“Grip oldum, bir türlü geçmiyor” diyorsanız belki de zatürre oldunuz!
Türkiye'de gribin 65 yaş üstüne, kronik hastalara ve 59 aya kadar olan çocuklara yılda 4,6 milyar lira fatura çıkardığı tahmin ediliyor. 65 yaş altı erişkinlerin faturasına işgücü kaybına bağlı ekonomik maliyet ekleniyor ve rakam ikiye katlanıyor.
Aniden 38-40’a çıkan ateş, sırt, kol ve bacak kasları başta olmak üzere vücut genelinde kişinin hareket etmesini zorlaştıran yüksek kas ağrıları, burun akıntısı, boğaz ve baş ağrısı son dönemde sıkça karşılaştığımız bir görüntü. Bu tablo kışın gelişiyle dünyanın her ülkesinde sıkça görülüyor. Grip (influenza) virüs yoluyla bulaşan, burun, boğaz ve nadiren akciğerleri etkileyen, insandan insana kolaylıkla geçebilen ve her yıl salgın olarak görülen, ölümcül sonuçları olduğu için de ciddiye alınması gereken bir hastalık.
Influenza ilk kez Hipokrat tarafından “öksürüğü takiben gelişen pnömoni (zatürre) salgını” şeklinde tanımlanmış ve tarih boyunca da büyük küresel salgınlar oluşturması nedeniyle güncelliğini korumuş. Bilinen en eski salgın 1580 yılına ait. Gribin “en büyüğü” olarak bilinen 1918-1919 salgını ise 21 milyon kişinin ölümüne yol açmış. Rakamlar influenzanın bugün de ciddiye alınması gereken bir hastalık olduğunu gösteriyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre dünya nüfusunun her yıl yüzde 5 ila 15’i, yani bir milyara yakın kişi gribe yakalanıyor. Bulaşıcılığı yüksek bir virüste ise oran yüzde 25’e çıkıyor.
Dünyanın en büyük grip aşısı üreticisi Sanofi Pasteur’un Aşılar İş Birimi Türkiye, İran ve Levant Medikal Direktörü Dr. Özde Tırna dünyada her yıl grip nedeniyle beş milyon kişinin ağır hasta olduğunu ya da hastaneye yatırıldığını söylüyor. Aşının koruyuculuğuna ve virüsün öldürücülüğüne bağlı olarak bunlardan 250 bin ile 900 bini grip ve tetiklediği hastalıklar nedeniyle ölüyor.
Tırna A ve B tipi olmak üzere iki tip grip virüsü olduğunu belirtiyor. Sürekli değişen B tipi virüs yalnızca insanlarda mevsimsel gribe sebep oluyor. A tipi virüs ise insanların yanı sıra hayvanlarda da hastalık yapıyor. Bunlar her yıl kapımızı çalan, nispeten “masum” olarak nitelendirdiğimizden aşı da olmadığımız ancak şimdiden hastanelerin yoğun bakım bölümlerini dolduran mevsimsel griple ilgili özet bilgi.
Peki Türkiye’de her yıl kaç kişi mevsimsel gribe yakalanıyor? Bu sorunun yanıtını vermek pek kolay değil, ama T.C. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Bulaşıcı Hastalıklar Dairesi Başkanlığı’nın Haftalık Influenza Sürveyans Raporları’ndaki verilerden kabaca bir hesap yapmak mümkün. Türkiye’de influenza sezonu başından son sürveyans raporunun bulunduğu 8 Ocak-14 Ocak 2024 haftasına kadar 2023-2024 influenza sezonunda grip vakalarını noktasal olarak izlemekle görevli 21 ildeki 231 aile hekimine grip benzeri hastalık gerekçesiyle başvuranların yüzde 27,3’üne grip teşhisi konmuş. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Levent Akın’ın daha önceki bir haberimdeki “Influenza toplumda görülmeye başladığı zaman yüzde 5 ile yüzde 24 arasında enfeksiyona neden olur. Enfeksiyonla karşılaşanların yüzde 20’si hastalık belirtisi gösterir. Yani çoğunlukla griple karşılaşmış olursunuz, ama bir belirti vermezsiniz” sözlerini hesaplamamızda temel alalım. Türkiye’nin 85 milyon olan nüfusunun kabaca bir yaklaşımla yüzde 5’inin enfekte olduğunu ve bunun da yüzde 20’sinin hastalık belirtisi gösterdiğini kabul ederek yapılacak hesaplama, Türkiye’de her yıl kabaca en az 850 bin kişinin gribe yakalandığını gösteriyor. Sürveyans raporları gerçek durumu iki hafta geriden izliyor.
Bu kadar yüksek sayıda insanın gribe yakalanarak belirli bir süre ekonomik hayattan çekilmesi, tedavi için yapılan harcamalar, hastane yatış masrafları ve ölümler bu hastalığın ciddi bir maliyeti olduğunu gösteriyor. Gribin neden olduğu ekonomik kayıpları, doğrudan maliyet giderleri ve dolaylı maliyet giderleri olarak iki kategoride sınıflandırmak mümkün. Doğrudan maliyet giderleri, hastanın aldığı sağlık hizmetleri ve tedavide kullanılan tıbbi malzemenin bedelinin toplamı. Dolaylı maliyet giderleri ise hastalıktan dolayı işe gidememe, işgücü kaybı ve üretim kaybından kaynaklanan ekonomik kayıplar.
Fransız bilim insanı Jean-Marie Cohen’in yazdığı ve Prof. Dr. Selim Badur’un Türkçe’ye kazandırdığı Gribin Tuzakları adlı kitaba göre Fransa’da tetkikler, ilaç masrafları, hastaneye yatışlar ve benzer harcamalar toplam ekonomik kayıpların yüzde 17’sini oluşturuyor. Geri kalan yüzde 83 ise işgücü kaybına bağlı ekonomik maliyetler olarak kabul ediliyor.
Aşı üreticilerine göre Türkiye’de mevsimsel gripten kaynaklı geri ödemeli ve bireysel sağlık harcamaları son yıllarda giderek artmakla beraber özellikle 65 yaş üstü popülasyonda gripten kaynaklı geri ödenen ilaç, hastanede tedavi ve yoğun bakım maliyetlerinin yılda 4.6 milyar TL’den fazla olduğu tahmin ediliyor. Ancak bu rakam yalnızca 65 yaş üstü popülasyona, kronik hastalıkları nedeniyle ödeme alanlara ve 59 aya kadar olan çocuklara ait. 65 yaş altı gruptaki erişkinlerinde daha hafif geçirmekle birlikte gribe yakalandıkları, sağlık harcaması yaptıkları ve çoğunun da çalışması nedeniyle ortaya işgücü kaybına bağlı ekonomik maliyetler de çıktığı kabul edildiğinde faturayı 2 ile çarpmak yanlış olmayacak. Yani gribin Türkiye’ye yıllık maliyeti 9 milyar TL’ye (yaklaşık 300 milyon dolar) kolaylıkla ulaşıyor.
The Economist dergisinin Economist Impact adlı çevrimiçi yayın platformunun 4 Ekim 2023’te yayınladığı Türkiye başta olmak üzere Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Katar, Kuveyt ve Umman’ı kapsayan “Orta Doğu’da mevsimsel influenza riski ve yükünün ortaya çıkarılması” adlı beyaz bültenine göre ise söz konusu ülkelerde influenzanın ekonomik yükü tahmin edilenden çok daha yüksek.
Türkiye’de ise her yıl kapımızı çalan gribin ekonomik yüküyle ilgili yapılmış yakın tarihli bir araştırma yok. Bu konudaki tek kapsamlı araştırma 2008 yılında Elçin Yoldaşcan, Behice Kurtaran, Melik Koyuncu ve Esra Koyuncu’dan oluşan bir ekibin yaptığı ve pandemik influenzanın (küresel grip salgınının) ortalama bir senaryodaki ekonomik maliyetinin incelendiği Pandemik Influenzanın Ekonomik Etki Modellemesi: Türkiye Örneği adlı çalışma. Bu çalışmaya göre hastane, aşılama ve tedavi maliyetleri en iyi ihtimalle 1 milyar 364 milyon dolar ile 2 milyar 687 milyon dolar arasında değişiyor.
Dr. Tırna eskiden ekim ayında dolaşıma giren ve aralık sonu-ocak başı pik yapmasını bekledikleri influenza virüsünün bu yıl kuzey yarım kürede geç ortaya çıktığını belirterek “Bu sene kasım hatta aralık ayında bile düşük seyretti. Ama aralık sonundan itibaren çok hızlı bir ivmeyle arttı. Beklentimiz bu değildi” diyor. Bunun nedeni ise havaların sıcak gitmesi. Çünkü influeanza virüsünün güçlenmesi için yayılması gerekiyor. Hız yayılma için de kapalı ortam şart. Eskiden havaların ekim başında soğumasıyla birlikte kapalı ortamlara girilirken bu yıl ancak aralıkta virüsün güçlenmesi için gereken ortam ortaya çıkmış. Buna bir de COVİD 19’un eskisi kadar büyük bir tehlike olmaktan çıkması eklenince influenza virüsü coşmuş. Hem gecikmeli gelişi hem de uygun ortam nedeniyle bu kez hayatımızda geçen yıla göre daha uzun bir süre kalacağa benziyor.
Türkiye’de influenzanın ölümcül sonuçlar doğurabildiği risk grubunu oluşturan 65 yaş üstü nüfusla kanser, diabet gibi kronik hastalıkları olanların sayısı 27 milyon. Ancak risk grubundakilerin yalnızca yüzde 10’u aşı oluyor. Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinde ise bu oran yüzde 75’e kadar çıkıyor. Dr. Tırna aşılanmak için geç kalınmadığını belirterek “Mart sonuna kadar aşılanabilirler” diyor.
Türkiye’de devlet 65 yaş üzerindekilerin ve tevsik etmek koşuluyla kronik hastalığı olanların aşı bedelini ödüyor. “Neden aşılananların sayısı bu denli az?” şeklindeki soruma Dr. Tırna şu yanıtı veriyor:
“Erişkinlerde aşılanma bilinci eksik. Paçavra hastalığı olarak bilinen influeanzayı soğuk algınlığıyla karıştırıyorlar ve ölümcül olabilecek sonuçları hakkında bilgileri yok. Eskiden tek neden buydu. Şimdi buna bir de COVİD 19 aşılarına olan tepki eklendi.”
Enfeksiyon hastalıkları uzmanlarına göre aile hekimliklerine grip benzeri hastalık şikayetiyle gelenlerin yüzde 10’una influenza teşhisi konmuşsa grip mevsimi başlamış demektir. Dr. Özde Tırna gribin kendini değiştiren bir virüs olması nedeniyle her yıl grip aşısı yaptırmak gerektiğini belirterek “Aşı ancak o sezondaki grip salgınına karşı koruyucudur” diyor.
İnfluenza aşısının üretim öyküsü de hayli ilginç. İşin bir diğer ilginç yanı ise dünyanın en önemli sorunlarında bile çözüm yolları konusunda anlaşamayan ülkelerin bu kez direksiyonu Birleşmiş Milletler’e bırakmış olması. Grip aşısının içindeki virüs tipleri Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından belirleniyor. Bunun için Türkiye dahil 144 Ulusal Influenza Merkezi (National Influenza Centres) tarafından binlerce noktadan toplanarak taranan virüs tiplerinin genetik analizinin ve olası mutasyonlarının değerlendirildiği kapsamlı çalışma yapılarak, o yıl hastalık yapması olası dört tip virüs seçilip aşı içeriği kararlaştırılıyor.
WHO ciddiye aldığı mevsimsel gripten korumak ve salgınlara karşı hazırlıklı olmak için dünya çapında 114 ülkede 144 merkezde virüs analizi yapıyor. Bu merkezlerde Türkiye’de 231, dünyada ise binlerce doktor yıl boyunca grip benzeri hastalık şikayetiyle gelenlerin burunlarından pamuklu çubuklarla sürüntü alıyor. Ardından laboratuvarlarda sürüntüde influenza virüsü taraması yapılıyor. Sürüntüde virüs tespit edilirse referans laboratuvarlarda tiplemesi yapılıp gen haritası çıkartılarak WHO’ya gönderiliyor.
WHO dünyanın her yerinden gelen tiplemeleri inceleyip her yılın Şubat ayının ikinci haftasında İsviçre’nin Cenevre kentinde bilim insanlarının ve ülkelerin sağlık otoritelerinin katıldığı toplantıda önümüzdeki yıl hangi virüslerin sirkülasyonda olacağını açıklıyor ve aşı üreticilerine ‘Şöyle bir grip aşısı üreteceksiniz’ diyor. Bu, üretim sürecindeki ilk ve en önemli adım.
Aşı üreten şirketler WHO’nun bu toplantıdan sonra kendilerine gönderdiği virüs örneklerinden üretim yapabilecekleri tohum hücrelerini yaratıyor. Tam da bu noktada insanoğlunun en büyük protein kaynaklarından yumurta giriyor devreye. Elde edilen tohum hücreler, virüsü üretmek için makinelerle yumurtalara enjekte ediliyor. Bu amaçla kullanılan yumurtalar hijyenik koşulların üst düzeyde olduğu anlaşmalı çiftliklerde üretiliyor. Dr. Tırna “Bu yumurtalar yedi nesli bilinen ve özel çiftliklerde yetiştirilen tavuklardan alınıyor” diyor. Biyo-güvenlik koşullarının çok önemsendiği bu çiftliklere aşı üreticilerinin üst yöneticilerinin bile giremediğini öğreniyorum.
Bir de çiftliklerin aşının üretileceği fabrikalara da çok uzak olmaması gerekiyor. Bunun nedeni ise yumurtanın içinde canlı embriyo olmasının gerekmesi. Çünkü virüs, embriyonun enfekte olmasıyla elde ediliyor. Her yumurta tek tek inceleniyor ve ardından WHO’dan gönderilip bir miktar çoğaltılan virüsün enjekte edilmesine başlanıyor. Yumurtaya virüs enjeksiyonunun püf noktası da embriyonun canlı kalmasını sağlamak. Esas olan embriyoyu öldürmeden yeterince virüs üretebilmek. Daha sonra yumurtalar kondukları kuluçka makinesinde yaklaşık iki hafta kalıyorlar. Bu sıcak ortam hem embriyonun büyümesini hem de virüsün çoğalmasını sağlıyor. Artık elinizde aşı yapmak için kullanabileceğiniz virüslü yumurtalar var. Yine bir makineyle yumurtadan içinde virüs bulunan sıvı alınarak saflaştırılıyor ve içinde virüsten başka bir şeyin bulunmadığı bir sıvı haline getiriliyor. Yumurta kabukları dahil geride kalan her şey biyo-güvenlik kuralları çerçevesinde imha ediliyor.
Arkasından virüs hücresinin duvarında bulunan ve aşı yapımında kullanılacak iki antijen alınıyor. Vücuttaki bağışıklık reaksiyonu, hemaglütinin ve nöraminidaz adlı o parçacıklara karşı gelişiyor. Grip aşısında virüsün tamamı değil, yalnızca öldürülmüş virüsten alınan bu iki parçacık bulunuyor ve aşı böyle üretiliyor. Aşının üretim sürecinin yüzde 70’ini de kalite kontrolünün oluşturduğunu söylüyor Dr. Tırna.
Dr. Özde Tırna insanların Türkiye’de grip aşısı olunca burunlarının bile akmayacağını düşündüğünü belirterek şunları söylüyor:
“Aşı içeriğindeki tipler ile o sene dolaşımdaki tipler uyumlu olduğunda grip aşısının hastalığı önlemede etkinliği yüksektir. Ama grip aşısının esas amacı, ciddi seyirli gribi ve buna bağlı hastaneye yatışları, en önemlisi de grip nedeniyle ölümleri engellemektir ve grip aşısı bu alanda çok etkilidir.”
Dr.Tırna “Peki grip aşısı yaptırmanın ekonomik kazancı var mıdır?” sorusuna ise “Kaba bir rakam verirsek Batı ülkelerinde erişkin aşılanmasına yatırılan her 1 doların ülke ekonomisine dört dolar olarak geri döndüğü görülüyor” yanıtını veriyor.
Bilim insanlarının verdiği bilgiye göre influenza virüsü şöyle çalışıyor:
➡ Virüs tek hücreli bir organizma. Kendi kendini replike etme yeteneği yok. Hücrelerimize bağlanıp, hücrelerimizi kendisini üretmek için kandırması lazım. Virüs yüzeyindeki antijen denen çıkıntılarla hücrelerimize bağlanıyor. Bunlardan hemaglütininle hücre duvarımızı yırtarak içeri giriyor. Hücrenin içinde çoğalıyor. Diğer bir antijen olan nöraminidazla da hücre duvarımızı parçalayarak dışarı çıkıp diğer hücreleri aynı yöntemle enfekte etmeye başlıyor.
➡ Hücre virüse yardım ve yataklık ediyor. Hücrelerimizi kendimize karşı kullanıyor, onları kandırıyor. Aşı da virüs vücudumuza girmeden önce o virüsü bağışıklık sistemimize tanıtıyor, böylece virüs de gelip hücremizin üzerine bağlanarak içeri girip kendini çoğaltamıyor.
➡ Grip virüsü damlacık enfeksiyonu (yani havada bulunan virüs içeren partiküllerin akciğerlere çekilmesiyle) yoluyla ve dokunmayla bulaşıyor.
➡ Virüs, yüzeyler üzerindeki canlılığını çok uzun süre devam ettirebiliyor. Virüslü yüzeye değdirdiğimiz elimizi ağzımıza, burnumuza götürdüğümüzde virüsün akciğerlerimize doğru yolculuğu başlamış oluyor.
➡ En riskli yerler asansör düğmeleri, kapı kolları gibi herkesin değdiği alanlar. O yüzden bu bölgelerin sezon boyunca deterjanla temizlenmesi şart.