Soner Gedik, 'Kızıl Aura'da bir uygulama sayesinde insanların iyi mi kötü mü olduğunu anlayıp hiç iz bırakmadan onları yok edip 'mükemmel' bir dünya kurma hayali kuran iki gencin hikâyesini anlatıyor. Soluk soluğa bir macera...
Güç sizde olsa nasıl bir dünya hayal ederdiniz? İyilerin kazandığı, kötülerin kaybettiği bir dünyaya ne dersiniz? Soner Gedik, ‘Kızıl Aura’ adlı kitabında böyle bir dünya kuruyor. Teknolojinin hızına yetişemediğimiz bu dönemde yeniliklerin nimetlerinden yararlansak da bu baş döndürücü sürat yanında tartışmalar getiriyor. İşte kitap bu sözde ütopik özde distopik dünya sorgulamasının yanına ‘Teknoloji hayatımızı kolaylaştırıyor mu zorlaştırıyor mu?’ sorusunu ekliyor.
‘Kızıl Aura’ iki kahramanı var: Osiris ile Lili. Babası Türk, annesi İtalyan olan Osiris’in ikizi doğduktan kısa süre sonra hayatını kaybediyor. Annesi de hayatta kalan oğluna sarılmak yerine gidene yas tutmayı tercih ediyor. Derin bir yalnızlığa mahkûm olan Osiris, küçük yaşlarda akran zorbalığıyla karşılaşınca en iyi dostu bilgisayar ve kurduğu ‘ütopik’ dünya oluyor.
Lili de yaşama şanssız başlayanlardan. Dünyayı kurtarmak isterken tanışan idealist bir çiftin kızı olan Lili’nin annesi Londra’da metro patlamasında ölüyor. Babası her ne kadar boşluğu doldurmaya çalışsa da Lili için ideal senaryo kötülerin yok olduğu bir dünya hâline geliyor.
Teknoloji konusunda dahi sınıfına giren bu iki kahraman güçlerini birleştirip hayallerindeki dünyayı kurmaya girişince ütopya distopyaya dönüşüyor. Öyle bir teknolojik silah yapıyorlar ki anlatırken özendirici kullanırken korkutucu. Bir uygulama sayesinde insanların auralarını ölçüyorlar. Yeni kim iyi, kim kötü anlıyorlar. Siyah auralılar kötü, beyaz auralılar iyi, kızıl auralılar kötü ile iyiyi ayırıp ‘doğru’ dünya düzenini kurma gücüne sahip, griler ise evlerden uzak, çünkü onlar her an değişebilir.
Yarattıkları bu uygulama öyle gelişkin ki siyah auralıları tespit edip bir tuşa basıldığında hepsinin yok olmasını, yanıp küle dönmesini sağlıyor. Osiris ile Lili kullanıyorlar bu programı. Kötüler yok oluyor, iyiler kalıyor, yönetime de kızıl auralılar geçiyor.
Bu uygulamayı yaratırken babası Nazi bir profesör olan Erhard’ın sanat eserleri için kurduğu bir teoriden yola çıkıyor Osiris. Profesörle tanıştıktan sonra yaptığı konuşmalarla yaptıklarını sorgulamak zorunda kalıyor. Sahi siz ister miydiniz auranızın ne renk olduğunu öğrenmek? Daha zor bir soru, sevdiklerinizin aurasının ne renk olduğunu bilmek ister miydiniz? Osiris ve Lili öğreniyorlar sevdiklerinin auralarının renklerini, elbette onları kaybettiklerinde!
Afrika, Asya, Avrupa, Amerika… Tüm kıtalarda çalıştırıyorlar uygulamalarını ve dünyanın nüfusunda büyük bir azalma oluyor. Nereden geldiği, kimin yaptığı ve nasıl olduğu anlaşılmayan bu ölümler büyük bir kaosa yol açıyor. Bilinmeyen, tanınmayan bir düşmana karşı savaşmak sorunda kalan ülkeler kendilerini korumak için yine barışı değil savaşı seçiyorlar.
Gedik kitapta soluk soluğa bir macera, büyük bir aşk hikâyesi, zulme karşı mücadele anlatıyor ve bu konuların yanına felsefi tartışmalar ekliyor. Osiris ile Profesör Erhard’ın Nazilik üzerinden yaptığı tartışma farklı pencerelere açılırken dünyanın günümüzde geldiği noktada kapitalizmin birincil suçlu olduğu sorgulanıyor. Osiris yaptıkları işi sona erdirmek istese de Lili ‘iyiler ile kötüler’in savaşını devam ettirmekte kararlı bir tavır sergiliyor. Ona göre dünyanın bugünkü hâlinden kapitalizm suçlu ve bu düzenin kazananları cezalandırılmayı hak ediyor. Lili, “Kapitalizmin işleyiş biçiminde, acımasızlığında bir iyilik mi arayacağız?” sorusuyla aklıyor kendini.
Dünyayı kötülerden ayıklayıp iyilerle dolu bir yer yapmaya çalışırken kendilerine huzurla yaşayacakları bir sığınak inşa ediyor Lili ile Osiris. Aynı hayale tutunan iki gencin aşkı her başarıyla güçleniyor. Başarı dedikleri yok olan insanlar. Ancak kötülerden boşalan yerleri dolduranların değişip değişmeyeceği kocaman soru işaretleri getiriyor. Hele o griler… Bir anda siyaha dönen griler! Sonu var mı acaba kötüleri yok etmenin? Biterler mi? Dahası acaba atlıyorlar mı her insanın içinde hem kötülük hem iyilik olabileceğini?
Osiris daha erken ayırdına varıyor bu soruların. Ama Lili kararlı hayal ettiği dünyayı yaratmaya! Koskocaman bir sorgulama giriyor nihayet onların arasına ve oradan hepimizin zihinlerine: “Hem yargıç hem cellat olmak istiyorsun. İyilik mi şimdi bu?”
Gedik’in kitabı günümüzün en önemli felsefi problemlerini tartışmaya açarken edebi olarak da okurun beklentilerini karşılıyor. İnsanın net çizgilerle tanımlanamayacağını gösteriyor. Ama en çok cenneti de cehennemi de yaratmanın insanın elinde olduğunu…