Erken yaşta hayata veda eden Cem Ersavcı anısına hazırlanan kitap, onun fotoğraf aracılığıyla çok iyi bir hikaye anlatıcısı olduğunu net biçimdi ortaya koyuyor. Herkese dokunabilecek hikayeler bunlar. Harika baskı ve müthiş küratörlük de cabası.
Fotoğraf sanatının ardında nasıl bir bellek yüküyle birlikte hareket ettiğini uzaktan da olsa tanıdığınız bir sanatçının eserleri arasında gezerken daha iyi anlıyorsunuz. Bu bellek yükü deklanşöre basıldığı andan çok nerede basılacağına karar veriyor kanımca. Sanatçıyı deklanşörüne basmak üzere yolladığı rotalar, bu rotalarda yakalanan anlar, bu anların eseri her izleyende uyandırdığı imgeler, bu imgelerin her zihinde çağrıştırdığı yeni yeni yollar… Hep bu yükün eseri gibi. Dolayısıyla ve tabii olarak her fotoğraf, her eser şahsidir. Ama benim anlatmak istediğim şahsiliğin bir adım ötesinde; biraz da şahsiyet eseridir. Sanatçı her karesinde kendinden bir parçayı da bize sunar bu bağlamda. Bu parçalar ise aradan yıllar geçse de dokunduğu her gözde anlam verimini korur ve koruyacaktır.
Bu organik ilişkiyi yakın zaman önce meraklıların ilgisine sunulan ‘cem ersavcı’ albümünün sayfaları arasında dolaşırken daha net anladım. Cem Ersavcı’nın kim olduğunu bilmeyenler için kitabın arka kapağından küçük bir alıntı:
“Cem Ersavcı fotoğraf alanındaki çalışmalarının daha geniş çevrelerce yeni yeni fark edildiği ve merak uyandırdığı yıllarda, hayatının ve kariyerinin erken bir döneminde, bir başka tutkusu olan motosiklet üzerinde seyahat edip dünyayı tanımak üzere yollardayken 2014 yılında aramızdan ayrıldı.”
Bir anlamda hikâyesinin peşinden koşarken hikâyesi sonlandı. Ama yazının girişinde anlatmaya çalıştığım şey bu türden sanatçıların hikâyelerinin her zihinde yeniden çoğalarak yoluna devam etmesiydi. Dolayısıyla Cem Ersavcı’nın hikâyesi bu albümle birlikte çok daha geniş bir düzlemde yeniden ve yeniden şekillenerek devam edecek.
Hikâye dendi, oradan devam edelim… Hikâyelerin peşinde giderken kendi hikâyesini meydana getirmiş bir sanatçının evrenini görüyoruz bu albümde. Teknik olarak çok şey söylenebilir fakat o işin uzmanı ben değilim. Albümde Cem Ersavcı’nın aslında ne yapmaya çalıştığını anlatan zihin açıcı ve geniş bir makale de hâlihazırda var. Ben bu fotoğraflardaki hikâyenin parçası olmuş bir okuru olarak konuşabilirim ancak ve Cem Ersavcı’nın fotoğraflarla yazdığı hikâyeye kefil olabilirim.
Anlatıcılığın türlü çeşitleri vardır. Hikâye anlatıcılığının da… Ünlü çizer Selçuk Demirel’i örnekse çok değerli hikâye anlatıcıları arasına koymam mümkün. Ya da Ara Güler’i hikâyeden, anlatıcılıktan ayrı bir yerde ağırlayabilir miyiz? İşte, Cem Ersavcı da bu türden hikâyecilerden biri oldu benim için. Bizi fotoğraflarıyla içine aldığı dünyada öyle derinlikli manzaraların içine bırakıyor ki, işin içine hem dünyayı hem de dünyasını katıyor. Hemen yukarıda değinilen şahsilik ve şahsiyet çerçevesinin her karede yeniden inşasını görüyoruz. Bu inşanın temelini ise arayış meydana getiriyor.
Refik Akyüz ve Serdar Darendeliler’in albümde yer alan değerlendirmelerinden küçük bir alıntı yapmak istiyorum:
“Arşivine dışarıdan genel bir bakış getirebilmeye başladığımızda, Cem’in işlerinde belirgin bir arayış dikkatimizi çekti. Bunu kısaca ‘merak’ olarak tanımlayabiliriz. Konularına duyduğu ve onları işlerken hak ettikleri kıymeti vermeye yönelik bir meraktı bu. Ama bunun bir adım daha ötesinde hayata duyulan, içinde bulunduğumuz coğrafyayı, zamanı, bu zamana dair olan biteni anlamaya yönelik bir merak aynı zamanda.”
Bu iki isim de benim andığım ‘arayış’ temelini ‘merak’ çatısı altında topluyorlar. Ben bu merakın içine Cem Ersavcı’nın kendine dair meraklarını da koymak istiyorum. Bu albümde gördüklerimiz Ersavcı’nın kendi iç dünyasına dair merak ettiklerinin de yansıması aynı zamanda. Dolayısıyla fotoğraflarda gördüklerimiz, görünmeyen içlere doğru yapılan bir yansıtma aynı zamanda.
Çok bakışlı bir sanatçıyı tanıma imkânı veriyor bu albüm. Kendi dünyasının sınırlarını çizerek başka dünyalara dokunmak marifet ister. Cem Ersavcı bunu fotoğrafla yapıyor. Hikâye anlatmayı ise çok iyi beceriyor. Ersavcı’nın ‘hikâye’ dünyasında herkese dokunacak bir yanı var. Albümü elinize alıp ilk sayfasını açmanız yeter bunu anlamaya.
Bu arada kitap için de ayrıca bir parantez açmak gerek; harika baskı, müthiş bir küratörlük örneği. Sadece bu bile bir kitapsever olarak Cem Ersavcı’nın hatırasına teşekkür etmem için yeter sebep.