Hiç bitmeyen güneş ışığıyla huzur ve dinginlik evreni Provence, güneyin berrak, zümrüt yeşili koyları ya da Alpler’in görkemli zirveleri… Tercihiniz hangisi olursa olsun unutamayacağınız bir Fransa rotası mutlaka olacaktır…
Dünyanın en ikonik şehirlerine, en güzel köylerine ve ünlü şarap bölgelerine ev sahipliği yapan Fransa, seyahat vakti geldiyse her zaman iyi bir fikirdir. Hem macera, hem eğlence hem keyif ve huzur. Fransa’yı Fransızlar gibi yaşamanın tam zamanı değil mi?
Her köşesi gizli bir hazine
Fransa’nın en güzel yerleri söz konusu olunca insan nereye gideceğini şaşırıyor ve her köşesinde gizli hazineler saklayan bu güzel ülke muhteşem köylerinden şarap rotalarına, göllerinden nefes kesen koylarına kadar size unutamayacağınız tatil anıları vadediyor. Yapmanız gereken tek şey, şehrin göz kamaştıran kalabalığını mı yoksa pastel panjurları güneş ışığıyla yıkanan küçük köylerini mi tercih edeceğinize karar vermek.
Valensole Platosu
Fransa’da lavanta mevsimin başlangıç yeri olan Valensole Platosu’nda rakım alçak olduğu için lavantalar kuzeydeki tarlalara göre daha erken çiçek açıyor. Valensole Platosu, Fransa’nın Alpes-de-Haute-Provence’ın güneyinde 500 metre yükseklikte bulunuyor ve özellikle lavanta tarlalarıyla ünlü. Valensole’un en popüler ve güzel lavanta alanları Route de Riez, Route de Puimoisson, Route de Manosque, Route d’Oraison ve lavanta damıtma tesisi Lavandes Angelvin’in yakınındaki yerler. Yüksek rakımı nedeniyle Sault’taki lavanta sezonu ise ovalara göre daha geç başlıyor. Ağustos ortasında bile lavanta tarlalarının hala çiçek açtığını görebilirsiniz. Sault Lavanta Festivali 2024, bu yıl 15 Ağustos’ta yapılacak ve yerel halk orak kullanarak çiçek toplamak için yarışacak.
Alsace Şarap Yolu
Fransa’nın köklü şarap kültürünün izlerini taşıyan Alsace, dünyanın en güzel bölgelerinden biri kesinlikle. Strazburg’un kuzeyinden başlayıp, Colmar’ın güneyindeki Mulhouse’a kadar uzanan 170 km’lik rotada, yığınla bağ, şarap tadımı yapabileceğiniz üretim yerleri ve her biri diğerinden muhteşem köyler var. Eğer yolunuz Strazburg’a düştüyse üzüm bağlarıyla çevrili yemyeşil yollar boyunca Fransa’nın güzeller güzeli Alsace köylerini elinizle koymuş gibi bulacaksınız. Strazburg, Molsheim, Obernai, Barr, Ribeauville, Riquewihr, Kaysersberg, Colmar, Eguisheim, Guebwiller, Bergheim ve Thann’dan oluşan Alsace Şarap Yolu’nu keşfetmek unutulmaz bir anılar zinciri oluşturuyor.
Saint-Jean-Cap-Ferrat
Fransa’nın güneydoğusunda yer alan ve Alp dağlarıyla İtalya’ya komşu olan Provence-Alpes-Cote d’Azur bölgesine bağlı Saint-Jean-Cap-Ferrat, Fransız rivierasının en gözde yerlerinden biri. Monaco ve Nice sadece birkaç kilometre uzaklıkta. 50’li yıllarda kaplıca kentine bürünen Saint-Jean-Cap-Ferrat’ta birçok ünlü sanatçı kalmış. Matisse, Chagall ve Picasso bunlar arasında ilk akla gelenleri. Ancak kasabayla en çok anılan kişi yönetmen Jean Cocteau. En ünlü yapılarından biri Saint-Hospice Şapeli. Fransa denince asırlar öncesine uzanan binalar gayet normal karşılanıyor. 1929 yılından bu yana koruma altında olan şapel, 11’nci yüzyılda inşa edilmiş. Deniz Feneri ise 1732 yılına işaret ediyor.
Menton
Güneşin ısıttığı toprak sarısı sokaklarıyla Menton’da sanat ve tarih iç içe geçmiş. Provence-Alpes-Coe d’Azur bölgesine bağlı olan Menton şehri, Fransa-İtalya sınırında. Denizle çevrili bu ayrıcalıklı topraklarda hiçbir şey sıradan değil. Şehrin simgesi limon hatta limon için görkemli bir festival düzenleniyor. Geçit töreniyle efsaneleşen Fete du Citron, her yıl 200.000’den fazla ziyaretçi çekiyor ve önümüzdeki yıl 15 Şubat – 2 Mart tarihleri arasında yapılacak. “Fransa’nın incisi” olarak anılan Menton ayrıca muhteşem bahçeleriyle de ünlü ve çoğu halka açık. Jardin Botanique Val Rahmeh, Les Jardins Bioves ve Serre de la Madone en ünlüleri arasında. Promenade du Soleil, Palmes Beach ve Plage du Fossan plajları her daim cazibe noktası.
Arles
Provence’ın büyüleyici dokusunu hissedeceğiniz güzel şehir Arles, Arles Amfitiyatrosu (Les Arenes) başta olmak üzere Roma dönemi kalıntıları, renkli evleri ve dar sokaklarıyla ama her şeyden önce Van Gogh’un Arles’da kaldığı dönemde yaptığı tablolarına ilham veren Place du Forum meydanıyla ünlü. Van Gogh’un ‘Ayçiçekleri’, ‘Arles’daki Yatak Odası’ ve ‘Köprü’nün de aralarında olduğu birçok resmi burada yapılmış. Siz de Van Gogh’un dostu Paul Gauguin’le renklerinden çok etkilendiği Arles’da onların geçtiği yerlerden geçin, bu güzel şehri onların gözleriyle görmeye çalışın. Onlara ilham veren ışığını, güneşini ve sokaklarını keşfedin. Van Gogh’un ‘Cafe Terrace at Night’ resmine ilham kaynağı olan Le Cafe La Nuit’yi Place Du Forum’da görmeyi de unutmayın!
Saint-Remy-De-Provence
16’ıncı yüzyılın ünlü kahini Nostradamus’un doğduğu köy Saint-Remy- De-Provence taş evleri ve yemyeşil avlularıyla sanki zamanın durduğu bir köşe. Evleri çevreleyen sarmaşıklar bu sakin yere masalsı bir hava veriyor ama Saint- Remy-de- Provence’ın en önemli yeri, Vincent Van Gogh’un ölmeden önce yani 1889-1890 yılları arasında, o ünlü kulağını kesme olayının ardından Arles’dan ayrılıp kendi isteğiyle kaldığı ve 150’den fazla resim yaptığı Saint-Paul de Mausole Manastırı’nın psikiyatri kliniği. Hastaneye çıkan yolda büyük ustanın hastane odasındaki penceresindeki parmaklıklardan bakıp yaptığı ‘Yıldızlı Gece’, ‘İrisler’, ‘Zeytin Ağaçları’ gibi resimlerinin reprodüksiyonları görüyorsunuz. Bugün hala akıl hastanesi olarak hizmet veren binanın Van Gogh’un kaldığı bölümü küçük bir müzeye dönüştürülmüş. Van Gogh’un demir parmaklıklı odasını, yatağını, hasır sandalyesini ve şövalesini görebilirsiniz.
Montresor
Ortasından geçen Indrois Nehri, bu cennetten bir köşeymiş gibi duran köye masalsı bir görünüm veriyor. Beyaz tüflü ve yarı ahşap evleriyle çok ünlü. 1000 yılı aşkın bir geçmişe sahip olan Montresor Şatosu’nda sanat eserleri sergileniyor. Romantik parkı ise şatonun 19’ncu yüzyıl atmosferini tamamlıyor. Balcons de l’Indrois gezinti yolu, köyün en güzel manzaralarını sunuyor. Bahçıvan Köprüsü ve çamaşırhaneler en çok ilgi çeken yerler arasında.
Bordeaux
UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan güzel liman şehri Bordeaux, kelimenin tam anlamıyla bir şarap başkenti. Gironde’nin yamaçlarında birçok kale ve üzüm bağı bulunuyor ve şehir dünyanın en büyük şarap fuarı olan Vinexpo’ya ev sahipliği yapıyor. Merlot, Bordeaux’da en çok dikilen şaraplık üzüm. Bu güzel şehir tarihi meydanları ve mimarisiyle bir açık hava müzesi. 12’nci yüzyıldan kalan Saint Andre Katedrali UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Saint Seurin Bazilikası da tıpkı Saint Andre Katedrali gibi UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Roma dönemine ait ikonik hazinelerden Le Grand Theatre ile antik tiyatro Palais Gallien, zarif binalarıyla Place de la Bourse ve Place des Quinconce meydanları, St. Pierre ve Pas Saint George bölgeleri mutlaka görülmesi gereken yerler arasında.
Nice
Fransız Rivierası’nın göz bebeği, Güney Fransa’nın güzeller güzeli şehri Nice, kültür-sanat hayatı, Arnavut kaldırımlı dar sokakları, ikonik mavi sandalyeleri ve hiç bitmeyen Akdeniz güneşiyle yaz neşesini iliklerinize kadar yaşatıyor. Şehrin en güzel meydanı Place Massena, 1840 yılından günümüze uzanan, dama tahtasını andıran yer karoları, fıstık çamları ve palmiye ağaçlarıyla süslü. Meydanın gözdesi ise Güneş Çeşmesi. Yerel halkın Promenade ya da kısaca La Prom dediği Promenade Sahil Yolu Akdeniz’in muhteşem manzarası ve palmiye ağaçlarıyla çevrili. Sahil yolunun tarihi 19’uncu yüzyıla kadar uzanıyor. Paris’in Eyfel Kulesi ya da Londra’nın Big Ben’i gibi Fransız Rivierası’nın huzurlu ve keyifli yaşam tarzını anlatan mavi sandalyeler de Nice’in simgesi. Promenade Sahil Yolu, güzelliğinin yanı sıra rivieranın mavisine öykünen mavi sandalyeleriyle de çok ünlü. Belle Epoque döneminin görkemli mirasına Hotel Le Negresco’da rastlayabilirsiniz.
Nice’teyken mutlaka zaman yapmanız gereken şeylerden biri, 20’nci yüzyıl sanatının en önemli figürlerinden biri olan Henri Matisse’in eserlerine ve yaşamına odaklanan Matisse Müzesi’ni görmek. Ruhu sanatçı Orta Çağ köyü Saint-Paul-de-Vence ise son derece otantik ve sakin. Braque, Chagall, Matisse ve Picasso’nun bir dönem yaşadığı köy, labirenti andıran daracık taş sokakları, sarmaşıkların sardığı taş evleri ve sanat galerileriyle nefes kesici.
Mont Saint-Michel
Fransa’nın en sembolik görüntülerinden birini sunan Mont Saint-Michel, Normandiya’da bulunan bir ada. Antik çağlardan beri stratejik surlar inşa edilmiş ve M.S. 8. yüzyıldan itibaren Mont Saint-Michel Manastırı ile Fransa’nın en ünlü yerlerinden biri olarak her yıl milyonlarca turist tarafından ziyaret ediliyor. Bu Benediktin manastırı Gotik ve Romanesk mimarinin harika bir örneği. Avrupa’nın en şiddetli gelgitlerinin olduğu ve yalnızca dar bir geçitle ulaşılabilen bir kayanın üzerinden yükseliyor. Karmaşık mimarisi ve kıvrımlı sokaklarıyla karakterize edilen adadaki 60’tan fazla bina ise tarihi anıt olarak korunuyor.
Annecy
Tek kelimeyle bir kartpostal kasabası… Annecy’de kalabalıktan, kaostan ve gürültüden uzakta, sadece güzel bir şehri yaşıyorsunuz. Çarpıcı bir dağ manzarasına sahip olan Annecy Gölü’nün kuzey ucunda yer alan, Fransa’nın Güney doğusunda İsviçre sınırına çok yakın olan Annecy, köprüleri, kanalları ve dar sokaklarıyla Fransız Alpleri’nin incisi olarak anılıyor. Şehrin merkezi olan Old Town bölgesi ise gezginlerin göz bebeği.