Minik kurtçuklar önce evlerini sonra vücutlarını istila etti
6 Şubat 2023'teki depremlerde evleri yıkılanların barınma sorunu aradan geçen zamana rağmen sürüyor. Kimileri eylemlerde haklarını ararken kimileri de hayat mücadelesinden yorulduğunu, pes etme noktasına geldiğini söylüyor.
50 bini aşkın insanın yaşamını yitirdiği Kahramanmaraş merkezli depremlerin üstünden bir yıl altı ay geçti. Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı verilerine göre yalnızca Hatay’da 89 bin 25 bina kullanılamaz hale geldi, 13 bin 517 bina yıkıldı.
Kimileri kenti terk etti, kimileri de doğup büyüdükleri topraklardan ayrılmak istemedi. Çadırlarda kaldılar, “geçici” diye avunarak konteynerlerde yaşamaya başladılar.
Barınma Hakkı Platformu dün Antakya’da miting düzenledi. Yürüyüşe katılanlar “Müşteri değil depremzedeyiz,” “Rezerv alanı iptal edilsin,” “Kira yardımı istiyoruz,” “Yerinde dönüşüm istiyoruz” yazılı dövizler taşıdı.
Mitingde basın açıklamasını platform üyesi Ece Doğru yaptı:
“AK Parti’nin 22 yıllık iktidarı boyunca kamu kurumlarının özelleştirilmesine, halkın doğal varlıklarının talanına, mülksüzleştirme ve el koyarak birikime dayanan, büyük bir kısmı inşaat sektörü üzerinden işleyen bu sermaye birikim rejimini çeşitli yollarla asalak sermaye gruplarına peşkeş çekmesi, deprem vergisi gibi kamu için harcanması gereken paraları insanların gözlerinin içine baka baka ranta harcaması sonucu bu noktadayız. Bu bağlamda devlet tamamen şirkete, halk ise müşteriye dönüştürüldü.
Kimimiz hâlâ çadırda, kimimiz 21 metrekarelik konteynerlerde. Depremden bir ay sonra kalıcı konutların bir sene içinde teslim edileceği söylenmişti. Neredeler? Çevre Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki ‘az hasarlı binalarınızın tadilatını yapın, oturun. Onları yıkmak gibi bir külfete devlet neden girsin’ demişti. Şimdi az hasarlı binalarımızı da, ruhsat verdikleri orta hasarlı binalarımızı da yıkmak istiyorlar. Kira yardımları evler teslim edilene kadar devam edecek, denmişti. Telefonlarımıza gelen bir mesajla bu söz de çiğnendi. Verilen sözlerin ve ihtiyacın çok altında olan TOKİ’lerin inşası muammalarla dolu. TOKİ’ler bağımsız denetçiler tarafından dahi denetlenemiyor. Bir kez daha mı öldürüleceğiz kendi paramızla?”
Ece Doğru taleplerini ise şöyle sıraladı:
“Bizler müşteri değil depremzedeyiz, kalıcı konutlarımızı bedelsiz istiyoruz. Tadilatı yapılmış hasarsız ve az hasarlı, güçlendirmesi yapılmış orta hasarlı evlerimizin yıkılmasına izin vermiyoruz. Zaten yetersiz olan kira yardımının artırılmasını ve devam ettirilmesini istiyoruz. Türlü belirsizlikleriyle kentimizi rant ve talana açması kaygısı taşıdığımız rezerv alan yasasının iptal edilmesini, kentimizin yeniden inşasının şeffaf ve bilimsel temellere dayandırılmasını istiyoruz.”
Sıkıntı yaşayanlardan biri Osmaniye’de yaşayan yüzde doksan fiziksel engelli Hüseyin Köksal.
Kentte deprem sonrası 273 bina yıkıldığını, 10 binden fazla yapı büyük hasar görmüştü.
“Evsiz kaldık, oturacak yer yok, rezillik diz boyu. Neyse ki yerimiz vardı da sağdan soldan yardımla bir tane konteyner getirdiler onun içine sığındık. Borç harç elektrik çektik ona. Her şeyi kendi imkanlarımızla yaptık bunları” diyen Köksal şöyle devam etti:
“Bedensel engelliyim, belden aşağım tutmuyor. Artık hayat mücadelesinden yoruldum. Dert üstüne dert, olay üstüne olay geliyor. Arabama geçen doğal afette üzerine ağaç düştü, tabela düştü, arabam mahvoldu. Okuttuğum bir öğrencim var. Bir yeğenim var kanser hastası onun tedavisi ile uğraşıyoruz. Artık yetiştiremiyorum. Engelli maaşı olarak 4 bin küsur lira alıyorum. Onunla geçinmeye çalışıyoruz. Ben ufak tefek bir şeylerle uğraşıyorum, yetiştirmeye çalışıyorum.
Arabamın o afette camları kırıldı, kaportası gitti. Şimdi çocuğu hastaneye götürüyorum. Hastaneye mi götüreyim, masrafımı mı düşüneyim, bunu mu yaptırayım? Mecburen arabayı yaptırdım, çocuğun masrafına harcayacağımız parayı arabaya verdim. Şimdi ben bu çocuğu nasıl tedavi ettireceğim onu düşünüyorum, kara kara düşünüyorum. Yapacak bir şeyim yok. Lisede okuyan oğlum var ona nasıl para göndereceğim? Artık büyük sıkıntı yaşamaya başladım.
Bu harcamalardan hariç, bizde sosyal hayat zaten yok. Gideyim, gezeyim tozayım, şurada bir yemek yiyeyim, çocuklara bir dürüm ısmarlayayım… O bizde yok zaten, imkânı yok. Ben zaten bu parayla ancak mutfağımızı geçindirebiliyorum. Mutfağıma bir şeyler alayım da onların karnı doysun bitti, hepsi bu kadar. Ben yoksa gidip bir yerde denize gireyim, şuraya gideyim, şurada tatil yapayım, bir gün bile yok bizde.’’