Komşu bugün sandık başında: Miçotakis’in partisi, Çipras’ın partisinin 6.5 puan önünde
İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat anlatıyor: Sosyal yardımlar eskiden belli yerlere giderdi, bizle birlikte daha eşit ve adil dağıldı, sosyal yardım alan hane sayısı 150 binden 340 bine çıktı. Manisa nüfusa kadar kişiye yardım yapılıyor.
İstanbul’da yerel seçimi CHP ve Ekrem İmamoğlu nasıl kazandı? Daha önemlisi, düne kadar Ak Parti tarafından yönetilen ve bazıları bu parti için ‘kale’ kabul edilen ilçeleri nasıl kazandı? Bu soruya verilen pek çok yanıt var. Kent Lokantaları’ndan belediyenin sosyal yardımlarına kadar pek çok şey, bu seçim başarısında rol oynadı.
Mahir Polat, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Ekrem İmamoğlu’nun Genel Sekreter Yardımcılarından biriydi. Seçimde Fatih’te aday oldu ama seçimi kazanamadı. Ardından da belediyedeki görevine geri döndü. Polat, belediye açısından son derece kritik bir görevin başında. Bir yandan İstanbul Belediyesi’nin kentteki tarihi binaları ortaya çıkaran birimi İBB Miras ona bağlı, bir yandan da İBB’nin yaptığı sosyal yardımlardan da o sorumlu.
10Haber’e konuşan Mahir Polat İBB’nin sosyal yardım bilançosunu çarpıcı bir şekilde sundu. Polat, kendi dönemlerinde 340 bin haneye düzenli olarak sosyal yardım yapıldığını, bunun da yaklaşık 1,5 milyon bir nüfusa denk geldiğini anlatıyor. Mahir Polat AK Parti döneminde düzenli yardım yapılan hane sayısının 150 bin olduğunu da ayrıca belirtti.
Ekrem İmamoğlu döneminde en çok sosyal yardımının yapıldığı ilçeleri ise Mahir Polat şöyle sıraladı: Esenyurt, Bağcılar, Sultangazi, Küçükçekmece, Sancaktepe, Bahçelievler, Esenler Gaziosmanpaşa ve Pendik.
31 Mart yerel seçimlerinden önce AK Parti’de olan ve sosyal yardımların yoğun yapıldığı Sancaktepe, Gaziosmanpaşa, Sancaktepe’de belediyeyi CHP kazandı. Bahçelievler’de 3 puanla seçimi kaybeden CHP, Pendik’te de 2 puanla seçimi kaybetti. Yine sosyal yardımların yoğun olarak yapıldığı yerlerden biri de Küçükçekmece oldu. 2019 seçimlerinde DEM Parti’nin desteği ile kazanılan Küçükçekmece’de bu seçimlerde DEM Parti’nin aday göstermesine rağmen CHP yüzde 50 oy oranı ile tekrar belediyeyi kazandı.
İşte Mahir Polat ile İBB’nin sosyal yardım politikasını ve bilançosunu konuştuğumuz söyleşi:
-CHP 31 Mart yerel seçimlerinde İstanbul’da büyük başarı elde etti. Burada İBB’nin sosyal yardımlarının da önemli bir etkisi olduğu söyleniyor. İBB, AK Parti dönemine göre sosyal yardımlarda ne gibi şeyler yapıyor, nasıl yenilikler kattı?
Birincisi biz metodolojik olarak bir sosyal yardım çalışmasının göreve başladığımızda tam sisteminin ne olduğunu bir sistem devri gibi bir şey olmadığı için oradaki metodu çok iyi kritik edemem. Ama şunu söyleyebilirim. Anlaşılıyor ki çalışma tarzına bakıldığında münferiden ve siyasal tercihlerin olduğu bir şekilde gitmiş olma ihtimali olan bir çalışma. Çünkü biz pandemi sürecinden, hemen önce geldik. İstanbul’daki bize başvuran sosyal yardım talepleri korkunç bir hızla artmıştı. Ve o sırada biz şunu gördük. Başvurulara baktığımızda, bunların haritalandırma çalışmasına baktığımızda eski çalışmaların çok yaygın olmadığını, kentin her tarafına dağılmadığını, belli bölgelere yoğunlaştığını fark ediyorduk. Tabii bu bize sosyal yardımın, adil ve yoksulluğun yükünün hafifletilmesi konusunda sosyal devletin sorumluluğunu her aşamada çok muntazam ve iyi bir sistemde yürütülmediğini gösteriyordu. Açıkçası sosyal politikaların Türkiye’de her zaman çok şeffaf ve çok sistematik olduğunu söyleyemeyeceğim. Bizden önceki dönemde büyük oranda bugün tam olarak sistemi de kritik etmemize yardımcı olmayan bir karmaşa ve biraz da keyfi bir tutumla gittiğini görebiliyoruz.
Bu sezgisel bir şey çünkü sistemin büyük oranda yapısal halini göremiyoruz. Yüz binlerce aileye yapılan sosyal yardımdan bahsediyoruz nihayetinde. Bizim en önemli farkımız, kentte bunun sistematik olarak eşit ve adil bir şekilde yayılmasını sağlamak oldu. Bir başka önemli farkımız İstanbulkart sisteminde yaptığımız düzenli yardımları katbekat arttırarak ilan etmemiz oldu. Bugün klasik manada söyleyecek olursak biz aldığımızda sosyal yardımlar 150 bin hane civarındaydı. 2023 sonunda 340 bin haneye çıkardık.
-Bu 340 bin hane düzenli yardım alan haneler mi?
340 bin düzenli olanı, bazen münferiden dokunduğumuz hane sayısı olarak söyleyecek olursak 432 bin 654 haneye ulaştı.
-Bu yardımlar nüfus olarak kaç kişiye yapılıyor?
Nüfus olarak her zaman bunu bilmek çok mümkün olmuyor. Çünkü kişisel başvuru olduğu için hane ölçümleri bazen dezavantajlı mahallelerde her zaman nüfus kaydı bazı gruplar açısından tam tutulamıyor. İkamet her zaman o kadar net olmuyor. Ama biz genellikle İstanbul’da nüfus hane ölçümünü çarpı dört yapıyoruz. Bu da yaklaşık olarak bir buçuk milyondan fazla insanın yaşadığı bir alanı kapsıyor.
Sonuçta Esenyurt’tan daha büyük bir kitleye sosyal yardım yapılıyor…
Tabii tabii. Fakat bunun farklı parametreleri var. Mesela bu düzenli, tek seferlik ve düzenli nakdî destek dediğimiz sistem. Bu sistemin dışında işte Ramazan ayında geleneksel olduğu üzere yapılan ayni yardımlar var. Burada düzenli 150 bin haneye yapılan yardımlar var. Bunların bir kısmı bugüne kadar başvuran ve bu sistemin içinde faydalanan, bir kısmı da faydalanamayan ama o alanda faydalanması için biraz bu yönden de faydalansın diye çaba gösterdiğimiz aileler.
Tabii bu sosyal yardımın tek boyutlu bir dünyası yok. Bizden önce olmayan, çocukların gelişiminde Ekrem Başkanımızın geçen seçimlerde önüne koyduğu bir vizyon olarak Halk Süt projesi. Bu da ekonomik parametreler açısından benzer katkıları yapan bir sistem. Yine aynı şekilde, yoksulluk yaşayan dar gelirli hanelerin 6 yaşa kadar olan çocuklarına sağladığımız bu destek, yani yardımın çeşitlendirildiği, yaş gruplarına göre farklılaştırıldığı bir sistemden bahsediyorum. Hemen arkasından genç üniversiteli desteğini de söylemem lazım. Kamuoyunda daha çok burs diye bilinen üniversite öğrencilerine yaptığımız yardım ki bu da yüz bini buldu. Bunun toplamına baktığınızda geçtiğimiz 5 yıl içerisinde 30 bin öğrenciden başladık, bir süre sonra 34 bine çıkardık, daha sonra 2021-2022 yıllarında 52 bin oldu. 2022-2023 yıllarında 73 bin öğrenci. En son 2023-2024 öğretim yılında da Cumhuriyetin 100’üncü yılı olduğu için 100 bin öğrenciye ulaştırdık. Bu miktar da onunla beraber arttı. Mesela son yıl öğrenci başına 7500 lira vermiş olduk. Bunlar öğrenciler. Az önce bahsettiğim hanelerle aynı haneler değil. Yine bu dar gelirli ailelerin bu defa ilkokul, ortaokul seviyesindeki çocuklarına verdiğimiz “sen oku” diye. Sene başında çocuklar okula başlamadan verdiğimiz eğitim destekleri var. Bu da son 2023 yılında 84 bin çocuğa ulaştı. O sistem böyle bir aşamaya geldi. Mesela yeni evli olan, yeni evlenecek çiftlere başlattığımız evlilik desteği 10 bin skoruna ulaştı.
Dar gelirli ailelerin çocuklarının yaşadığı mahallelerde yoğun olmak üzere beslenme desteği kamuoyunda çok tartışılan bir şeydi biliyorsunuz. Beslenme desteğinde çocukların okulda açlık çekmeleri, eğitimde yoksulluğun başka bir dramı ve hüzünlü bir vaziyet. Bu projede de 1 milyonu aştık. 2023 yılında başlattığımız ve yoğunlaştırdığımız bir çalışmaydı. Buna benzer çok sistem var. Bunların yanında şu çok önemliydi mesela bu bizim düzenli verdiğimiz sistemdi. Askıda destek paketlerini hatırlayın. O çok önemli bir konudur. Şimdi size onunla ilgili bilgi verecek olursak askıda destek rakamları 700 binleri aştı. Vatandaşın vatandaşa destek sağlaması gibi. Yani dayanışmayı büyütmek ve toplumun birbiriyle dayanışma duygusunu arttırmak. Şimdi özellikle pandemi de başlayan o yoğun travmatik dönemde başlayan bir konuydu. Sonra ne oldu biliyorsunuz. Bunu Ekrem başkanımız çok güzel ifade etmişti. Bu toplumda birisinin zor durumda kaldığında kendisine sahip çıkan bir komşusu olacağı hissini vermek. O günlerde başlayan toplumsal dayanışma ve onu da yükselten, onurlandıran bir çalışma ile beraber bu da çok güzel bir sonuç verdi .
Tabii bunlar Türkiye’de özellikle sosyal dayanışmanın pek yaygın olmadığı, yani sosyal dayanışmanın gitgide eridiği, daha doğru tabirle bir süreçte tekrar toplumun varlığını ve dayanışma ruhunu hissetmesi bakımından da çok önemlidir.
Siz bu yardımları nasıl yapıyorsunuz?
Bizim büyük bir sistemimiz var. Şu an iki noktada. Özellikle Edirnekapı ve Ataköy’deki merkezimizde büyük lojistik üslerimiz var. Buralar eskiden nakit desteklerinin de vezneden verildiği yerlerdi. Yani bu sistemde vatandaş gelirdi. Bu defa biz vatandaşın gelmesini bitirdik. Vatandaş gelmesi mağduriyet de yaratıyor. Oradaki ulaşımda harcayacakları bir şey bile büyük bir yük. Ben bunu söylerken aklıma geldi şimdi Anne kart büyük bir sosyal destek, ondan hiç bahsetmedik. Özellikle kadınlar için çok büyük bir sosyal destektir. O ulaşımdaki maliyetler bile bir yoksul aile için çok büyük olabilir. Biz o yüzden kurduğumuz sistemle genç sosyal incelemeci arkadaşlarımız, İBB’de görev ve tanımları budur. Sosyolog, psikolog ve sosyal gelişimci alanlarından birçok arkadaşımızdan oluşan güçlü bir yapımız var. İki bine yakın personelimizden büyük bir ekibimiz var. Bunların bine yakını bizim dönemimizde işe başladı. Ekrem başkanımız buradaki ihtiyacı ve önemi de gördüğü için bu birimi ihtiyacı karşılayacak düzeyde büyüttü. Burada kapasitesini iki katına çıkarıp, verdiği hizmeti de üç katına çıkardığımız bir dönemden bahsediyoruz. Böylece insanların evine biz ulaşıyoruz kendi lojistik araçlarımızla. Tabii bu yardımın tipine göre değişiyor.
Sosyal yardımlarda İstanbulkart odaklı yaptığımız sistemde dijital yöntemlerle ilerliyor. Eğer tek seferlik nakit ise biz evlerine ulaştırıyoruz. Eğer Ramazan kolisi gibi ayni ise bu defa hem muhtarlarla işbirliği yapıyoruz, hem kendi ekiplerimiz aktif olarak bu işi oraya ulaştırmakta görev alıyor. Şunu söyleyebilirim artık yeni dönemde İBB’nin sosyal hizmetler alanı, hedeflerle eldeki imkanlarla maksimize olmuş ,düzenli yardımlarla insanları takip eden bir yapıda. Bunun için özel bir çağrı merkezi hattı var. 153’e gelen yardım taleplerini kendi hattına çeken ve oradan takip eden bir sistem. Daha sonra talep inceleniyor. Uygun koşulların olup olmadığına yönelik sosyal inceleme yapılıyor. O koşulların uygun olmasından sonra evine ulaşana kadarki aşama oluşuyor. Tabii bizim arkadaşlarımızın farklı mesleki yetenekleriyle beraber o eve gittiğimizde diyelim bir engelli birey varsa, gelişim bozukluğu olan bir çocuk varsa, şiddete ya da hukuksuzluğa uğrayan bir kadın vakası varsa durum her ne ise bunların tamamı ile karşılaşıldığında bu defa sosyal hizmetler bizim için sadece yoksulluk yardımı olmaktan çıkıyor. Bu gibi durumlara da müdahale ediyoruz.
-Bu sosyal yardım talebi en çok hangi ilçelerden geliyor?
Bizim dönemimizde en çok sosyal yardım yapılan ilçeleri Esenyurt, Bağcılar, Sultangazi, Küçükçekmece, Sancaktepe, Bahçelievler, Esenler, Gaziosmanpaşa ve Pendik olarak sıralayabiliriz. Bizden önceki dönemde çıkardığımız haritada sosyal yardımların yoğun bir şekilde Fatih’e odaklandığını görmüştük. Biz göreve başladığımızda yardım alan hiç kimsenin yardımını kesmedik. Hatta bu yardım datasını koruduk, arttırdık, üç katına çıkardık.
-Kadına yönelik şiddet olaylarında İBB’nin bir çalışması var mı?
Ana aktör biz değiliz. O yüzden bizde data çoğalmıyor. Bizim yine de kadına karşı şiddet merkezimiz var ve orası aktif olarak çalışıyor, başvuruya cevap veriyor. Bir çağrı hattı olarak işlediği için kadınların biraz da kendilerini güvende hissederek ulaştıkları bir hat burası. Sığınma evlerimiz var, gizlilikle sürdürülen alanlar. Ama bu konudaki esas sorumluluk Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na ait. Burada bir kadın danışma birimimiz var. Burada hukuki destek olarak baro ile yaptığımız bir protokol var. İSADEM’ler kadın birimleri, mahalle evleri gibi daha çok kadınların kullandığı sosyal yaşam alanı haline gelmiş olan birimlerimiz de direkt ulaştıklarında cevap verdiğimiz alanlar. Telefonla az önce söylediğimiz gibi yine belki habere konu olacaksa insanlara faydalı olabilir diye tekrar edeyim 444 80 86 numaralı bir hattımız var. Burada başvuru sistemi ile çalışıyor. Hukuki destek ya da psikososyal destek veriliyor insanlara. Burada şu ana kadar 12 bin 91 kişinin başvurusu cevaplamış ve bununla ilgilenmiş durumdayız. Bizim bir de Esenler otogarda kadın danışma birimimiz var. Otogardaki bu birimiz 5 aydır hizmet vermektedir. Tabii vakanın sosyalleşmesini bilenler için bu durum çok önemlidir. Kadınların bir çeşit yaşadıkları şiddet, baskı, o travma nasıl bir şey ise genellikle başka bir yere gitmek için otogara çok geldikleri bildiğimiz bir vaka.
O yüzden otogarda böyle bir birim kurup onların böyle suistimal edilmesini engellemek, hatta aktif olarak böyle bir alanda destek vermek için orada bir kadın danışma birimi kurduk. Önemli bir hizmet bu. Hem şiddet nedeniyle İstanbul’a gelen hem de İstanbul’dan kaçıp şiddetten bağımsız bir yaşam inşa etmeye çalışan kadınlara güvenli bir alan üretmek için önemli bir alan. Öte yandan kadın destek hattımız tam zamanlı çalışan bir hat. Yani 7/24 çalışıyor. Türkçe, Kürtçe ve Arapça hizmet veriyor. Kadına yönelik şiddet olayları yasal olarak bize pek bir yetki tanımayan bir alan. Yani devletin tek elden topladığı bir alan. Bir de tabii ki krıminal vakalarla dolu bir alan olduğu için polisiye ve benzeri birimlerin yetkisinde olan bir alan. Biz tabii burada sahipsiz bırakmamak ve yardımcı olmak arzusuyla çalıştığımız bir alan.
Kadınlara, şiddet olayları dışında nasıl sosyal yardımlarda bulunuyorsunuz?
Kadınların ve genç kızların ekonomik olarak ekstra bu toplumda dezavantajlı olduğunu vicdanı olan herkes bilir. Hijyenik ped desteği, sunduğumuz zaman politik saldırılara da uğramış bir konudur. Özellikle yoksul mahalle kadınlarının, üniversite öğrenimi gören genç kadınların ekstra üzerinde yük olduğunu bilir. Hijyenik ped desteğini bu dönemde hem yoksul mahallelere hem yurtlarda yaşayan kadınlara ulaştırarak başka bir duyarlılık gösterdik. 136 bin ped dağıtımı yaptık.
Yine başka bir önemli konu daha var. Yoksul hanelerde, yoksul ailelerde göğüs kanseri riskinin yoksul kadınları nasıl etkilediği farkındalığıyla başlattığımız, Ekrem Başkanımızın bizim dönemimizde kurduğu İBB Kadın adlı birimimiz var. Bu birim üzerinden mamografi, göğüs tarama desteği verdik. Sisteme başladığımızda ilk taramaya giden kadın birinci evre göğüs kanseri çıktı ve ardı sıra bunlar defaten tekrar etti. Ama ne oldu? Erken teşhisin hayat kurtardığını kantıladı. Öte yandan bu bize önleyici sağlık sisteminin olması gerekliğini gösterdi.
Bir de sizin çok tartışılan kreşler konusu vardı. Orada durum nedir?
Biz göreve geldiğimizde Ekrem Başkanımız bunu çok güzel bir şekilde topluma anlattı. O zaman “Projen bu mu” diye bıyık altı gülümseme yapılan konuyken, bizim geldiğimizde sıfır olan kreş sayısını 100’e yükselttik ve bu dönemle beraber 200’leri de aşacak. Ama şöyle bir sorun var. İstanbul’da biz gelene kadar o kadar kötü kentleşme kararları verilmiş ki kreş yapacak parsel bırakılmamış şehirde! Kreş yapılacak belediye arsası bırakılmamış. Biz kendi alanımızdaki belediye arsalarını ve diğer benzeri yerlerin tamamına bu düzenlemeyi yaptık. Hatta bizdekilerin ötesine geçelim diye o dönem AK Parti’nin yönetimindeki ilçe belediyelerine “Bize kreş için uygun arsaları verin birlikte kreş yapalım” dedik. Bize arsaları vermeyi bırakın, bizim elimizdeki arsaları alıp başka kurumlara verdiler. Biz böyle bir uğraş içerisindeyken bu yapılanlar da utanç konusuydu. Buna rağmen 100 kreş yapıldı ve burada binlerce yoksul çocuğu hak ettiği şekilde nitelikli eğitimle buluştu. Orada farklı toplumsal zümrelerin, ailelerin çocukları yan yana geldiler. Çünkü sınıfsal bir fark değil, eğitimin kalitesi üzerine yan yana geldi. Sınıfsal aidiyete bakılmadan çocuklar bir karma sistemle eğitildi.
Her türlü ekonomik duruma göre öğrenci kabul ediyoruz, mahallenin ekonomik koşuluna göre yüzdelerini değiştiriyoruz. Bizde bunun bir baremi var. Her açtığımız yerde analiz yapıyoruz ve yüzdeleri ona göre belirliyoruz. Diyelim ki yoksul bir mahallede açtığımız kreşte yüzde 60’a kadar dar gelirli aile çocuklarının başvurusunu kabul alıyoruz ve başvurularda sosyal inceleme de yapıyoruz. Ailenin koşuluna da bakıyoruz. Mesela dar gelirli bir aile çocuğunu kayıt ediyorsak ondan aldığımız kayıt ücreti ya da benzeri konular bir sosyal desteğe dönüşüyor. Bunun sonunda sadece çocukların adil ve eşit olmasını sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda kadınların ekonomiye katılımı için özgürleşmesini sağlamış oluyoruz. Yani çocuklarına bakmak zorunda olan yoksul kadınlar bu defa daha çalışabilir duruma geldikleri için ekonomiye katılıyorlar. Yani bizim sosyal hizmet politikamızın aslında iyi örneklerinden bir tanesi sadece sosyal yardım yapmak değil, sosyal koşulları değiştirecek, ekonomik koşulları değiştirecek katkıyı yapmak.
Toparlarsam biz aslında hükümetin yanlış politikalarla, yanlış yönetimlerle tahrip ettiği alanları ayağa kaldırmaya çalışıyoruz. Biz aslında belediye olarak esas görevlerimizin çok ötesine çıkarak bunları yapıyoruz. Hükümet görevini doğru yapsa, mesela ekonomik koşullar bu kadar kötü hale gitmese biz 500 bin haneye sosyal yardım vermek tırnak içinde söylüyorum yapmayacağız. 500 bin yoksul ve gariban haneden bahsediyoruz. Bu övünülecek bir durum değil. Biz ne kadar az verecek hale getirirsek o kadar övünürüz. Türkiye’de ne yazık ki önümüzdeki dönem ekonomik göstergeler toplumun da fark ettiği gibi iyi gitmeyeceği için, yerel yönetimler hükümetin eksiğini tamamlama gibi bir vaziyete doğru gidiyor. Biz bunu yapmaya devam edeceğiz. Biz belediyeler olarak vatandaşımızı yalnız bırakmayacağız her konuda. Ama dediğim gibi bu açık da artarak devam ediyor.
-Bu konuların dışında biraz da sizi konuşmak istiyorum. Aslında Mahir Polat denilince ilk akla gelen şey İBB Miras oldu. Önemli bir marka yarattınız. Fatih Altaylı’nın programında 14 yaşında Erzincan’dan İstanbul’a geldiğinizi söylüyorsunuz. Erzincanlı Mahir Polat’ın bu İstanbul sevdası nereden geliyor?
Bilmiyorum. Çünkü ben Erzincan’ı da çok seviyorum. Sadece İstanbul’u seviyorum ve başka bir yerleri sevmiyorum gibi anlaşılmasın. Benim mekan incelemesine çok düşkün bir ruh halim vardır. Mesleğim zaten böyle bir alan. Ben kültür tarihçisiyim, mekanın dönüşümünü çalışıyorum. Mekanın sosyal dönüşümü beni çok heyecanlandırıyor. Onun insan hikayesini çalışmak çok keyifli. Artık 49 yaşına geldim. Kendimi bildim bileli yani bir şeyleri okurken yerleşim meseleleri ilgimi çeker. İstanbul gerçekten etkileyici bir şehir. Tabii Anadoludan geliyorsanız biraz da reddeden bir şehir. Biraz dışlayan da bir tarafı var. Bizimkisi biraz nefret, aşk ilişkisi ile başladı sanki. Ama benim her zaman çok etkilendiğim bir şehir oldu. Bence meraklı ve bu tür konulara ilgi duyan birisi için İstanbul sürekli bir şeyler veriyor. Aslında İstanbul böyle klasik öğrenmenin dışında kent, toplum, tarih öğrenmek istiyorsanız sürekli veriyle karşılaştığınız bir şehir. Malzemesi çok fazla. Yani bir semte giriyorsunuz, bir bakkala giriyorsunuz. Onun anlattığı bir şey bile sizi bir yere doğru götürebilir. Benim ilgilerimi ve merakımı çok tetikliyor İstanbul. Ben 1950 1960 kuşağına çok hayran birisiyim. O dönemin edebiyatına, düşünce insanlarına çok hayranım. O dönemde başlayan bir yerel ve sivil olanı sevme hali vardır. Haldun Taner de görürsünüz onu, Sait Faik’te de görürsünüz. Onların tarzında kente daha dikkatli bakmak, yaşadığınız çevreye ve insanlara daha hürmetli ve empatiyle bakmak çok temel bir konudur. Böyle çatışmalı değil de daha başka türlü görürler. Sanırım bende de o tutku var. Ben İstanbul’a geldiğimde de klasik İstanbul’da yaşayamadım. İkitelli’de büyüdüm, yani aslında o anlamda da tam İstanbul’da yaşamadım, gettosunda yaşadık. Dezavantajlı bir mahalle, gerilimli bir mahalle…
Yok. İstanbul’a ilk geldiğimde İkitelli’deki arkadaşlarımı alıp Topkapı Sarayı’na götürüp gezdirmeye çalışıyordum. Arkeoloji Müzesi’ne gidiyorduk. Uzun tarih çok keyifli bir konu. Yani ben de tersinden, sevmeyenlerin niye sevmediğini bilmiyorum ya da ilgi göstermeyenlerin niye ilgi göstermediğini bilmiyorum. Ama şikayet etmeden söylüyorum.
Hakikaten potansiyeli çok yüksek bir şehir. Kentte bir şeyleri değiştirmek konusu hemen insanda fikir üretmeyi, odaklanmayı geliştiriyor. “Nasıl olmuş da bu kadar kötü hale gelmiş” sorusunu hiç bırakmıyorsunuz. Kentin dönüşümlerine merak salıyorsunuz. Yani bir evin, bir köşenin, bir taşın, bir binanın, bir insanın o kadar fazla hikayesi var ki; hikaye düşünürseniz çok çekip çeviriyor. Ben de hakikaten işlerin hepsini çok severim ama özellikle Haldun Taner de çok severim. Onların bütün hikayesi de böyledir. Yani başlarsın bir kaldırımda oturur gibi etrafın hikayesini anlatmaya eğer bu senin ilgini çekiyorsa sen de benzer yollardan gidiyorsundur. Ben de öyle oldu, öyle gitti. O yüzden İstanbul’u çok seviyorum.
Sanırım bir de artık şöyle bir şey var; galiba bu travmalarla ilgili bir şey. Ben Erzincan’ı çok seviyorum ama artık gideceğim bir Erzincan yok yani… Çocukluğumun Erzincan’ı yok. Annemi kaybettim. Ailem artık orada değil. Sevdiğim çocukluğumun dünyası da orada değil. Herkes gitti. Sonra geldiğim, yerleştiğim ve artık tek hikayemin olduğu yer İstanbul benim için. İstanbul’u bırakamam. Bu kadar arkadaşım var, bu kadar sevdiğim, her şeyi borçlu olduğum yer. Yani çocukluğumun Erzincan’ı neyse yetişkinliğimin İstanbul’u da benim için öyle. Başka bir yere gitmek, başka bir yerde yaşamak kesin bir şekilde aklımın ucundan bile geçmiyor. O kadar sevdiğim bir yer.
-Peki tekrar yerel seçim olsa yine Mahir Polat Fatih’ten mi aday olurdu?
Fatih’ten başka hiçbir yerden aday olmazdım.
-Fatih ile aranızdaki bağ nedir?
Birincisi bence Fatih bir ilçe belediyesi değil. Yani öyle düşünmemek lazım. Fatih Türkiye’nin medeniyet çekirdeği. Ne düşünürsek ne tartışırsak Fatih ölçeğinde tartışabiliriz. Fatih’te yapacağımız Türkiye’nin tamamını etkiler. Hatta bence Türkiye değil. Üç coğrafya üç kıtayı bağlayan merkez olarak hepsini etkiler. Balkanlar’ı, Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu, Anadolu’yu, Kuzey Afrika’yı etkiler. Böyle bir yerden bahsediyoruz. Çünkü burası bir merkez. Ve merkezler özelliklerini yitirmez. Kökleri başka bir şeydir; parayla, büyük yatırımlarla bir başka şey kuramazsınız. O yüzden bence Türkiye’de bir şeyler hallolacak, değişecekse Fatih’ten başlayacak. Bunun önünde hiçbir kaçarı yok. Eninde sonunda o dönüşüm negatif ya da pozitif, nasıl görmek istiyorsak orada başlar, orada şekillenir. Ben Fatih’in bu şekilde bir yönetimi, bu şekilde bir vaziyeti hak etmediğini düşünüyorum. Eğer ben bir görev yapacaksam esas fikrimi de yeteneğimi de emeğimi de her zaman Fatih için harcamam gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Fatih Türkiye demektir.