“Provence gezimiz dağ köylerine uzanan bir rotayla sürüyor. ‘Papalar Şehri’ Avignon, en ünlü lavanta köylerinden Sault, Gordes ve Roussillon, Provence gezinizde unutulmaz anılara şahitlik edecek.”
Sault’da lavantaya doyacaksınız
“Provence’ın mavi altını” denilen lavanta tarlalarından dolayı en ünlü köylerden biri olan, Luberon Milli Parkı’nın yakınında yer alan ve “lavantanın başkenti” olarak anılan Sault’ya Marsilya’dan 1 saatte ya da Avignon’dan otobüsle Apt la Bouquerie köyüne gelip, aktarma yaparak ulaşabilirsiniz.
Provence’ın Vaucluse bölümünün kuzeydoğusundaki bu şirin kasaba küçük meydanı, kafeleri, 16’ıncı yüzyıldan kalma taş evleri, lavanta, bal ve bademden yapılan nugaları, makaronları ve butik dükkanlarıyla “işte Provence’tayım” dedirtecek size.
Nougat Andre Boyer, Vaucluse’ün en eski nuga dükkanı, 1887 yılında kurulmuş. Bir uğrayın derim. Lavanta tarlalarını kapsayan günlük turlara mutlaka katılın, çünkü mavi-mor lavanta tarlaları insanın nefesini kesecek güzellikte. Avignon, Marsilya ve Aix-en-Provence’tan da lavanta turları yapılıyor. O tarihe denk gelirseniz 15 Ağustos’ta bir lavanta festivali düzenleniyor. Lavantaya adanan bu festivalde yerel ürünler satılıyor, yarışmalar ve oyunlar düzenleniyor. Neler mi kaçırılmamalı? Nuga fabrikasında bir tura ya da geleneksel sabun yapımını anlatan bir gösteriye rastlarsanız, asla kaçırmayın!
Dağ köyü Gordes
Bölgeye özgü taş evleri, Arnavut kaldırımlı sokakları, kiliseleri ve kalesiyle dik bir yamaca kurulmuş, Luberon’da bulunan bu şirin mi şirin Fransız köyü her şeyden önce Provence’ın en ünlü manastırlarından Senanque’a (Abbaye de Senanque) ev sahipliği yaptığı için çok ünlü. 12’inci yüzyıldan kalan ve bugün hala aktif olan manastırı rehberli turlarla gezebiliyorsunuz. Luberon Milli Parkı’nın en anıtsal yapılarından olan manasır, önünde uzanan lavanta tarlasıyla da nefis bir Provence kartpostalı sunuyor. Büyük bir taş bloğu andıran, gösterişten hayli uzak bir manastır burası, tam da kendinden beklendiği gibi. Derin bir saygı uyandırıyor ilk görüşünüzde. Provence’ın pek çok köyüne gidebildiğiniz Avignon’dan kayaların üzerine kurulmuş dağ köyü Gordes’e, trenle Cavaillon’a gelip sonra otobüs aktarmasıyla ulaşabilirsiniz. Avignon’dan 30 dakika sürüyor.
Taş kulübelerin sessiz güzelliği
Sessiz, sakin, huzur veren bir köy Gordes. Luberon Vadisi’nin görkemli manzarasını seyretmek için sokaklardan geçerken küçük molalar vermeyi unutmayın. Gordes’in birkaç kilometre uzağında küçük bir köy var; Borie. Köyün 17’inci yüzyıldan kalan ve çobanların kalması için yapılan taş kulübeleri kesinlikle görülmeye değer. Moulin des Bouillons ise çok iyi korunmuş eski bir zeytinyağı fabrikası. Zeytinyağı değirmeninin yanı sıra cam ve vitray tarihine adanmış müzesiyle de hayli ilginç. Roma döneminden kalma aletler, kandiller ve amforalar var. Yerel ürünler, el sanatları ve kumaşlar satın alabileceğiniz Gordes Pazarı ise salı sabahları köy meydanında kuruluyor.
Aşı boyasına adanmış köy: Roussillon
Luberon’da Gordes’ten sonra en çok ziyaret edilen ikinci köydeyiz. Avignon’a 50 kilometre uzaklıkta olan Roussillon’a hem Avignon’dan hem de Aix-en-Provence’dan ulaşabiliyorsunuz. Biz Avignon’dan trenle Cavaillon’a, sonra da otobüsle Roussillon’a geldik.
Vaucluse dağlarının eteklerinde kurulan Roussillon, yeşilin her tonuyla buluşan, kırmızıya çalan turuncu kayalıklarıyla kelimenin tam anlamıyla bir doğa harikası. Kayalıklar bu harika rengi okra ocaklarındaki bir mineralden alıyor ve bu mineraldeki pigmentler farklı tonlarla aşı boyasına dönüşüyor. Okra madenciliğine paralel olarak gelişen aşı boyasının renklendirme etkisi, Roussillon evlerinin cephelerine damgasını vurmuş. Yeşil panjurlu, soluk toprak rengi binalarıyla pitoresk bir görüntü sunan köy, her noktasında deklanşöre basma isteği uyandırıyor insanda özetle.
Renk paletinin en harika kontrastları
Daracık sokaklardan köyün tepesindeki Castrum’a kadar yürürseniz vadi boyunca harika bir manzara karşılıyor sizi. Le sentier des Ocres, okra ocaklarının bulunduğu bir milli park. Place du Pasquier ve Rue des Bourgades yeşil-mavi ahşap panjurları ve renk paletinin en harika kontratlarından birini oluşturan turuncu-sarı binalarıyla çok ama çok hoş. Rue des Bourgades ve Rue des Lauriers’ten köyün tepesine kadar çıkabilirsiniz. Yeşil panjurlu belediye binasının bulunduğu Place de Mairie’de dantel perdeli çok güzel evler var.
Provence’ın siyah altını: Trüf mantarı
Meraklısına küçük bir not! Lezzet tutkunlarındansanız Luberon’daki trüf mantarı çiftliklerine günlük turlar düzenleniyor. Dünyanın en pahalı ürünlerinden biri olan trüf mantarı en çok Fransa, İtalya ve İspanya’da yetiştiriliyor. Turda bu mantarın nasıl yetiştirildiğini, nasıl temizlendiğini, nasıl saklandığını ve yemeklerde kullanırken nelere dikkat edilmesi gerektiğini – çok aromalı bir tür olduğu için yemeklerde doğru miktarın kullanılması önemli- öğreniyorsunuz. Ayrıca trüf mantarı köpeklerinin nasıl eğitildiğini de öğrenebilirsiniz. Bu iş hayli ilginç, çünkü trüf mantarı avcılığı yüksek koku duyusuna sahip Lagotto Romagnolo cinsi köpeklerle yapılıyor.
“Papalar Şehri” Avignon
Yakın şehirlerden trenle ye de otobüsle rahatlıkla gelebileceğiniz, güzelim Rhone Nehri’nin kıyısında bulunan Avignon, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan devasa Papalık Sarayı (Palais des Papes) ve St. Benezet Köprüsü (Pont Saint Benezet) ya da diğer adıyla Avignon Köprüsü’yle haklı bir üne sahip. Papalık Sarayı’na gelmeden sizi karşılayan Place de l’Horloge, restoranları ve sokak kafelerini dolduran ziyaretçileriyle cıvıl cıvıl bir meydan. Avignon Katedrali’nin yanında bulunan Doms Bahçesi, bu sıcaklarda biraz oturup dinlenmek için güzel bir seçenek. Avignon, temmuz ayında Fransa’nın en büyük festivallerinden biri olan, dünyaca ünlü tiyatro festivaline ev sahipliği yapıyor ama bu dönemde kalacaksanız çok önceden otel rezervasyonu yaptırmayı unutmayın, çünkü şehirde yer kalmıyor. Alışveriş merkezi ise Rue de la Republique caddesi.