Kira gelirini beyan etmeyen 4.5 milyon konuta inceleme
Yeni hükümetin göreve başlamasının ardından bir ay geçti ama ekonomide yeni kadrolar ve programla ilgili somut bir adım atılabilmiş değil. Mehmet Şimşek’in göreve gelmesi ardından umutlanan piyasalar hâlâ önlerini göremiyor ve ilerisi için, özellikle iş dünyasında, tedirginliğin başladığı gözleniyor
Yeni hükümetin göreve başlamasının ardından bir ay geçti ama ekonomide yeni kadrolar ve programla ilgili somut bir adım atılabilmiş değil. Mehmet Şimşek’in göreve gelmesi ardından umutlanan piyasalar hâlâ önlerini göremiyor ve ilerisi için, özellikle iş dünyasında, tedirginliğin başladığı gözleniyor.
Son iki yıldır uygulanan yanlış ekonomi politikaları, açıkça söylenmese de, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından kabul edildi ve yeni ekonomi politikası yöneticisi olarak Mehmet Şimşek atandı. Hazine ve Maliye Bakanlığı’na atanarak ekonominin başına getirilen Mehmet Şimşek’in yanlış politikaları değiştireceği konusunda çok kuvvetli bir inanç oluştu. Sadece iktidar partisi değil, tüm iş dünyası hatta muhalefet parti temsilcileri, yani neredeyse toplumsal kesimlerin tümü tarafından “artık ekonominin düzelmesi lazım” denerek Şimşek’in atanmasına destek olduklarını gördük.
6 Haziran’da yeni Bakanlar Kurulu açıklandı, 9 Haziran’da Merkez Bankası Başkanlığı’na Gaye Erkan getirildi ama piyasalar ekonomi politikalarının rasyonelleşmesi konusunda henüz somut bir adım görmedi. Seçimden bu yana ekonomide değişen, neredeyse tek hareket, müdahalelerin bırakılması üzerine artan kurlar oldu. Kurlarda seçimden bu yana görülen yaklaşık yüzde 30 oranındaki artışın en önemli nedeni ise Merkez Bankası’nın piyasaların beklediğinin çok altında bir faiz artışına gitmesiydi. Seçimlere 20 TL ile girilen dolar kurunda 3 hafta içinde 26 TL’yi gördük.
Mehmet Şimşek göreve gelirken ekonomi politikalarında rasyonelleşmeden söz edip, piyasa ekonomisi kurallarının, şeffaflığın hakim olacağını söyledi ve yeni ekonomi kadrolarıyla ekonomide rasyonelleşmenin sağlanıp enflasyonun düşürüleceğini kaydetti. Şimşek’in saydığı hedeflerin yerine gelmesi için yapılacaklar belliydi ve herkes bir an önce Şimşek’ten bu adımları bekliyordu.
Bakan Şimşek’in istediğini tam olarak yapamayacağını, eski Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun Cumhurbaşkanı tarafından, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Başkanlığı’na atanmasıyla görmeye başladık. Çünkü değişecek politikaların uygulanması için Şimşek’in görevden alınmasını istediği Kavcıoğlu, ekonomide kritik bir göreve geçirilmişti. Bununla birlikte uzun süre Bakan Şimşek kendi bakan yardımcılarını atayamadı. Kulislere göre Şimşek’in istediği isimlerin büyük bölümü Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan veto yedi ve sonunda Şimşek, istediği kişiler yerine daha önce çalışıp güvendiği kişileri atamakla yetindi. Bu arada eski para politikalarının uygulayıcısı hatta yapıcısı konumundaki Merkez Bankası’nın iki başkan yardımcısı hala görevlerini koruyor. Bununla birlikte yine, ekonomiyi bu hale getirdiği açıkça belli olan eski politikanın sembol isimleri haline gelen, Cumhurbaşkanlığı ekonomi danışmanları da aynen görevlerini sürdürüyorlar.
Bu eski ekonomi politikalarını temsil eden kritik kişilerin değişmemesi, yeni ekonomi politikalarına geçişi de, ister istemez frenliyor. İşte bu frenin en somut biçimde görüldüğü ilk karar Merkez Bankası faiz artırım kararı oldu. Şimşek, yeni Başkan ve piyasaların yüzde 8.5 olan politika faizinin en azından yüzde 20’ye çıkarılması gerektiğini düşündükleri ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın baskısı nedeniyle yüzde 15’de tutulduğu herkes tarafından konuşuluyor.
Faiz artışının beklenenin altında kalması nedeniyle kurlarda yaşanan sıçrama piyasaları tedirgin eder boyutlara ulaştı. Bu hareketin yabancı sermaye çekmek ve enflasyonu yükseltmek için bilinçli bir adım olup olmadığı tartışılıyor. Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek ise bayramdan önceki haftada döviz rezervlerinde 8.5 milyar dolarlık artış olduğunu belirtip, rezervi artırmak için dış kaynak arayışlarından söz ediyor. Halbuki kendisi de biliyor ki; eğer faiz oranlarındaki artış beklenen kadar yüksek olsaydı kurlar bu kadar artmadan rezerv artışı kaydedilecek, 8.5 milyar dolardan çok daha fazla bir yükseliş kaydedilecekti. Çünkü yastık altına kayan döviz ve altın tam çözülmeye başlamışken, kurlardaki artış yastık altı eğiliminin korunmasına neden oldu.
Dolayısıyla önümüzdeki dönem için kurlardaki artışın enflasyonu yeniden azdırması kaçınılmaz görülüyor. Bugün açıklanacak Haziran enflasyonuyla yıllık enflasyon oranı yükselmeyecek. Çünkü geçen yılın Haziran enflasyonu yüksekti yani baz etkisi nedeniyle yıllık enflasyonda küçük bir miktar düşüş bile olabilir. Ancak yüzde 39 seviyesindeki bu rakam dip bir rakam olarak kalacak. Çünkü iktisatçılar önümüzdeki 3 ay içindeki enflasyon artışı ve baz etkisi nedeniyle Eylül’de enflasyonun yüzde 50’ye çıkacağını hesap ediyorlar.
Bu arada faiz oranlarındaki artışın, yüksek oranlarla, önümüzdeki dönem de devam ettirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde kurları bu seviyede tutmak bile mümkün olmayabilir. Aslında sadece faiz artışı değil mali politikalarda da radikal tedbirlere ihtiyaç olduğu ortada. Asgari ücretteki artışın ardından, memur ve emekli maaşlarına yüksek oranlı zamların öngörüldüğü hukuki düzenlemeler önümüzdeki hafta TBMM’ye gelecek. Kısacası, harcamalarda seçim ve deprem nedeniyle oluşan artışların devam ettiği, bütçe açığının giderek büyüdüğü çok açıkça gözüküyor. İşte bu nedenle Temmuz başında bazı vergi oranlarında ve KİT fiyatlarında yüksek artışlar bekleniyor, böylece gelir artışı sağlanarak artan bütçe açıklarının azaltılması gerektiği kaydediliyordu. Ancak harcamaları artırmaya devam eden Hükümetin gelir arttırıcı tedbirlere yanaşmadığını görüyoruz. Dolayısıyla parasal disiplinin tam olarak sağlanamadığı bir iklimde mali disiplinin daha da bozulmasının, beklenenden ciddi olumsuz sonuçlar doğurma ihtimali yüksek.
Özet olarak; iş dünyası ve piyasalar Şimşek’in göreve gelmesiyle çok umutlandı ve rasyonel politikalara dönüşü satın aldılar. Ancak görülüyor ki; Cumhurbaşkanı ve yerlerini koruyan eski ekonomi ekibi, Şimşek’in istediği politikaları uygulamasına engel oluyor. Bu gerçek iş dünyası ve piyasalar tarafından her geçen gün daha iyi görülmeye başladı. Piyasalar ve iş dünyası bir an önce önlerini görebilecekleri bir ekonomik iklimin yaratılmasını, ekonomi kadrosu ve politikaların yenilenmesini bekliyor. Geçen bir aylık sürenin, liyakatlı ekonomi ekibinin oluşturulması, yeni ekonomi politikaları konusunda ciddi mesajların verileceği bir süre olması gerekiyordu ama bu olmadı.
Gelinen noktada, artık bir-iki hafta içinde ciddi değişiklikler yapamadığı takdirde, Mehmet Şimşek’e olan güvenin yitirilmeye başlayacağını söylemek yanlış olmaz. Şimşek’le birlikte rasyonel yeni politikaları satın alan piyasaların, eskiye dönüş kesinleştiği takdirde verecekleri tepkinin, normalden daha sert olması da, doğal olarak beklenmelidir.