Z kuşağı TikTok sayesinde Mozart’ı keşfetti
Dünyaca ünlü orkestra şefi ve piyanist Daniel Barenboim, tam da İsrail, Gazze'de taş üstünde taş bırakmazken Beethoven'ın 9. Senfonisi'nin 200'üncü yıldönümü için New York Times için bir yazı kaleme aldı: Beethoven'den öğreneceklerimiz var.
Daniel Barenboim, klasik müzik dünyasının yaşayan efsanelerinden biri. Onu efsane yapan, ne genç yaşta MS hastalığı nedeniyle hayatını kaybeden çello sanatçısı eşi Jacqueline Du Pre ile ilişkisi, ne onun piyanistliği ne de orkestra şefliği. Barenboim hem olağanüstü bir piyanist hem de müthiş bir orkestra şefi. Ancak onun bir özelliği daha var: Filistin kökenli ünlü akademisyen Edward Said ile birlikte kurdukları ‘Barış Orkestrası.’ Bu orkestra, İsrailli ve Filistinli sanatçılardan oluşuyor ve sık sık konserler de veriyor. İşte o Barenboim, iki gün önce The New York Times gazetesinde bir yazı yazdı. Tam da İsrail’in Gazze’de taş üstünde taş bırakmadığı günlerde yayınlanan bu yazıyı aynen çeviriyoruz:
Ludwig van Beethoven’ın Dokuzuncu Senfonisi ilk kez tam 200 yıl önce bugün çalındı ve o zamandan bu yana muhtemelen siyasi amaçlarla en çok benimsenen eser oldu.
Berlin’deki 1936 Olimpiyat Oyunları’nda, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra 1989 Noel’inde yine bu şehirde çalındı; ünlü şef Leonard Bernstein koro finalindeki “Neşe” kelimesini “Özgürlük” ile değiştirdi. Avrupa Birliği senfoninin “Neşeye Övgü” temasını marş olarak benimsedi (Bugünlerde Dokuzuncu Senfoni, prömiyerinin anısına dünyanın dört bir yanındaki konser salonlarında çalınıyor. Klasik müzik dünyası yıldönümlerini sever).
Beethoven başyapıtının politik cazibesine şaşırmış olabilir. Politikaya ilgi duyuyordu ama bunun tek nedeni insanlığa duyduğu derin ilgiydi. Anlatılanlara göre “Eroica” senfonisini başlangıçta Napolyon’a ithaf etmek istemişti; adı “Bonaparte” olacaktı. Ancak Napolyon Fransız Devrimi’nin ideallerini terk edip imparator olarak taç giydikten sonra fikrini değiştirdi. Ancak Beethoven’ın günlük siyasetle ilgilendiğine inanmıyorum. O bir aktivist değildi.
Bunun yerine kelimenin en geniş anlamıyla son derece politik bir adamdı. Ahlaki davranış ve toplumun bütününü etkileyen doğru ve yanlışa dair daha büyük sorularla ilgileniyordu. Onun için özellikle önemli olan, bireyin hakları ve sorumluluklarıyla ilişkilendirdiği düşünce ve kişisel ifade özgürlüğüydü. Özgürlüğün esasen ekonomik olduğu ve piyasaların işleyişi için gerekli olduğu şeklindeki bugünkü yaygın görüşe sempati duymazdı.
Dokuzuncu senfonide politik bir ifadeye en çok yaklaştığı yer, bir senfonide ilk kez seslerin duyulduğu son bölümün kalbinde yer alan bir cümledir: “Bütün insanlar kardeş olur.” Nazilerin yönetimindeki Yahudiler ve dünyanın pek çok yerindeki azınlık mensupları da dahil olmak üzere bu duygunun pek çok istisnasını göz önünde bulundurduğumuzda, bunu artık kendinden emin bir ifadeden çok bir umut ifadesi olarak anlıyoruz. İnsanlığın karşı karşıya olduğu krizlerin miktarı ve kapsamı bu umudu ciddi şekilde sınamakta. Daha önce de pek çok kriz gördük, ancak bunlardan hiçbir ders çıkarmış gibi görünmüyoruz.
Dokuzuncu Senfoniyi başka bir şekilde de görüyorum. Müzik tek başına kendisi dışında hiçbir şeyi temsil etmez. Müziğin ve Dokuzuncu Senfoni’nin büyüklüğü zıtlıklarının zenginliğinde yatar. Müzik asla sadece gülmez ya da ağlamaz; her zaman aynı anda hem güler hem ağlar. Zıtlıklardan bir bütünlük yaratmak… Benim için Beethoven budur.
Müzik, eğer onu doğru bir şekilde incelerseniz, bir hayat dersidir. Elbette müzik tarihinin en güçlü kişiliklerinden biri olan Beethoven’dan öğrenebileceğimiz çok şey var. O, duygu ve aklı bir araya getirme ustasıdır. Beethoven ile duygularınızı yapılandırabilmeli ve yapıyı duygusal olarak hissedebilmelisiniz: yaşam için harika bir ders! Aşık olduğumuzda tüm disiplin duygumuzu kaybederiz. Müzik buna izin vermez.
Ancak müzik farklı insanlar için farklı şeyler ifade eder ve hatta bazen aynı kişi için farklı anlarda farklı şeyler ifade eder. Şiirsel, felsefi, duygusal ya da matematiksel olabilir ama ruhla bir ilgisi olmalıdır.
Dolayısıyla metafizikseldir. Ancak müziğin ifade aracı tamamen ve sadece fizikseldir: Ses. Metafiziksel mesajın fiziksel araçlarla bu daimi birlikteliği müziğin gücünü oluşturur. Müziği kelimelerle tarif etmeye çalıştığımızda, tek yapabildiğimiz ona karşı tepkilerimizi dile getirmektir, müziğin kendisini değil.
Dokuzuncu Senfoni, Batı kültürünün en önemli sanat eserlerinden biridir. Bazı uzmanlar şimdiye kadar yazılmış en büyük senfoni olarak tanımlar ve pek çoğu vizyoner mesajını över. Aynı zamanda, eserlerinin devrimci niteliğiyle tanımlanan bir bestecinin en devrimci eserlerinden biridir. Beethoven müziği hakim armoni ve yapı geleneklerinden kurtarmıştır. Bazen son dönem eserlerinde tüm süreklilik işaretlerini kırmaya yönelik bir istek seziyorum.
İtalyan filozof Antonio Gramsci 1929’da, Benito Mussolini İtalya’yı kontrolü altına aldığında harika bir şey söylemişti. “Aklım kötümser ama iradem iyimser” diye yazmıştı hapishaneden bir arkadaşına. Sanırım hayatta olduğumuz sürece umudumuz var demek istemişti. Her zaman başaramasam da Gramsci’nin sözlerini bugün de dikkate almaya çalışıyorum.
Anlatılanlara göre Beethoven cesur biriydi ve ben cesareti Dokuzuncu Senfoni’nin icrası bir yana, anlaşılması için bile gerekli bir nitelik olarak görüyorum. Beethoven’ın eserlerinin çoğunu Gramsci’nin ruhuyla yorumlayarak acı çekmenin kaçınılmaz olduğunu ancak bunun üstesinden gelme cesaretinin hayatı yaşamaya değer kıldığını söyleyebiliriz.