Filmleri bize bir hediyeydi: Gürcü yönetmen Otar Iosseliani 89 yaşında veda etti!

Sovyetler Birliği'nde doğdu ve devrimin kalelerinden VGIK'te eğitim aldı. Lakin çektiği filmler Sovyetler'de hep sansüre takıldı. Siyasi sürgüne çıktı Fransa'ya yerleşti. Çağdaş sinemanın büyük ustalarından Otar Iosseliani 89 yaşında yaşamını yitirdi

Kültür Sanat 19 Aralık 2023
Bu haber 1 yıl önce yayınlandı

“Filmlerimin tanımadığım ama benimle aynı fikirlere sahip insanlara hediye olmasını isterim.” 89 yayında yaşamını yitiren Gürcü yönetmen Otar Iosseliani böyle demişti bir söyleşisinde. Ki birçok sanatçı ve yaratıcı için eserleri çağdaşlarına ve sonraki kuşaklara gönderilmiş mektuplar gibidir. Aslolan da o mektuplardır.

Iosseliani bize birçok mektup bıraktı. ‘Kış Şarkısı’, ‘Pastorali’, ‘Pazartesi Sabahı’, ‘April’, ‘Gardens in Autumn’ ilk akla gelenler… Rusya, Sovyetler Birliği iken 1934 Tiflis’te doğmuştu. 17 Ekim Devrimi’nin kalelerinden VGIK’te sinema eğitimi aldı. İlk filmlerinden 1961 yapımı ‘April’ Sovyet yönetiminin sansürüne takıldı ve ancak 1972’de gösterildi. ‘Falling Leaves’ daha şanslıydı, Cannes Film Festivali’nde gösterilip ödül alacaktı. Sonra ‘Pastorali’ni çekti, tabii ki bu film de sansüre takıldı, ama 1982’de Berlin Film Festivali’ne katılıp ödül aldı.

Savaş hiçbir şeyi değiştirmez

Otar Iosseliani için artık yol ayrımı zamanıydı. Siyasi baskılar nedeniyle sürgüne çıktı. Fransa’ya yerleşti. ‘Les favoris de la lune’ filmini çekti ve bu filmle de 1984’te Venedik Film Festivali’ne katılıp ödül aldı. ‘Et la lumière fut’, ‘Adieu, plancher des vaches!’, ‘Pazartesi Sabahı’, ‘Gardens in Autumn’, ‘İşe Yaramaz / Chantrapas’ ve ‘Kış Şarkısı’yla sonraki yıllarda üretmeyi sürdürdü.

Kendine has bir mizah anlayışı vardı. Trajik meselelerin içine yerleştiriyordu bu mizahı. Aidiyet, göçmenlik, sürgün, çıkışsızlık türlü türlü temalar üzerine filmler çekse de ve gayet eleştirel bir üslup benimsese de bu mizah onun imzası haline gelmişti. Bir söyleşisinde “Savaş her zaman işe yaramaz, hiçbir şeyi değiştirmez. Komşular arasındaki, siyasi partiler arasındaki, devletler arasındaki savaşın, toprak ele geçirmek için yapılan savaşların hiçbir faydası yok. 1. Dünya Savaşı’ndan bu yana Charlie Chaplin’den başlayarak sinemacılar  savaşa gülüyor, onunla alay ediyor. Savaşın tek sonucu yağmadır” diyerek de filmlerindeki mizah tonunun politik bir zeminde inşa ettiğini anlatmıştı.

‘Kış Şarkısı’ yönetmenin son filmlerinden biriydi.

2010’da Türkiye’ye geldi

2010’da Malatya Film Festivali’nden Yaşam Boyu Başarı Ödülü almak için Türkiye’ye gelmişti. Sovyetlerde baskıcı rejim altında sinema yapmanın zorluklarını, filmlerinin yasaklanmasını ve senaryolarında yaptırılan değişiklikleri anlatmıştı ama ilginç bir başka sansürden de söz etmişti: Seyirci sansürü. “Totaliter rejime karşı film yapmak çılgınlıktır. Bu yüzden çoğu filmim yasaklandı, rafa kalktı. Kısalar dahil hepsi yasaklandı. Daha sonra gösterime girdiler, bu defa da insanlar sansüre başladı.”

Nasıl bir şeydi seyirci sansürü hemen örnek vermişti: “Bakıyorsunuz ki filmlerin hepsi birbirine benziyor. Bu da alışkanlık olup seyircide beklenti oluşturuyor. 007 James Bond’un sonu kötü bitse James Bond kaybetse seyirci bunu asla kabul etmez. Seyirci filmin her zaman iyi sonla biteceğini bildiği için bu sefer film kötü biterse sansürleyebilir. Biz sanatçılar halkın düşüncesine her zaman yakın olmayabiliriz. Genelin sahip olduğu düşünce, genel kanı aslında en büyük sansürdür.”

Fransa’ya yerleştikten sonra çektiği filmlerle ülkesini açıktan eleştiriyordu. Lakin vefat ettiğinde ülkesinin başbakanı Irakli Garibashvili haberi duyunca büyük üzüntü duyduğunu söyleyerek “Otar Iosseliani’nin kendine has bir tarzı vardı ve bu sadece büyük film yönetmenlerinin karakteristik özelliğiydi. Filmleri birçok kez ülkemize uluslararası tanınırlık kazandırdı” diyerek büyük yönetmene saygısını sundu.

 

 

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.