Çikolata, sanat, mimari: Brüksel

Gezi 15 Ekim 2023
Bu haber 1 yıl önce yayınlandı

Bir şehir düşünün, sokakları buram buram çikolata kokuyor. Binaların dış cepheleri Ten Ten graffitileriyle süslü. Kafelerinden Jacques Brel şarkıları yayılıyor. Zarif Art-Nouveau binalar aniden karşınıza çıkıyor. Evet, Belçika’nın başkenti Brüksel’deyiz.

Keyif – tat – koku üçgeni: Çikolata

Yıllar önce Juliette Binoche ve daha adı sansasyonel olaylara bugünkü kadar karışmamış olan Johnny Depp’in rol aldıkları o güzeller güzeli ‘Çikolata’ filmini izlediyseniz benimle aynı hisleri paylaşacağınıza eminim, çünkü Brüksel’i gezerken insan bu filmin oyuncularından biriymiş yanılsamasına kapılıyor. Sadece görüntüsüyle bile kokusunu buram buram hissettiren ve başrol oyuncularından adeta rol çalan bu muhteşem lezzet, keyif-tat-koku üçgeninin hayatımızda ne kadar vazgeçilmez olduğunun canlı kanıtı. İşte tüm duyularımızı ayağa kaldıran bu karşı konulmaz lezzete adanmış Brüksel’i keşfetmek için çıktık yola.

Tüm şehir çikolata kokar mı, insaf!

Brüksel’le ilgili bilmeniz gereken ilk şey; tüm şehrin hatta komşu şehirler Brugge ve Gent’in bile buram buram çikolata koktuğu. Caddelere yayılan bu kokudan ya da vitrinleri süsleyen her boy ve çeşitte çikolatadan kaçma imkanı yok. Diyet yapmayı aklınızın ucundan bile geçirmeyin, çünkü Belçika çikolatası denince şöyle bir durup “ne kadar fazla yiyebilirim acaba” diye düşünüyor insan.

Kakao ve Çikolata Müzesi bile var

Belçika çikolatası, İsviçre çikolatasıyla beraber dünyanın en ünlü lezzetleri arasında. 19’uncu yüzyıldan bu yana ülke ekonomisinin ve kültürünün önemli bir bölümünü oluşturan bir lezzet var yani karşınızda. Tabii bunun nedeni yüksek kaliteli malzemeler ve özel üretim süreçleri kullanılarak yapılıyor olması. Pierre Marcolini, Leonidas, Neuhaus, Bruyerre ve Wittamer ise en ünlüleri arasında. Hani varsa bilemem ama çikolata sevmeyenler bile bir fincan sıcak çikolataya ‘hayır’ diyemeyecek, o boyut. Kakao ve Çikolata Müzesi bile var.

Şehrin kalbi Grote Markt’ta atıyor

Grand Place ya da yaygın adıyla Grote Markt şehrin en popüler meydanı ve binalara hayran kalıyorsunuz. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren meydanda birçok önemli yapı var ama Gotik tarzdaki Hotel de Ville yani Belediye Binası ile Maison du Roi (Kralın Evi) olarak da anılan Brüksel Şehir Müzesi yıldız gibi parlıyor. Yan yana sıralanan lonca evleri gece oldu mu şıkır şıkır.

Jacques Brel için kadeh kaldırın!

Bourse bölgesinin tanınmış restoranı Le Cirio, 1886’dan beri varlığını sürdüren, Art-Nouveau mimari tarzında geleneksel bir Belçika brasserie’si. Yaldızlı sütunları, ihtişamlı avizeleri, ahşap mobilyaları, kırmızı kadifeleri ve duvar kağıtlarıyla çok hoş. Jacques Brel’in en sevdiği kafelerden biriymiş, hatta onun devamlı oturduğu masanın dayandığı duvarda siyah-beyaz bir fotoğrafı asılı. Burada oturun ve onun çok sevdiği, Le Cirio’nun spesiyalitesi olan Half and Half’tan için. Bu hafif içki ½ beyaz şarap, ½ şampanyadan oluşuyor ve önünüzde hazırlanıyor.

Bir zarafet simgesi: Galeries Royales St-Hubert

Büyük Meydan’ın (Grote Markt) arkasında kalan ve 1847 yılında açılan Galeries Royales St-Hubert, Avrupa’nın ilk alışveriş merkezi. Kral Galerisi, Kraliçe Galerisi ve Prensler Galerisi olmak üzere üç bölümden oluşuyor. Butik çikolata dükkanları ve cam çatısıyla çok hoş bir pasaj. Özellikle orijinal Belçika çikolatası yapan Pierre Marcolini, Mary Chocolaterie, Leonidas Belgian Chocolate ve Neuhaus pek ünlü, tabii fiyatları da ünüyle atbaşı gidiyor.

Hayranlık uyandıran mimari

Bir şehrin mimarisi o şehir hakkında çok şey söylüyor size. Brüksel’in mimari yapılarını hayranlıkla izlerken bunu düşünüyor insan. Gotik, Art-Nouveau ve Art-Deco tarzı yapılar göz dolduruyor. Müzik Enstrümanları Müzesi bunlardan biri. 8000’den fazla enstrümandan oluşan koleksiyonuyla haklı bir üne sahip. 1899 yılında Art-Nouveau tarzında çelik ve camdan inşa edilen eski Old England alışveriş merkezi ile yanındaki 18’inci yüzyıldan kalan neoklasik bir binada bulunuyor. Art-Nouveau mimarinin en önemli isimlerinden Belçikalı mimar Victor Horta’nın 1898 yılında inşa edilen evi ise bugün Horta Müzesi’ne dönüştürülmüş.

Alkışlar Amadeus Brussel’a

“Brüksel’de ne yenir?” diyorsanız midye neredeyse ulusal bir yemek halini almış, tabii nefis tarifleriyle ünlü restoran Chez Leon da… Özellikle tereyağ, domates, sarımsak ve peynirli midye Moules Provençale ile kerevizle pişirilen midye Formule Leon restoranın en sevilenleri. Amadeus Brussel ise kırmızı-beyaz örtülü masaları, kütüphane dekoru ama en önemlisi dost canlısı garsonunun servisiyle gönlümüzü fethetti. Yemekler de parmak ısırtacak cinsten.

Bit pazarına dalın

Brüksel bit pazarlarıyla da çok ünlü. Her gün açılan Marolles Flea Market ikinci el tutkunları için bir cennet. II. Dünya Savaşı Almanya’sında kullanılan eşyalardan İngiliz porselenlerine, eski basım hardcover kitaplardan klasik müzik plaklarına kadar kadar aklınıza gelebilecek her şey var. Antikaya meraklıysanız Brüksel’in şık semti Sablon’da da çok hoş dükkanlar var.

Marx ve Hugo’nun ayak sesleri

Karl Marx, 1845’te her türden devrimcinin sığınağı olan Brüksel’e taşınmış, çünkü Brüksel’in sosyalizmin üç büyük inşaat alanı olan Almanya, Fransa ve İngiltere arasında ideal bir konuma sahip olduğunu düşünüyormuş. Belçika’nın başkenti Alman filozofun hayatında bir dönüm noktası olmuş. Marx, yakın arkadaşı Friedrich Engels ile sonraları yazacakları Komünist Manifesto’nun üzerinde çalışmış. Büyük Meydan’da 1845-1848 yılları arasında yaşayan Karl Marx’ın şimdi restoran olarak hizmet veren evi ile Victor Hugo’nun 1852’de kaldığı 27 numaralı evi görebilirsiniz. Hugo’nun Napolyon Bonapart’ı eleştirdiği ‘Napoleon le petit’ (Küçük Napolyon) isimli eserini burada yazdığı biliniyor. Bu ev de günümüzde ünlü çikolata markası Neuhaus’un şubesi.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.