Kılıçdaroğlu, Erdoğan-Özel görüşmesinden pek memnun değil
AKP iktidarı halkın şikâyet ettiği sorunları işine gelmezse önce kabul etmiyor, kabul etmek zorunda kalınca da sorumluluğu üzerine almıyor. Son olarak hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon konusunda da aynı tavrı sergilediğini görüyoruz.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan AKP’nin 22. kuruluş yıldönümü mesajında hayat pahalılığı kabul etti ama bunun sorumluluğunu küresel krizlere yükledi. AKP’li Gaziantep ’Belediye Bakanı Fatma Şahin ise grev nedeniyle işten attığı işçilere karşı patronu savunup, “Onun da suçu yok, sizin de. Sorun enflasyonda onu da Cumhurbaşkanımız çözecek” şeklinde konuştu.
2024 Mart seçimlerine büyük önem veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, belli ki en zorlanacağı konunun hayat pahalığını olacağını gördü. Erdoğan, Mayıs seçimleri öncesi bu konuyu pek dillendirmemiş, yüksek maaş zamlarıyla halkı enflasyona ezdirmediklerini söylemekle yetinmişti. Hayat pahalılığının artık dayanılmaz noktalara gelmesi, belli ki artık konuya girmeye mecbur bıraktı. Öyle anlaşılıyor ki; bu kez de Cumhurbaşkanı sorunu kabul edip, sorunu yaratanın kendisi değilmiş gibi davranacak. Son söyledikleri bunun işaretlerini veriyor.
Bununla birlikte sorumluluğu olmasa da, “bu sorunu da biz çözeriz” diyerek, sorunu lehine çevirme çabasına gireceği söylenebilir. Küresel krizlerden kaynaklanan hayat pahalılığının son dönemde milleti bunalttığının farkında olduklarını kaydeden Cumhurbaşkanı “Yine biz bunu çözeceğiz” demiş. 6 Şubat depremi faturasını da yükseltip sorunda bunun da etkili olduğunu ima etmiş.
Peki, yüksek enflasyon ve yaşanan hayat pahalılığının sorumlusu gerçekten küresel krizler ve deprem faturası mı? Cumhurbaşkanı’nın bu tezi işleyeceği kesin ama inandırıcı olup olmadığını göreceğiz. Ekonomiyle ucundan ilgili herkes, küresel krizin bizim yaşadığımız hayat pahalılığının nedeni olmadığını bilir çünkü krizi tüm ülkeler yaşadı. Rusya-Ukrayna krizi desek; artan küresel fiyatlardan bütün ülkeler etkilendi, en az etkilenen hatta yararlanan Türkiye idi.
Özetle; yüksek enflasyon tümüyle yönetimin sorumluluğunda bir konu. Berat Albayrak’ın bakanlığından beri enflasyona neden olan akıldışı ekonomi politikalarını üstlenen, faizler konusunda her türlü itirazları geliştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisi. Seçim sonrası işin öyle yürümeyeceğini görüp rasyonel ekonomi yaklaşımına sahip Mehmet Şimşek’i Bakan yapıp, yine de Şimşek’in istediklerini yapmasını engelleyen de kendisi.
Şimdi bu gerçeği halkın göremeyeceği varsayımıyla, sorunu kabul etmeye zorunlu kalsa da, bu kez kendi dışında sorumluluklar üreten bir iktidardan söz ediyoruz. Belki de bu noktada en önemli şansı, Mayıs seçimlerini kaybeden ve bir türlü toparlanamayıp kendi içindeki kısır çatışmalarla oyalanan muhalefet oluşturuyor. Muhalefet sözcülerinin inandırıcılığının kalmadığını, doğru şeyler söyleseler de rağbet görmediğini sokakta çok açıkça görüyoruz. Mart’a kadar durum değişir mi bilinmez ama herkesin işi zor gibi görünüyor.
Seçimi kazanmak isteyen partilerin, seçim öncesi karşı tarafı, “IMF’i, patronları bankaları savunuyor” diye suçlamaya çalıştıklarını hep biliriz. Tabii ki bölücülük, beka gibi siyasi hamaset kavramları da kullanılır ama IMF, bankalar ve patronlar özellikle de TÜSİAD yakınlığıyla suçlamak, suçlayana prim ve oy kazandırır.
Dün bir belediye başkanının, hem de sanayi kenti olan bir yerde, grevde oldukları için işçileri atan patronu işçilerin karşısına geçip, çok açıkça savunduğunu gördük. Patronun ne kadar dindar olduğunu, cami yaptırdığını anlatarak, “bunlar beni üzüyor” diye işçilerden şikâyet etmesini, işçilerin yüzüne söyledi. Bu da yetmiyormuş gibi “Patronla işçi babayla çocukları gibidir” diyerek, sermayedar-çalışan ilişkilerine bilimsel bir yaklaşım geliştirmiş…
AKP’nin, seçim öncesinde, işçilerden oy isteyecek belediye başkanının bu söyleminden rahatsız olduğunu ise sanmıyorum. Çünkü AKP artık açıkça patronlardan yana tavır koyup, büyük bir servet transferine imza atıyor. Yüksek enflasyonu, reel ücretleri eritip servet transferini artırmak için kullandığını tüm iktisatçılar zaten söylüyor. O nedenle bırakın sınıfsal analizlerden çekinmeyi, aksine artık açıkça bu tercihi dillendirmeye başladı.
Dünkü bu haberler bile, iktidarın söyleminin aksine, yüksek enflasyon ve hayat pahalılığının, bilinçli olarak tercih edildiğini, bunun yöneticilerin sorumluluğunda olduğunu açıkça gösteriyor.
28 Kasım 2024 - Merkez Bankası artık riskler yerine başarıları öne çıkarıyor
27 Kasım 2024 - Özel sektör hesabı yüzde 48’le yaparken enflasyon yüzde 21’e düşmez
26 Kasım 2024 - Enflasyonla mücadelede ‘kararlılık’ vurgusu yavaş yavaş unutuluyor
25 Kasım 2024 - Yüksek nakit açığı ve Merkez’in zararı enflasyon hesabını bozuyor