NATO ve Avrupa ile büyük yakınlaşma adımı: Türkiye Avrupa’nın ortak hava savunma programına katıldı
Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası, Avrupa turnesinin son konseri için 10 Ağustos'ta Berlin'deki klasik müziğin mabedi Konzerthaus'ta sahne alacak. Orkestranın şefi Cem Mansur, bu başarılı topluluğun hikâyesini 10Haber'e anlattı.
Hande Küden, Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası’na (TUGFO) katıldığında geleceği parlak bir öğrenciydi. Burada geçirdiği yıllar ona çok şey kattı. Genç bir kemancı olarak ismini Türkiye sınırlarının da ötesinde duyurmayı başardı. O artık Deutsches Symphonie-Orchesters Berlin’in başkemancılarından biri. Üstelik daha 32 yaşında. Küden ve onun gibi daha nice müzisyenin hikâyeleri TUGFO’da kesişiyor. 2007 yılında kurulan bu orkestrayı ilk günden bu yana şef Cem Mansur yönetiyor.
Türkiye ve yurtdışında bugüne kadar pek çok orkestrayı yöneten ve son olarak da 52. İstanbul Müzik Festivali’nde Onur Ödülü’ne lâyık görülen Cem Mansur, TUGFO ile özdeşleşmiş bir isim. Temmuzda Amsterdam’daki Concertegebeuw’den başlayan Avrupa turnesinin son ayağı için Berlin Konzerthaus’ta sahneye çıkacak TUGFO’nun 18. yaşına giren hikâyesini Cem Mansur’la konuştuk. Dün, Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ile başladığımız bu röportaj serisinde orkestrayı bu kez de kuruluşundan itibaren ona hayat veren Mansur’dan dinlemek istedik. Genç müzisyenlerin yetişmesinde bursların önemini vurgulayan şef, çoksesli müziğin barışın bir sesi olarak nasıl yol aldığını anlattı.
-TUGFO bu yıl 18. yaşını kutluyor. Böyle bir orkestranın kurulması fikri ortaya nasıl çıkmıştı? Bu süreçte karşılaştığınız zorluklar oldu mu?
Everest’i ilk tırmanan Edmund Hilary’ye “Neden öyle bir iş yaptınız?” diye sorduklarında, “Çünkü oradaydı” diye cevap vermiş. Ben de bir ulusal gençlik orkestramız olmadığı için kurmaya karar verdim. Genç müzisyenlerin çok yüksek bir düzeyde mesleklerini öğrenmeleri ve icra etmeleri, kendilerinden beklentilerini en iyilerle kıyaslamaları için gerekliydi bu. TUGFO’dan önce bir müzik milli takımımız yoktu. Projenin oluşma sürecinde bazı zorluklar yaşanması doğal, ama İstanbul’da 2007 de ilk konserimizi dünyanın en büyük piyanistlerinden Murray Perahia ile verdiğimiz zaman zaten olay “yüksekten uçmaya” başlamıştı bile.
-Batı’daki uygulamalarına baktığımızda neler söyleyebiliriz? Örneğin Almanya, İngiltere ya da Avusturya gibi yerlerde gençlere yönelik bu tip organizasyonlarda işler nasıl yürüyor? Sizce bu açıdan bakıldığında TUGFO nerede?
Her ülkenin konservatuar tatillerinin süreleri ve dönemlerine, finansman imkanlarına göre farklı sistemleri var, ama temelde fikir aynı. Bizim bir farklı misyonumuz, genç müzisyenleri, sosyal sorumluluklarıyla ilgili bilinçlendirme, çoksesli müziğin nasıl büyük bir barış aracı olabileceğini anlatmak var. Batı’daki gibi kanıksanmış değil, kazanılmış ve korunması gereken uygarlık değerleriyle ilgili olduğumuzu aşılamak.
-Orkestra üyeleri hakkında bilgi alabilir miyiz? Karşımızda nasıl bir genç kitle var?
Türkiye’nin tüm konservatuarlarından her yıl sınavla seçilen lise ve lisans öğrencileri orkestraya başvurabiliyor. Bu da yaklaşık 16-22 yaş arasına denk geliyor. Kitle çok farklı çünkü ülkemizde konservatuar öğrencilerinin demografik portresi birçok başka mesleğe göre büyük çeşitlilik gösteriyor.
-Klasik müzik orkestraları katı kuralları ve disipliniyle bilinir. Pek çok şef için mutlak otorite olmazsa olmaz bir kural gibi işliyor. Ancak TUGFO’ya baktığımızda bir Demokrasi Laboratuvarı var. Bu nasıl oluyor?
Demokrasi Laboratuvarı, orkestrayı iyi işleyen bir toplum modeli olarak sunuyor. Farklı denetim ve yönetim kademelerini içinde barındıran, barışamaz görünen seslerin farklılıklarını uyum içinde yaşamalarına yönelik bir yapı. İnsanların inanabilecekleri bir vizyon içinde otoriteyi ötekileştirmeden yaşayabileceklerini anlatıyoruz. En mutlak görünen otorite bile başkalarının enerjisine, birikimine ve katkısına bağlı.
‘Sürdürülebilirliğin olmazsa olmazı da maddi destek’
-Türkiye’de bir şeyleri başlatma konusunda çok maharetliyiz. Ancak bunu sürdürülebilir kılmak kimi zaman pek de mümkün olmuyor. TUGFO bu noktada aradan geçen süreye baktığımızda bunu da başarmış durumda. Bunun sırrı nedir?
TUGFO’dan 18 yıl içinde yüzlerce genç geçti, bazıları dünyanın en önemli orkestralarında çalıyor. Doğru yaklaşım ama tabii ki sürdürülebilirliğin olmazsa olmazı da maddi destek. Ana destekçimiz Sabancı Vakfı bütçemize en önemli katkıyı sağladığı gibi Sabancı Üniversitesi’nde olabilecek en iyi kamp imkanını tanıyor. 3 hafta boyunca gençlerle birlikte orada yaşıyor, harika bir salonda çalışma ve üniversitenin bütün kolaylıklarından faydalanma imkanını buluyoruz. Bu desteğin uzun yıllardır sürüyor olması da projenin geleceği açısından en önemli unsur. Yardımcı sponsorlarımız da var. İki yıldır Kültür Bakanlığı da destek çevremize katılmış durumda.
-TUGFO Avrupa yolcusu. Hollanda, İtalya ve Almanya’da konserler verecek. 80 kişilik bir orkestrayı turne için bir yerlere götürmek her açıdan ciddi bir operasyon. Nasıl bir turne olacak?
Her yaz Türkiye’deki konserlerimizden sonra Avrupa’nın önemli salonlarında konserler veriyoruz, çok özverili ve etkili çalışan organizasyon ekibi ve çalıştığımı acenteler sayesinde lojistik zorlukları aşmayı öğrendik. Yine de her yolculukta beklenmeyen sıkıntılar çıkabiliyor. Mesela bir havayolu durup dururken bir enstrümanı uçağa almamaya kalkıyor gibi.
-Orkestra daha önce de turneler çıkmıştı. Kişisel olarak en unutamadığınız performans hangisiydi?
26 Temmuz akşamı dünyanın en prestijli salonlarından Amsterdam Concertgebouw’da unutulmaz bir konser gerçekleştirdik. Ayrıca daha önce de Berlin, Viyana, Roma gibi önemli merkezlerdeki konserler, geçen yaz Kapadokya’da çaldığımız Beethoven’in ‘9. Senfonisi’nin atmosferini unutamayacaklarımdan.
-Orkestra 16-22 yaş aralığındaki genç müzisyenlerden oluşuyor. Peki ya sonrası? TUGFO ekolünden geçen müzisyenlerin sonraki rotaları nasıl gelişiyor?
Kimi yurt içinde kimi yurt dışında eğitimlerini tamamlıyorlar, akademik kariyere hazırlanan da var, solistlik veya orkestra müzisyenliği yolunda da. TUGFO gençlere, izleyecekleri yolda onları avantajlı kılacak, özgüvenlerini geliştirmek başta olarak- bir donanım sağlıyor diyebilirim.
-Bu soruyla bağlantılı olarak; 1998 yılına kadar “Harika Çocuk Yasası” yürürlükteydi. Şimdi yeniden hayata geçirilmesi için çabalar var. Çok sayıda genç müzisyen burs bulmakta sorun yaşıyor. Bu bağlamda böylesi bir yasaya bakışınız nedir?
Müzisyenlerin yurtdışında eğitimlerini en iyi hocalarla sürdürebilmelerinin önündeki en büyük engel bu alanda verilen bursların yetersizliği. Harika çocuk yasası doğru düzenlenirse faydalı olabilir ama unutulmayalım ki Türkiye değişti, dünya değişti. Yasa ilk uygulandığında Türkiye’de eğitim imkanları çok kısıtlıydı ve yasa, solist olma amacıyla gönderilen az sayıda müzisyeni etkiliyordu. Gerçekçi olmak gerekirse, büyük çoğunluğunun solist kariyeri yapmayacağı, iyi orkestra müzisyeni ve iyi eğitmen olacak çok sayıda gence eğitimlerini tamamlayabilmeleri için verilecek bursların sayısının artmasını yeni bir harika çocuk yasası çıkmasından çok daha öncelikli görüyorum.