Notos'tan çıkan ‘Editörlük Zor Zanaat’ yazmaya, yayıncılığa ilgi duyan herkesin elinin altında olması gereken, başucu kaynağı olacak denli önemli bir kitap. Tüm editörlerin hemfikir olduğu bir cümle var: “Eser yazarındır, kitap editörün.”
Notos Kitap tarafından yazmaya, yayıncılığa ilgi duyan herkesin elinin altında olması gereken bir kitap yayımlandı: ‘Editörlük Zor Zanaat’. Pandemide Notos dergisinde editörlerle söyleşiler olarak başlayan bu yazı dizisi, birkaç söyleşiden sonra durdurulmuş ve kitap olarak hazırlanmasına karar verilmiş. Söyleşileri yapıp kitabı hazırlayan da hem akademik olarak bu konularda eğitim almış hem de yayın dünyasının içinde pişmiş biri, Cansu Canseven. Seçtiği birbirinden değerli isimlere onlara özel olarak hazırladığı sorularla başlayan söyleşiler, anket niteliğinde sorulan Türkçe kullanımına dair problemlerle devam ediyor. Açıkçası dile meraklı, dilin değişimini dikkatle gözlemleyen biri olarak Türkçeye dair bu bölümleri çok sevdim. Özellikle değişime daha açık olan ve detaylarda kaybolmayan Metis Yayınları editörü Savaş Kılıç’ın pek çok soruya verdiği “Ne fark eder?” cevabı beni sıkça gülümsetti.
Yayıncılıkla ilgili pek çok sorunumuz var. En başta uzun yıllardır sektörü zorlayan ekonomik şartlardan bahsedebiliriz, ki daha az etkileneceğini düşündüğümüz büyük yayınevlerinde bile pek çok zorluk bu nedenle yaşanıyor. Söyleşilen editörlerin bir kısmı banka yayınevlerinde ya da büyük diyebileceğimiz yayınevlerinde, bir kısmı küçük, kendi yağında kavrulmaya çalışan yayınevlerinde, bir kısmı da freelance olarak çalışıyor. Sorunlar çok benzer. Freelance çalışanlar büyük yayınevlerinde üstlerine yığılan iş yükü sebebiyle biraz da evden çalışmayı tercih etmişler ama elbette sabit bir gelir olmadan yaşamayı seçmek çok büyük risk.
Tüm editörlerin hemfikir olduğu bir cümle var: “Eser yazarındır, kitap editörün.” Bu cümleden bile içerikten, dilden, anlatımdan tutun da sayfa tasarımına, kapağa, arka kapak yazısına, hatta pek çok yerde satışa kadar kitapla ilgili aklınıza gelebilecek her şeyden sorumlu bir iş tanımı ortaya çıkıyor. Bu iş tanımının hakkını verebilmek için de bir kitabın üzerinde belli bir süre çalışmak gerekiyor ki tahmin edersiniz ki bu süre, kısa olamaz. Maalesef büyük yayınevlerinde çalışanların kısa sürede pek çok kitabı yayına hazırlamaları gerekiyor, bu da istenmeyen sonuçlar doğuruyor. Bunu yapmak yerine, evden bir dosya üzerine hakkıyla çalışmak isteyenleri ne bekliyor peki? Ödemesi ancak kitap yayımlanınca alınabilecek işler, ele geçen ve geçinmeye yetmeyecek denli az olan ücretler…
Yine de tüm bu olumsuzluklara rağmen, söyleşilerde tekrarlanan başka bir cümle ise, bu işin gönül işi olduğu. Uzun yıllardır kıyısından köşesinden bu sektörle bağı olan biri olarak ben de bu cümleye katılıyorum. Bunca iyi kitap yayımlanması, bir şekilde yılda sadece bir tane kitap basabilen butik yayıncıların bile bunu hâlâ şevkle, özveriyle yapmaları, çevirmenlerin, editörlerin pek çok kez ödenmeyen ücretlere rağmen çalışmaya devam etmeleri, bizim gibilerin sevdiği kitaplar hakkında yazıp en azından onları görünür kılmaya çalışmamız hep delilik… Sevdiğimiz türden bir delilik.
Dertlerden yeteri kadar bahsettiysem, biraz da söyleşide altı çizilmesi gereken cümlelere geçeyim. Selahattin Özpalabıyıklar sektörün en eskilerinden, ismini herkesin bildiği bir editör, alaylı. Cansu Canseven ona özellikle şiir editörlüğüyle ilgili sorular sormuş. Cumhuriyet dönemi Türk şiiri için yaptığı çalışmalarla ilgili şöyle diyor: “Kötü bir laf olacak ama en iyi yazar ölü yazardır, çünkü editör olarak sizin metin üzerinde çalışma şansınızı artırır. Tek sıkıntısı şudur: Sadece yazarın ya da şairin çözeceği bir sorun olduğunda sorma şansınız yoktur.”
Yine tüm söyleşilerde ortak olan dört sorusu var Cansu Canseven’in.
Editör, yazardan ne ister?
Editör, çevirmenden ne ister?
Editör, yayınevinden ne ister?
Editör, okurdan ne ister?
Bu sorulara verilen cevaplar öylesine anlamlı ve yararlı ki aslında editörün emeğinin karşılığını nasıl tam olarak alabileceğinin da ipuçlarını veriyor. Yurt dışından verilen örneklerden bu durumun özellikle Amerika’da epey farklı olduğu, işlerin bambaşka biçimde yürüdüğü anlaşılıyor. Yine verilen cevaplarda aslında teorik olarak editörlüğün alfabesi veriliyor diyebilirim ama pratiği düşündüğümüzde, ne editörler ne de özensizce hazırlanmış pek çok kitapla baş başa kalan okur bu işin hakkıyla yapılabildiğinden emin.
Can Yayınları genel yayın yönetmeni, yazar, editör Cem Akaş o kadar detaylı bilgiler vermiş ve bunu metinlerle örneklendirmiş ki insan çalışkanlığına hayran oluyor. Editörlüğü, temel metin editörü, satır editörü, geliştirici editör olarak üç ayrı bölümde anlatıyor. Tabii bunun dışında lektörün, redaktörün ve düzeltmenin de görev tanımlarını veriyor. Yukarıda söylediğim gibi bizim ülkemizde bazen, hatta genellikle bütün bu işleri tek bir kişi yapıyor, genel tanımla: Editör.
Notos Kitap’ın kurucusu, 45 yıldır yayıncılıkla uğraşan Semih Gümüş’ün Cansu Canseven’in şu sorusununa verdiği cevap biraz canımızı acıtıyor ama benim tanıdığım Semih Gümüş hiçbir zaman pes etmeyecektir.
-Cansu Canseven: Göç edenler, ek iş yapanlar, en kötüsü de sektör değiştirenler… Çok iyiler sektör değiştiriyor hocam. Bunun başlıca sebebi de ekonomik krizin editörleri zor durumda bırakması. Yeni eleman eski sıklığında yetişmiyor artık. Stajyer/çırak anlayışı da bitti sanki. Neler bekliyor bizi?
-Semih Gümüş: “Dışarıdan görülmüyor demek ama 45 yıldır kesintisiz yayıncılık yapıyorum. Hem dergi yayıncılığı hem kitap. Yayıncılıktan para kazanmadım. Nitelikli edebiyat yayıncılığını bir de hep küçük sermayelerle yapmaya çalışınca yayıncılıktan para kazanmak olanaksızlaşıyor. Dergi ve kitap yayımlama tutkum azalmaya başladı. Ekonomik sorunlar içinden öylesine çıkılmaz ki ve yayıncılık dünyası, kitap ve edebiyat dünyası o kadar bozuldu ki sanırım dünyaya yeniden gelirsem yayıncılık yapmayacağım, belki tasarımcı olurum, marangoz olurum.”
Kitaptaki söyleşiler dört yıl gibi uzun bir zamana yayılmış, bu dönemde sektörde pek çok transfer ve değişim de yaşandı. Cansu Canseven söyleşi sorularını titizlikle güncellemiş ve her isme kendi uzmanlığıyla ilgili sorular sormadan önce editörlerin özgeçmişini vermiş. Yine söyleşi boyunca bahsedilen kitaplar ve editörlerin önerileri ‘Editörlük Zor Zanaat’in sonunda derli toplu bir biçimde listelenmiş. Sadece bu nedenle bile ‘Editörlük Zor Zanaat’ meraklılara başucu kitabı olacak denli önemli.
Yazıyı bitirmeden önce şu an freelance editörlük yapan yazar Mustafa Çevikdoğan’ın editörlük tanımını alıntılamak isterim, sanırım herkes bu işin ne kadar zor olduğunu rahatlıkla anlayacaktır.
“Telifinden bağımsız, meta olarak elimize aldığımız, adına kitap dediğimiz kâğıt tomarının sorumlusudur. Apartman yöneticisidir, ev sahibi değil. Tıkanan kanalların açılmasıyla da o ilgilenir, gürültücü apartman sakinleriyle de, akıtan çatıyla da, kaloriferlerin ne zaman yanacağıyla da. Bir aksaklık olduğunda ziline basılan kişidir. Her şey yolundaysa görünmez olur: ideal editör. Maalesef sadece aidatları toplamaz.”
Editörlük Zor Zanaat: Editörlerle Söyleşiler
Hazırlayan: Cansu Canseven
Editör: Tuğba Eriş
Notos Kitap, 2024
336 sayfa.