tabiri caizse duyarlılık analizi yani etki analizi yapıyoruz. Ona göre yani sadece işin matematik kısmı değil, aslında bu konulara biz sanat olarak yaklaşırız. Yani gerçekten önemli düzenlemeler yapılmış. Dönemin şartları o düzenlemeleri gerektirmiş. Önümüzdeki dönemde peyderpey biz bu düzenlemeleri daha piyasa dostu düzenlemelerle değiştireceğiz. Size net bir takvim veremiyorum ama şunu söyleyeyim; gelecek sene bu vakitlerde bu konuları inşallah konuşmuyor olacağız.”