Tuzağa kim düşecek, trendeki gaddar da kim?
Ve Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyet'in 100. yılında sinemada göründü. 'Zübeyde: Analar ve Oğullar' haftanın öne çıkanı. Alican Yücesoy yıllar sonra tekrar Atatürk olarak karşımızda. Selçuk Aydemir 'Güven Bana' ile yeni bir ikili koyuyor önümüze. Fragmanlı Vizyon Raporu başlıyor...
Cumhuriyet’in 100. yıldönümü nedeniyle Mustafa Kemal, uzun yıllar sonra tekrar sinemanın gündemine geldi. O’nun hikayesinin başrolde olduğu filmler izleyeceğiz bu ay… Açılışı Cenk Yaz’ın yönettiği ‘Zübeyde, Analar ve Oğullar’ filmiyle yapıyoruz.
Film, Zübeyde Hanım’ın hikayesini ve onun gözünden Mustafa Kemal’i anlatıyor. Ki Zübeyde Hanım’ın öyküsü başlı başına koca bir hikaye… Film de bunun üzerinden ilerliyor. Altı çocuğundan dördünü kaybetmiş bir anne, memleketi Selanik’i savaşlarda kaybetmiş bir vatan evladı, kocasını erken vefat ettiği için zorluklara tek başına direnen bir kadın, bir yanda yoksulluk, diğer yanda salgın hastalıklar, göç…
Hamasetten uzak anlatım, Zübeyde Hanım’ı canlandıran Aslıhan Güner ve Mustafa Kemal’i ‘Son Osmanlı Yandım Ali’den sonra bir kez daha oynayan Alican Yücesoy’un performansı filmin öne çıkan özellikleri… Paşa’mıza derin saygılarımızı selam sunar, filme gitmesini tavsiye ederiz.
Selçuk Aydemir’in yazıp yönettiği haftanın iddialı komedisi ‘Güven Bana’nın en hüzünlü yanı kısa bir süre kaybettiğimiz usta oyuncu Köksal Engür’ün rol aldığı son filmlerden olması. Bu bile ‘Güven Bana’yı sinemada seyretmeyi cazip kılacak bir durum naçizane.
Malum Aydemir sinemada ikili yaratmayı seven sinemacılardan. ‘Güven Bana’da da iki kardeşin hikayesi anlatılıyor. Hikayenin özünde, dayılarından aldıkları parayla tefeciye olan borçlarını ödemek isteyen kardeşlerin yaşadıkları var. Dayının parayı verme aşamasında ölmesi, onun cebinden çıkan paranın sahne olması, iki kardeşin çaresizlik içerisinde ürettikleri şahane çareler (!)…
Cihangir Ceyhan, Ufuk Bayraktar, Okan Cabalar, Erdal Özyağcılar, Pelin Karahan, Özgür Emre Yıldırım, Zihni Göktay ve tabii ki Köksal Engür’den oluşan bir kadro var karşınızda. Üstelik Aydemir ‘güven’in bize diyor… Karar sizin!
Türk filmlerinden başladık haftaya devam edelim. Bu sefer mekanımız Diyarbakır… 90’lı yıllara gidiyoruz. Üç gencin hikayesine ortak oluyoruz. Titi, Dodo ve Şaşo 90’lı yılların Diyarbakır’ın da hayatın olağan olmayan akışı içinde var olmaya çalışırlar. Titi’nin güvercin besleme sevdası ise onları hayata başlayan tek şeydir neredeyse. Bir yarışma için güvercinleri serbest bırakırlar fakat güvercinler geri gelmez. Onlar da güvercinlerin peşine düşer.
Haşim Aydemir’in yönettiği filmde Mustafa Yalçın, Ahmet Baran Bozboğa, Savaş Damla rol alıyor. Fakat bir de sürprizi var. Sırrı Süreyya Önder yıllar sonra beyazperde kendini gösteriyor…
İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışma’da ilk gösterimini yapan ‘Bir Tutam Karanfil’ yaşlı bir mültecinin, karısının cenazesini ülkesine götürüp defnetmek istemesinin hikayesini anlatıyor. Mülteci küçük torununu da yanına alarak tabutla yola çıkar.
Savaşın halen hüküm sürdüğü topraklara geri dönmek istemeyen küçük kız ile özlemini çektiği ülkesine bir an önce kavuşmak isteyen yaşlı adam. Ve her ikisinin de ortak sevgi bağı olan cenaze… Yolculukları boyunca hayata tutunma çabaları ve bu cenazeyi taşıma gayretleri, aralarındaki buzun zamanla erimesine neden olacak ve birbirlerine daha sıkı bağlanacaklardır. Bekir Bülbül’ün yönettiği filmde Demir Parscan, Şam Şerit Zeydan, Bahadır Efe rol alıyor.
Liam Neeson’ın tek kişilik gerilimli aksiyon filmleri kimi seyirci için cazip gelmeyebilir ama hatırı sayılır ölçüde Neeson’ın bu tür filmlerine ilgi oluyor. Nimród Antal’ın yönettiği ‘Durdurulamaz’ da onlardan biri. ‘Hız Tuzağı’ filmi ne kadar ilham verdi bu filme bilemiyorum ama filmin gerilim unsuru fena halde aynı.
Efendim kahramanımız adı Matt Turner. Berlin’deki başarılı Amerikalı iş insanlarından biri kendisi. Her zamanki gibi çocuklarını okula bırakıp işine gidecektir. Lakin yola çıkınca telefonu çalar ve koltuğunun altında bomba olduğu söylenir. Koltuktan kalkarsa bomba patlayacaktır. Adamımız Liam Neeson tabii ki zorlu bir mücadele girer. Üstelik çocukları ve ailesi için. Gerilimi yüksek bir aksiyon filmi… Çünkü çocukları ile sınanan bir baba var kaşımızda.
Mayıs ayında kaybettiğimiz usta oyunculardan Ray Liotta’nın rol aldığı ‘Tehlikeli Sular’, genç bir kızın, hayatı için mecburen kahramana dönüşmesini anlatıyor. Annesi ve onun yeni erkek arkadaşıyla 10 günlük bir tekne gezisine çıktığında Rose neler yaşayacağını hiç tahmin etmez. Tekne saldırıya uğrar, annesi ölür Rose açık denizde hayatta kalmayı başarır ama macera yeni başlıyordur. John Barr’ın yönettiği filme Ray Liotta için gidip Odeya Rush’u alkışlayarak çıkmak mümkün.
Haftanın parayı odağına alan ikinci filmi. Ama bu gerçek bir hikayeye dayanıyor. Hatırlayanlar olacaktır iki yıl önce ABD’de bir GameStop vakası yaşanmıştı. O vakanın odağındaki Keith Gill karşımızda.
Tüm birikimini GameStop hisselerine yatırarak ve bununla ilgili paylaşımlar yaparak yaşayan sıradan bir insandır aslında. Ama paylaşımları ilgi görür, sosyal medya onu fenomen haline getirir. Para kazanmaya başlayınca da para babaları devreye girer. ‘Ben, Tonya’nın yönetmeni Craig Gillespie kamera arkasında. Önündeyse Paul Dano var. Haftanın sürprizlerinden…
Cinsiz, perisiz hafta olmaz! Bu haftanın Türk işi korku gerilim filmi ‘Zuhur: Cinn-i Ayin’. Yönetmen Mert Uzunmehmet, oyuncular ise Erol Sertel, Larissa Lara Türközer, Sinem Yalçın. Konuya aşinasınızdır. Hayat olağan akışı içinde sürerken birden bir ruh çıkar olaylar başlar. Bu tür filmlerin aman bir şeyiz merak etmeyin öğretisi artık komik de gelmiyor insana. Fragmanı izleyin filme siz karar verin.
Bak Şu Leyleğe 2: Zümrüt Taşının Peşinde
Mette Tange, Benjamin Quabeck’in yönettiği haftanın tek aksiyonu. 2017’de tanıştığımız serçe Richard Afrika’ya uçmaya çalışıyordu. Bu sefer bu sefer zorla tutulan serçe sürüsünü kurtarmak için mücadele ediyor.