Geçen hafta 2024 Booker Ödülü uzun listesi açıklandı, geri sayım başladı. Bu vesileyle biz de isminin önüne Booker Ödülü kazananı eklemiş yazarların peşinden gittik.
Geçen hafta 2024 Booker Ödülü uzun listesi açıklandı. Nobel Edebiyat Ödülleri’nden sonra en prestijli edebiyat ödülü olan Uluslararası Booker Ödülü 1969’dan beri düzenleniyor. Büyük ödül İngilizce kaleme alınan ve İngiliz Milletler Topluluğu veya İrlanda vatandaşı yazarların eserlerine veriliyordu.
Bir de Man Booker Uluslararası Edebiyat Ödülü var. O da İngilizce yazan veya kitapları İngilizceye çevrilmiş yaşayan bir yazarın tüm eserleri açısından edebiyata katkısı göz önüne alınarak iki yılda bir veriliyor. 2005’ten beri verilen bu ödül yapıta değil yazara veriliyor. Dünyanın en saygın edebiyat ödüllerinden Booker Ödülü ya da eski adıyla Man Booker Ödülü Uluslararası Booker ödülünden farklı olarak orijinal dili İngilizce olan kitaplara veriliyor.
Bu senenin listesini ve yazarlarını tanıyanları, ödül hakkında bilgi sahibi olmak isteyenleri şöyle alalım. Bu vesileyle biz de her iki ödülden birine layık görülmüş, isminin önüne Booker Ödülü kazananı eklemiş yazarların peşinden gidelim.
Karşımızda Booker jürisini zor durumda bırakmış bir yazar var. Takvimler 2019’u gösterirken ödül töreninde kuralları bozan bir durum yaşandı. Normalde Booker Ödülü kurallarına göre ödül paylaştırılamaz ancak jüri bu konuda ayrım yapamadığını ve beş saatlik görüşmelerin ardından iki eseri birlikte seçtiklerini belirtti: “İkisi hakkında çok konuştuk, onları ne kadar sevdiğimizi fark ettik ve ikisinin de kazanmasını istedik.”
Bu iki isim Margaret Atwood ve Bernardine Evaristo idi. Evaristo’nun romanı ‘Kız, Kadın, Öteki’, 2019 yılında Booker Ödülünü kazandı. Kitap 12 farklı karakteri, farklı zaman dilimlerinde takip ediyor. Çoğunluğu siyah kadınlardan oluşan on iki karakterin, aşk, erkekler, kadınlar, feminizm, cinsiyet, göçmenlik, ırk ayrımı, sınıf, kültürel çatışma, çok kültürlülük etrafında şekillenen ve kuşaklar boyunca birbirine bağlanan hikâyeleri. Lezbiyen tiyatrocu Amma, Barbados’tan İngiltere’ye göç eden “mutsuz gelin” Winsome, ne kadın-ne erkek Morgan, kendisini Siyahların eğitimine adamış idealist Shirley…
Uluslararası Booker ödülü tarihinde bir ilk yaşandı. Geçen sene Georgi Gospodinov, ‘Zaman Sığınağı/ Time Shelter’ ile Uluslararası Booker ödülünü kazanan ilk Bulgarca kitap ödülünü kazandı. Bulgaristan’ın 1989 sonrasında en çok çevrilen yazarlarından biri Georgi Gospodinov, 2016 Jan Michalski Edebiyat Ödülü de dahil olmak üzere birçok ödüle layık görüldü. Öykü, roman ve şiir yazmanın yanı sıra oyun ve denemeler de kaleme alan Gospodinov’a biz de yabancı değiliz. Gospodinov’un, kitapları Metis Yayınları etiketiyle Türkçe yayınlandı. Yazarın çalışmaları genellikle fantastik öğeler, mitoloji ve tarih ile gerçek dünyanın kesiştiği evrenlerde geçiyor. 2020’de yayımlanan ‘Time Shelter’, ‘Zaman Sığınağı’ adıyla Türkçeye çevrilmişti.
Kitap, Alzheimer hastaları için umut vadeden bir tedavi sunan “geçmiş kliniği”nin açılışını konu alıyor. Geçen seneki jüri başkanı Leïla Slimani, ‘Zaman Sığınağı/ Time Shelter’ı ironi ve melankoli dolu parlak bir roman olarak tanımladı ve “‘Anılarımız kaybolduğunda bize ne olur?’” şeklinde çağdaş ve aynı zamanda felsefi bir soruya yanıt arayan çok derin bir eser” dedi.
‘Damızlık Kızın Öyküsü’, ‘Ölülerle Uzlaşmak’ ve ‘Ahitler’ romanlarının yazarı Kanadalı Margaret Atwood, bir edebiyat efsanesi. Atwood, Booker Ödülü’nü iki kez kazanan dördüncü yazar. Atwood, 2000’de ‘Kör Suikastçi’ ile bu ödülü almış, ismini geniş kitlelere duyuran romanı Damızlık Kızın Öyküsü ile ise aday gösterilmişti. 2019’da ise ‘Damızlık Kızın Öyküsü’nün devamı niteliğindeki ‘Ahitler’le ödülü kazandı.
Sadece Booker değil aynı zamanda dünyanın en prestijli edebiyat ödülü olan Nobel Edebiyat Ödülü’ne de layık görülmüş bir isim Kazuo Ishiguro. Kendini, “Entelektüel olarak tükenmiş bir nesilden, bitkin bir yazar” olarak tanımlayan Kazuo Ishiguro, 2017 yılında Nobelli yazarlar arasına adını yazdırmıştı. Yazar Booker Ödülü’nü’Günden Kalanlar’ ile aldı. 1989’da yayımlanan üçüncü romanı ödülü kazandı ve 1993’te James Ivory tarafından sinemaya uyarlandı.
Macar edebiyatının yetiştirdiği en önemli isimlerden biri László Krasznahorkai. 1985’te kaleme aldığı ilk romanı ‘Şeytan Tangosu’ onu ülke edebiyatının en önemli yazarlarından biri yapmaya yetti. Üstelik yazdıklarıyla sadece okurlara değil, yönetmenlere de ilham verdi. Macar yönetmen Bella Tarr ile güçlerini birleştirdi. ‘Şeytan Tangosu’ Tarr tarafından yedi saatlik siyah-beyaz bir film olarak beyazperdeye uyarlandı.
2015 yılında Man Booker Uluslararası Ödülü’nü kazanarak bu ödülü alan ilk Macar yazar oldu. Kazandığı Booker Ödülü’nün o seneki jüri başkanı Marina Warner, onu şu sözlerle betimlemişti: “László Krasznahorkai, olağanüstü yoğun ve geniş kapsamlı tınısıyla, günümüz yaşamının dokusunu ürkütücü, şaşırtıcı, müthiş komik ve sarsıcı güzellikte sahnelerle aktaran vizyona sahip bir yazardır.”
Arundhati Roy Hindistan’ın en ünlü yazarlarından biri. Roy ilk romanı ‘Küçük Şeylerin Tanrısı’ ile Booker ödülünü kazandığında takvimler 1997’yi gösteriyordu. Roman, yasak bir aşkın çökerttiği bir ailenin dramını dile getiriyor: Varlıklı bir Hindu ailesinin güzel kızı Ammu, yanlarında çalışan bir işçiye aşık olur. Önüne geçilmez, kural tanımaz bir tutkuyla bağlanırlar birbirlerine. Genç adam, toplumun en alt kesimindendir. Sonu olmadığını bildikleri bu aşkta “küçük şeyler”le yetinirler; geleceği düşünemezler…
Ancak şu sıralar Roy’un hayatında başka önemli bir gelişme var. Yazar edebi başarısından bu yana önceki ve bugünkü hükümetleri sert şekilde eleştirdi. Yalnızca ülkesi için değil, söz konusu ifade özgürlüğü olduğunda tüm dünya için sesini çıkardı, haksızlığa uğrayanların sesi oldu ödüllü yazar. Kapitalizme, azınlıklara yapılan muameleye ve küreselleşmeye eleştirilerinin yanı sıra insan hakları davalarına desteği nedeniyle hem çok eleştirildi hem çok desteklendi. Ancak şimdi Roy hakkında 2010 yılındaki bir konuşmasından dolayı dava açılıyor. Ülkedeki entelektüellerden karara tepki, Roy’a destek var.
Yarım kalan öyküler, söylenmeyen sözler, beklenmedik darbeler… Kitapları otuzu aşkın dilde okunan büyük yazar David Grossman, ustaca kurguladığı bu çarpıcı metinde son sayfasına değin soluk kesen bir öykü anlatıyor ve okurunu, sahnesinde tuhaf bir adamın, Dovaleh G.’nin dikildiği komedi kulübünün kapılarından içeriye sokuyor. Dovaleh G., parlak spotların altında, onu meraklı gözlerle izleyen seyircinin karşısında hayatını temize çekiyor ve adeta bir psikiyatrın koltuğunda uzanmışçasına geçmişin loş dehlizlerine dalıyor. Ters köşelerle dolu bir gösteri bu; sahnedeki adam kendi hikâyesini anlatıyor ve bu hikâyede espriler, seyircinin suratında birer yumruk gibi, birer tokat gibi patlıyor.
Ödül sevincinin dumanı üzeri tüten bir kitapla devam edelim. Bu yıl Uluslararası Booker Ödülü’nü Alman yazar Jenny Erpenbeck ve çevirmen Michael Hofmann kazandı. Erpenbeck’in Türkçeye Regaip Minareci tarafından çevrilen ‘Kairos’ romanı Doğu Almanya’nın çöküş yıllarında bir aşk hikayesini anlatıyor. Aşkın kahramanları 19 yaşında bir öğrenci ile 1986 civarında Doğu Berlin’de bir otobüste karşılaştığı 50’li yaşlardaki bir adam.
Booker jüri başkanı Eleanor Wachtel romanı “Kişisel ve ulusal dönüşümlerin yarattığı karmaşıklığı ıstıraplı bir aşk ilişkisiyle anlatıyor” diyerek tanımladı. Ayrıca kazananın önemli bir fikir birliğiyle belirlendiğini, son değerlendirme konuşmasının yarım saat sürdüğünü söyledi: “Aslında nihai oybirliğine şaşırdım… Söz konusu kitaba herkes yöneldi.”
2021 Booker Ödülü’ne layık görülen Damon Galgut’un “Suçluluk duygusu insanı nereye kadar takip eder?” sorusuyla baş başa bırakan romanı ‘Taşocağı’, Hasan Can Utku’nun çevirisiyle Delidolu Yayınları’ndan yayımlanmıştı. Roman, ölüm ve aldatmaca üzerine. Başkasına ait bir kimliğe büründükten sonra avcıyken bir anda ava dönüşen “isimsiz” bir adamın vicdanıyla hesaplaşmasını anlatıyor.
60 yılı aşkın bir süredir şiir ve romanlarıyla Balkan tarihini ve kültürünü dünyaya duyuran Arnavut yazar İsmail Kadare bu sene hayata veda etti. Balkan edebiyatının en önemli temsilcilerindendi.