İsveç’ten kriz çıkaracak karar: Yüksek Mahkeme, FETÖ’den aranan iki kişinin Türkiye’ye iadesini durdurdu
Gümrük vergileri ticaret ve büyüme üstünde baskı yaratırken ABD'de enflasyonu artıracak. Fed faizleri yüksek tutmak zorunda kalacak, bu da Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin borçlanma maliyetini yükseltecek.
Donald Trump’ın ABD başkanlık yarışındaki zaferi dünyanın geri kalanı için derin ve oldukça acil olması muhtemel ekonomik sonuçlar doğuracağa benziyor. Dünya liderlerinden tebrik mesajları yağarken kendisine ülkeyi yönetmesi için güçlü bir yetki verildiğini söyleyen ithalata yönelik yüksek vergilerden daha çok deregülasyona, daha fazla petrol sondajından NATO’daki ortaklarından daha fazla talepte bulunmaya kadar vaatlerinin sadece bir kısmını hayata geçirse bile ülke maliyesi, enflasyon, ekonomik büyüme ve faizler üzerindeki baskı dünyanın her köşesinde hissedilecek.
Trump’ın Cumhuriyetçi Partisi bu seçimlerde Senato’yu da ele geçirerek ve Temsilciler Meclisi’nde de yeni kazanımlar elde ederek Başkan’ın önerilerini yasalaştırmasını ve kilit atamaları gerçekleştirmesini potansiyel olarak çok kolaylaştırdı.
İtalya’nın en büyük bankalarından UniCredit’in Grup Baş Ekonomi Danışmanı Erik Nielsen “Trump’ın mali vaatleri – ABD ekonomisi ve küresel finans piyasaları için zaten aşırı olan bütçe açığını büyük ölçüde artırmayı vaat ederken aynı zamanda kilit kurumların altını oymakla tehdit ettiği için ciddi şekilde sorunlu” diyor. Nielsen’e göre Trump’ın ABD’nin borçlanması ve dolayısıyla küresel finansal istikrar için ciddi ve şimdiye kadar pek az anlaşılan bir tehdit oluşturduğu sonucuna varmak gerekir.
ABD’nin tüm ithalatına yüzde 10, Çin’den yapılan ithalata ise yüzde 60 gümrük vergisi getirmesi planı Trump’ın politikalarının temelini oluşturuyor ve muhtemelen en büyük küresel etki bu olacak.
Yüksek gümrük vergileri küresel ticareti zora sokacak, ihracatçıların işini zorlaştıracak ve ilgili tüm tarafların mali durumu için yük oluşturacak. Özellikle Çin’den yapılan ucuz ithalat gümrük vergileri nedeniyle pahalı hale gelince şirketler artan maliyeti tüketicilere yansıtacak. Bunun da ABD’de enflasyonu yükseltmesi ve ABD Merkez Bankası’nın (Fed) daha sıkı para politikası uygulamaya başlaması gündeme gelebilir. Daha da sıkılaştırılacak bir para politikası Fed’i faiz oranlarını daha uzun süre yüksek tutmaya ya da hatta tersine dönüp borçlanma maliyetlerini bir kez daha artırmaya zorlaması muhtemel.
Uluslararası Para Fonu’na (IMF) göre halihazırda küresel büyüme zayıf seyrediyor ve çoğu ülke “cılız” bir büyüme gösteriyor. Küresel ticaretin daha fazla darbe alması gelecek yıl için yüzde 3,2’lik küresel ekonomik büyüme projeksiyonu üzerinde aşağı yönlü bir risk oluşturabilir.
Partilerüstü bir kuruluş olan Committee for a Responsible Federal Budget’a göre Trump’ın ABD’nin kamu borcunu 2035 yılına kadar 7,75 trilyon dolar artırabilecek harcama ve vergi indirimi vaatlerini sürdürmesi halinde bu daha da kaçınılmaz hale gelecek. BNP Paribas’tan Anis Bensaidani “Daha yüksek enflasyon, özellikle daha sıkı bir para politikası uygulaması gerektireceğinden iç talep üzerinde baskı yaratacak ve büyüme üzerinde olumsuz bir etki yaratacak” diyor.
Trump’ın en önemli vaatlerinden biri ABD’de üretim yapan ABD’li şirketlerin kurumlar vergisi oranını yüzde yüzde 21’den yüzde 15’e düşürmek. Vergi indiriminin de önemli miktarda vergi kaybına neden olacağı belirtiliyor. Kurumlar vergisindeki indirimin 2034’de kadar yaratacağı yıllık vergi geliri kaybının 400 milyar dolardan fazla olacağı tahmin ediliyor.
Yeni başkan böylelikle ABD’li şirketlerin yurtdışındaki yatırımlarını ülkeye çekmeyi ve yeni yatırımların ABD’de yapılmasını sağlamayı hedefliyor. Aynı politikayı ilk seçildiği dönemde de uygulamış ve 2017’deki vergi reformuyla kurumlar vergisi oranını yüzde 35’ten yüzde 21’e çekmişti.
Ancak ilk döneminde beklenti gerçekleşmedi. Daha az kurumlar vergisi ödeyen dev şirketlerin karı artmasına arttı ama bu yeni kaynak ne yatırımları ne de istihdamı artırdı. Çünkü dev şirketler kendi hisselerini satın alarak değerlerinin yükselmesini sağladı. Bunu yapmalarının nedeni yıl sonu primlerinin ve kazanacakları paranın hisse değerine bağlı olmasıydı. Hisseler değer kazanırken aynı zamanda yöneticilerin cepleri de doldu.
Ekonomilerini düzeltme için yabancı kaynak girişimine bel bağlamış Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için ABD’de uygulanacak bu tür bir sıkılaştırma programı dış borçlanmayı daha pahalı hale getirecek.
Fed’in yüksek faizleri ve başka yerlerdeki ülkelerdeki düşük borçlanma maliyetleri de doları güçlendirecek. Euro ve Yen‘in bir gecede yüzde 1,5 değer kaybetmesinin de gösterdiği gibi uluslararası borçların yüzde 60’ından fazlası dolar cinsinden olduğu için bu gelişmekte olan piyasalara daha da çok zarar verecek.
Trump’ın kazanması ilk andan itibaren doların değerini artırdı ve euroyu güçsüzleştirdi. Bu trendin devamı durumunda Türkiye’nin ihraç mallarının üretiminde kullandığı ara malların ve hammaddenin büyük çoğunluğunu dolarla ithal ettiği düşünüldüğünde fatura kabaracak. İhracatının büyük çoğunluğunu euro cinsinde yapan Türkiye’nin ihraç ürünleri de değer kaybeden ortam para birimi nedeniyle Avrupalı alıcılar için pahalılaşacak.
ABD enflasyonunu yukarı çekebilecek aynı güçler özellikle Trump’ın söz verdiği gibi Çin’e büyük vergiler koyması halinde başka ülkelerdeki fiyatlar üzerinde de baskı yaratabilir. Dünyanın en büyük ihracatçısı olan Çin büyümeyi yeniden canlandırmada çaresiz durumda. Bu nedenle ABD’ye girmekte zorlanacak malları için yeni pazarlar arayabilir ve özellikle Avrupa pazarlarını istilaya yönelik yeni bir girişim başlatabilir. Bu da ekonomik durgunluktan çıkmaya çalışan ve Çin istilasına karşılık başta elektrikli otomobiller olmak üzere birçok malda ek gümrük vergisi getiren Avrupa’nın yeni bir ticaret savaşı başlatmasına neden olabilir.
Özellikle ticarete dayalı açık ekonomilerde iş dünyasının duyarlılığı hızla kötüleşeceğinden merkez bankalarının hızlı tepki vermesi muhtemel. JP Morgan’dan Greg Fuzesi “Anketlerdeki düşüşten önce bile, ECB faiz indirimlerini yüzde 2 nötr orana kadar hızlandırabilir ve ABD’nin tarife politikaları netleştiğinde, faizleri nötr oranın altına düşürmek makul olacaktır” diyor. Yani bir süre sonra Avrupa’da negatif faiz dönemine girmemiz hiç kimseyi şaşırtmamalı.
Ayrıca başta AB üyeleri olmak üzere tüm ülkelerin ABD’nin ithalata getireceği herhangi bir ek vergiye misilleme yapması, bunun küresel ticareti daha fazla engellemesi ve küresel büyümeyi daha derinden etkilemesi muhtemel.
Trump’ın sınırı kapatmaya yönelik söylemleri ve zaten kötüleşen iç görünüm göz önüne alındığında yeni dönemde en ağır darbeyi Meksika alabilir. TSLombard’dan Jon Harrison, Meksika pesosu dolar karşısında yüzde 3 değer kaybettiğini dikkati çekerek “En fazla risk altında olan ülke Meksika” diyor.
Harrison Meksika’nın ticari gerilimlerin ve sınır dışı tehditlerinin kartel faaliyetleri ve hükümetin şiddeti engellemedeki başarısızlığı gibi iç sorunları daha da kötüleştirebileceğini belirterek özellikle kırılgan olduğunu söylüyor.
Brezilya Trump döneminin potansiyel kazananları arasında olabilir. Trump’ın ilk başkanlığı sırasında ticaret savaşının başlamasıyla birlikte Çin, ABD’den soya fasulyesi ithalatını durdurmuş ve tedariki Brezilya’dan yapmaya başlamıştı. Bu kez de aynı tabloyla karşılaşmak mümkün ve Çin yine Brezilya’ya yönelebilir.
Trump NATO’ya desteğini azaltırsa Avrupa da artacak savunma harcamaları nedeniyle daha büyük yük altına girebilir. Buna bir de Trump’ın ilk döneminde gerginleşen ilişkiler nedeniyle Fransa Devlet Başkanı Emanuel Macron’un gündeme getirdiği Avrupa Birliği Ordusu kurma planı eklenirse yük daha da ağırlaşabilir.
Avrupa İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan bu yana ABD’nin askeri varlığına güveniyor ve Rusya’nın Ukrayna’daki savaşının görünürde bir sonu olmadığı için ABD’nin geri çekilmesiyle ortaya çıkacak boşluğu doldurmak zorunda kalacak.
Ancak bugün itibariyle kamu borcu Avrupa’da milli gelirin yüzde 90’ına ulaşmış bulunuyor. Hükümetler ticari engellerden mustarip bir ekonomiyi canlandırırken bir yandan da askeri harcamaları finanse etmekte zorlanacak.
Trump’ın deregülasyon çabaları muhtemelen daha uzun bir döneme yayılacak, ancak Basel III olarak bilinen ve bankaları daha dirençli hale getirmeyi amaçlayan uluslararası kabul görmüş öneriler ilk kayıp olabilir. Yeni kurallar 1 Ocak’tan itibaren uygulanacak ve politika yapıcılar şimdiden ABD çekilse bile devam edip etmeyeceklerini tartışıyor.
Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Donald Trump’ın seçim zaferinin ardından para piyasalarında dalgalanma yaşandı. Gelişmekte olan para birimleri dibi görürken TL bu para birimlerinden pozitif ayrıştı.
Trump’ın zafer ilanının ardından TL cinsi yatırım araçları emtialar karsısında pozitif değerlendi. TL bugün küresel çapta güçlenen dolar karşısında değer kazanabilen nadir para birimlerinden biri oldu. Donald Trump’ın başkanlığıyla birlikte TL dolar karşısında yüzde 0.2 ile sınırlı, ancak nadir görülen değer kazançlarından birini yaşadı ve belirsizliğin bitmesi TL cinsi diğer piyasalara da yansıdı. TL’de nadir görülen gün içi değer kazancı dolar endeksinde görülen yüzde 1.6 yükselişe rağmen yaşandı. Ayrıca Borsa İstanbul’da BIST-100 endeksi yüzde 3 civarında yükselişe geçti.