Sesimi Duymayan Kaldı Mı: Naci Görür’ün sesi kulaklarınızda yankılanıyor

18 Temmuz 2024
Bu haber 2 ay önce yayınlandı

Gazeteci Semin Gümüşel Güner ile Ayşe Karabat’ın Naci Görür’le yaptığı nehir söyleşi kitabı 'Sesimi Duymayan Kaldı Mı?'yı okuduğunuzda depremle ilgili farkındalığı artırmak için yılmadan çabalayan bir bilim inanının sesi kulaklarınızda yankılanacak.

CANER ALMAZ

Yaşadığımız coğrafya milyonlarca yıllık bir geçmişe sahip ve mevcut haline ulaşması pek çok süreçlerin nihayetinde olmuş. Yaşadığımız hayatın süresi düşünüldüğünde bunu tahayyülümüzde canlandırmamız pek kolay olmasa da bu konuya dair yürütülen bilimsel araştırmalar hem ülkemizin yer aldığı coğrafyanın hem de dünyanın farklı konumlarının bugünkü yapısına nasıl oluştuğuna dair somut kanıtlar ortaya koymakta. Yeryüzünün bu hareketliliği, dağları, anakaraları, okyanusları oluştururken bir yanıyla da depremleri yaratıyor. Ülkemiz de bu hareketliliğin devam ettiği bir zemin üzerinde. Artık hayatımızın bir gerçekliği olan ve yakın geçmişimizde acı tecrübelerle yaşadığımız depremler bu hareketliliğin sonucu.

Depremin yıkıcılığının önüne geçilmesi için uyarmaktan bıkmıyor

Hepimizin ana gündem konularından birisi doğal olarak deprem. Özellikle İstanbul’da beklenen ve Marmara’yı, dolayısıyla hem ekonomik hem de diğer yönleriyle tüm ülkeyi etkilemesi beklenen depremin yıkıcılığının önüne geçilmesi için hem yerel hem merkezi yönetimler olmak üzere, bilim insanları da bu yıkımın ve ölümlerin engellenmesi için ellerinden geleni yapıyorlar.
Özellikle bir isim var ki, geçtiğimiz yıl yaşanan Kahramanmaraş depremleri için çok öncelerden yapmış ancak o uyarılar dikkate alınmamıştı. Prof. Dr. Naci Görür hem Elazığ hem Kahramanmaraş depremlerini önceden bildirmiş ancak yeterli tedbir alınmadığı ve kentler deprem dirençli hale getirilmediği için ciddi can kayıpları yaşanmıştı.

Masa Kitap etiketiyle yayımlanan ‘Sesimi Duymayan Kaldı Mı?’, gazeteci Semin Gümüşel Güner ile Ayşe Karabat’ın Naci Görür’le gerçekleştirdikleri bir nehir söyleşi. Kamuoyunda, ekranlarda gördüğümüz Naci Görür’ün bugünlerine gelme hikâyesini anlattığı, hem geçmişten günümüze ülkemizin eğitim sistemine bakabildiğimiz hem de değişen ve dönüşen şartlar altında memleketin içinde yer aldığı gerçekliklere farklı bir açıdan, bir bilim insanının gözünden bakmamızı sağlayan çok faydalı bir çalışma.

Dört yaşında babasını yitiren bir Cumhuriyet çocuğunun hikayesi

Elazığ’da doğan, dört yaşındayken babasını yitiren, çocukluğundan itibaren çalışarak yaşamını idame ettirmeye çalışan bir cumhuriyet çocuğunun hikâyesini okuyoruz. O çocuk ki Elazığ’dan çıkış Londra’da doktora çalışmasına gidebilecek kadar memleketin ve cumhuriyetin imkanlarından faydalanabilmiş.

Kitabı okudukça görüyoruz ki Prof. Dr. Naci Görür’ün yaşam hikâyesi, Cumhuriyet’in sağladığı imkanlar ve fırsatların eşit dağıtıldığında, liyakatle sunulduğunda ortaya çıkan başarının bir nişanesidir. Bu yolculuğu şöyle özetliyor Naci Hoca:

“Teknik Üniversite’nin normal öğrenci bursunu değil, hoca olarak yetişrimek üzere başarılı öğrenciye verdiği bursu aldım. Bir de Milli Eğitim Bakanlığı’nın bursuyla beni İngiltere’ye gönderdiler. Kimsin sen? Marangozun çocuğu. Benim dönemimde Teknik Üniversite’de, İstanbul Üniversite’sinde profesör olan kişilerin çocukları da vardı. Onlara değil, bana verilmişti burs. Mümkün mü şimdi onların arasından böyle sıyrılıp gelebilmek? O zaman mümkündü çünkü Cumhuriyet vardı, adalet vardı. Başarının önünü açıyordu.”

Kitabın önsözünde de şu cümleleri kuruyor Naci Hoca:

“Her kitabın bir yazılış amacı, okuyucuya iletmek istediği bir şey vardır. Bu kitabın da okuyucuya mesajı ve ima etmeye çalıştığı şey Atatürk Cumhuriyeti’nin erdem ve karakteridir.”

Kitabı Görür’ün sesinden dinliyormuş gibi okuyorsunuz

Yokluk içinde, sadece çalışarak ve haksızlık önünde mücadele ederek nasıl basamak basamak ilerlediği ve üniversite kurulan kürsünün dünyada hatrı sayılır bir mevkiye yükseldiğini aktarıyor Naci Görür. Yaptığı çalışmalardan, bu çalışmalarda yaşadığı zorluklardan, tanıştığı bilim insanlarıyla yürüttüğü araştırmalardan, kariyerinde bugünlere gelmesini sağlayan önemli detaylardan açık yüreklilikle bahsediyor. Öyle samimi bir ton kullanıyor ki, hocanın sesi kulağınızda yankılanıyor, o kendine has mizacı gözünüzde canlanıyor. Tüm kitabı onun sesinden dinliyormuş gibi okuyorsunuz.

‘Sesimi Duymayan Kaldı Mı? yalnızca bir bilim insanının hayat hikâyesini aktarmıyor, başarıya giden yolun rastlantılar üzerinden kurulmadığını, çalışmanın, planlı ve programlı bir şekilde çalışmanın neticesinde ortaya çıktığını kanıtlarıyla bizlere gösteriyor. Bilimin aydınlattığı yoldan ilerlenmediğinde, kişisel çıkar ve rant için bilim göz ardı edildiğinde nasıl acı reçeteler tadıldığını da tekrar hatırlatıyor.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.