Ece Gamze Atıcı’dan Keşke Leyla: Çocuğun dünyasından bakış çok daha orijinal, renkli ve filtresiz

24 Temmuz 2024
Bu haber 2 ay önce yayınlandı

'Keşke Leyla'da çocuk kalbiyle yetişkinlere yazılmış bir büyüme hikâyesi anlatan Ece Gamze Atıcı, "Çocuğun dünyaya bakışı yetişkin dünyasının yavan ve yıpratıcı nizamından payına düşeni almadığı için çok daha orijinal, renkli ve filtresizdi" diyor.

Ece Gamze Atıcı

DENİZ YILMAZ

‘Keşke Leyla’da içinden geçirdiği masumane bir dilek gerçeğe dönüştüğünde kendini bir kâbusun içinde bulan küçük bir çocuğun hikayesini anlatıyorsunuz. Annesinin en yakın arkadaşının, yani Leyla Teyzesinin annesi olmasını dileyen çocuğun annesi ortadan kayboluyor ve Leyla annesi oluyor. Çocuk da kendini hiç hayal etmediği bir mücadelenin içinde buluyor. Son bölüme kadar biz hikâyeyi 8-9 yaşlarındaki çocuğun bakış açısından, onun sesinden takip ediyoruz. Anlatıcısı çocuk olan bir yetişkin kitabı yazmak genelde riskli bulunur. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Daha zor ya da kolay olduğunu söyleyebilir misiniz?
Daha kolay olduğunu söyleyemem. Ama zor demek de doğru olmaz. Teknik olarak kısıtlayıcıymış ama bunu da editörüm söyleyene kadar fark etmedim. Karakteri yakaladığınızda yani onun sesini, düşünme biçimini, bakma şekillerini kavradığınızda hikâye akıyor zaten. Ben de karakteri biraz anlamadan, onun hakkında düşünmeden masa başına geçmediğim için bu konuda bir zorluk yaşamadım. Ya da fark etmedim diyelim. Ta ki son bölüme kadar…
Son bölümde çocuk yetişkin sesine kavuşuyor. Artık genç yetişkin olarak bizimle konuşuyor. Orada bir idrak yaşadığımı söyleyebilirim. Ama yine teknik olarak. Ona söyletmek istediklerimi daha çok malzeme kullanarak, yani teknik kısıtlamalardan azade söyletmenin dışında bir fark yoktu.

Aksine, çocuğun dünyaya bakışı yetişkin dünyasının yavan ve yıpratıcı nizamından payına düşeni almadığı için çok daha orijinal, renkli ve filtresizdi. O bakış açısının verdiği güzellik yaş sınırlamasının verdiği güçlükten daha ilham verici bence.

‘Aile Geleneği’ndeki Aslı, buradaki Leyla’nın annesi

O ilk taslakla yayıncıya teslim edilen kopya arasında neler oluyor?
Dünya değişiyor. ‘Keşke Leyla’ da öyle oldu yani. Bir önceki kitabım ‘Aile Geleneği’nin hemen peşinden yazmıştım ‘Keşke Leyla’yı. ‘Aile Geleneği’ndeki temanın ve hatta duygunun devamı, temize çekilmiş hali gibiydi bir nevi. Zaten iki kitap arasında karakter transferleri de oldu. ‘Aile Geleneği’ndeki Aslı, buradaki Leyla’nın annesi. Aynı evrenin parçaları yani. İkisini peş peşe bitirdikten sonra ‘Aile Geleneği yayımlandı ilk olarak. Devam hikâyesi olmadığı için önce biri, sonra diğeri okunmalı gibi bir sıralama yoktu zaten. Bütün bunlar 2019’un sonunda yani pandeminin hemen öncesinde oldu. Yani ‘Aile Geleneği’ yayımlandı ve pandemi başladı. ‘Keşke Leyla’ da ilk taslak yani ham haliyle dünyanın yeniden dönmeye başlamasını bekledi. Arada dünya değişti, ben değiştim, editörüm değişti. Fikir ve tema sabit kaldı. Diğer her şeyi sadeleştirdim.

Başkahraman bir meramla gelir bana

Karakterlerinizi nereden buluyorsunuz? En baştan tanıyor musunuz yoksa yazarken mi gelişiyorlar? ‘Keşke Leyla’daki çocuk tanıdık mı? Ne kadarı tanıdık ne kadarı kurmaca?
Genelde başkahraman bir meramla gelir bana. Yeni bir ses bulurum. Bir şey söyler ve dikkatimi çeker. Gerçek hayatta ilginizi çekecek, zamanla hayatınıza girecek biriyle tanıştığınızdaki his gibi bir şey bu. Mesela ilk romanım ‘Nar’ı yazarken, sonlara doğru bir sonraki kitabın, ‘Adem Aynası’nın başkahramanı Baki gelmişti. Sahneyi hatırlıyorum: ‘Nar’ı yazıyorum. Bilgisayar başındayım yani. Kafamda şu cümleler dönmeye başladı: “Adım Baki, Baki Yıldız. 42 yaşındayım. 8 yıldır 42 yaşındayım. Zira ben bir roman kahramanıyım.” Tamam, dedim. Yeni biri geldi. Senin işin uzun. Seni buraya koyamam deyip yeni bir Word belgesine aklımdaki bu cümleleri yazdım. Belgeye ‘Baki’ ismini verdim. ‘Nar’ bitince de dönüp meramını anlamaya çalıştım. Zaten elimdeki üç-dört cümle derdini epey açık anlatıyordu. Yazıp bitirilmeyi bekleyen, zamansız ve evrensel olmak isteyen ve roman kahramanı olduğunu bilen bir roman kahramanı. Bütün çatışma önümdeydi. İstediği hiçbir şey olmasın diye elimden geleni yapacaktım.
‘Keşke Leyla’da da benzer bir şey oldu. Kardeşi, annesi, babası, küçük kedisiyle mutlu bir çocuk. Biraz kardeşini kıskanıyor annesi onunla daha çok ilgileniyor diye. Ve masumane bir istek geçiyor içinden. İstediği olduğundaysa hayal ettiği gibi gitmiyor tabii. Annesi ortadan kayboluyor ve Leyla annesinin yerine geçiyor. O masum çocukluk fantezisi kâbusa dönüşüyor. Anne nerede, çocuk ne hissediyor, bu duruma karşı neler yapıyor gibi sorulara cevap verdiğimde romanın bütün çatısını çatmış, çatışmasını bulmuştum. Yazmaya başlarken bu cevapları biliyor olmayı tercih ediyorum ben. Karakteri biraz olsun anlamadan yazmaya başlamıyorum yani. Ama bu, o karakterin beni şaşırtmayacağı anlamına gelmiyor. Tam tersi. Mutlaka her başkahraman beni şaşırtmıştır. Bu da işin en zevkli kısmı bence. Çoğunlukla da benim başta onun için düşündüğümden daha büyük, daha iyi bir hamle yaparak. Dolayısıyla başta tanıdığımı söylemek doğru olmaz. Başta tanımak isteyeceğim birini bulmuş oluyorum diyebilirim. Yolda tanışıyoruz.

Ece Gamze Atıcı, Fotoğraf: Egemen Yılmaz

Buraya kadar gelmeyi başardın, her şey yolunda

‘Keşke Leyla’ sizin beşinci kitabınız. Kariyerinizde bu kitabı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her aşk ilk aşktır. Her kitap da ilk kitap gibi bana. Öncesini hatırlamıyorum. Sonrası olmayacak gibi geliyor. Her defasında bütün heyecanını ve kaygısını yeni baştan, ilk sefermiş gibi yaşıyorum. Belki birkaç kitap sonra bu sorunun cevabını görme şansım olur.

‘Keşke Leyla’daki çocuk gerçek hayatta karşınıza çıksa ne yapardınız? Ona ne demek isterdiniz?
Sarılmak isterdim. “Buraya kadar gelmeyi başardın. Her şey yolunda” derdim ona. Kendi cümleleriyle karşılık verirdim. Son bölümde yetişkin olduğunda bize son olarak söylediği şey bu. Kendi çocukluğuna bıraktığı notu. Onun durumunda olsam ben de bunları duymak isterdim muhtemelen.

Fazla ego sizi iyi bir yazar yapmaz

Egosu yazara zarar mı verir yoksa işine mi yarar?
Yazarlık biraz ego gerektiriyor doğası gereği. Egoyla kast edilen biraz kendini beğenmişlikse, evet, bu işi profesyonel olarak yapıyorsanız, yani en azından bir yayınevinin yayın kurulunu o uydurduğunuz hikâyeyi basıp yaymaya ikna ettiyseniz tabii ki evet. Kendini beğenmişlikle başlayan bir yanı var. Bir odada oturup uydurduğunuz hikâyeleri bütün dünyaya yayma arzusuna başka nasıl kapılabilirsiniz? Yani uydurduğunuz o şeyleri yayımlatma cüreti için ego şart. Fakat fazla ego sizi iyi bir yazar yapmaz. Komik duruma düşürür. Herkeste olduğu gibi yani. Yazmanıza sebep olan başlıca şey değil de yayımlatmanıza sebep olan başlıca şey olabilir ego…

Şu anda yazdığınız kitabın başkahramanıyla anlaşabiliyor musunuz? İlişkiniz nasıl?
Fazla sıkı fıkıyız. Çoğunlukla ilk romanlar otobiyografik olur, malum… Benim altıncı romanım öyle olacak. Yani şu anda yazdığım. ‘Aile Geleneği’ ile başlayan ve ‘Keşke Leyla’ ile devam eden evrenden yeni bir hikâye. Hayatımın bir dönemini fantastik bir kurguyla anlatıyorum bir nevi. ‘Aile Geleneği’ndeki Aslı ve ‘Keşke Leyla’daki Leyla da var içinde. Şimdilik anlatıcı Aslı. Tanıdık bildik bir sesle kendi hikâyemin birleştiği bir yerdeyim.

Keşke Leyla
Ece Gamze Atıcı
Doğan Kitap, 2024
roman, 224 sayfa.

Aile Geleneği
Ece Gamze Atıcı
Doğan Kitap, 2024
roman, 336 sayfa.

  • 1

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.