Erkin Koray, yarın Toronto’da defnedilecek
Öyle bir geçer zaman ki... Erkin Baba gideli bugün tam bir yıl oldu. Kanada'nın Toronto kentinde vefat eden ve oraya defnedilen Türk rock efsanesi 18 yıl önce yayınlanan kitabında çok sevilen 'Şaşkın' şarkısının hikâyesini anlatmıştı.
Anadolu turnesindeki Erkin Koray İskenderun’da sadık dinleyicileriyle buluşmuştu. Konserden sonra kaldığı otele dönen Erkin Baba’yı gece boyunca uyku tutmamıştı. Kafasının bir köşesinde de 125 bin liralık borcu vardı. Koray uzun geceyi 2006 yılında Alfa Yayınları’ndan çıkan kitabı ‘Mezarlık Gülleri”nde anlatmıştı. Aramızdan ayrılışının birinci yılında Türk rock efsanesini özlemle anarken İskenderun’daki o huzursuz gecesini de yeniden not olarak düşmek istedik.
Konser sonrası doğal olarak yorgun olup uyuması gerekirken Erkin Baba’yı uyutmayan şey bir melodiydi. Konserden önce İskenderun’u keşfetmek için gündüz şehrin sokaklarında dolaşırken kasetçiden yükselen bir müzik sesi onu adeta kendisine çekmişti. Ancak vakit azlığından yoluna devam etmişti. Ertesi sabah çok da gecikmeden bu kasetçinin yolunu tutmuştu Erkin Koray. Dün çalan şarkıyı sormuştu. Hangi şarkıyı aradığını anlayan dükkânın sahibi: “O mu? Arap müziğidir ağabey” diye cevap verir.
Erkin Koray’ı gece uyutmayan ve sabahleyin uğruna yollara düştüğü bu ezgi kısa bir süre sonra hayatımıza ‘Şaşkın’ olarak girecekti. Samira Tawfik’in seslendirdiği ‘Ya Ayn Mulayiitayn‘ şarkısının da içinde olduğu birkaç şarkıyı daha kasede kaydettiren Erkin Baba üzerine de “İskenderun” yazar. Sonrasında da Celal Mazmanoğlu’nun sahibi olduğu Mazmanlar Kasetçilik’ten aldığı ve hep saklayacağı kartvizit ve kasetle otelin yolunu tutar. Devamında yaşananları Erkin Koray kitabında şöyle anlatıyor:
“Teype koydum ki, olacak şey değil… Bir, Hint filmi ‘Avare’deki Awara Hun şarkısını, daha sonra Elvis Presley’in ‘Hound Dog’unu ve daha daha sonra da Cream’in ‘Strang Brew’ şarkısında Eric Clapton’un gitarını dinlediğimden bu yana ilk defa içimde garip bir duygu uyanmıştı. Bu müzikte bir sihir vardı ve bana ne kadar uzaksa o kadar da yakın duruyordu. Hele aralarında ‘Ya Ayn Mulayyitayn’ adında bir tanesi vardı ki sanki ”beni sen besteledin!” diyordu”
Erkin Koray’ın “Allahına kadar rock” çaldığı yıllarda İskenderun’da duyduğu bir müzik hem kişisel kariyeri hem de Türk müzik tarihi için bir dönüm noktası olacaktı. Koray devamında yaşananları kitabında şöyle anlatıyordu: “Bir yandan ‘Mesafeler’ den sonra çıkaracağım ‘Robot Adam’ adlı, daha sert ritimli heavy metal türü yeni bir eser üzerinde çalışıyor (ki bu eser, hayatın bu cilvesi yüzünden fırsat bulup hiç çıkamadı), bir yandan da şu İskenderun’dan aldığım kasetlerin büyüsünden bir türlü kurtulamıyordum. Rock, hard rock, underground plaklar artık bir kenarda duruyor, ben durmadan bunları dinliyordum. Ve bu arada da kendi kendime “Bana ne oluyor” diye soruyordum. Konserlerde “Allahına kadar” rock çalıyoruz, sonra ben eve geliyor, bu kasetleri teype koyuyor, değişik bir dünyaya dalıp gidiyordum.”
“Şunlar gitarla çalınmaz mı acaba? Çalınsa, nasıl olur ki” gibi sorular kafasında dönüp duran Erkin Koray ‘Şaşkın’ın ortaya çıkış sancılarını ve yaşadığı ikilemi şu sözlerle anlatmıştı: “Hadi canım sen de! Sen rockçısın! Ne işin var böyle Arap müziklerinle filan” diyordum ama benim için çok yeni olan bu ritm ve melodi de kulaklarımdan bir türlü gitmiyordu. Elimde olmadan içimden bir sıcaklık duyuyor ve yine içimden bir ses: “Böyle bir müzik de var bu dünyada!” diyordu.”
O dönemin önemli yapım şirketlerinden Doğan Plak’ın kapısını çalan Erkin Koray rock ve İskenderun’da dinlediği o Arap ezgileri harmanlayan yeni tarzını anlatacaktır. Şirketin sorumlusu Hidayet Doğan’ın karşısına şu teklifle çıkar: “Benim İstanbul Plak şirketine 125 bin lira borcum var. Siz bu parayı ödeyin, ben de size öyle bir plak yapacağım ki aklınız şaşacak. Bu parayı geri almak bir yana, çocuklarınız da bundan para kazanacak!”
Bu son derece iddialı teklifi gün boyu anlatmaya devam eder Erkin Koray. Hatta belli ki istediği ikna kıvamına getiremediği için ertesi gün de bu çabayı sürdürür. Hidayet Doğan sonunda ikna olur ve “haydi hayırlı olsun” deyip el sıkışırlar.
Hem hayalini kurduğu hem de onu borçlarından kurtaracak ân gelmişti. Erkin Koray ‘Şaşkın’ın stüdyo sürecini kitabında şöyle anlatacaktı: “On beş gün sonra ses kayıt stüdyosuna kemanlar, çellolar, darbukalar ve Semiha Yankı, Ümit Tokcan, Hayri şahin, Huri Sapan’lı bir vokal grupla girdiğimde ise şaşırma sırası tecrübeli tonmeister Sıtkı Acim’e gelmişti. Ona da “Sıtkı Abi! Bu gün öyle bir plak yapacağız ki bunda ben olmayacağım. Hiç karışma, bak ne biçim olacak!” dedim. O güne kadar bizim hep gitarlı, distortion pedallı, baterili şarkılar yaptığımızı bilen Sıtkı Abi “Allah, Allah!” dedi. “Ne oluyor böyle?” “Bir dakika abicim! Sen seyret şimdi!” dedim.”
İki hafta süren kayıt süreci ve bitmek tükenmek bilmeyen yeni ikna süreçlerinin ardından ‘Şaşkın’ dinleyiciyle buluşmaya hazırdı. Ancak şarkıda gitar olmadığı gibi bas gitar dahi yoktu.” Rockçı Erkin Koray ne yapıyordu? Belli ki Hidayet Doğan’ın içine hiç sinmemişti. “Hayır, olmaz! En azından, sen gitar çalmadan bu band buradan çıkmaz!” der Erkin Koray’a. Bu yoğun ısrarın üzerine Erkin Baba gitar notalarını kâğıda döker ve orkestrayla birlikte yeniden kaydeder. ‘Şaşkın’ şimdi tam olması gerektiği gibi olmuştur.
Erkin Koray haklı çıkmıştı. ‘Şaşkın’ kendi tabiriyle adeta napalm bombası gibi patlamıştı. Hem Doğan Plak hem Erkin Baba kazanmıştı. Albüm sadece Türkiye’de değil yakın coğrafyada da ses getirmeyi başarmıştı. Sonrasında yaşananları Koray şöyle anlatacaktı: “Ondan sonra da bırakır mıyım ben hiç bu işin arkasını?.. Siz olsanız bırakır mısınız? ‘Fesuphanallah’, ‘Komşu Kızı’, ‘Estarabim’, ‘Arap Saçı’ diye devam ettiler. Napalmler tabii…” O kendisine has üslubuyla da bir veryansında bulunur Koray: “Devam etmesine ettiler de, biz “Siz arkadan gelip Türkçe’nin de, müziğin de içine edin” diye vermemiştik bu örnekleri.”
İşte böyleydi Türk müzik tarihinde apayrı yeri olan şarkının hikâyesi. Aramızdan ayrılışının birinci yılında erkin Koray’ı özlemle anarken içimizden de “keşke Alfa Kitap ‘Mezarlık Gülleri’ni yeniden yayınlasa diye içimizden geçirmeden yapamadık.