Carlos Fonseca ve Adam Fawer TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’na geliyor
Sanat piyasasının nabzını tutan dünyanın en büyük sanat fuarı Art Basel hareketli geçti ama ekonomik belirsizlik yüzünden satışların istenilen düzeyde seyretmediği söyleniyor. Dünyanın en büyük koleksiyonerleri bile artık temkinli!
Almak değil görmek için gelenler ise 12-18 Haziran’da gerçekleşen fuar ve paralel etkinliklerle sanat yoğun bir hafta geçirdi.
Dünyanın en büyük, en prestijli, en çok koleksiyoner, jet sosyete, ünlü çeken sanat fuarı Art Basel o kadar önemli ki, fuarda satışa sunulan yüksek fiyatlı eserlerin sayısı ve ilk gün satışları, sanat piyasasının performansını yansıtan kıstas olarak kabul edilir.
Dünyanın önde gelen galerileri katılır, süper zenginler ve ünlüler özel uçaklarıyla gelir, fiyatlar gözleri yuvalarından fırlatacak derecede yüksek seyreder. Bu sene 53’üncüsü yapılan fuar, yeni CEO’su Noah Horowitz’in tanımıyla katılım açısından “enerjik” geçti. 36 ülkeden 248 galeri katıldı, 82 bin izleyici geldi. Peki bu enerji satışa dönüştü mü? Yorumcular, rakamların umulduğu kadar iyi olmadığını söylüyor.
Neden mi? Çünkü dünya, siyasi ve ekonomik belirsizliklerle dolu bir dönemden geçiyor. Ukrayna’da savaş sürüyor. ABD’de seçim yaklaşıyor. Avro bölgesinde resesyona girildiğine dair raporlar yayınlanıyor. Enflasyondaki artış, servetinin bir kısmını sanata yatıran ve teminat olarak kullanan kişileri, yani Art Basel’in milyonluk eser alıcılarını yeni bir gerçeklikle ve önemli bir soruyla karşı karşıya getirdi: Yatırımı nereye yapmak daha iyi; sanat mı, bono mu, altın mı? Ünlü sanat danışmanı Todd Levin’in deyişiyle “para musluğu kesildi.”
Öyle ki, bazı koleksiyonerler bu yıl Basel’i es geçti. Gelenlerde ise risk almamaya yönelik bir tutum gözlendi. Bu temkinli ortam, kontrolden çıkan eser fiyatlarının artık tavan yaptığına ve daha fazla yükselmeyeceğine dair bir ipucuydu. Hem birincil hem de ikincil piyasada, yani ilk kez satılan eserler ile daha önce koleksiyonerler, galericiler tarafından satın alınıp yeniden satışa sunulan eserlerin fiyatlarında yüzde 25 civarında düşüş olduğu tahmin ediliyor. Fuardaki satış başarısını maksimuma çıkarmak isteyen galeriler, henüz Art Basel açılmadan ön satışlara yüklendiler. Büyük galeriler tarafından büyük koleksiyonerlere gönderilen ön izleme listelerinin yüzlerce sayfadan oluştuğu dillerde dolaştı.
Picasso, Richter, Basquiat, Calder, Bourgeois gibi büyük sanatçılar, Art Basel’in yabancısı değiller. Hatta “creme de la creme” (ya da VIP’nin VIP’si) gruba dahil bir kalabalığın girebildiği ilk ön izleme gününde fuara zirve satış yaptıracak eserler onlar. Ancak ilk gün satış sonuçlarına göre, bu “ikincil” piyasa, ekonomik belirsizlikten oldukça fazla etkilenmiş görünüyor.
Acquavella Galeri’de Amerikalı bir koleksiyoner adına gösterilen 60 milyonluk Mark Rothko tablosu “İsimsiz (Sarı, Turuncu, Sarı, Açık Turuncu)” alıcı bulamadı. Louise Bourgeois’ın “Spider IV” (1996) adlı bronz örümcek heykeli ise üçüncü günde Hauser & Wirth tarafından 22,5 milyon dolara fuarın en pahalı eseri olarak satıldı. (Buraya bir not düşelim: Elindeki bazı işleri satmak isteyen koleksiyonerler müzayede evleri yerine büyük galerilere başvuruyor. Elinde satılmamış eser kalan müzayede evleri de aynı yola başvuruyor.)
Her zaman olduğu gibi koleksiyonerler bu yılki Art Basel’de de ‘yükselen yıldızlar’ın yeni –ve fiyatları çok daha makul– eserlerinin peşindeydiler. 32 yaşındaki Kanadalı sanatçı Sin Wai Kin’in dijital portreleri Londra galerisi Soft Opening standında sergilendi ve 7 bin ile 18 bin dolar arasında fiyatlara satıldı.
1970 yılında galericiler tarafından, adından da anlaşılacağı üzere İsviçre’nin Basel kentinde kurulan Art Basel, 2002’de Miami’ye, 2013’te Hong Kong’a sıçradı. 2024’te Paris’te de düzenlenecek. Fuar farklı bölümlerden oluşuyor. Unlimited bölümünde normal galeri alanlarına sığmayan büyük boy eserler gösteriliyor. Feature bölümünde ise fuarın ‘yeniden keşfedilen’ 1990’lar sanatçılarının solo sergilerine yer veriliyor. Bu sene 84 yaşındaki Hollandalı sanatçı-yazar Jacqueline de Jong’un 1960’lardan altı tablosu, Londralı galerici Pippy Huldsworth tarafından 110 bin ile 165 bin avro arasında fiyatlarla satıldı. De Jong, yeniden keşfedilen tanımını sevmese de bu yaşında sanat dünyasında var olmaktan mutlu olduğunu söyledi.
Art Basel’in bir başka bölümü Parcours kapsamında, kamusal alanlarda, tarihi binalarda, kütüphanelerde, işyerlerinde mekana özgü sanat eserleri gösteriliyor. Bu yıl küratörlüğünü Samuel Leuenberger’in yaptığı Parcours, izleyicilere sanat eşliğinde kentin kültürel ve mimari mirasını keşfetme şansı veriyor, birdenbire karşınıza çıkan bir eser şehir rotanızı belirliyor. Kölnlü sanatçı Melike Kara’nın enstelasyonu bu yıl Parcours kapsamında bir UBS şubesinde gösterildi. Bankada Pergolayı andıran bir yapı kuran Kara’nın işi, kültürel kimliğin yok edilişinin simgesi soldurulmuş fotoğraflardan ve Kürt folklorik nakışlarından esin alan sekiz tablodan oluşuyor.
Art Basel etkinlikleri kapsamında, Refik Anadol, ‘Glacier Dreams’ adlı video enstelasyonunu Basel Tiyatro binasının yüzeyine ve çatısına yansıtarak gösterdi. Küresel ısınma tehdidi altındaki buzullara odaklı eser, hiç erimeyeceği düşünülen buzulların gerçekte ne kadar kırılgan olduğunu anlatıyor.
“Basel Social Club’a gittin mi?” Bu soruyu fuar günlerinde çok kişi birbirine sordu. Sanatçılar, küratörler ve galericiler tarafından ‘sanata sosyal alan yaratmak’ amacıyla alternatif bir etkinlik olarak geçen sene kurulan Basel Social Club, bu yıl eski bir mayonez fabrikasında düzenlendi, her gün 5 bin kişiyi ağırladı. Endüstriyel ortamı ilginç, girişi ücretsizdi. Gezmeye gelenler kadar, koleksiyonerlerin de ilgisini çekti.
Art Basel’e paralel olarak hemen yan binada düzenlenen Liste Sanat Fuarı’nın katılımcıları arasında Öktem Aykut galerisi de vardı. Liste’ye bu sene altıncı kez katılan galeri, Murat Yıldız’ın çiçek ve yaprakları tuval ya da kağıda sürtüp boya gibi kullanarak yaptığı işleri sergiledi.
Yine paralel etkinliklerden Photo Basel’e, Versus Art Project Ege Kanar, Metehan Özcan, Selim Süme, Yusuf Murat Şen ve Serkan Taycan’ın eserlerinden oluşan bir seçkiyle katıldı. Selim Süme’nin fotoğrafı Guardian gazetesinde, görülmesi gereken 10 fotoğraftan biri olarak yer aldı.
Art Basel zamanı verilen Swiss Sanat Ödülü alanlardan Sultan Çoban, Kürtçe altın anlamına gelen Zêr isimli performansında, iki hafta boyunca taktığı sahte altın takıları sergi günü yaptığı performansla çıkararak bir kuyumcu vitrini anlayışıyla sergiledi.
Şehrin müzeleri de ilginç sergilerle Haziran ayına damga vurdular. Kunstmuseum Basel, Amerikalı sanatçı, gazeteci, sanat eleştirmeni ve ressam Charmion von Wiegand ile Shirley Jaffe’ın sergilerine yer verdi. Kentin önemli sanat mekanlarından Fondation Beyeler ise Jean-Michel Basquiat’ın gerçekleşmeyen bir sergi için 1982’de yaptığı ve daha sonra dünyanın çeşitli yerlerindeki koleksiyonlarda yer alan sekiz büyük boy tuvali ilk kez bir arada sergiledi. Her iki sergi de Ağustos ayına kadar sürüyor.
Basel’e ilk kez bu sene Art Basel sırasında gittim. Ama Art Basel ile tanışıklığım uzun zaman öncesine, Amerikan gazetesi Wall Street Journal’da sanat yönetmeni olarak çalıştığım döneme uzanıyor. Art Basel, o zaman da o kadar önemliydi ki editörlerle beraber fuara uzaktan hazırlanırdık. Onlar yazılara odaklanırken, ben de favori galerilerin favori eser görsellerinin sayfaya girecek olanlarına karar verir, fiyatlara şaşırırdım. Basel’i Art Basel sırasında görmek ilginçti. Satış rekorları kırılmadı belki ama ben günde 20 kilometre yürüyerek kendi rekorumu kırdım.
Art Basel’i sanal olarak deneyimlemek için: artbasel.com/ovr