Yavaş kızının Londra’daki eviyle ilgili belgeleri paylaşıp Altınok’a çağrı yaptı
Özgürlük Araştırmaları Derneği'nin 'Türkiye’de Liberal Değerler 2024' kamuoyu araştırmasına göre vatandaş enflasyonun düşürülmesi için devletin fiyatları kontrol etmesini, işsizliği azaltmak için de kamuda istihdamın artırılmasını istiyor.
Ankara’da 2014 yılında kanıta dayalı politika oluşturmayı teşvik etme ve Türkiye’deki liberal kurumların konsolidasyonuna yardımcı olma misyonuyla kurulan kamu politikası araştırma kuruluşu Özgürlük Araştırmaları Derneği’nin araştırması ilginç sonuçlar ortaya çıkardı. Buna göre sıkıntıya düşen vatandaş “Devlet Baba”nın kendisini kurtarmasını istiyor. Özgürlük Araştırmaları Derneği 20 Mayıs – 10 Haziran 2024 tarihleri arasında 28 şehirde 2011 kişi ile yüz yüze görüşerek hazırladığı “Türkiye’de Liberal Değerler 2024” araştırmasını yayımladı. Araştırma Türkiye’de yurttaşların ekonomiye bakışıyla ilgili çarpıcı veriler ortaya koyuyor. Yapılan anket sonucu elde edilen araştırma sonuçları raporda şöyle yer aldı:
Kiralara devletin müdahalesini en çok hangi grup istiyor?
“Faizler düşünce insanların alternatif yatırım aracı olarak konuta yönelmesi ve göçmenlerin konut piyasasına dahil olması sonucunda konut talebi artmış ve bu durum kiraların da yükselmesine sebep olmuştur. Hükümetin enflasyonun çok daha yüksek olmasına rağmen kiralara yüzde 25 artış sınırı koyması ve bu yolla ekonomiye müdahalesi piyasanın dengelerine ciddi anlamda zarar vermiş ve bunun sonucu olarak 2024 yılı ev sahipleri ve kiracılar arasında neredeyse fiziksel şiddete varan sorunlara yol açmıştır. Katılımcıların yüzde 91,7’si kiraların düşmesi için devletin müdahalesini talep etmekte, sadece yüzde 3,92‘si hükümetin kiralara müdahalesini yanlış bulmaktadır.
Bütün yaş, cinsiyet, eğitim ve meslek gruplarında kira artışlarına müdahale çok yüksek düzeyde talep edildiğinden, bu gruplar içinde göze çarpan bir farklılık söz konusu olmasa da, bu önermeye en yüksek düzeyde karşı çıkanlar yüksek lisans mezunları ve işletme sahipleridir.”
‘İthalat yerli sanayinin gelişmesini engeller ve işsizlik yaratır’
“Bu soru serbest ticaret ve korumacılık arasındaki çok eski ama her zaman güncel bir tartışmaya referansla sorulmuştur. Korumacılık politikalarının dayandırıldığı başlıca gerekçeler yerli bebek endüstrilerin korunması, dışa bağımlılığın azaltılması ve işsizliğin düşürülmesidir. Diğer taraftan liberalizme göre serbest ticaret, tüketiciye daha kaliteli ve daha ucuz ürüne ulaşma imkânı sağlar, yerli üreticiyi teknolojik yenilenme ve inovasyona zorlar ve bu şekilde rekabet gücünü artırır. Bu soruda katılımcıların serbest ticaret ve korumacılık arasında nerede durdukları anlaşılmaya çalışılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre katılımcıların yüzde 66,68’i korumacılıktan yana tavır koymaktadır. Profesyonel meslek sahipleri, esnaflar ve 55+ yaş olanlar bu önermeyi en çok destekleyen grupken işletme sahipleri, üst düzey yöneticiler ve 24-34 yaş arasındaki yaştaki katılımcılar ithalatın kısıtlanmasına en karşı olan gruplardır.”
‘İşsizlik sorununu kamunun istihdamı artırması çözer’
“Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde işsizlik arttığında devletin uyguladığı politikalardan biri kamuda istihdamı artırmaktır. Bu politika her ne kadar işsizliği düşürüyormuş gibi görünse de kamunun yükünü artırmakta, bu yükü kaldırabilmek için de devlet vergileri yükseltmektedir. Katılımcıların yüzde 78,47 gibi yüksek bir oranı devletin bu politikasını desteklemektedir. Yüksek lisans mezunları bu argümana en az katılan, okuryazar olmayanlar en çok katılan gruptur. Üst düzey yöneticiler ve işletme sahipleri devletin istihdam kapısı olduğu fikrine karşı çıkmaktadır. Bu sonuçlar piyasada iş bulma ihtimali en yüksek grupların bu fikre en az itibar ettiğini göstermektedir.”
‘Enflasyon nasıl kontrol altına alınacak?’
“Serbest piyasa ekonomisinde (oligopol, düopol ya da monopol gibi yapıların olmadığı durumlarda) fiyatlar arz ve taleple belirlenir ve bu, piyasada hiçbir kişi ya da grup tüm toplumu kapsayacak bilgiye sahip olmadığından fiyatların oluşumu “kendiliğinden doğan düzen” de (spon-taneous order) denen bir süreç içinde işler. Bu sebeple müdahale ederek fiyatları kontrol etmeye çalışan devlet aslında piyasanın arz ve talep dengesine zarar vermektedir.
Araştırmanın sonuçlarına göre katılımcıların neredeyse tamamı (yüzde 93,01) devletin fiyatları denetlemesiyle enflasyonun kontrol edilebileceğini düşünmektedir. Yaş ve eğitim açısından sonuçlarda göze çarpan bir farklılık bulunmamakta, işletme sahipleri denetimlerle enflasyon kontrolüne en az inanan grup olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısaca hükümetin fiyatların yükselmesinden marketlerin sorumlu olduğuna yönelik propagandası karşılık bulmuş görünmektedir.”
‘Her alanda rekabetin artması ekonomik refahı da arttırır’
“Her ne kadar ilk sorularda belirgin bir devlet müdahalesini savunan korumacı ve devletçi bir bakış açısı ortaya çıksa da rekabetin ekonomik refahı artıracağına dair bir görüş hâkim görünmektedir. Bu önermeye katılımcıların yüzde 66,52’si katılırken sadece yüzde 16,41’i karşı çıkmaktadır. İşletme sahibi ve serbest meslek sahipleri rekabetin ekonomik refahı artıracağı önerisine en güçlü katılan gruptur.”
‘Sağlık masraflarımı devletin ödemesi gerekir’
“Refah devleti teorisi sağlık hizmetlerini, sosyal amaçlı yönü olması, uzun vadeli sonuçlarının olması, bunun dolaylı da olsa kalkınmaya katkısı, ikame edilmemesi, ertelenememesi gibi özelliklerinden dolayı diğer mal ve hizmetlerden ayırır ve toplumun tüm kesimleri tarafından ihtiyaç olunduğu zaman yeterli kalitede ulaşılabilir olması gerektiğini iddia eder. Ancak bu tüm kesimlerin sağlık hizmeti harcamalarının devlet tarafından karşılanması gerektiği anlamına gelmemektedir. Bu önerme bu fikirden hareketle sorulmuştur.
Katılımcıların çok büyük bir oranı (yüzde 85,53’ü) maddi güçleri olsa bile sağlık harcamalarını devletin karşılaması gerektiğini düşünmektedir. Sadece yüzde 8,05’i bu önermeye karşı çıkmıştır. Bireylerin sağlık harcamalarının devlet tarafından karşılanması gerektiği fikri tüm cinsiyet, yaş ve eğitim grupları tarafından onaylanırken, işletme sahipleri devletin sağlık harcamalarını üstlenmesini en az benimseyen grup olmuştur. Buna karşılık, bu önerme kendi gelirleri olmayan öğrenciler ile düşük gelirli olduğu tahmin edilen işçiler ve işsizler arasında en yüksek oranlarda kabul görmüştür.”
Devlet-ekonomi ilişkisi nasıl olmalı?
“Ekonomide devlet kuralları koymalı ama ekonominin işleyişine müdahale etmemelidir. Bu önerme liberalizmin temeli olan özgürlük anlayışının ekonomideki uzantısıdır ve bu anlamda serbest piyasa ekonomisinin de temelidir. Kısaca liberalizme göre devlet küçük ve sınırlı, piyasa serbest olmalıdır. Bu önermeye katılanların oranı yüzde 58,77, katılmayanların oranı ise yüzde 25,56’dır. Bu önermede en ilgi çekici sonuç işsizlerin devletin kural koyucu ve tarafsız rolüne daha çok vurgu yapmasıdır.
Profesyonel meslek sahiplerinin devletin ekonomiye müdahalesini daha az talep etmesi beklenirken bu talebin diğer gruplara göre daha yüksek çıkması şaşırtıcıdır. Üniversite ve yüksek lisans mezunları ise bu önermeyi yüksek oranda desteklemektedir.”
‘Kamu işletmeleri özelleştirilmelidir’
Bu önerme bir önceki soru gibi devletin ekonomideki rolü ile ilgidir. Devletin rolü sadece kural koymak ve denetlemek midir yoksa ekonomik bir aktör olarak piyasada daha büyük bir yer mi işgal etmelidir sorusu sermayesinin tamamı veya çoğunluğunun kamu tüzel kişilerine ait olan kamu işletmeleri ile ilişkilendirilerek sorulmuştur. Kamu işletmeleri ekonomik bir aktör gibi mal ve hizmet üretir ancak bunu kâr amacı güderek yapmaz. Kamu işletmelerinin etkin çalışmadıkları için özelleştirilmesi önermesine katılımcıların yüzde 41’77’si katılmakta, yüzde 37,84’ü karşı çıkmaktadır. İlginç bir şekilde yüksek lisans mezunları hariç eğitim düzeyi arttıkça korumacı yaklaşımın da arttığı görülmektedir.”
‘Zenginlerin vergisi önemli ölçüde arttırılmalıdır’
Zenginlerin daha fazla vergi ödemesi fikri sadece Türkiye’de değil, dünyada da özellikle ekonomik kriz dönemlerinde, dile getirilen bir taleptir. Gelir dağılımındaki eşitsizlik artıkça da bu talepler daha da yüksek sesle söylenmeye başlar. Araştırmada da benzer bir talep açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Katılımcıların yüzde 82,49’u zenginlerin daha fazla vergi ödemesi gerektiğini düşünürken sadece yüzde 9,84’ü bu önermeye katılmamaktadır. Zenginlere yönelik ilave/yeni vergiler hemen hemen her kesimden eşit düzeyde destek görürken işletme sahipleri ve üst düzey yöneticiler zenginlere ilave/yeni vergileri en az destekleyen gruptur.”
‘Tarım ve hayvancılıkta ithalat kısıtlanmalıdır’
“Tarım ve hayvancılık ürünleri doğrudan beslenme ihtiyaçları ile ilişkili olduğundan insanların hassasiyet gösterdiği alanlardan biridir. Türkiye’de eskiden yetişen ancak özellikle yanlış tarım politikaları sebebiyle pek çok tarımsal ve hayvansal ürünün artık yetiştirilemediği bu sebeple ithalata bağımlı hale gelindiği yönünde sıklıkla eleştiriler yükselmektedir. Tarımsal ve hayvansal ürünlerin ithalatına bakış diğer ticari ürünlerin ithalatına bakıştan bu açıdan farklılık arz etmektedir.
Katılımcıların yüzde 73,44’ü tarım ve hayvancılıkta ithalatın kısıtlanması gerektiğini savunmaktadır. Eğitim seviyesi düştükçe bu kanaat daha çok benimsenmektedir. Ayrıca işsizler ve serbest meslek sahipleri de diğer meslek gruplarına göre bu fikre daha çok katılmaktadır.”
‘Zenginlerden yoksullara az şey kalır’
‘Zenginlerin mülkiyetindeki artışın yoksulluk pahasına olacağı fikri üzerinden insanların zenginliğe bakışının anlaşılmaya çalışıldığı bu soruda katılımcıların yüzde 75,24’ü önermeyi onaylamakta, sadece yüzde 14,72’si karşı çıkmaktadır. Bu önerme en genç ve en yaşlı gruplar ile düşük eğitime sahip gruplar tarafından en yüksek ilgiyi görürken en az katılan grup yüksek lisans mezunları, işletme sahipleri ve üst düzey yöneticilerdir.”
‘Bankalar ve borsalar gereklidir’
“İşletmelerin yeni yatırımları için ihtiyaç duydukları parayı bulabilmeleri için banka ve borsa gibi finansal sistemler gereklidir.
Bankalara ve borsaya karşı para üzerinden para kazanmayı sağladığı, zenginleri daha da zenginleştirdiği gibi gerekçelerle bir önyargı olabilmekte, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde, bu kurumlar daha şiddetli bir şekilde suçlanabilmektedir. Bu suçlamalar hem insanlardan hem de işveren kuruluşları ya da iktidar partilerinden gelebilmektedir.
Bu soruda banka ve borsaya karşı bir önyargı olup olmadığı anlaşılmaya çalışılmıştır. Yeni yatırımlar için finansal sistemlerin gerekliliğine ilişkin kanaat tüm gruplarda benzer olup (katılanlar yüzde 82,35; katılmayanlar yüzde 5,67) katılımcı sayısı az olmakla birlikte en yüksek eğitimli kesim bu argümanı en çok haklı bulan kesimdir. Diğer yandan işletme sahipleri, serbest meslek sahipleri ve üst düzey yöneticiler bu fikri en yüksek düzeyde destekleyenlerdir. Banka ve borsa sistemleri daha çok bu gruplar tarafından kullanıldığı için bu sonuç manidar görünmektedir.”
‘Alışverişte kim kazanır?’
“Bir mağazadan/marketten alışveriş yapıldığında kim kazançlı çıkar? Piyasa ekonomisinin temellerinden biri olan gönüllü mübadele ilkesi alıcı ve satıcının karşılıklı anlaştığı ve iki tarafın da bu alışverişten kazançlı çıktığı, kazanç olmadığı takdirde zaten bu ticaretin olmayacağı fikri üzerine kuruludur. Bu soruda ilginç bir şekilde alıcının kazançlı çıktığını düşünenler sadece yüzde 1,39 iken sadece satıcının kazançlı çıktığını düşünenler yüzde 49,88’dir. Her iki tarafın da kazançlı çıktığını düşünenler ise yüzde 48,73’tür. İşletme sahipleri alışverişin doğası gereği iki tarafın da kazanç sağlayacağını diğer kesimlere göre daha çok düşünmektedir. Her ikisinin birden kazanacağını düşünenler ayrıca yüksek lisans seviyesinde yoğunlaşmaktadır.”