Yeni bir evren kurulur biz de yerimizi alırız!
Altı filmin vizyona girdiği bu hafta kadınlar başrolde. Özellikle üç filmde 'Alien: Romulus', 'Dünyanın Sonuna Doğru', 'Bizimle Başladı ve Bizimle Bitti'de kadın farklı dünyalarda farklı sorunlarla sınanıyor!
Alien ya da yaratık… 1979’da Ridley Scott’ın başlattığı maceranın üzerinden 45 yıl geçti. 45 yılda da altı film çekildi. Scott’tan sonra sırasıyla James Cameron, David Fincher, Jean-Pierre Jeunet’e gibi kalburüstü yönetmenler bu asit kanlı uzaylının macerasını anlattılar bize. Ama anlatılan sadece asit kanlı uzaylının hikayesi değildi hatta Sigourney Weaver’ın can verdiği Ripley’in hikayesiydi daha çok. Sonra bu dünya benimdir diyen Scott tekrar ipleri eline aldı ve ‘Prometheus’ ve ‘Yaratık: Covenant’ filmlerini çekti.
Bu hafta vizyona giren ‘Alien: Romulus’ bu dünyanın yedinci filmi. Ama biraz 1979’daki ilk filmin izinden gidiyor. Hatta o filmin bir replikası da denilebilir. Konusu bile çok benziyor. Film, bir grup gencin terk edilmiş bir uzay istasyonunun derin uçlarını temizlerken dünyanın en korkutucu yaşam formu ile karşılaşması sonucu yaşadıkları korku dolu olayları anlatıyor.
Şimdi böylesi bir filme ihtiyaç var mıydı denebilir? Galiba yeni nesil için Ailen dünyasına giriş filmi yapalım denmiş. Her şey de Ridley Scott’ın gözetiminde yapılmış. Çünkü yapımcı kendisi. Lakin Alien serisinin bir ayağı yaratıksa diğer ayağı Ripley’in kararlılığıdır. Ayrıca tüm bu seri tür sinemasına fazlasıyla hakim yönetmenler tarafından çekildiği için sadece bir türe sıkıştırılamaz.
‘Alien: Romulus’ için iki şey söyleyebilirim. İlki yönetmenin yaratığın cazibesine kapılıp Ripley’in replikası olan Rain’in potansiyelini ortaya çıkaramaması. İkincisi de korku ve gerilim filmlerine hakim olan yönetmen Alvarez’in tüm o Alien atmosferi bir korku unsuru olarak algılayıp o şekilde hikayeye dahil etmesi. Yani ‘Ailen: Romulus’ Ailen dünyasını bilenler için biraz zorlama bir proje. Ama biz yaratığımızı özledik diyenlerdenseniz karar sizin.
Oyuncu Viggo Mortensen 2020’de ‘Düşüş / Falling’ filmiyle yönetmenliğe geçmişti meğer tek filmlik bir heves değilmiş. Şimdi karşımıza başrolde de oynadığı ‘Dünyanın Sonuna Doğru’ ile çıkıyor. Mortensen de aslında meslektaşı Kevin Costner gibi Amerikan tarihinin derin sularına dalıyor.
Hikaye 1860’larda geçiyor. Fransız-Kanadalı Vivienne Le Coudy ile Danimarkalı göçmen Holger Olsen birlikte, Nevada’nın tozlu kasabası Elk Flats’te birlikte bir hayat kurmak için yola çıkar. Lakin Holger artık bir parçası hissettiği ülkesi için Amerikan İç Savaş’ında yerini almaya karar verir. Onun bu kararı Vivienne’i doğrudan etkiler. Çünkü yozlaşmış bir belediye başkanı tarafından kontrol edilen kasabada kendini savunması gerekmektedir. Dolayısıyla film western olsa da esas olarak Vicky Krieps’in canlandırdığı Vivienne’in hikayesini anlatıyor.
Haftanın öne çıkan yapımlarından biri olan filmde Mortensen sanki oyunculuğundan ziyade yönetmenliğinin altını çizilmesini istiyor. Ki ortalamanın üzerinde bir film ortaya koyduğunu da söylemek gerek.
Yazar Colleen Hoover’ın bizde kitapları yayınlandı ama galiba bu filmin uyarlandığı ‘It Ends with Us’ yayımlanmadı. Hoover daha çok aşk ve ilişkiler üzerine yazdığı çoksatan romanlarıyla biliniyor.
Justin Baldoni’nin yönettiği ve Blake Lively ile başrolü paylaştığı film de temelinde bir romantik drama. Kendi ayakları üzerinde durmak için büyüdüğü kasabadan çıkıp Boston’da çiçekçi dükkanı açan Lily’nin hikayesiyle açılıyor film. Babası ölmüş ama cenazesinde babası hakkında konuşmak istemeyecek kadar babasına mesafeli bir kadın o. Bu yaslı döneminde beyin cerrahı Ryle Kincaid ile tanışıyor. Sevgili oluyorlar. Lakin geçmişinde aile içi şiddete tanıklık etmiş Lily, Ryle’nin de öfkesini kontrol edemediğini görüyor. Romantik dram bir noktadan sonra şiddet karşısında bir kadının tavır alıp güçlü durma hikayesine dönüşüyor. Eli yüzü düzgün bir roman uyarlama… Blake Lively filmin lokomotifi.
Gelelim haftanın yerli filmine…Erkan Özcan’ın yönettiği Toygan Avanoğlu, Burcu Gönder Parlak, İlayda Sezgin’in yönettiği ‘Son Bir Tatil’ boşanacaklarını ergen yaştaki kızlarına söylemeye hazırlanan bir çiftin yaşadıklarını anlatıyor. Kızlarına bu yıkıcı kararı iyi bir ortamda söylemek için birlikte tatile çıkıyorlar. Lakin bu pek kolay olmuyor. Fragman filmle ilgili de fikir veriyor. Bir otelde kotarılan komedi filmlerinden biri diyebilirim en iyi niyetle.
Haziran başında ‘3. Gece Habis’, iki hafta önce ‘Velhan’ filmiyle seyirci karşısına çıkan Anastasiya Budakva’dan bir film daha: ‘Amir’. Bir sezonda bir yönetmenin üç filminin vizyona girmesi tabii ki takdire şayan ama Anastasiya Budakva biraz memur yönetmen gibi. Türk usulü korku filmleri içerisinde bile vasat kalan yapımlar çekiyor. ‘Amir’de de eğlenmek için bir araya gelen bir grup gencin iş olsun diye başka bir boyutun kapısını açması sonrası yaşadıkları anlatılıyor. Nasıl anlatıyor derseniz fragmanı bırakıyorum…
‘Kazanmak için her şeyi yapmalısın’, ‘Yüce Kemer’e kim sahip olursa dünyanın hükümdarı o olacak’… Fragmandaki bu iki cümle bile bu animasyon filme mesafelenmeme neden oldu? Hayat bir yarıştır, en iyi güçlü sensin, seni kimse geçemez… Kim bu kafada çocuk yetiştiriyorsa tabii ki bu filme çocuğunu götürebilir elbet. Ama ben filmi tavsiye etmemekle birlikte konusunu anlatıp geçiyorum: Bir grup hayvancık Süper Kemer efsanesinin gerçek olduğunu öğrenir ve tabii ki o kemeri ele geçirmek ister.
20 Aralık 2024 - Ormanda yeni bir lider doğuyor, şımarık oğlan dersini alıyor!
13 Aralık 2024 - Yılın en iyilerinden ‘Hemme…’: Öfke ruhu kemirir!
6 Aralık 2024 - Babaların kızları için yaptığı yolculuk hiç biter mi!
5 Aralık 2024 - Keşanlı Ali 60 yaşında mikrofonlarımız Haldun Taner’de