Mahfi Eğilmez: İnsanlar ekonominin ne durumda olduğunu anlamış değil
Ekonomide seçim sonrasına dair tedirginlik sürerken Merkez Bankası da bir yandan rezervleri eritip bir yandan bankalara yeni kararlar bildiriyor. 10Haber’e konuşan Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Kerim Rota, bunun seçim sonrasındaki sermaye kontrolü için ön hazırlık olduğu görüşünde.
Merkez Bankası bir yandan rezervleri eriterek kurları seçime kadar korumayı isterken, öte yandan da bankalara seçim sonrasında uygulanacak yeni kararlar bildiriyor. Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı, eski bankacı Kerim Rota, son Merkez Bankası kararının “seçimden sonra sermaye kontrolü için ön hazırlık olduğu” iddiasında bulundu.
Merkez Bankası dün kamuoyuna yansıyan kararıyla, 26 Mayıs-28 Temmuz arası için TL’ye ek dönüşüm yükümlüğü için banka hedeflerini yüzde 5’den 15’e çıkarırken, Temmuz sonrası da yüzde 30 olarak uygulayacağını bildirdi. 26 Mayıs sonrası yüzde 15 dönüşüm şartını yerine getiremeyen banka bu tarihten sonra ek yüzde 10, Temmuz’dan sonra ek yüzde 15 daha menkul kıymet blokesi yapacak.
Bu karar bir açıdan bakıldığında Merkez Bankası’nın, başta kur korumalı mevduat (KKM) uygulaması olmak üzere, “mevcut parasal düzeni seçimden sonrasında da devam ettirme iradesinin bir beyanı” niteliğinde. Neden şimdiden böyle bir karar açıkladıklarını soruştururken görüşlerine başvurduğum Kerim Rota, kararın amacıyla ilgili çok çarpıcı bir iddiada bulundu. Kerim Rota iktidarın bankalar ve reel sektör üzerindeki döviz kontrolünü büyük ölçüde sağladığının, tepki çeker diye bireysel hesaplara şimdiye kadar fazla dokunmadığının altını çizerek, “Bu kararla seçim sonrasında olası bir sermaye kontrolünün ön hazırlığını yapmaya çalışıyorlar” yorumunda bulundu.
Merkez Bankası’nın, tasarrufçunun döviz hesaplarına olan talebini, bankalara koyduğu sıkı kurallarla büyük ölçüde frenlediğini, bunun için KKM’yi kullandığını belirten Rota, seçim sonrasına dönük olarak iktidara güven duymayan bireysel tasarrufçunun dövize yatırım eğiliminin devam ettiğini söyledi. Bu kararla birlikte bankaların bireysel tasarrufçuyu da zorlayarak, KKM’ye döndürülmesine çalışılacağını, aksi takdirde bankaların tahvil alım cezasının daha da artacağını kaydetti. Şirketlere bir yandan kredi verip öte yandan döviz hesaplarını bozdurtan iktidarın, seçim öncesi tepki çeker diye bireysel döviz hesaplarına fazla müdahalede bulunmadığını hatırlattı.
Seçimden sonra ekonominin çok sıkışacağını, bunu iktidarın da gördüğünü kaydeden Kerim Rota, seçim sonrası “artık adı konulmuş bir sermaye kontrolü”nün kaçınılmaz olabileceğini söyledi. Merkez Bankası’nın son kararının bireysel döviz hesaplarının KKM’ye döndürülmesi için zorlama anlamını taşıdığını kaydeden Rota, “Sermaye kontrolü getirdiklerinde bireysel tasarrufçunun döviz hesabı sayısının az, miktarının düşük olmasını planlamış olabileceklerini” kaydetti. Rota, böylece halkın tepkisini azaltmak istediklerini söyledi.
Merkez Bankası uzun süredir uyguladığı yanlış para politikasının sonucu olarak artan döviz talebini talebi önlemek için, bankalar üzerinden, tasarrufçulara büyük baskı uyguluyor. Bankaların KKM başta olmak üzere TL olarak gösterilen tasarrufları artırması, döviz hesaplarını azaltmalarına çalışıyor. Buna rağmen döviz talebi artmaya devam ediyor, kısıtlamalar piyasada çoklu kur uygulamalarına neden oluyor. Kurları tutmak için rezervlerden döviz ve altın satıldığı için, net rezervler swap hariç kamu dahil eksi 75 milyar dolarlara indi.
Peki, Merkez Bankası’nın ek dönüşümü sağlayamayan bankalara koyduğu menkul kıymet blokesinin sonucu ne olacak? Bankalar, üzerlerindeki baskının çok artmasına rağmen ihtiyatı elden bırakmadılar ve şu anda keskin bir kriz havası görünmüyorsa, bunun en önemli nedeni bankaların sağlam yapısı. Ancak uzun zamandır bankaların rahatsız olduğunu, küçülme pahasına iş hacimlerini düşürmeye başladıklarını görüyoruz. Çünkü bloke şartı konulan menkul kıymetten asıl kasıt Hazine’nin çıkardığı sabit faizli tahviller. Bankalar TL’ye dönüşümü sağlamak için mevduatlara yüzde 35-40 faiz ödüyorlar.
Bankalar yüksek maliyetle topladıkları bu parayı istedikleri gibi kullandıramıyorlar. Yüzde 35-40’lara çıkan TL mevduat maliyetine karşılık ya yüzde 13 faizli tahvil alacaklar, ya da Merkez Bankası’nın belirlediği çok düşük faizlerle kredi kullandıracaklar. Bankalar tüketici kredisi kullandırmayı, faizi yüksek diye tercih ediyorlardı, geçtiğimiz hafta bankalara bu konuda da kısıt getirildi, belirli bir artış oranının üzerine çıkmaları halinde ceza konuldu.
Yani bankalara artık, “zarar et” deniliyor.
Peki, KOBİ’ler başta olmak üzere ticari kesime verilen bol kepçe krediler nereden kaynaklanıyor derseniz; adresi kamu bankaları. Kamu bankaları zararına kredi vermeyi sürdürüyorlar. Son dönem dövize talep fazla artmasın diye biraz kısıtlandı ama kamu bankalarının bilançolarına normal bir değerlendirme yapılsa büyük zararlar yazmaları kaçınılmaz hale geldi.
Özetle; yerli ve yabancı tüm kurumlar ve iktisatçılar tarafından “artık sürdürülemez” denilen mevcut ekonomi ve para politikalarının bu şekilde devam etmesi mümkün değil. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimi tekrar kazandığı takdirde bu politikayı sürdürmekte kararlı görünüyor, Merkez Bankası da bunun gereğini yerine getiriyor.
Ne denebilir; gerçekten seçimler hiç bu kadar kritik olmamıştı…